Sayın Adnan Oktar'ın 12 Eylül 2016 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 12 Eylül 2016

 

(Sayın Devlet Bahçeli Gülen Örgütü soruşturmasıyla ilgili yeni bir açıklama yaptı. “Terörle mücadele edilirken masum insanlarımızın itibar ve saygınlıklarına gölge düşürülmemeli, sapla saman birbirine karıştırılmamalıdır. Mağduriyetler, suçsuz ve günahsız insanlarımızın hak kayıpları toplumsal hayatı içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Kriz elçilerine imkan tanımamak gerekir. Dağılarak değil birleşerek, küserek değil kucaklaşarak. Asılsız ve hayasız ihbarlarla değil, birbirimizin hakkını koruyup gözeterek var olacağımız açık bir hakikattir.” dedi.)

Çok çok güzel konuşmuş. Ağzına sağlık. Allah ömrüne bereket versin. Günlerden beri anlattığımız konuların güzel bir özeti olmuş. Allah razı olsun. Bahçeli çok basiretli insan. Kıymetini bilmiyor bazı gençler diyelim. Kardeşim iktidar olmak sorun değil ki davayı devam ettirmek sorun. Yani dava adamı olmak; fikir, düşünce, aksiyon.

 

Allah bütün mümin kardeşlerimizin Kurban Bayramı’nı nurlandırsın, güzelleştirsin, kabul etsin. İslam alemini nuruyla sarsın, nice bayramlar nasip etsin.

 

Abdülhamit Döneminde İngiliz Derin Devletinin Etkisiyle Darwinizm'in Osmanlı'da Yayıldığını Kıbrıs'ın Verildiğini Vs Çoğu Kimse Bilmiyor

Kardeşim ben Abdülhamit’in böyle olduğunu hiç bilmiyordum. Ben Hanlar Hanıdır, Abdülhamit’i hep överdim. Mevlana’yı da överdim ben bilmiyordum. Oynanan oyunu daha yeni fark ediyorum yani zincirleme çözüyorum. Dehşet verici bir olayla karşılaştım. Kıbrıs’ı adam altın karşılığı İngilizlere veriyor, inanılır gibi değil. Mısır hepsini bütün Osmanlı illerini teker teker veriyor, hepsini ve Allahsız Kitapsız Darwinist propagandayı bütün Osmanlı’da ana konu olarak işliyor. Halen Abdülhamit’in tahribatı devam ediyor Milli Eğitim’de. Şuan Abdülhamit döneminde konulmuş, Milli Eğitim’e konulmuş Darwinist eğitim devam ediyor. Mahvetti Osmanlı’yı. Paşalarımız, milletvekili, insanlarımız, aydınlar hepsini Darwinist yaptı. Kardeşim zoruna ne oldu? Ta Yemen’e Darwinizm ile ilgili kitaplar gönderiyor binlerce, Mısır’a binlerce, gemiyle gönderiyor. Zoruna ne oldu? On binlerce kitap bastırıyor, Kuran bastır on binlerce. Darwinizm ile senin ne işin var? Trenle gönderiyor, develerle gönderiyor, eşekle gönderiyor, her yere ulaşsın diyor. Bir kişi, iki kişi değil bütün etrafındaki hep Darwinist. Galata’yı boydan boya Mason localarıyla dolduruyorlar onun döneminde. Akıl almaz bir İngiliz hayranlığı. Yok İngiliz Tevfik, İngiliz Muhsin, İngiliz Necmi hep etrafındakiler böyle. Gavur bilmem kim. Hanlar Hanı külhanı kalmamış bütün Osmanlı’yı darmadağın etmiş adam. Altın karşılığı Kıbrıs’ı vermiş, bu kadar basit.

 

Sayın Adnan Oktar’ın ‘Münafığın Derin Karanlığı’ Kitabı’ndan Bölümler

Münafık, Müslümanlara Zarar Vermeye Devam Edebilmek  İçin Ayrılış Vaktini Erteler. Münafık çok korkak ve aşağılık bir karaktere sahiptir. Bir yandan Müslümanların arasında, onlara karşı sinsi oyunlar oynarken, bir yandan da sürekli fark edilme ve yakalanma korkusu içerisinde yaşar. Kurduğu tuzakların, yaptığı sahtekarlıkların, küfürle olan işbirliğinin ortaya çıkması durumunda, Müslümanların onu aralarından uzaklaştırmasından şiddetle korkar. Çünkü münafık Müslümanların yanından ayrılmadan önce, küfürde kuracağı hayatına dair tüm sistemlerini sağlamlaştırmak ister. Bu konuda hazırlıksız olduğu bir anda deşifre olup ortada kalmak onun için adeta ölüm gibidir. 

Ancak münafık, böylesine 'dehşetli bir korku' duymasına rağmen, Müslümanlara zarar verme hırsından dolayı, korka korka da olsa, onlarla birlikte yaşamaya devam eder ve sinsi faaliyetlerini sürdürür. Ayrıldığında, Müslümanların olmadığı bir yerde, 'ahlaksızlık yapma gücünü kaybedeceğini' ve oradayken olduğu kadar 'etkili eylemler yapamayacağını' düşünür. Elbette ki münafık, inkar edenlerin yanına gittiğinde de, Müslümanlara olan düşmanlığını sürdürecek; şeytani eylemlerine devam ederek Müslümanlara zarar vermeye çalışacaktır. Ama münafık tüm bunları, onların arasındayken sinsice ve gizli yollarla yapmaktan daha büyük bir şeytani zevk alır. İçlerinde olup onları aldatabilmek, münafığın çok daha fazla hoşuna gider. Ayrıca Müslümanlar arasındayken, elinde 'çok daha çeşitli şekillerde adilik, haysiyetsizlik ve alçaklık yapabilme imkanı' olur. Sesiyle, yüzüyle, bakışlarıyla, mimikleriyle, bakışlarıyla, huysuzluklarıyla münafığın eylem yapabileceği onlarca konu vardır. Müslümanlardan uzak bir yerde iken tüm bunları yapabilme dozu ise düşecektir. 

Diğer yandan da münafık içten içe, sürekli olarak 'bir an önce küfrün yanına gidip, kendisine Allah'ı İslam'ı hatırlatan her şeyden olabildiğince uzaklaşmayı' da çok ister. Ancak o zaman şeytan ile baş başa kalabileceği için, istediği şeytani mutluluğu da o zaman bulabileceğine inanır.

Müslümanlarla birlikte geçirdiği her an, onların neşesine, huzuruna, birbirlerine olan kopmaz bağlarına, tutkulu sevgilerine şahit olur. Kıskançlıktan kavrulur ve bu durum sürekli olarak onun canını yakar. İşte tüm bunlar dolayısıyla da, bir an önce aralarından kaçıp gitme hissiyle yanıp tutuşur.

Dolayısıyla münafık, Müslümanların yanında olduğu süre boyunca, hep bunların muhasebesini yaparak, 'kar zarar hesaplarını enine boyuna değerlendirerek' yaşar. 

 

Münafıklar Yalan Delil Oluştururlar. Hz. Yusuf'un Kardeşleri De Babalarına Üzerine Kan Sürülmüş Gömlek Getirmişlerdi

Yusuf Suresi 18, “Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler.” İşte mesela bu da bir münafık eylemi. Yalan delil oluşturmada üstlerine yoktur münafıkların. Deliliğine bak. Adam, insan öldürme var. Abdülaziz'i de rahatça şehit ediyorlar. Ve kanlı gömlek getiriyor. Cinayete eğilimi görüyor musun? Cinayetteki pervasızlık münafıkların özelliklerinden. 

“"Hayır" dedi. Basiretli olduğu için peygamber “Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır.” Müslüman ahlakını görüyor musun? “Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı” hemen anlıyor “(Kendisinden) yardım istenecek olan Allah'tır." [Yusuf Suresi, 18] “Akşam üstü babalarına ağlar vaziyette geldiler.” [Yusuf Suresi, 16] Allah buna ayrı bir ayet ayırıyor. Yani ağlamayı nasıl kullandıkları münafıkların. “Dediler ki: "Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik, yarışıyorduk.” Tam münafık akılsızlığı, tam tipik sahtekarlık. Kafalama yapıyor kendince. Hatta Peygamber için bu sözü kullanamayız da, Allah affetsin. Kendince kandırdığını zannediyor. Bir de "yarışıyorduk" Hep bunlar işte yarışma kafasındalar ya. Münafığın ruhunda o hep böyle birinci olma, insanlarla idişme, yarışma, öne geçme kası vardır. Hep böyle gurur derdinde olduğu için bu da manidar ayette. “Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık.” Müslümanları kullanma kafaları da burada dikkat çekiyor. Kendileri yarışıyor, bilmem ne yapıyor; onu kendi malını korumada, kendi eşyasını korumada onu kullanmak istiyor. Ama güveniyor ona. O konuda sağlam görüyor. “Fakat onu kurt yemiş.” Bak rezalete bak. İfadenin, yalanın aptallığına bak. Tam münafık yalanı. Çok kötü yalan. Onu da kurt yemiş. Pervasızlığı görüyor musun? Bir de münafık cesareti var. Münafıklarda böyle bir deli cesaret vardır. Yalan söylemekten utanmaz. “Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin.” [Yusuf Suresi, 17] Bilinçaltı kurgulama yapıyor. Bu sefer de Müslümanı dürüst olmamakla suçluyor. "Sen ben doğru söylesem de inanmazsın zaten. Ben anlatsam da olmaz zaten. Senin zaten önyargın var. Ben ne yapsam bir şey değişmez." Münafık üslubu.

 

Darbe Gecesi İlk Andan İtibaren, Kimse Açıklama Yapmadan Darbenin Geçersizliğini İlk Açıklayan Bendim

Darbe gecesi on iki saatin üzerinde en başından itibaren; darbeyi ilk fark ettik, daha Başbakan ortada yok, Cumhurbaşkanı ortada yok, parti liderleri ortada yok, asker ortada yok; kimse açıklama yapmamışken darbenin geçersizliğini ilk açıklayan benim. Ve olan biteni İngilizce olarak yurtdışına dakika dakika canlı olarak yayınlayan da benim yayınlatan da benim. Benim konuşmalarım yurtdışına İngilizce olarak bütün dünyaya anı anına yayınlandı. Darbecilerde moral falan hiçbir şey kalmadı.

(Video) Üslubumdaki sakinliği görüyorsunuz değil mi? O gece açıklama yapanlar çok telaşlıydılar. Hatta bazıları böyle biraz ümitsiz gibiydiler. Ama ben hiçbir şekilde geçerli olmadığını söyledim. Bitti dedim o iş. Sonra Tayyip Hoca çıktı maşaAllah. Güzel bir konuşma yaptı. Paşamız çıktı, güzel konuşma yaptı. Devlet Bahçeli; Sayın Devlet Bahçeli de bayağı yaman bir insan. Sayın Kılıçdaroğlu gayet güzel konuştular.

 

Ahit Sandığı İnsanların İmanının Artması İçin Son Bir Hediyedir, Kuran’da Geçen Bir Nimettir

Ahit sandığı dünyaya Allah’ın son hediyesi. İnsanların imanının artması için, heyecanlarının artması için, yakinlerinin yüksek olması için son hediye. Kuran’da özellikle geçen bir nimet. Çünkü şaşırtıcı. İçinde 3500 yıllık manna var. Yani bakabilirler yapısına, manna. Molekül yapısını da inceleyebilirler, eskiliğini de inceleyebilirler. Hz. Yusuf (as)’ın gömleği. Say say bitmez, dolu içi. Hz. Süleyman (as)’ın yüzüğü. Çok heyecan verici. Yalnız pek söylemek istemiyorum ama Kabe’nin altında da define var. O da ayrıca araştırılıp bakılacak ona da. Kabe’nin binasının tam altında. Hadislerde belirtiliyor. Hatta Hz. Ömer (ra), Ali (ra) müsaade etmiyor. Yani Peygamberimiz (sav) söylüyor ama Mehdi (as) zamanında açılacak diyor. Çok eski ta Hz. İbrahim (as) devrinden kalma alametler, nimetler, güzellikler var. İnsanlar bayağı şaşıracaklar.

Hiç bilinmeyen şeyler. Aslında Allah hiçbir yerin açılmasına müsaade etmedi. Ne piramitlerin içine bakılabildi daha, ne Nemrut’un mezarı açılıp bakılabildi. Nemrut’un mezarı zaten mason tapınağı aynı zamanda. Ama taş yığmasıyla örtülmüş. Aynı şekilde Taberiye Gölü’nün zemininde saklanan hazine. Hz. Süleyman (as)’ın sandığının orada olduğunu düşünüyoruz. Taş yığılmış üstüne. Bak hiçbir hükümet, hiç kimse gelin bunu açalım demiyor, diyemiyor. Niye? Mehdi (as)’ı bekliyor. Yani bak Mehdi (as) olmasa kıyametle beraber dağılır gider onlar. Yalnız tabut-u sekine o kadar kolay bulunmayabilir. Biraz vakit alacak o. Yani 2019’larda falan beklemeyin. Yani 2030’ları bulabilir. Hatta 2033’ü de bulabilir. “Nereden biliyorsun?” diyeceksin. Duyuyoruz oradan buradan, alimlerden, hocalardan. Ebcetlerden anlıyoruz. Tabut-u sekine Kuran’da ayette geçiyor, Hz. Süleyman (as)’ın sandığı. Bakara Suresi, 248. 2-4-8. “Peygamberleri, onlara (şöyle) dedi: "Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut'un gelmesi (olacaktır ki) onda Rabbinizden 'bir güven duygusu ve huzur'” Şimdi bak bu çok büyük bir mucize. Kuran bir mucizeden bahsediyor. Tabut geliyor, Tabut-u Sekine, konuyor, kapağı açıldığında adamın sinirleri falan gergin değil mi? Akıl almaz bir ferahlık geliyor üstüne. Mucize olarak. Tabut-u Sekine’nin özelliğidir bu. Bunu görecek insanlar. Onun için kapatılıyor üstü. Hep kapalı tutuluyor, açık tutulmaz. Açıldığında hemen bir huzur ve güvenlik duygusu geliyor. Bu mucizedir. Bu fiilen sezilen bir şey. Sonra; “Musa ailesinden ve Harun ailesinden arta kalanlar” Musa (as)’dan kalanlar ne? Asanın parçası, levha, manna. Bak diyor ki Allah; “onu melekler taşır.” Yani nasıl insanların yanında melek varsa onun da yanında melekler var. “Eğer inanmışlarsanız,” yani iman ediyorsanız, samimiyseniz, “bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır. Ne delili bu, neyi ispat ediyor? Mehdiyet’i, İttihad-ı İslam’ı ve Allah’ın vaadinin hak olduğunu. Bak, delil vardır göreceksiniz anlamına geliyor. “Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil” ebcedi kaç? 2033. Ayet açık.

 

Abdülhamit 20 Aralık 1881de "Muharrem Kararnamesi" İle Osmanlı Maliyesini Uluslararası Mali Denetime Açtı

Abdülhamit 10 Kasım 1879’da, on yıllık süreyle Osmanlı hazinesinin gelirlerinden tuz, tütün, alkol, balıkçılık vesaireden alınan vergi kazançlarını alacaklı Galata bankerleriyle, İngiliz-Fransız ortaklı Osmanlı Bankası’na veriyor. Bu adı geçen bütün kurumlar İngiliz derin devletinin kontrolündeydi. Abdülhamit yine 20 Aralık 1881’de Muharrem kararnamesiyle Osmanlı maliyesini uluslararası mali denetime açıyor. Yani ilk kez devletin iktisadi faaliyetlerinin yönetimi yabancıların kontrolüne geçti. Kafkasya, Balkanlarda İngiliz derin devleti bir tane Müslüman bırakmadı. Hepsine Osmanlı’ya gideceksiniz dedi. Akın akın hepsi Osmanlı’ya geldiler Abdülhamit döneminde. Her yerde çözüldü devlet, her yerde yıkıldı. Her yerde toprak kayıpları oldu. Abdülhamit devrinde katliamdan, açlıktan, hastalıklardan 500 bin kişi can verdi. Kızıl Sultan demelerinin nedeni Darwinist olması. Yani zaten paşalarına gavur bilmem ne diyorlar. Öbürüne İngiliz bilmem ne, öbürüne bilmem başka tür. Hepsine bir lakap takmışlar.

 

Abdülhamit De Darwinistti, İngiliz Derin Devletinin Emriyle Kurduğu Eğitim Sistemi Şu Anda Devam Ediyor

Abdülhamit’in en yakın adamı Ahmet Mithat, evrimci, Darwinist, ‘İnsan Tenhada Yaşasa Ne Olur?’ yazısının konusu; “İnsanın tamamen hayvani bir geçmişe sahip olduğu, zamanla gelişerek bugünkü düzeye ulaştığı, bir bebeğin hayvanlar arasında yaşaması durumunda tamamen hayvani özellik göstereceğini düşünüyorum” diyor. Yani tamamen hayvan özelliği gösterir diyor. Bu da insanın evrimleştiğini gösterir diyor. Mantığa bak hizaya gel. Bir kere bebeği sen hayvanların içine koyarsan, hayvanlar yer o çocuğu ve ölür çocuk. Bu kadar mantıksız şey olur mu? Çocuk ancak annesiyle yaşayacak şekilde yaratılmış. İnsana ait çocuk dışarıda hiçbir şekilde yaşayacak gibi değildir.

Ahmet Mithat Abdülhamit’in en sıkı adamı, okullarda okutulan, ‘Dünya’da insanın zuhuru’ makalesinde; “İnsanlar bir nevi hayvan olduğundan bu nevinin dünya yüzünde nasıl türemiş olduğunu elbette merak ederiz” diye yazıya başlıyor. Ve bütün imparatorlukta insanın hayvan olduğu anlatılıyor. Adem (as) ve Havva (as)’dan gelmediği anlatılıyor, Abdülhamit döneminde. Daha hala yok kızıl sultan yok mavi sultan. Kızıl sultan demelerinin nedeni Darwinist-materyalist olması. Konu bu. Bediüzzaman’ı deli diye tımarhaneye kapatmaya kalktı. 622 senelik Osmanlı İmparatorluğu tarihinde böyle bir toprak kaybı yok. Hepsini verdi bütün toprakları. Daha hala yok Filistin’i… Filistin’i verme diye bir şey yok. Bütün bölge İngilizlerin eline geçti zaten. Sonra da İngilizler oraya çağırdılar Musevileri. Onları devlet sahibi yaptılar. Mesela Abdülhamit döneminde yine Tabip Hayrullah Efendi var. Azılı Darwinist, Allah’ın yarattığına inanmıyor.

Tabip Hayrullah Efendi. İnsanın sathi arzda suret-i intişarı, ‘İnsanın meydana çıkışı ve yaratılış’ yazısında, okullarda en çok okutulan yazılardan biriydi. Yazıda; insanın tarihini Hz. Adem (as)’dan başlayan anlatımın dışında -yani Hz. Adem (as)’ı kabul etmiyor- sözde bilim gözüyle -yani evrimle- anlatım yapılması gerektiği anlatılıyordu. İngiltere meşru bir yönetim. Kendi çıkarları açısından daha avantajlı gördüğünden Sultan Abdülaziz’in o dönemde muhaliflerine destek veriyor. Ve Abdülaziz de Darwinizm’e karşı diye mahvediyor. Abdülhamit’in çevresindeki adamların tamamı Darwinist-materyalistler. Abdülhamit de Darwinist. Adamlar anlamamış. Ve şu ana kadar Abdülhamit’in kurduğu Darwinist eğitim sistemi devam ediyor. İngilizlerin desteğiyle yapılmış bir çalışma. İngilizlerin teşvikiyle, emriyle. İngiliz derin devletinin emriyle yapılmış bir çalışma. Şu ana kadar Müslüman evlatlarına Kuran’daki anlatımın yanlış olduğu, tamamen tesadüfler sonucu insanların oluştuğu bütün derslerde anlatılıyor. Ortaokul, lise, üniversitede, hepsinde.

2016-09-19 15:08:09

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top