Sayın Adnan Oktar'ın 4 Ekim 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 4 Ekim 2017

 

(Bu sabah saatlerinde Hakkari’nin Yüksekova İlçesi’nde PKK’lılarca yola döşenen el yapımı patlayıcının patlatılması sonucu 4 askerimiz şehit oldu, 4 asker de yaralandı. Şehitlerimizin isimleri henüz açıklanmadı.)

Buna karşı İsrail’in geliştirdiği bir metot var. Bombanın yerini adeta röntgen gibi tespit edebiliyorlar çıkarabiliyorlar. Teknik bir gelişme oldu bu konuda. Onu Türkiye’nin de kullanması gerekiyor. İsrail’le görüşsünler. İsrail bunu kullanıyor geniş çaplı. Bayağı da başarılı bir yöntem. Türkiye’de de kullanalım. Bu adamlar bunu gece-gündüz yapacak belli. Göğüs göğse çatışma yok artık bunlarda, ya sırttan vuruyorlar ya dürbünlü karabinayla uzaktan. Genellikle dürbünlü karabina konusunda bunlar uzun uzun eğitiliyorlar. İngiliz uzmanlar bunlar, dürbünlü karabina konusunda iki yıl, üç yıl eğitim alan kişiler var PKK’da. Sırf bak dürbünlü karabina eğitimi alıyor üç yıl, 2 bin metreden vurmak için. Zaten menzili falan öyle verdikleri silahların. Çoğu İngiliz menşeili ve İngiltere’de eğitim görüyorlar. Tabii illegal bir eğitim bu, İngiliz derin devletinin yaptığı bir eğitim. Adamlar sorgularında bunu söylüyorlar zaten. Dolayısıyla bizim askerin en fazla 800 metre falan mermilerinin menzili. Adamlar 2 bin metreden bizim aslanlarımızı vurabiliyorlar dürbünlü karabinayla. Bu çok büyük bir tehlike. Buna karşı uzun mesafeden bunları kovalayacak sistem geliştirmemiz lazım. Mesela 2 bin metreyi 2 metreye kadar yaklaştıracak dürbün sistemleri geliştirmek lazım. Ve onların mevzilerini darmakeşan edecek bir yapı da oluşturulması gerekiyor. Önce uyarırsın sonra da kökten kaldırırsın orayı.

 

Kerkük'te Tüm Halkların Haklarına Saygı Gösterildiğinden Emin Olunması İçin Türkiye'nin Gerekli Önlemleri Alması Yasal Bir Haktır

Kerkük’te eğer Barzani kötü şeyler yaparsa artık bayağı samimiyetsiz bir görüntü oluşmuş olacak. Oradaki kavimlere saygılı olmak lazım. Türk kavmi Türk, Kürt Kürt, Çerkez Çerkez, Arap Arap yani asimile etmeye kalkmak, yerlerinden yurtlarından etmeye kalkmak çok çirkin. Bir de Irak’la anlaşma yapıp konuyu kökünden halletmek lazım, konu çok uzadı. Yapacağız edeceğiz değil de nezaketiyle o bölgeye girilmesi lazım. Irak toprağı değil mi burası? Irak toprağı tamam. Irak Türkiye’yle anlaşma yapar der ki “Benim ülkeme 1500 tankla gelin” der. Buna kimse karışamaz. 1500 tankla girelim. Barzani’nin yoğunlaştığı bölgeleri sarsın tanklar ondan sonra konuşmalar gelişsin, ondan sonra durum değerlendirmesi yapalım. Tanklarla sararsın gücünü gösterirsin sonra da konuşursun. Hukuksuz hiçbir şey yok bunda. Çünkü Irak kuvvetleri olmuş oluyor bu, Irak istediği için. Mesela Kerkük’ün güvenliği, Kerkük’e de yine öyle 500 tankla girilebilir ve güvenlik sağlanabilir. Oldu olacak geldi gelecek beklemeye gerek yok. Oraları havada bırakmayalım. Tank ateş etsin demiyoruz biz, çatışma da olsun değil, ama asker orada mevzilensin, tanklar mevzilerini alsınlar hatta topçu da obüsler olay yerine getirilsin onlar da mevzi alsınlar. Usul böyledir, ondan sonra da konuşursun adamla.

 

Abdülhamid İngiliz Derin Devletinin Baskısı Altındaydı. O Dönemde Osmanlı'ya Şarabı, Genelevleri ve Darwinizm'i Soktular, Parçaladılar

Osmanlı’nın yıkılışını, bütün topraklarının darmadağın edilişini, her türlü melaneti İngiliz derin devleti yaptığı halde Türk aydınının gözünden bu kaçtı. İngiliz derin devletinin bu çirkin, kirli başarısıdır. Ve müthiş kirli bir başarıdır bu hayret edilecek bir şeydir bu, aydınlar bunun farkına varamadılar. Ben, üstüne bütün gücümle ve ani atakla gidince ve kitapla üzerlerine gidinde muazzam bir panik yaşandı. Dolayısıyla bunların gizlenme stratejisinin patlatılması elhamdülillah bize nasip oldu. Allah o şerefi bize verdi. İngiliz derin devleti ahir zamanın deccal hareketidir, deccaliyettir. Osmanlı’yı mahveden İngiliz derin devletidir. Abdülhamit’i mahveden İngiliz derin devletidir. Ezim ezim ezdiler Abdülhamit’i mahvettiler. Ve Osmanlı topraklarının büyük bölümünü Abdülhamit devrinde Abdülhamit’in elinden aldılar. Kerhaneler açıldı, meyhaneler açıldı İngiliz derin devletinin teşvikiyle. Kumar devlet eliyle oynatılmaya başlandı. Ve Darwinizm, yüz binlerce Darwinist kitap Osmanlı topraklarında resmi Osmanlı matbaalarında basılıp Abdülhamit kanalıyla dağıtıldı. Ve bununla da yetinmediler her yerde tütün fabrikaları kurup bütün Osmanlı gençliğini duman altı ve alkol altı yaptılar. Gemilerle viski getirdi İngilizler bedava dağıtıldı tonlar hesabıyla, milyon litre hesabıyla Osmanlı’ya şarap ürettirdiler, Osmanlı şarap üretti milyon litre hesabıyla. Rakı üretti bütün Osmanlı topraklarına dağıtıldı, meyhaneler açıldı. Ve Osmanlı gençliğinin büyük bölümünü duman altı, alkol altı yaptılar. Ve kolayca yenecek ruh haline getirebilmek için de son darbeyi Darwinizm’le vurdular ve mahvettiler Osmanlı’yı. Ama şu an yakalarına yapıştık. Sultan Abdülaziz Han cennet mekan, şehadetine vesile olan bu azılı katillerin İngiliz derin devletinin yakasına Osmanlı’nın torunları yapıştı artık. İflahlarını keseceğiz iflahlarını ilimle irfanla, kanunla hukukla.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan İngiliz derin devletini üstü kapalı ifade ederek, Türkiye’den parlak beyinlerin çelinmesine izin vermeyeceğini söyledi. “PKK saldırılarında yeteri kadar insanı kaybettik. FETÖ gibi ihanet çetelerine yeteri kadar insanımızı kaptırdık. Parlak beyinlerimizi bir anafor gibi içine çeken batılı ülkeler yeteri kadar insanımızı yuttu. Artık 80 milyon vatandaşımızın tamamına sahip çıkacağız. Her vatandaşımızın geleceğinin bu topraklarda olduğu bilinciyle ülkemize sahip çıkmasını sağlayacağız” dedi.)

Çok güzel, çok hayati bir konuşma yapmış. Bu da alışılmış bir konuşma değil. Herkes milli olacak Türkiye’de başka kurtuluş yolu yok. Milli olmayan unsurlar Türkiye’yi mahvettiler ve mahvetmeye devam ediyorlar. Sakın ha, bundan sonra müsaade yok. Milli olmayan kökü kuyruğu dışarıda olan her türlü sistemin Türkiye’de ilerleme hakkı yok.

 

Türkiye Tüm Dünyaya Baba Şefkatiyle Yaklaşan Bir Ülke Konumunda Olmalı. Kavgalı Olduğu Hiçbir Kavim, Topluluk, Ülke Kalmamalı

Türkiye elastiki olması lazım, böyle bir baba şefkatiyle yaklaşması lazım. Mesela bir babanın haylaz oğlu da olabilir, dindar oğlu da olur, dinsiz oğlu da olabilir hepsine sahip çıkar.  Şefkatle yaklaşmak lazım. Bizim küs olduğumuz, kavgalı olduğumuz hiçbir ülke olamaz. Türkiye bütün dünyayı kurtarmaya niyetli bir ülke. Bizim dışladığımız ne bir kavim olabilir ne bir ülke olabilir. Hepsine sahip çıkarız ilimle irfanla, sevgiyle şefkatle, akılla kültürle. Tayyip Hocam’ın mantığı bu konuda güzel ama tabii gençlerin de çok yardımcı olması gerekiyor Tayyip Hocam’a. Yani hani “sen yap biz de seyredelim bu işi” olmaz. Kafalı insanların, sanatçı insanların, bilim adamlarının bu milli hamleye milli destek vermeleri şart.

 

Allah İhtiyaçtan Arta Kalanın Hepsinin Dağıtılmasını İstiyor. Gelenekçi Sistem İse Kendisinin de Değil Karısının Altınlarının 40'da Birini Vermekten Bahsediyor

Sosyal adalet İslam’ım emri ama hayret edecek şey, bak namazı unutmamışlar. Zekatı unutmuşlar diyelim. Çünkü vasfını değiştirmişler. Diyor ki “karısının altınlarının kırkta biri.” Çok münasebetsiz bir açıklama. Ayet açık “ihtiyaçtan artakalan” diyor ne anlamazdan geliyorsun? Nerede görülmüş karının altınlarının kırkta biri? Zaten karısına adam değer vermiyor ki altın alsın ona, yarım görüyor, hayvan görüyor haşa. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışının bir kısmı bu kafada. Bakın, hayret edilecek şekilde bu unutulmuş. Tevrat’ta da var bu İncil’de de var, Kuran’da da var. Bakın Hz. İsa Mesih (as) nasıl yapıyor? Geliyor bir kasabaya “ey falanca ne iş yaparsın?” diyor “ben kayıkla balık tutarım” diyor. “Tamam peşimden gel” diyor adam gidiyor kayığını satıyor, ağlarını satıyor Hz. İsa Mesih (as)’ın peşinden gidiyor. Şimdi bak, ekmekleri bir kabın içine dolduruyorlar, bak fiili uygulama var. Hz. İsa Mesih (as) de talebelerine “gelin” diyor, bölüp veriyor bölüp veriyor hepsine dağıtıyor ekmeği. Görüyor musunuz uygulamayı? Sonra balıklar, “balıkları da getirin” diyor balıkları da bölüyor veriyor ekmeklerin arasına koyuyor. İslam’daki uygulama bu işte. Hristiyanlıkta da aynı Müslümanlıkta da aynıdır bu. Buna velayet sistemi denir yani fiili uygulama. Ve bu farzdır bunun ikinci bir yolu yok.

 

(“Yakın zamanda Türkiye’yi de etkileyen bir savaş olacak mı?” izleyici sorusu)

Zaten biz savaş halindeyiz şu an. Ama senin dediğini anlıyorum ben yani öyle kapsamlı bir savaştan bahsediyorsun. Büyük bir operasyon olabilir, Türkiye’nin yapacağı büyük bir operasyon olabilir, kapsamlı bir operasyon olabilir. Ama yani böyle işte Ankara, İstanbul’u sarsacak falan her yeri sarsacak bir olay olması mümkün değil. Niye? Çünkü Hz. Mehdi (as)’ın olduğu yerde o tip büyük felaket tarzı olaylar olmaz. Bak deprem konusunda söyledim, dedim ki “deprem Türkiye’de olmayacak” dedim “hicri 1506’ya kadar.” Bütün bilim adamları “olacak” dediler. Kim haklı çıktı? Ben haklı çıktım.

 

(“Bütün görüntünün beyinde yaratıldığını biliyoruz. Âma (görme engelli) kardeşlerimizin durumu nedir?” izleyici sorusu)

Âma kardeşimize karanlık gösterilir sadece siyahı görür başka bir şey görmez. Biz de gözümüzü kapattığımızda siyahı görüyoruz zaten. Siyahı görme öyle bilmediğimiz görmediğimiz bir şey değil. Yahut bir odada ışıklar tamamen kapandığında siyahı görüyoruz. Siyahı görme çok önemli bir şeydir. Siyah bir renktir ve temel bir renktir bayağı önemlidir. Siyahı gören beyazı da görür diğer renkleri de görür hepsini görür. Perde kısa bir süre kapalı. Bir âma kardeşimizin perdesi ne kadar kapalı oluyor biliyor musun? Göz açıp-kapama vakti kadar. Bakın, ahirette ona sorulduğunda öyle diyecek. “Ne kadar kaldın ve ne kadar âma kaldın?” “Göz açıp-kapama vakti kadar” diyecek. Çok kısadır.

 

Mümin Kuran'a Bakıp Samimi Olarak Anladığını Eksiksiz Uygular. Kuran Açık ve Kolay Anlaşılırdır, Kuran'a Uymak Yeterlidir

Kuran’a mümin bakar, samimi vicdanla ne deniyorsa onu yapar. Kuran’la adeta böyle bir savaş var şu an, bir manevi savaş. Ne diyor Fethullah Gülen? “Bir de Kuran’ın yeterliliğini savunanlar var haşa neuzü billah” diyor “insan küfre gider” diyor “Kuran yeterli demek ne demek?” diyor. “Allah esirgesin büyük bir felaket, facia” diyor. Cübbeli de aynı şeyleri söylüyor, birçoğu aynı şeyleri söylüyor “büyük bir facia” diyor. Allah “Kuran yeterlidir” diyor, adam çıkıyor “yok yetersizdir” diyor “eksik Kuran” diyor. “Hadisin Kuran’a ihtiyacı yoktur” diyor “ama Kuran acizdir” diyor haşa “hadise ihtiyacı vardır” diyor açık açık söylüyor. Dolayısıyla biz Kuran’a samimi, rahat bir ruhla yaklaştığımızda, Allah ne diyor? Namaz kılın. Bakıyoruz rüku, secde ve kıyam var. Abdesti de çok kısa tarif etmiş bilinen şekilde namazı kılıyoruz. Kuran bize bu konuda yetiyor. Allah diyor ki “şarap içmeyin” içmiyoruz “kumar oynamayın” oynamıyoruz. “Domuz eti yemeyin” diyor yemiyoruz. “Adam öldürmeyin, hırsızlık yapmayın, fuhuş yapmayın yani gayri ahlaki olan bu eylemi yapmayın. Nasıl yapın; ancak helalinizse, yani o kadın size ait bir kadınsa helaliniz olan bir kadınsa nikahlınızsa istediğiniz gibi birleşin beraber olun. Ama değilse sureti katiyede onunla cinsel ilişkiye girmeyin” diyor Allah. Ayette açık hüküm net. “Allah adına kesilmemiş etleri yemeyin” çok net. “Kan, bunu yemeyin ve içmeyin.” Anlaşılmayacak bir şey yok bu kadar gayet sade. Şimdi adam nasıl anlamazdan geliyor? Diyor ki; “Kardeşim Kuran’da tamam domuz eti haram da bir de ıstakoz var” diyor. “Başka?” “Midye de var” diyor. Başka? “Kerevit var” diyor. Başka? “Sayarım sen acele etme” diyor. Say say sabaha kadar bitmiyor. “Böyle bir şey olsa Kuran’da yazmaz mı?” diyoruz. “Kuran eksik bir kitap. Sen Kuran’a niye güveniyorsun?” diyor “hadise güven sen. Kuran’a niye güveniyorsun?” diyor. Abdest alacağız mesela çok kısa açıklıyor abdesti Kuran “Yüzünüzü yıkayın, kollarınızı yıkayın, başınızı mesh edin, ayağınızı yıkayın” diyor çok basit, gayet kolay. Adam 370 sayfa kitap yazmış “abdest nasıl alınır?” diye. Adam okuyor kitabı, “kusura bakmayın ben abdesti dahi alacak durumda değilim” diyor “en iyisi vazgeçeyim” diyor. Çünkü 370 sayfa yazılan bir abdest şekli bir insanın yapabileceği gibi olmuyor, birçok insanın yapacağı gibi olmuyor. Onu yazan alim de yapamıyor zaten o dediklerini. O yüzden insanların büyük bölümü Kuran’ı değiştiriyor. Kuran son derece sade, anlaşılır, kolay bir kitaptır.

 

(“Bediüzzaman’ın da kitaplarında birçok şirkin olduğunu biliyoruz, aynı Mevlana’nın olduğu gibi. Bu bir çelişki değil mi?” izleyici sorusu)

Bediüzzaman mazlum bir insan büyüklenmiyor. Mevlana büyükleniyor, Allah olduğunu iddia ediyor. Bediüzzaman “Hiç ender olan hiç olan kardeşiniz” diyor bak “hiç ender hiç” ve diyor “eğer bir tarikat kuracaksak” diyor “bunun adı Aczimendi’dir” diyor “acz tarikatıdır” diyor. “Aciz ve zavallı biçare bir ihtiyarım” diyor. Ama öbürü ne diyor? “Ey zalim” diye başlıyor “ey gaddar, ey gafil seni uyarıyorum” diyor. Sen nesin? Zavallı bir insansın. Bak Müslümana hitabına bak “ey gafil.” “Gafile tembih, tembih-ül gafilin- gafile tembih.” Bediüzzaman diyor ki “ey nefsim” diyor konuşurken “ey nefsim” hep kendine hitap ederek konuşuyor. Yani kendini yüceltmiyor o yönüyle güzel. Ezaya ve cefaya tahammül yönü güzel. Fakat Atatürk’e bir öfkesi olmuş bu görülüyor ama şahsi bir öfke gibi görülüyor bu. Ama bunun geçici bir öfke olduğunu da görüyoruz sonraki konuşmalarında. Çünkü Atatürk’e “Ey şanlı gazi” diyor “Kahraman ordunun komutanı” diyor. Ama bir ara da öyle öfkeli bir çıkışı olmuş benim gördüğüm. Biz asıl son ifadesini esas alırız ve mahkemedeki ifadesini esas alırız. “Atatürk’e sen şöyle demişsin böyle demişsin” diyorlar, ne diyor? “Benim böyle bir ifadem yok” diyor, bitti. Dolayısıyla Bediüzzaman şirk ortamında göreve gelmiş Kuran’ın yeterliliğini savunan bir Müslüman. Ancak bu kadar konuşabilmiş, ancak bu kadar anlatabilmiş. Her şeyi dengede tutması gerekiyordu. Çünkü taraftarları, talebeleri onu Mehdi biliyorlardı. Bütün bütün de nefsini ezmek istemedi onların. Biraz onları ümitvar tutmak için hafif ortalı bir üslup kullandı bir ara. Ama sonra çok netleştirdi üslubunu, gayet net üslup kullandı. Kendisinin Mehdi olmadığını, kendisinin mezardan bu gelişmeleri izleyeceğini, göreceğini tarih vererek Hz. Mehdi (as)’ın çıkacağını da belirtti.

 

(“Osmanlıdaki cariye sistemi dine uygun mu?” izleyici sorusu)

Benim anladığım şunu diyorsun; Osmanlı mesela Viyana muhasarası yapıyor bir yere gidiyor fetih yapıyor, orada kadın esirler var onları alıp-getiriyorlar. Onlar da tabii cariye hükmünde olmuş oluyor. Onlar ya oradaki mücahitlere veriliyor veyahut esir pazarında onlar cariye olarak satılıyor. Bunu demek istiyor ben böyle anladım. Bu, Kuran’a göre uygun çünkü kadınları katletmiyorlar, eziyet etmiyorlar, acı vermiyorlar, zulmetmiyorlar. Onları sağ-salim sıhhatli çocuklarla beraber alıp-getiriyorlar ve bunları çeşitli aileler hizmetçi olarak evlerine alıyorlar. Ve aldıklarında da kendi yediğinden yediriyor, kendi giydiğinden giydiriyor ve onlara zulüm yapamıyor, baskı yapamıyor. Özel hukuku var onların. Hristiyan da olsa özel hukuku var, Musevi de olsa fark etmez. Hepsinde aynı saygı hürmet görüyorlar. Dolayısıyla burada kötü olan bir şey ben göremiyorum. Çünkü öldürülmeleri, hapsedilmeleri mevzubahis oluyor savaşta biliyorsunuz kadınların ama öldürmüyorlar, hapsetmiyorlar, zulüm yapmıyorlar alıp, getirip ailelerin yanına hizmetçi olarak, görevli olarak veriyorlar ve onlara çok iyi davranılıyor. Hatta bırakılsa bile gitmiyor birçoğu ve isterseler zaten bir süre sonra ayrılabiliyorlar yani hür de olabiliyorlar yani sahibi olan kişi ona bu hakkı verebiliyor. Zaten İslam’da, Kuran’da hemen hemen her suçun karşılığı köle azat etmektir köle.

 

(Türkiye Gazetesi Yazarı Batuhan Yaşar, Hulusi Akar Paşa’nın İran ziyareti hakkında bir iddia ortaya attı ve şunları yazdı: “Ankara’daki kaynaklarımızdan Irak merkezi yönetiminin Kuzey Irak’a, İran’ın da Kandil’e ‘birlikte askeri operasyon yapalım, birlikte girelim’ dediğini öğrendik, ısrarlı olmaları daha ilginç” dedi.)     

İşte bundan sonra İngiliz derin devletinin oyununu fark ettikleri için gereğini yapacakları anlaşılıyor. İran FETÖ’yü mesela kabul etmemişti, çok isabetli hareket. Rusya da kabul etmedi onlar anladılar vaziyeti ama IŞİD’le mücadelede ve PKK ile mücadelede, İran’la, Türkiye’nin işbirliği yapmasını uzun süreden beri engelliyorlardı. Tahran Times’da haftalarca, üst üste çıkan onlarca yazımdan sonra kriz çözüldü İran’la dost olduk elhamdülillah. Tayyip Hocam’a karşı da gönlümüz rahat, hükümetin faaliyetleri açısından da gönlümüz rahat bundan sonra iyi olacaktır ama daha önce biliyorsunuz Pers milliyetçiliği şu bu falan diye İran karşıtlığı körükleniyordu. Fethullah Gülen bu karşıtlığı muazzam körükleyen bir tipti. “Cennetin yolu Tahran’dan geçse, İran’dan geçse cennete gitmek istemem” diyen bir adamdı, o kadar gözü dönmüştü ama bu kafa kırıldı şu an gayretlerimiz sonucunda elhamdülillah.

 

Kuran'da Olmayan Haramları Uygulamak Gerektiğine İnanmıyorum. Kuran'a Göre Midye ya da Diğer Deniz Ürünleri Haram Değildir

Aslında işin doğrusu tabii Hanefi, Sünni ağırlıklı benim din anlayışım yani mecburen öyle yapıyoruz ama mesela ben midye yerim, ıstakoz yerim haram olduğuna inanmıyorum. Çünkü Kuran’da öyle bir hüküm yok, öyle karmaşık bir abdest alma ritüelim yok yani ona inanmıyorum. Kuran’daki gibi kısaca alıyorum abdesti. Ama Sünni Müslümanlara da şefkat duyuyorum, seviyorum, onları koruyup, kollamak için gece gündüz uğraşıyorum onlara bir zarar gelmesin diye. Şii Müslümanları, Alevi Müslümanları hepsini çok seviyorum, Hristiyanları, Musevileri onları da çok seviyorum hiçbirine kötülük gelmemesi için gayret ediyorum bu bilinen bir husus. Ama aklın yolu açık, aklın yolu bir. Istakoz şu an getirseler çıtır çıtır yerim güzel kızarmış ıstakoz, haram değil, niye haram olsun? Uydurma haramların hiçbirini kabul etmiyorum. Mesela kadınların yarım olduğunu kabul etmiyorum. Kuran’da Allah, mümin ve müminat kadınları eşit, erkekleri eşit görüyor Cenab-ı Allah, eşit olduğunu söylüyor. Ben kadınların yarım olduğuna inanmıyorum. Gelenekçi inanca karşıyım, kabul etmiyorum. Kadınların dövülmesi mesela dört mezhepte var, ben kabul etmiyorum. Dövme değil o, kadını evden uzaklaştırma annesinin evine, babasının evine gönderme veyahut kendi annesinin, babasının evine gönderme, bir süre görüşmeme.

 

(“İlerleyen yıllarda teknolojinin tamamen bittiği bir dönem yaşayacak mıyız?” izleyici sorusu)

Muhtemel ki öyle olacak çünkü adamlar boş vermiş olacaklar, boş vermiş olunca bilim de olmaz, sanat da olmaz zaten. Sadece işte adam öldürme, ahlaksızlık, gasp, pislik, rezillikle geçilmeye başladı. Bir de zaten önümüzdeki yüz yılda hava sıcaklığı akıl almaz artacak yani normalde insanların pek yaşayabileceği gibi olmayacak, en iyimser tahminle insanların yüzde 30’unun öleceği düşünülüyor sıcaktan. En iyi tahminle benim kanaatim en az yarısı ölür. Çok güçlü bünyeler sıcağa dayanabilecekler. O Arabistan oralarda hiç adam kalmaz zaten o sıcakta. Bak yüz yıl sonra, bilim adamları söylüyor bunları. Teknoloji, bilim ağaç falan hiçbir yer kalmaz, orman falan hiçbir şey bırakmazlar. Allah bizi o dönemden kurtardı, çok kepaze bir dönem, çok rezalet bir dönem. Dinsiz, Allahsız, Kitapsız işte bulduğu yerde birbirlerini boğazlıyorlar, birbirini bıçaklıyor, asıyor, kesiyor. Yecüc, Mecüc zaten ondan önce çıkacak, büyük bir katliam yapacak yani çok çok berbat bir dönem. Allah bize göstermesin o dönemi inşaAllah.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan’la, Ruhani görüşmesi sonrasında açıklama yapıldı Adnan Bey. Sizin söylediğiniz bir şey daha gerçekleşti. İki ülke her konuda ittifak edecek ve dolarla değil kendi para birimiyle ticaret yapacaklar.)

Helal olsun, işte olay bu kadar. Aylar önce söyledim, konu güzel bir noktaya geldi, aylar önce söyledik bunu. Kardeşim İran zıtlığı, Pers zıtlığı bilmem ne falan Pers diye bir şey yok. İran ırkçılığı kabul etmez. İran halkında ırkçılığı kabul eden insan yok, öyle bir şey yok hep dindar insanlar. Irkçılık haramdır diye gece gündüz anlatıyor onlar. Ne Pers ırkçılığı? Ağızlarına bile almıyorlar öyle bir konuyu. “Elhamdülillah Müslümanız” diyorlar. Nur gibi insanlar öyle bir iddia çok çok yanlış olur ve bir Pers hakimiyeti böyle bir konu yok, Pers ırkı diye bir ırk yok zaten şu an, asimile olmuş durumda. İran’ın genetik yapısına baksan yüzde 80 Türk’tür, genetik yapısı isterse baksın bilimsel incelesinler. Hayır zaten teknik olarak yarısı Türk ama ayrıca genetik olarak bakarsak diğer kesime onların da genetik olarak yüzde 80’i Türk asıllı olduğunu görürsün. Pers ırkı asimile oldu öyle bir ırk yok ve ırkçı da yok.

 

(Ruhani konuşmasında şunları söyledi: “Etnik ve mezhebi ayrımcılıkları artırmak bazı yabancıların buradaki planlarıdır. Bu şekilde bölgeyi ayırmaya çalışıyorlar. İki ülke de bu davranışları kabul etmiyor. İki ülkenin de temel amacı parçalanmamış Irak ve Suriye’dir.”)

Kardeşim şimdi şöyle; alelade bir dönemde olsa bizi ilgilendirmez, alelade bir durum olsa adam istiyorsa on parçaya ayrılsın bize ne? Olay şu, diyorlar ki, “Bütün İslam alemini un-ufak edeceğiz, küçük küçük lokmalara ayıracağız sonra da bunları teker teker yutacağız” diyor adam. “İslam’ı yeryüzünden yok edeceğiz” diyor. Yoksa adam dese ki İslamiyet dursun, Müslümanlar dursun ayrılsın bana ne, isterse otuz parçaya ayrılsın bizi ilgilendirmez yine bir başı olur bunun ama bu yok etme politikası. Büyük Ortadoğu Projesi demek Müslümanları küçük küçük lokmalara ayırıp sonra teker teker yok etmek, dini yok etmek, İslam’ı yok etmek. Fethullah Gülen ahmakçasına geldi bu oyuna inanılır gibi değil. Ya koskoca adamsın kardeşim yaşını, başını almışsın, ahirete gideceksin, hadi imanını kaybettiğini düşünelim milyonda bir ihtimal bile vermiş olsan yine bu anormalliği yapmaman lazım. Türk Milletinden başka kin duyacak millet bulamıyor musun? Hiçbir millete kin duyma da, niye kendi vatanına kafayı takıyorsun? Niye kendi vatanın insanlarını öldürtmek istiyorsun, şehit etmek istiyorsun?

 

Mümin Öldüğünde İlk Sevdikleri Tarafından Karşılanır, Dünyadaki İyilikleri Kendisine Gösterilir Sonra da Cennete Geçer. Hepsi Kısa Sürede Olur

Aslında çok seri her şeyi görüyoruz ama bir sırası var. Önce sevdiklerimizi görürüz sonra yaptığımız iyilikler, güzellikler bize anlatılır, yaptığımız güzellikler, iyilikler sonra cennete alınırız sonra da her şeyi görürüz görmek istediğimiz her şeyi görürüz sıralama bu şekilde. Ama bunlar süratle oluyor böyle bir hani aylar, yıllar. Ama küfürde öyle değildir çok sıkıcıdır. Fakat Müslümana gösteriyor fakat onların ölü olduğu da unutulmaması lazım. Yoksa bir insanın açık şuurlu olarak ona tahammül etmesi mümkün değil, imkansız. Canının alınırken bile o Azrail (as)’in öfkesi tahammül edilir gibi değildir ama mümin görür ama içine bir ferahlık gelir tabii ahlaksızların canının öyle alınması bir ferahlıktır. Mesela doksan yıldan beri cehennem tarafına yuvarlanan bir taş, bir münafık. Mesela geçenlerde öldü. Şimdi müminler bunun halini gördüğünde tabii ki bir ferahlık duyacaklardır. Tabii ki ferahlık duyacak. Ama münafıklar onun hampaları başka türlü düşünürler. Halbuki onları bekleyen akıbet de aynı şekilde. Ama bunu tabii Cenab-ı Allah hemen gösterirse imtihan kalkar. Ama bunun işaretleri olur sadece işaretlerle anlayabiliriz şu an.

 

(Washington’da temaslarda bulunan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, bundan böyle federasyon değil, konfederasyon temelinde bir müzakereyi kabul edebileceklerini belirtti.)

İşte Rumlara ısrar etsinler sınırlarında pasaport, vizeyi kaldırsınlar. Kardeş olup, dost olup gayet güzel yaşasınlar. O kadar uzun düşünecek bir şey yok. Verilecek toprak falan da yok. Zaten biz çok fazla toprak verdik artık o konuyu gündeme getirmeleri çok ayıp.

2017-10-23 18:47:38

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top