Sayın Adnan Oktar'ın 25 Eylül 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 25 Eylül 2017

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün gece saatlerinde Irak’taki referandumla ilgili İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile bir telefon görüşmesi yaptı. İki liderin, Irak’ın toprak bütünlüğü konusunda mutabık oldukları söylendi. 4 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuları görüşmek üzere İran’a gidecek, inşaAllah.)

Evet, o önemli. Bölünme bir başlarsa arkası gelir. Çünkü İngiliz derin devleti rezil oldu yapamadı, Irak’ı bölmek istedi yapamadı, Suriye’yi bölmek istedi yapamadı, şu an yapmak için zorluyor. Hiçbir şekilde buna müsaade etmemek lazım. Sadece İttihad-ı İslam’a kapıyı açıp İttihad-ı İslam’ı oluşturmak lazım ve İngiliz derin devletini rezil-kepaze etmek lazım.

 

(Irak Başbakanı İbadi, Barzani’yi yolsuzlukla itham ederek referandumun tanınmayacağını, petrollerin Iraklılara ait olduğunu söyledi. “Irak’ta ırkçı bir devlet kurulmasını reddediyoruz. Irak etnik ve mezhep temelli bölünmeyle karşı karşıya bulunuyor. Hiç kimseye ülkeyi kendi malıymış gibi davranmasına izin vermeyiz. Bu da Saddam rejimi gibi başarısızlığa uğrayacak. Kürt kardeşlerimden oradaki yönetime petrol gelirlerinin nereye gittiğini sormalarını rica ediyorum” dedi.)

Mesele para meselesi değil, mesele orada İslam’ı yok etme meselesi. Barzani’nin her türlü ihtiyacını Türkiye karşılıyor. Hiç kimse aç açık falan değil. Irak’ı da her zaman koruyup-kolladık kollarız da. Savaşın bir an önce durması gerekiyor. Ama İngiliz derin devleti varken savaş durmaz onu söyleyeyim. Önce deccaliyetin ortadan kalkması gerekiyor. Ve deccala tabi olanların deccala hizmetten vazgeçmesi gerekiyor. Türkiye’de çok fazla İngiliz derin devletinin yalakası yancısı var. Alçakça ve ahmakça hizmet ediyorlar. Pakistanlı, Bangladeşli sahtekarlar var onlara öncülük yapan, buradaki yancı karaktersizler onlara Türk Milleti aleyhine ajanlık yaparak bilgi sızdırıyorlar, bilgi aktarıyorlar. Onlar da Müslümanlar aleyhine bu bilgiyi kullanıyorlar. Buna müsaade etmemek lazım.

 

Mehdi'nin Talebeleri Mal Mülk Meraklısı Değildir. Allah Ne Nasip Ederse Orada Yaşar

Mehdi talebelerinin “Evleri sırtındadır” yani sabit bir yerde kalmaz, sabit ev meraklısı değildir, mal-mülk meraklısı değildir. Nerede akşam orada sabah. Nerede Allah nasip ederse orada yatar, nerede Allah nasip ederse orada yemek yer, sadece Allah için yaşar. Sahabe devri gibi veyahut Hz. İsa Mesih (as) zamanı gibi. Ne yapıyorlardı; işte sandalı oluyor onu satıyor, ağı oluyor onu satıyor, tarlası oluyor onu satıyor, Hz. İsa Mesih (as)’la beraber geziyorlar, nereye giderlerse orada konaklıyorlar. Bir hayırsever oluyor mesela onun evinde kalıyorlar veyahut bir han gibi bir yer oluyor orada kalıyorlar yahut dışarıda açık havada bir yerde yatıp o şekilde hayatlarını iademe ettiriyorlar. Dolayısıyla sabit ev anlayışı yok. Bütün dünyayı kendi mekanları, kendi evleri olarak görüyorlar. O anlama geliyor.

 

(Türkiye’nin Musul üzerindeki hakkı Ankara Anlaşması’na dayanıyor. Prof. Ebubekir Sofuoğlu olayın tarihi akışını şöyle özetliyor Adnan Bey: “Anlaşmaya göre o dönemdeki Milletler Cemiyeti yani bugünkü adıyla Birleşmiş Milletler Türkiye aleyhine karar alarak Musul’u, Irak’a bıraktı ama bir şartla; Irak’taki manda yönetimi 25 yıl devam edecekti. Eğer Irak’taki manda yönetimi devam etmezse Musul, Türkiye’ye kalacaktı. Ancak Irak 25 yıl geçmeden bağımsızlığını ilan etti. Dolayısıyla Musul’un aslında Ankara Anlaşması’na göre Türkiye’ye geçmesi gerekirdi. Türkiye bundan dolayı Musul üzerinde şu an hukuki hakka sahip. Hatta bu konu Lahey Adalet Komisyonu’nca kabul edilmiş. Yani uluslararası mahkemenin kararıyla sabitlenmiş bir madde.”)

Zaten Müslümanız, İttihad-ı İslam olsa mesele biter. Bütün mesele İttihad-ı İslam’da. Küçük küçük parçalar alarak bu olmaz. Bir anda birleşelim İttihad-ı İslam olsun. Yunanistan, bizden niye ayrı Yunanistan? Ermenistan bizden niye ayrı? Gürcistan niye ayrı? Azerbaycan mesela hiç aklım almıyor. Azerbaycan’la bizim çoktan birleşmemiz lazım, ne pasaportu ne vizesi? Azerbaycan’a pasaportla vizeyle nasıl gidilir? İleride biz çoluk-çocuğa bunu nasıl anlatacağız? İleride çocuklar bunu soracaklar diyecek ki “Azerbaycan’la bu nasıl oluyor?” deseler biz ne diyeceğiz?

 

İslam Birliğini Zor Görenler Asıl Olarak Her Şeyi Bir Olan İslam Ülkelerinin Birleşmemelerini Garip Karşılamalı

Hz. Mehdi (as)’ı, ben lise yıllarındayken okumuştum, Mehdi kelimesi de bana çok ilginç geliyordu. O zaman bir kitaptan baktım, Risale-i Nur’dan da baktım. Bediüzzaman’ın açıklamalarına bakınca ve hadislere bakınca Hz. Mehdi (as)’ın hakikaten geleceğine kani oldum. Benim için daha önce çok hayali bir vakaydı. Ama Mehdiyet tabii farz olan bir konu değildir. Bunu yanlış anlamasın insanlar. Hz. Mehdi (as)’a inanmayan namazı terk etmiş gibi olmaz. İnanmıyorsa inanmıyordur bir şey olmaz. Ama şu gelişmelere bakıyorum da, bu kadar benzerlik kardeşim bir tane olur, iki, üç, beş, on, yirmi yani yüzün üstünde benzerlik olunca yerde gökte her yerde inanılmayacak gibi değil. Alenen öyle gelişiyor. Son olaylar da öyle gelişiyor. Şimdi ‘Halep oradaysa arşın burada’ derler. Bak söylüyorum yani üç-beş yıla kadar Mehdiyet belli olur. Çünkü 79’da ben diyordum 80’lerden itibaren, 90’lardan itibaren, 2000’lerden itibaren gelişmeler olacak, 40 yıl sürecek diyordum. 40 yılın bitmesi üç-beş yılın içerisinde tamamlanıyor yani Mehdiyet’in devri. Hz. Mehdi (as)’ı benim kanaatim üç-beş yıla kadar alenen sezeriz, görürüz, anlarız. Ama bakın, asıl istenen ne Kuran’da? Nur Suresi 55. ayette Allah diyor ki “Din bütün dünyaya hakim olacak” diyor, İslam. “Ve korkusuz yaşayacaksınız, din her yönüyle hakim olacak” diyor Allah her yönüyle. “Hayatın bütün yönlerine hakim olacak İslam” diyor “ve korkunun ardından güvenliğe kavuşacaksınız, dinin hakim olmadığı hiçbir yer kalmayacak dünyada” diyor. “Bunun için sizden istediğim” diyor Cenab-ı Allah “sadece samimi olmanız” diyor. Şimdi bu ayet, işte Mehdiyet budur. İkinci ayet, ne diyor Cenab-ı Allah? “Din Allah’ın oluncaya kadar ve yeryüzünde hiçbir yerde fitne kalmayıncaya kadar Allah yolunda mücadele edin.” Olmayacak bir şeyi Allah istemez.

 

Dünya Eğitilmek ve Kendimizi Anlamak İçin Geldiğimiz Bir Yer. Aldığımız Eğitimle Kendimizi ve Tanıdıklarımızı Sevmeyi Öğreniyoruz

Bizim burada eğitilmemiz gerekiyor, kendimizi anlamamız gerekiyor, kendimizi sevmemiz gerekiyor, etrafımızdakilerin de bizi sevmesi gerekiyor bizim de onları sevmemiz gerekiyor ki cennete geçtiğimizde tanıdıklarımızı severek ortaya gitmiş olalım. Onları orada gördüğümüzde cennetten zevk alalım. Yoksa cennetin binalarından, suyundan, ağacından tek başına zevk almak mümkün değil. Orası dostlarla güzeldir, sevdiklerimizle güzeldir. İlk başta kendimizin güzel ahlaklı olduğuna inanmamız gerekiyor. Bunu Allah bize ispat ediyor burada. Ve etrafımızdakilerin güzel ahlaklı olduğunu Allah gösteriyor. Bir de Allah bir güzellik yapıyor sevdiklerimizin hatalı, yanlış tavırlarını bize cennette hatırlatmıyor. Düşünüyoruz düşünüyoruz aklımıza gelmiyor, sadece iyi yönleri aklımıza geliyor, hafızamızdan siliyor Allah. O yüzden de cennette çok rahat arkadaşlarımızla yaşıyoruz. Cennet tek başına yaşanacak bir yer değildir. Her şey güzel harika odaya giriyoruz tamam, odada yedi kapı çıkıyor, içinde huriler var, yiyecekler var, güzellikler var onlar sevgiyle yaklaşıyorlar hepsi görgülü, bilgili yani müthiş bilgiye sahiptir huriler çok bilgilidirler, bilmediği yoktur. Çok görgülü, kibar, saygılılar ama tanımıyoruz ilk defa tanışıyoruz. Ama yanımızda tanıdıklarımız var, dostlarımız beraberiz, onlarla beraber o zaman çok muazzam. Mesela cennette insan karısını mı daha çok seviyor, huriyi mi? Karısını daha çok seviyor. Çünkü onu tanımış, kişiliğini biliyor, ahlakını biliyor, şahsiyetini biliyor yıllarca onunla beraber yaşamış. Ama orada ilk defa tanışıyor. O yüzden Cenab-ı Allah eğitim ve tanışma yeri olarak, zaten “bir tanışma vakti kadar” diyor ayette dikkat ettiniz mi? “Ne kadar kaldınız?” diyor “tanışma vakti kadar kaldık” diyorlar. Tanışma çok önemlidir. Güzel ahlaklarını da gördüğümüz için sonsuza kadar severek huzur içinde yaşamış oluyoruz. Öbür türlü bir yalnızlık hissederiz, onu ortadan kaldırıyor Allah. 

 

Yolun Kenarındaki Bir Ottaki Akıl İnsanların Aklından Çok Daha Üstün, Otun Tek Bir Hücresinin İçinde Milyonlarca Bilgi Var

Mesela yolda gidiyorum o kadar çok araba var ki, her arabanın freni var, direksiyonu var, radyosu var, soğutma sistemi var, kapıları açma kapama, motoru var, elektronik aksamı var, her türlü ihtiyaca yönelik arabanın içinde malzeme var. Evlere bakıyorum her evde televizyon var, buzdolabı var, radyo var, her televizyonun her evde kumandası var, bu nasıl bir özen Cenab-ı Allah’ın nasıl bir güzelliktir bu? Kullarına ne kadar… Yol kenarına bakıyorum otlar var küçük küçük çiçekler böyle, o otlardaki akıl, bir ottaki akıl dünyadaki bütün insanların aklından daha çok. Yani kıyası kabil değil ottaki akıl. Göğe bakıyoruz yıldızlarla dolu. Atomlar dans ediyor adeta, ucu-bucağı yok sonu da yok. Bu evren bitiyor başka bir evren başlıyor, bu evren bitiyor başka bir evren başlıyor, katrilyonlarca evren var, katrilyonlarca alem var, bizim gibi insanlar var o alemlerde canlılar var ve onlara da şeriat geliyor. Bunu bir Güç yaratıyor, tek bir Güç. Kainatın Ulu Mimarı dedikleri masonların, Yüce Allah. Şimdi büyük diyoruz büyük bizim anladığımız anlamda büyük, çok büyük, çok çok büyük, bunların hiçbiri yetmiyor. Ama büyük diyoruz sadece, Allah büyüktür diyoruz ekberdir. Ne denebilir açıklamak için, bu muhteşemliği açıklamak için? Büyük diyoruz, Allah çok büyüktür. Ama akıl havsala alacak gibi büyüklük değil, yücelik değil. Sonsuz akıl. 7 renk var bir de, tahayyül dahi edemiyoruz 72 renk var, o da bize geçici olarak cennette meyve rengi, bir meyvenin 72 rengi var mavi gibi, yeşil gibi, kahverengi gibi ana renkler, kim bilir nasıl bir şey orada göreceğiz. Şimdi burada akıl alıyor mu? Renk olsa olsa 7 tanedir diyoruz, değil mi? Nasıl olur ki diyoruz, ama oluyor. Kim bilir neler göreceğiz. Onun için Allah büyüktür diyoruz ama büyüklüğünü düşündükçe, baktıkça daha çok görüyoruz.

 

(Geçtiğimiz hafta Show TV’de yayınlanan Kalp Atışı dizisinde özel harekat polislerimize yönelik hakaret içeren bir bölüm yayınlamıştı. Siz, mutlaka özür dileyip bunu telafi etmelerini söylemiştiniz. Bunu söylemenizin ardından önce dizinin başrol oyuncusu Gökhan Alkan özür diledi, ardından yayınlanan bölümde de dizinin içerisine sizin tarif ettiğiniz şekilde bir özür ve telafi bölümü eklendi.)

Olmuş. Üstlerine gitmezsek yani enine alıp arşınına satıyor adamlar. Biraz başıboşluk var bazı yerlerde. Vatandaşın duyarlı olması, bizim duyarlı olmamız bu adamların veya diğer kişilerin daha derli toplu olmasında çok büyük fayda sağlıyor benim gördüğüm ve sağlayacak da. Böyle böyle törpüleyerek o taştan mikap taşı çıkaracağız. Ham taştan mikap taşı çıkaracağız, inşaAllah. Çekiçle ve taş kamasıyla yontarak mikap taşı oluşturacağız, genel anlamda diyorum herhangi bir kişi için söylemiyorum.

 

Bir Yerde Çocuk Kaybolduğunda Bir Nevi Olağanüstü Durum İlan Edilerek ve Tüm Şehri Ayağa Kaldırarak Arama Yapılması Gerekir

Bir çocuk kaybolduğunda o şehrin ve çevresinin uyku uyumaması lazım. Geceli gündüzlü o çocuk bulununcaya kadar gayret etmeleri lazım. Çünkü bu büyük bir facia. Çocuğa işkence ediyor olabilirler, azap veriyor olabilirler. Yani mesela farz edelim İstanbul’da çocuk kayboldu bir semtte, o gece orada adeta sıkıyönetim uygulanması lazım. Halk uyuyamaz. Çocuk orada taşın altında eziliyor olabilir, biri işkence yapıyor olabilir yani son anda o çocuğu kurtarmak mümkün olabilir, çok çirkin şeyler yapılıyor olabilir o çocuğa. Uyumak ne demek ya? Mazgalların altına varıncaya kadar, yerin altı, üstü her yer asker ve polisin, halkın da katılımıyla, herkesin katılımıyla hallaç pamuğu gibi atılması lazım. O çocuk bulunmadan da insanın gözüne uyku girmez. Çok büyük bir olaydır bir çocuğun kaybolması. Çünkü çocuğun kendini savunması imkanı da yok.

 

İdare Edilen İnsanların O Boyuttan Çıkması Genelde Pek Olmaz, Çünkü Bu Tür İnsanların Ruhu Yoktur, Bilgisayar Gibi Makinedir

İdare edilen insan olmamak için neler yapmalıyız? İdare edilen bir insan idare edilen insan olmaktan genellikle pek çıkamaz. Yani çünkü ilk baştan böyle bir şeyi bir insan kabul etmez. Çok nadir vakalarda idare edilen insan olmaktan insan çıkabilir. Genelde idare edilen insanların ruhu yoktur, ölüdür onlar. Ölü oldukları için idare edilmeleri gerekir yani bir bilgisayar gibidir onlar. Çok nadir olarak da teşhis hatası olabilir. Adam uyarırsın düzelir, ruh sahibidir. Ama genel anlamda çok zordur yani hani derler ya halk arasında “Bir adam yedisinde neyse yetmişinde de odur” o, ruh sahibi olmayan insanlar için söylenmiş bir sözdür. Hiçbir şekilde değişmez. O makinedir, ölünceye kadar değişmez.

 

(“Müslüman halklar neden her zaman eziliyor?” izleyici sorusu)

Bunu Bediüzzaman da açıklıyor. “Neden Hristiyanlarda böyle bir durum yok?” diyorlar. “Müslümanlar hak din sahibi oldukları halde şirke düştükleri için Allah bela olarak veriyor” diyor. “Ama onlar aradan iki bin yıl geçtiği için, İsa Mesih’ten itibaren iki bin yıl geçtiği için ehli fetret hükmünde oluyorlar” diyor. “O yüzden Allah onlara bela vermiyor” diyor. Yani “az bela veriyor” diyor. “Ama Müslümanlara hak din geldiği halde dini bilerek ve isteyerek bozdukları için ve şirke temayül ettikleri için ve şirki yaşadıkları için Allah bela veriyor” diyor “İslam aleminin bir çok yerine, birçok kişiye.”

 

Şu Anda İçinde Yaşadığımız Boyut Gözümüze Yapışık Bir Perde Gibidir. Cennet Hemen O Perdenin Ardındadır

Ölüm diye bir olay olmuyor aslında. Yani sadece görüntüde değişiklik oluyor. Ölüm başından itibaren hiç olmuyor insanda. Yani ilk ve son, Alfa ve Omega, Allah’tır. İlkte de bizi biliyordu Allah, sonda da Allah bizi biliyor. Yani sonsuz zaman içerisinde bizi biliyordu. Sonsuz öncede ve sonsuz sonrada bizi biliyordu. O zaman ölüm diye bir olayın olmadığı anlaşılıyor. Ölüm denen olay görüntünün ani değişikliğidir. Sadece rüyadan sık sık nasıl uyanıyorsak uyurken bu rüyadan da bir gün uyanmış oluyoruz o kadar. Uyandığında görüntü net oluyor, hayat devam ediyor. Hiçbir şekilde kesinti olmaz. Hiçbir an ölüm meydana gelmez. Yani bizim anladığımız anlamda ölüm meydana gelmez. Gitme yok bir kere yani bu boyut şu gözümüzün önündeki boyut ince bir zar gibi gözümüzün önünde. Cennet hemen bununla bitişiktir. Bununla iç içedir. Ölmezsek de o zaman sürekli eğitilmiş olacağız. Halbuki eğitilmenin bir amacı vardır. Eğitim bittiyse, adam eğitildiyse bu boyutta kalmasının bir anlamı yok.  Çünkü burası eğitim yeri, kurs yeri değil de hayat yerine geçmek önemlidir. Kurs yerinde kalmanın bir anlamı olmaz. Hayat yeri esastır. Allah onu Kuran’da zaten vurguluyor. “Asıl hayat yeri çok önemli” diyor Allah. “Şüphesiz senin için son olan, ilk olandan (ahiret dünyadan) daha hayırlıdır.” (Duha Suresi, 4) diyor.

 

(Kuzey Irak’taki referandumu değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Sonucuna bakmaksızın yok hükmünde kabul ediyoruz. Gayrimeşrudur” diyoruz. “Bir gece ansızın gelebiliriz. Silopi’de boşuna şu anda Silahlı Kuvvetler orada gerekli adımları atmadı. Şu anda İran da, aynı durumda. Aynı zamanda Hava Kuvvetlerimiz aynı durumda ve sınırlarda sadece Irak tarafına geçişe müsaade var. Artık giriş-çıkış, bunlar da kapatılacak. Ayrıca Kuzey Irak Yerel Yönetimi, bakalım petrolünü hangi kanallarla nereye akıtacak veya nereye satacak? Vana bizde. Vanayı kapattığımız anda o iş de bitti.” Dedi.)

Yani benim gördüğüm adam kendi başına bir karar almamış. Bakın, altını çizerek söylüyorum. Uluslararası bir karar alınmış. Uluslararası bir karar alınmış. Adam da alınan bu uluslararası kararı uyguluyor, başını da İngiliz derin devleti çekiyor. Bu rezilliğin ne amaçla yapıldığını önümüzdeki günlerde anlayacağız. Yani daha detaylı anlayacağız.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamasına şöyle devam etti: “Kuzey Irak’taki Kürt kardeşlerimizin haklarına, hukuklarına, güvenliklerine, müreffeh bir hayat taleplerine sonuna kadar saygımız vardır. Nitekim bu yöndeki çabalarında daima Kuzey Irak yönetiminin yanında olduk. Sıkıntılı zamanlarında biz destek verdik. Ancak bizim aynı zamanda Irak'ta Arap kardeşlerimiz de var. Türkmen kardeşlerimiz var. Ezidiler, Keldaniler, Süryaniler var. Onların da haklarına bizim saygımız var. Kuzey Irak tüm bu halkların ortak hayat alanıdır. Sadece bir şahsın veya aşiretinin hayat alanı değildir. Bunun böyle bilinmesi lazım.” Dedi.)

Ya kardeşim, bu konuşmalar güzel de adam böyle konuşmadan anlamaz. Adam bunu söylüyorsa güvendiği bir dal var demek ki durduk yere bunu ortaya atmaz yani sadece tek bir devlete dayanarak da bunu yapmadığı açık. Uluslararası destek aldığı belli yani karşı olan bir kısmının da onu desteklediği belli bak ayrıca yani “ben buna karşıyım” dediği halde destekledikleri açık, aşikar görülüyor. Yani hayır, desteklemesi de sorun değil de PKK’yı oraya getirip devlet yapmaya kalkarlarsa sorun bu. O zaman kan gövdeyi götürür. Yoksa yani Irak kabul etse Müslüman, dindar bir Barzani beni rahatsız etmez. Irak da kabul ediyorsa yani benim için hiç fark etmez, aynı Irak gibi bizim için. Ama öyle değil. Barzani gücü olan birisi değil, zayıf bir insan. Ben onun için sürekli söyledim. “Milli İstihbarat korusun, kollasın onu” dedim. “Özel Kuvvetler askerleri de onu korusun, sivil kıyafetliler de korusunlar” dedim. PKK’ya karşı çok güçsüz bir insan, bir oyun oynanıyor hep beraber göreceğiz ama Mehdiyet’in karşısında çaresiz olduklarını da söyleyeyim, mutlaka yenilecekler. 2022’lerde aynı konuyu yine anlatacağız bir yere yazsın koysunlar konu bitti hiçbir şey yapamazlar.

 

Çocuklara Yarım Akıllı Varlıklarmış Gibi Çocuk Muamelesi Yapıldığında Sağlıklı Bir Gelişim Olmaz. Çocuğa Normal İnsan Gibi Davranılmalı

Çocukların vicdanıyla oynuyorlar, çocuk vicdansız olmaz. Çocuğa deli muamelesi yapıyorlar ve eziyorlar. Mesela çocuk ne derse tersini yapıyorlar. Mesela farz edelim “şu oyuncağı al” diyor, al ne olur? “Çocuk şımarır” diyor. Allah Allah şımarıp tepene mi çıktı ne yaptı denedin mi var mı öyle bir şey? Yok. Çocuk saygı görmek ister, değer verilmek ister, eğer çocuğa gerekli hürmet, saygı gösterilirse yani büyük bir insana gösterilen hürmet gösterilirse çocuk çok nezih ve akıllı davranır. Ama deli yerine koyarsan agu bilmem ne tarzında konuşursan, çocukla alay edersen o da artık cinnet haline girer ve tavrı tamamen tersleşir çünkü çocuk bu. Allah sevgisini anlatmak lazım çocuğa. Mesela çocuğa Allah Baba diye anlatılar bir mahsuru yok. Allah’ı bir baba gibi sevmesi sağlanabilir çok küçük çocuğun. Ama tabii bir biyolojik baba anlamında olmadığı ona iyice vurgulanabilir. Allah sevgisini çeşitli örneklerle mesela bir elmayı gösterip “bak bunu Allah yarattı.” Portakalı gösterip “bak bunu Allah yarattı” sevdiği her şeyi gösterip “bak bunları Allah yarattı” diyerek çocuğa Allah sevdirilirse çocuğun vicdanı oturur rahatlar.

 

Kuran Müslümanlığında Yas Yoktur. Ölüm Müslüman İçin Son Değildir, İmtihanının Bitmesidir

Yas tutmalarının nedeni ölenin yok olduğuna inanıyorlar. Yerlere yatıyor. Tırmalıyor böyle mahvoluyor. Ne oluyorsun? Nereye gitti? Seninle iç içe içe o içe içe. Boyut. Hemen burada yani. İç içe. Nerenin şamatasını yapıyorsun? Sen ayrıca nereye gideceksin? Peki, o da sana ağlaması lazım. Asıl ölen sensin. O kurtulmuş. Sürünen sensin. Yani o kurtulmuş. Onun sana ağlaması lazım eğer ağlanması gerekiyorsa. Çünkü zar gibi bir şeyin üstünde yer değiştirme olmuş. Sen burada kalmışsın. Ölen sen olmuşsun. Sen kendi haline ağla. Ona niye ağlıyorsun? O kurtulmuş. Yani inşaAllah cennete gitmiştir. Niye şamata yaparsın? Ayrıca sen mi yarattın onu da, sana mı soracak Yaratan götürürken? Getiren kimse, götüren de odur. Yaratan kimse, alan da odur. Senin orada bir sahipliğin yok. Neyin şamatasını yapıyorsun? Beğenmiyor musun Allah'ın yaptığını? Yaratırken, getirirken sen mi getirdin? Getirmedin. Allah getirdi. Götürürken niye sana sorsun, getiren, niye sana sorsun? Sahibi sen misin? Kimse sahibi alır götürür. İstediği gibi de tasarruf yapar. Kendi kulu. Senin şamata yapman niye? Şirk koşuyorsun. Belki iman etmiyorsun. Belki de şirk koşuyorsun. Yok olduğunu zannediyorsun. Ve bu bir bela. İyilik yapıyorum diye kötülük yapıyorsun. Onun da başını belaya sokuyorsun, kendi başını da belaya sokuyorsun. Onun başını belaya sokmazsın da, onu utandırırsın. Kendini belaya sokarsın.

 

(“Sadece solcular mı Atatürkçüdür?” izleyici sorusu)

Solcu sağcı. Ülkücülerin hepsi Atatürkçüdür. Hem de sağlam Atatürkçüdür ülkücüler. Hatta yakalarında Atatürk'ün Kocatepe'deki görüntüsü ve önde Bozkurt. Yani Atatürk'e hiçbir şekilde laf söyletmez ülkücüler. Tarih içinde dikkat edin. Atatürk'ün kendisi de ülkücüydü zaten. Konuşmalarında söyler zaten Atatürk. “Ülkümüz budur. Türk'ün ülküsü budur. Türk İslam Birliği. Türk Birliği. Türk milletinin karakterinin yüceliği.” Yani klasik ülkücüdür Atatürk. Enver Paşa’lar falan hepsi ülkücüdür. Devletin zaten yapısı da ülkücüdür. Yani doğal yapısı, doğal felsefesi ülkücü, milliyetçidir. Dolayısıyla yargı mensupları, polis, ordu mensupları da ülkücü bir felsefenin etkisi altındadırlar doğal olarak. Yani devletin resmi felsefesidir ülkücülük. Adı konmamıştır bunun ama herkes bilir bunu.

 

(Milliyet'ten Asu Maro şunları yazdı. “Gün geçmiyor ki kadınları başka bir alınır satılır ‘malla’, zerzevatla, hayvanla kıyaslayan bir yayın ortaya çıkmasın. Çok merak ediyorum, bu nefis hakimiyetinden bihaber olduğu varsayılan erkeklere söyleyecek tek bir cümleleri yok mu bütün bu kanaat önderlerinin? “Oğlum, önünüze bakın, kadınları, kızları bakışlarınızla rahatsız etmeyin, arkalarına hiç takılmayın, gözünüze, elinize, dilinize hakim olun” gibi öğütler vermek yerine neden sadece “Kızlarınızı kapatın, yarın öbür gün hesap verirsiniz” deniyor?”)

O adamları ne kaale alıyorlar Allah aşkına. Yani şimdi adama cevap vermek bile çok büyük bir hata. Bunları oturup internette haber yapmak bile hata. Sıfır kaale alacağımız adamlar. Türk Milleti bunları ne dinler, ne takar yani? Sadece acıyor o millet bunlara. Bunların saltanatı bitti. Biz çıktıktan sonra, biz anlattıktan sonra, bunların ne olduğunu insanlara tarif ettikten sonra, bunların insanların içinde hiç itibarı kalmadı, gücü de kalmadı, anlamı da kalmadı. Hiç kimse kaale almaz. Bizim millet gayet aklı başında, aydın, aydınlık kafalı, keskin zekalı, uyanık, kültürlü, görgülü, bilgili, vicdanlı. Kuran Müslümanlığının da güzelliğini bütün açıklığıyla görmüş hakiki sahabe Müslümanları. Bundan sonra bu millete güç yetmez. Yani boş yere o köhne gelenekçi yapılarıyla milletin asabını bozmaya çalışmasınlar. Hiç netice alamazlar.

 

Her Zaman Doğru Olan Yatıştırıcı Üsluptur. Gergin Bir Ortam Olduğunda Hemen Gönlünü Alıp Sarılıp Ortamdan Uzaklaştırmak Lazım

Her yerde şahısları hemen ayırmak lazım. Birbirlerini önceden ayırmak lazım, yanında yatıştırma olmaz. Ayırdıktan sonra yatıştırmak lazım. Gergin bir ortam oldu mu hemen koluna girip gönlünü alıp sarılıp böyle uzaklaştırmak lazım. Direniyorsa da biraz hafif kuvvet kullanılabilir yani. İki kişi tutup biraz nazı geçiyorsa kuvvet kullanıp alıp götürmesi lazım. Bela çıkar öbür türlü, hemen yatıştırmak lazım. Allah’ı anmak lazım. Allah’ı andı mı kalbi ferahlar.

2017-10-04 23:51:36

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top