Sayın Adalet Bakanımız Mehmet Ali Şahin'e Açık Mektup (2)

Sayın Bakanım,
TCK 313. Maddeden zamanaşımından düşüp sonradan temyizde bozulan 42 sanıklı bir dava düşünün. Dava zamanaşımı kararının bozulmasının ardından TCK 220. Madde üzerinden devam etmiştir.
 
42 sanığın 23 tanesi TCK 313 kapsamında, ancak 19 tanesi TCK 220 kapsamında yargılanmışlardır. Ancak her iki ekip de aynı iddianame ve aynı iddialarla yargılandıkları halde.
 
Yerel mahkeme TCK 313’ten İKİ KERE BERAAT, BİR KERE ZAMANAŞIMI kararı verdiği halde seyri değişen davada TCK 220’den hapis cezası talebinde bulunmuştur.
 
Sayın Bakanım,
Yerel Mahkemenin hapis cezası talebinde bulunduğu davanın gerekçeli kararı ise tamamen hayali delillere dayanmaktadır:
 
Örneğin yerel mahkeme gerekçeli kararda, kızlarını emniyetten kurtarmak için baskı yoluyla yanlarında avukat olmadan şikayetçi olmuş ancak sonradan şikayetlerinden feragat etmiş olan kişilerin ifadelerine dayanarak çeşitli ithamlarda bulunmuştur. Ancak bu kişilerin gerçek mahkeme ve savcılık ifadelerinde yerel mahkemenin iddia ettiği türde açıklamalar bulunmamaktadır:
 
 
1. Yerel Mahkeme, Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı yapmış bir kişinin ve senelerce Parti yöneticiliği ve milletvekilliği yapmış bir siyasetçinin ifadelerini yargılananların baskısı ve zoruyla geri aldıklarını iddia etmiştir:
 
“... Müştekiler ... ADI GEÇEN ŞAHISLARIN ÇIKAR AMAÇLI ÖRGÜTÜN BASKISI VE TEHDİTİ SONUCU İFADE DEĞİŞTİRDİKLERİ SONUCUNA VARILMIŞTIR...”
 
Oysa teröre karşı, mafya ve örgütlere karşı mücadele eden, bizzat operasyonlara, çatışmalara katılan, devletin en önemli kurumlarında görev almış bu şahıslar, kolej üniversite mezunu sicili tertemiz bir kaç kişinin sözde tehdidi ile ifadelerinden vazgeçer mi? Oysa eğer böyle bir konuda yerel mahkemenin delili varsa, savcılığa suç duyurusunda bulunarak dava açması gerekirdi. Ayrıca bu kişilerin kendileri de böyle bir tehdit olsaydı bunu şikayet ederlerdi.
 
2. Yerel mahkeme gerekçeli kararında:
 
“... MÜŞTEKİLER ve tanıklar soruşturma aşamasında savcılık ve emniyet ifadelerini kabul etmediklerini mahkemede ifade etmiş iseler de, ADI GEÇEN ŞAHISLARIN ÇIKAR AMAÇLI ÖRGÜTÜN BASKISI VE TEHDİTİ SONUCU İFADE DEĞİŞTİRDİKLERİ SONUCUNA VARILMIŞTIR...”
şeklinde açıklamıştır.
 
Oysa adı geçen kişiler mahkeme huzurunda verdikleri ifadelerinde, emniyette ifadelerinin çocuklarını başka türlü kurtaramayacakları tehdidi ile zor ve baskı altında alındığını, yanlarında avukat bulunmadığını, böylece emniyetteki baskıya boyun eğdiklerini ancak daha sonra gerçek kanaatlerini mahkeme huzurunda anlattıklarını söylemelerine rağmen, yerel mahkeme heyeti bu kişileri müşteki olarak göstermiştir. Bu kişilerin yargılananlar tarafından herhangi bir baskı altında olmadıklarına dair ifade örnekleri şöyledir:
 
“.... ŞİKAYETÇİ DEĞİLİM. NE BANA KARŞI NE DE KIZIMA KARŞI ZORLA BASKI OLMAMIŞTIR.”
 
“... BEN SANIKLARDAN ŞİKAYETÇİ DEĞİLİM. BANA KARŞI HERHANGİ BİR TEHDİT ZORLAMA OLMAMIŞTIR.”
 
Müşteki olarak gösterilen kişilerin açık beyanlarına rağmen yerel mahkeme kendilerini, gerekçeli kararında tam tersi yönde yani müşteki olarak göstermiştir.
 
3. Yerel mahkeme gerekçeli kararında, -mahkemenin alanı ve ilgilisi olmayan ve herhangibir suç da teşkil etmeyen, ancak kamuyounda olumsuz bir infial oluşturma amacı izlenimi veren bir konu olduğu halde- yargılananların namazı doğru kılmadığını öne sürmüştür:
 
Oysa bu ifadede adı müşteki olarak geçen kişi, mahkeme heyeti önünde verdiği ifadesinde:
“BENİM KIZIM NAMAZ KILAR ANCAK NORMAL BİR ŞEKİLDE NAMAZINI KILAR, DEDİ”
şeklinde beyan etmiştir. Emniyette yanlarında avukat olmadan zorla imzalatılan ifadeyi mahkeme huzurunda verdiği ifadesinde düzeltmiştir. Buna rağmen yerel mahkeme kendi huzurunda alınan ifadeyi esas almamış, emniyette kızının serbest bırakılması amacıyla zorla ve baskı ile imzalatılmış ifadeyi esas almıştır ve gerekçeli kararında bu kişinin ifadesinin aksine bir şahitliği varmış gibi göstermiştir.
 
4. Yerel mahkeme gerekçeli kararında bu kişinin, emniyette kızının serbest bırakılması amacıyla zorla ve baskı ile imzalatılmış şikayet dilekçesi esas alınarak yorumlar yapılmıştır. Oysa bu kişinin özgür iradesi ile mahkeme heyeti huzurunda verdiği ifadelerde ve dilekçelerinde:
 
“EMNİYET İFADESİ OKUNDU SORULDU. ‘DOĞRU DEĞİLDİR, BENİM ŞİMDİKİ İFADEM DAHA DOĞRUDUR EMNİYET İFADEMDE İLAVELER YAPILMIŞTIR’ DEDİ. SORULDU ‘BEN KİMSEDEN ŞİKAYETÇİ DEĞİLİM’... DEDİ.”
şeklinde belirterek emniyet ifadelerini kesinlikle kabul etmediğini açıklamıştır.
 
 
Sayın Bakanım,
Takdir edersiniz ki, bu tarz haksızlıklar susularak geçiştirilecek şeyler değil. Bu gün bu davalarda olanların bir başka gün başka insanlara da olabileceği açıktır. Bu bütün Türkiye’nin sorunudur.
 
Sayın Bakanım,
Devletin hiçbir kurumu içindeki küçük azınlık bir çete devleti zaafa düşüremez. Bu çete, elindeki meşru gibi görünen imkanlarla devletin bir kurumunu adeta esir alamaz. Dev bir menfaat şebekesine çeviremez. “Bize müdahale ederseniz biz de size müdahale ederiz” tarzında meydan okuyamaz. Devleti yıldıramaz, korkutamaz ve susturamaz. Türk devleti çok büyük ve çok güçlüdür.
 
Adnan Tınarlıoğlu

Bilim Araştırma Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi

2008-12-19 18:07:40

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top