Sayın Adnan Oktar'ın 8 Kasım 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 8 Kasım 2017

 

(Türk Silahlı Kuvvetleri önceki gün Süleymaniye’nin kuzeyinde konuşlanan PKK’nın İran uzantısı PJAK kamplarını vurdu. Karar’dan, Hilal Öztürk’ün haberine göre bu atışlar Türkiye ile İran arasındaki görüşmeler kapsamında gerçekleştirildi. Operasyonun asıl adresinin Kandil olmayacağı, Kandil’deki PKK’lı sayısının azaltıldığı, örgütün tüm kadrosunun Suriye’de Afrin, Rojava ve Kuzey Irak hattında olduğu söylendi.)

Tamam, ortalığa çıkmıştır işte artık gereği yapılsın. İnlerinden çıktıklarına göre armut gibi toplasınlar. Kaçacak göçecek yerleri de yok. Ahlaksızlık istemiyoruz. Bölge halkı dindar Müslüman tertemiz insanlar. Siz onları zorla komünist yapmaya kalkıyorsunuz. Allahsız, Kitapsızsan kendine ama insanları zorla dinsiz imansız yapmaya kalkmak, dinsizliği uygulamak, camileri yakmak yıkmak, namaz kılan Müslümanlara zulmetmek, tertemiz mümin kızları dağa kaldırmak; bu ahlaksızlığı istemiyoruz.

 

(“İslam dininde kadınların güzelliğini örtmesi gerektiği söylenirken neden Adnan Oktar Hocamız aksini iddia ediyor?” izleyici sorusu)

Tesettürünüz doğru. Dışarıda yaptığınız çok isabetli. Allah’ın emrini yerine getiriyorsunuz. O hüküm Ahzab Suresi’ndeki hükümdür. Siz dışarıda rahatsız edilmekten çekindiğiniz için, tacizden çekindiğiniz için Kuran’ın açık mufassal anlaşılır reddedilmez hükmünü yerine getiriyorsunuz ve namaz gibi, oruç gibi sevap kazanıyorsunuz yaptığınız doğru. Ama eğer güvenli bir yerdeyseniz, güven altındaysanız mesela ailenizin yanında, arkadaşlarınızın içinde güven içindeyseniz yani oradaki insanlara güveniyorsanız içtihadınızla açılırsınız, dekolte de giyinirsiniz istediğiniz gibi giyinirsiniz. Nur Suresi’nde kadının cinsel organıyla göğsünü örtmesinin dışında bir kıyafetten bahsedilmiyor Nur Suresi’nde. Ahzab Suresi’nde ise zaten dekolte olan mümin kadınların varlığı kabul edildikten sonra dekolte olan mümin kadınlar dışarıya çıktıklarında herhangi bir şekilde rahatsız ediliyorlarsa, taciz ediliyorlarsa sarkıntılık şu bu falan varsa Allah “üzerlerinizi çarşafla yani geniş bir elbiseyle örtün” diyor. Aslında buna yüzün büyük bir bölümü de dahildir. Yani öyle sınırlı bir kıyafet değil. Dolayısıyla kardeşlerinin yaptığı doğru. Burada güven içinde oldukları için dekolte istedikleri gibi giyinirler. Çünkü kadın güzelliğinin bilinmesi lazım. Öbür türlü kadın diye bir mefhum hiç bilinemez. Mesela bir çocuk düşün 7 yaşında, 14 yaşında buluğa erdi, “kadın ne?” diyorsun bilmiyor. Bilmediği bir mefhumu neden istesin, neden evlenmek istesin? Kadının güzelliğini hiç bilmeyecek. Tahayyül dahi edemiyor. Nasıl çıkartsın ne yapsın? “Duvarların arkasında kadınlar var” diyorsun. Adam bilmediği bir şeyi isteyecek ve tutkuyla isteyecek. Bu olacak iş değil, bu fıtrata da aykırı yaratılışa da aykırı her şeye aykırı. Böyle bir şey olmaz. Kadının bilinmesi lazım. Bak homoseksüelleri yaydılar etrafa, mini etek falan giydiriyorlar adamlara, makyaj yaptırıyorlar, saçlarını boyattırıyorlar, böyle civelek hareketler falan yaptırıyorlar anormal hareketler anormal sesler çıkarttırıyorlar. Ve homoseksüellere dünya çapında destek var ama kadın güzelliğinin de ısrarla kapatılması, bilinmemesi artı kadının ezilmesi ve aşağılanması yönünde bir politika var. Biz bunu kabul etmiyoruz. Kuran bunu kabul etmez. Kuran’da dekolte var, Ahzap Suresi de “Dekolteden eğer kadın bizar olursa dışarıda rahatsız olursa o zaman örtünsün” diyor Allah.

 

(“Deccalın yanında gizli Müslümanlar olabilir mi? izleyici sorusu)

Ben sana işin doğrusunu söyleyeyim mi? Maymunla oynar gibi oynar Müslümanlar onlarla. Tabii ki kontrol altında. Ama onun olması gerekiyor. Kafanız karışmasın diye söylemiyorum ama ona özel kapı açılır imtihanın olması için. Yoksa Müslümanların nefesi onun ensesinde olur tabii ki. Mesela Hz. Ömer (ra) dünyalar yakışıklısı kabadayıların şahı, aslanlar aslanı Hz. Ömer (ra) Peygamberimiz (sav) halkın arasından geçerken diyor ki “bak yüzü aynen bu şekilde” diyor. Hz. Ömer (ra) hemen kılıcı çekiyor yani deccal zannediyor onu. Onun da huyu çok sevimli. Peygamberimiz (sav) “sakın ha” diyor “aman” diyor hemen durduruyor. “Bir kere eğer o deccalsa” diyor “sen onu öldüremezsin” diyor. Bak çok müthiş bir açıklama görüyor musun? “Onun kaderinde yok” diyor “sen onu asla öldüremezsin” diyor. “Eğer deccal değilse de adamı niye öldürüyorsun o zaman?” diyor “o zaten olmaz” diyor. Buradan deccalın öldürülemeyeceği anlaşılıyor. Yoksa Müslümanlar tabii ki onun çevresinde oluyorlar. Ama baş edilecek gibi bir mikrop değil. Öyle zannedildiği gibi değil. Yani durdurulamaz, faaliyetine devam eder o. Ama Müslümanlar onu izler sadece öyle düşünelim. Yani bazı şeyleri durdurulabilir bazıları durdurulamıyor.

 

Şeytan Karakterli İnsanlar Genellikle Çocukluklarından İtibaren Karaktersiz Olur. Münafıkların da Geçmişine Baktığımızda Hep Hırsızlık, Ahlaksızlık Görüyoruz

Ruhunu iblis saranlarla, ruhunda Rahmaniyet kök salanların karakterleri çok farklı oluyor. Sait karakterli insanlar hemen anlaşılır. Şeytan karakterli olanlar da hemen fark edilir. Onlar mesela çocukluğunda da iblis gibi oluyor onlar. Bakıyoruz mesela münafıkların geçmişine baktığımızda psikopatlık yapmış, insanları yaralamış, adam bıçaklamış, homoseksüellik yapmış, her türlü haysiyetsizliği yapmış, hırsızlık yapmış, mağazaları soymuş öyle tipler var. Birçok yerde duyuyoruz, görüyoruz her yerde var böyle tipler. Sahabe devrinde de mesela bakıyoruz adamlara hep hırsızlık yapmış geçmişte, homoseksüellik yapmış, soygun yapmış, onun bunun dükkanını soymuş öyle tipler aynı. Tarih hiç değişmiyor. “Müslüman olduk” diyorlar, Müslüman da tabii bir şey diyemiyor “vazgeçtim” dediği için. Ama bir süre sonra bakıyorsun yine eski mayasına dönüyor, eski ahlaksızlığına dönüyor. Yine soygun, yine ahlaksızlık, yine hırsızlık, yine çirkeflik, yine sadistlik, yine pislik. Ama yüzlerindeki o iğrenç ifade hiç değişmiyor. O şeytani ifade, sabıkalı çakal ifadesi hiç değişmez. Tarih boyunca hep bütün münafıklarda aynıdır.

 

(Ankara’da 2 gazinin ve ailelerinin darp edilmesi olayıyla ilgili olarak saldırganın annesinin bir açıklaması var. Feyza Çiçek, olayın gazilerin oğluna arabayla çarpıp kaçması üzerine başladığını söyleyerek şöyle devam etti: “Gazilerimizden çok çok özür diliyorum, tüm milletimizden, devletimizden özür diliyorum. Benim oğlum terörist olarak yargılanıyor, terörist muamelesi görüyor, eşkıya deniliyor. Gelsinler araştırsınlar, bizim terör örgütüyle alakamız yok” dedi. Baba Saim Çiçek ise, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin açıklamalarına tepki göstererek “İki kez Devlet Bahçeli’ni kapısına gittim beni içeri almadılar. Bizim terör ile bir ilgimiz yok” diye konuştu.)

Anneye babaya kimsenin bir şey dediği yok, Allah aşkına rahat olsunlar. Annesiyle babasıyla ne alaka? Suçun şahsiliği prensibi vardır. Tabii ki biz onlara terörist falan demiyoruz, annesine babasına demiyoruz. Ama o insanların gazi olduğu belli. Ve azalarını kaybetmişler Allah yolunda, İslam yolunda gerçek gazi. Bir insan sinirlense bile her ne olursa olsun, farz edelim üstüne araba sürmüş bile olsa bu durumu gördüğünde böyle bir tavra giremez. Bunun açıklaması yok, adamların savunulacak bir yönü yok neyini savunuyorsun? Korkunç, çirkin, iğrenç bir eylem. Ve kimse de sana terörist falan demiyor, anneye babaya niye desinler?

 

Ben Asla Malı Yığıp Biriktirmem. Allah Yolunda Sürekli Harcarım. Milyonlarca Kitabım Satılıyor Hiçbirinden Asla Telif Hakkı Almam

Lüks benim bildiğim gereksiz pahalılık akla getiriyor, değil mi? Mesela eşyalar çok pahalıdır, ev çok pahalıdır her şey çok pahalıdır böyle değil. Burada bir güzellik var yani burada gördüğün her şey güzel, normal pahalılıkta, makul bir pahalılıkta. O zaman şöyle demen lazım; lüks değil de ihtişamlı ve güzel bir hayat yaşıyorsunuz. Bu doğru, ihtişamlı ve güzel bir hayat. Ama bu aklın bir ürünüdür. Yani insan aklını çalıştırırsa, İslam’a Kuran’a tam tabi olursa Allah zaten güzel bir hayat yaşatacağını Kuran’da vaatt ediyor. “Eğer siz Benim yanımda olursanız, samimi olursanız Ben size dünyada güzel bir hayat yaşatacağım” diyor Allah açık, bak “güzel bir hayat” diyor, lüks hayat demiyor Allah, güzel bir hayat. Dolayısıyla benim yaşadığım hayat güzel bir hayat. Yani evimiz güzel, arkadaşlarımız güzel, hayatımız güzel, konuşmalarımız güzel, her yerde bir güzellik, temizlik ve kalite var. Lüks kelimesi ayrı bir şeydir yani lüks; gereksiz pahalı anlamına gelir, gereksiz şatafatlı anlamına gelir. Şimdi zengin neye derler? Adamın yatları vardır, katları vardır, arabası vardır, evi vardır, bankada parası vardır. Ünlü zenginler var bilinen, katrilyonluk malları var, değil mi? Çeşit çeşit arabalar ve yurtdışında para, yurtiçinde para, kendi evinin kasasında altınlar, paralar. Sen böyle bir zenginliği kastediyorsan benim böyle bir zenginliğim yok. Benim üstüme kayıtlı herhangi bir mülk Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında veyahut Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında hiçbir şekilde yok tek bir mülk. Hiçbir bankada 10 lira dahi olsa üzerime kayıtlı para yok, hiçbir mücevherim yok, stoklanmış bir malım mülküm yok. Ne bulursam anında harcıyorum.

 

(Arabistan Yemen’den Riyad’a atılan balistik füze saldırısının arkasında İran’ın olduğu yönünde kanıtlar olduğunu ve bunun olası bir savaş hareketi olduğunu açıkladı. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, Suudi Arabistan’ın suçlamalarının yıkıcı, sorumsuz, provokatif ve temelsiz olarak nitelendirdi.)

Canım tabii ki İngiliz derin devletinin yaptığı adice aşağılık bir oyun. Bunu ne İran kabul eder ne Suudi Arabistan kabul eder. Suudi Arabistan’a biz yine bilgilendirici bir yazı gönderelim. İngiliz derin devletinin ajanlarının yaptığı klasik aşağılık metotlardan bir tanesidir bu. Kavga çıkartmak için sık sık böyle oyunlar oynar. Bir de ahmakça yüz elli yıldan beri bu tarzdadır. Başka model de bilmez beyin çalışmadığı için, kafa çalışmadığı için. Kafası çalışsa da zaten yine rezillik yapıyorlar ama hepsini yakalarız. Bu da onların ahmakça oyunlarından bir tanesi. Suudi Arabistan’la İran daha dostluklarını pekiştirerek buna çok esaslı bir cevap versinler. Karşılıklı el ele tutuşarak birbirlerine sarılarak resim çektirsinler İngiliz derin devleti kahrolur. Gitsinler böyle omuz omuza hep beraber bir resim çektirsinler. 

 

(Mesut Barzani referandum sonrası Amerika’nın tutumundan dolayı şok olduklarını söyledi ve Rusya’ya yakınlaşma mesajı verdi. Barzani referanduma Rusya’nın pozitif baktığını ifade ederek “Belki de Ruslar Amerika’dan daha iyi bir dost olabilirler. Barzani bölgede referandumdan sonra kaybedilen onca şeye rağmen referandum kararından pişman olmadığını söyledi.)

Bir kere yetişmiş politize olmuş bir aydın kitlesi yok adamın. Bir şey olduğunda pır kaçıyor adamlar. Böyle vatansever, güçlü, dirayetli, cesur, kabadayı, dindar yetişmiş bir kitlesi olması lazım. Böyle bir şey yok, adamlar kendi derdinde, kendi rahatının peşindeler onlarla yola çıkamaz çok riskli olur. PKK’nın orayı ele geçirmesi an meselesi olur. Bağımsız hadi bağımsız olduğunu düşünelim PKK gelir senin sarayını kuşatır otomatik silahla tararlar seni yardımcılarını da öldürürler “biz yönetime el koyduk” derler ne yapacaksın? Bir gücün yok, adamların da kaçar hepsi bırakır kaçarlar. Dolayısıyla olmaz öyle maceraya girmenin alemi yok. Öyle değil İttihad-ı İslam için uğraşsın bütün İslam aleminin birleşmesi için uğraşsın. Parçalanma değil de büyüme için uğraşsın. Irak’la Türkiye’nin birleşmesi, Suriye ile Türkiye’nin birleşmesi bunlar önemli. Sen geriye doğru gidiyorsun, ileriye doğru git büyümeyi esas al. Büyüme değil küçülmeyi esas alıyorsun.

 

(“Depresyonun yoğun olduğu bir ülkede neden psikologlar az maaşla çalıştırılıyor?” izleyici sorusu)

Güzel insanların olduğu bir ülkedeyiz, depresyon için de bir sebep yok. Depresyon var diye kabul etmek doğru değil bunu reddetmek lazım eğer var her yerde bu var evet yaşıyoruz dersek bu daha da yayılır kabul görür. Çünkü depresyon telkinle insanlara bulaşan bir hastalık. Bir telkin hastalığı adam diyor ki; “Benim moralin bozuk” diyor “hakikaten ağabey son zamanlar çok moralin bozuk” diyor “sen çok sıkıntıdasın farkında varıyorum” diyor “her gün yüzünden anlaşılıyor” diyor o gidiyor yine “benim içim sıkılıyor çok bunalıyorum” al sana depresyon. Durduk yere kendini berbat hale getiriyor. Halbuki bir ahbabı arkadaşı dese ki; “seni çok neşeli gördüm, iyisin dinçsin” öbürü de “sen bayağı iyi olmuşsun güzel olmuşsun nedir?” dese adam açılır hiçbir şey olmaz. Depresyon kabul edilmesi hastalığın gelişip şüyu bulmasına sebep olur ve her yerde insanlar arasında tabi olunan bir hastalık haline gelir. Mesela “psikiyatristim var” diyor son zamanlarda moda olmuştu genç kızlar arasında. Psikiyatriste gitmesi için hasta olması gerekiyor bu sefer kendini psikolojik hasta yapıyor hakikaten. Gidiyor oraya uzanıyor adam da eline kalemi alıyor defteri alıyor “anlat bakalım” diyor al sana hasta durduk yere adam hasta oluyor. Hiçbir şeyi olmayan aslan gibi delikanlı kızlar hasta konumuna geliyor. Diyor ki; “benim panikatağım var” diyor, nerden çıkarıyorsun panikatak diye. Kendi kafandan ürettiğin bir şey niye panikatak olsun? Panikatak telkinle oluşan bir suni hastalık tamamen telkin hastalığı.

 

Niye Tiyatroya İlgi Yok Sorusu Yerine Neden Kaliteli Tiyatro Oyunları Yok Diye Sormak Gerekir. Sanatın Çökmesi Ahir Zamanın Felaketlerinden Biridir

Herhangi bir tiyatro illaki caziptir diyemeyiz. Kalitesiz tiyatrolar var şu an. Hepsi için demiyorum da ama birçoğu kalitesiz. Ben televizyonlarda falan da görüyorum adamlar kakır kakır gülüyor çok alelade. “Nasılsın?” diyor gülüyor. “Geliyorum” diyor gülüyor. “Gidiyorum” diyor gülüyor. Çok sıkıcı insanlar böyle bir şeye tahammül edemezler. Çok yeteneksiz sanatçılarla bu yapılıyor bazen bazı yerlerde çok çok yeteneksiz. Avami, sokakta gördüğümüz insanların üslubunun aynısı. Yani eğitici bir yönü yok. Bir kalite yok, bir asalet yok, bir derinlik yok. Tutkuyu, sevgiyi anlatan bir yönü yok sadece bayağılığı anlatıyor bazı tiyatro vakaları. Onlara da adamlar hakır hakır gülüyorlar. Gülünecek bir yön göremiyorum ben. Dolayısıyla kaliteli tiyatro niye yok, niye az diyebiliriz. Bu konu ahir zamanın bir özelliği. Sanatın bütün dalları çökmüş durumda dolayısıyla tiyatro da gerilemiş durumda. Yani müzikte, resimde, heykelde, grafik sanatlarında hepsinde sanat gerilemiş halde. Deccalın meydana getirdiği facia. Deccal bunu getirir. Sevgisizlik bunu getirir. İlk vurduğu nokta sanat oluyor. Sanat da sevgiyi ifade eden bir güzellik olduğu için sanat ortadan kalkınca sevgi de ortadan kalmış oluyor. Yani sevgiye de zarar veren bir sistem. Dolayısıyla Mehdiyet’le, Allah korkusuyla, Allah sevgisiyle, modern İslam anlayışıyla, Kuran Müslümanlığıyla yeni bir doğuş meydana gelecek o zaman hayat çok güzel olacak. O zaman sanat tam anlamıyla şüyu bulacak.

 

Peygamberimiz Döneminin En Tipsiz En Çakal Kılıklı Münafıklarından Biri Olan Ebu Süfyan Çirkin Üslubuyla Sık Sık Peygamberimiz’e Mektup Yazardı. Bu Mektuplarda Pis ve Alçak Karakterini Dışa Vururdu

O zamanın münafıklarının en tipsiz, pislik, katil kılıklı bir aşağılık münafık vardı Peygamberimiz (sav)’in zamanında. İsmi Ebu Süfyan’dı. Peygamberimiz (sav)’e pis pis mektuplar yazardı ahlaksızca, aşağılık mektuplar yazardı. Halbuki o yazdıkça cehennemi daha da derinleşiyor. Ahmak onunla yüceldiğini zannediyordu yahut bir şeyler olacağını zannediyor. Peygamberimiz (sav)’e hitap ederken bismikellah diye kendince çirkin bir atakla başlıyordu sözü. Tehdit yazısı gönderiyordu. Kötü sözler, Peygamberimiz (sav)’i eleştiren yakışıksız sözler gönderiyordu. Peygamberimiz (sav) de ona mektup yazdı sonunda sürekli pislik yaptığı için. Resulullah Muhammed’ten Ebu Süfyan bin Harb’e “Ey Galipoğulları’nın ahmak ve beyinsiz adamı” diye başlıyor. Yani hakikaten münafıklar hep ahmak ve beyinsiz oluyor. En önemli özelliğinden başlamış, bu hakaret değil doğru söylüyor. “Ey Galipoğulları’nın ahmak ve beyinsiz adamı” sonra Peygamberimiz (sav) tabii uygun bir şekilde devam ediyor. Asrımızın münafıkları da öyle çok ahmak ve beyinsiz oluyorlar. Yılların hiçbir şeyi değiştirmemesi mucize. O zaman da tipleri çok korkunç katil kılıklılar. Şu anda da yine katil kılıklı ve çok pislik tipler. Üslup, yöntem her şey aynı münafıklarda. Bak diyor ki; “Seni ve arkadaşlarını” diyor Peygamberimiz (sav) “kızdırıp çatlatmak için” diyor “onu bana Allah ilham etti” diyor. “Bu konuşmayı, bu yazıyı” diyor. “Seni ve arkadaşlarını kızdırıp çatlatmak için” diyor. Münafıkları kızdırmayı da önemli görüyor Peygamberimiz (sav). “O gün gelince ben bunları sana mutlaka hatırlatacağım Ey Galipoğulları’nın ahmak ve beyinsiz adamı” diye bir daha söylüyor. Kelimesi kelimesine bütün mantıkları aynı münafıkların o devirde, şu anda da.

 

(“Peygamberimiz (sav) gerçekten açlıktan karnına taş bağladı mı?” izleyici sorusu)

O çok ayıp, gelenekçilerin yaptığı çok büyük ayıplardan bir tanesi. Gelenekçi Ortodoks sistem Peygamber Efendimiz (sav)’i o kadar yanlış tanıtıyor ki, o kadar garip tanıtıyor ki hatta güzelliğini anlatırken bile çok yakışıksız üslupları var. Yani ben onların tavrını söylemekten utanç duyuyorum. O yüzden ben Peygamberimiz (sav)’in güzelliğini anlatan ayrı bir kitap yazmıştım ana kaynaklardan alarak. Adamlarda bir gariplik var ben anlayamadım. Peygamber karnına taş bağlayacak açlıktan. Sahabeler her türlü yiyeceği bol bol elde ediyorlardı, müthiş zenginlerdi, Peygamberimiz (sav) de çok zengindi. Neden karnına taş bağlayıp da açlıktan perişan olsun? “Zırhını” diyor “bir Musevi’ye vermişti” yani böyle borç para karşılığında “o kadar perişandı ki arpa bile bulamıyordu yemeye” diyor. Yani bu çok çirkin bir iftira. Peygamberimiz (sav) bayağı zengindi. Gayet de güzel besleniyordu. Yemesi içmesi de yerindeydi, bu doğru değil. Ama her insan gibi insanın karnı ağrıyabilir. Mesela rejim yapıyordur karnı ağrır veyahut herhangi bir ilaç kullanır karnı ağrır. Bir sebepten ağrıyabilir karnı. O zamanlar taşı ısıtıp kumaşa sarıp termofor gibi karnının üstüne koyuyor. Bu gayet normal hatta Anadolu'da bile yaparlar halen tuğla falan ısıtırlar bir şeye sarıp karınlarının üstüne korlar. Bunun açlıkla, sürünmek gibi gösterdikleri üslupla uzaktan yakından alakası yok. Çok çok ayıp yapıyorlar. Çok çirkin yaptıkları yani çirkinliklerin ucu bucağı yok, bir yönü de burada.

 

(Küçük oğlunu sekiz yerinden bıçaklayarak karısını arayıp “Oğlunu öldürdüm gel oğlunun cesedini al” diyen katil babanın cezaevine giderken de karısını tehdit ettiği öğrenildi. Cezaevine giderken son telefon hakkını kullanarak eşini arayan arayıp “Ben Nezir” diyerek eşini telefona isteyip tehditlerde bulunmuş. Çocuğun annesi yaptığı açıklamada şunları söyledi. “Nasıl kıydı oğluma? İlkin doğalgazla zehirlemeye çalıştı benim oğlumu. Oğlumu polis yardımı ile ölümden kurtardım. Gece karakola aldılar sabah geri çıktı. Bana zarar verir dedim ben tahmin etmedim oğluma bir şey yapsın. Şimdi deliliğe vuruyor. Akli dengesi yerinde olmadığına dair rapor almaya çalışıyor. En ağır ceza neyse verilmesi lazım” dedi.)

Ama yani hanımefendinin de orada çok büyük hatası var. Komşuların da hatası var. Akrabaların da hatası var. Konuyu uzatmaya gerek yok ki adamı alıp çocuğu götürüp teslim ediyor adam alenen “öldüreceğim” diyor ve daha önce de bunu yapıyor gösteriyor. Söylüyor defalarca bunu söylüyor götürüp teslim ediyorsunuz. Çocuğu ona vermezsin olur biter. Her ne pahasına olursa olsun vermezsin. Onun bir yolu bulunabilir kanunla hukukla bu iş mesele halledilebilir. Sonra çocuğu hadi verdin diyelim. Onun yanında durması lazım. Yakınında bir yerde beklemeleri lazım ki bir durum olduğunda atak yapabilsin en hafifinden bu olur. Yani özetle benim öyle kardeşim falan olacak yahut arkadaşımın çocuğu falan adam onu yapamazdı yani. Böyle bir şey olmazdı. Böyle bir şeye müsaade etmeyiz, edilmez. Aklın yolu bir bunu çocuk olsa bilir. Buna hiç kimse müsaade etmez böyle rezalet olur mu? Olacak iş mi? Bunun hiçbir açıklaması yok. Adamın deliye yatması falan onlar da önemli değil istediği kadar deliye yatsın. Ama hapis yatması falan bizi rahatlatacak bir şey değil. Olayın baştan olmaması gerekiyor. Bu alenen kızdıracak bir hareket.

 

(Doğu Perinçek düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi; “Türkiye'de bulunan ABD üslerinde elli nükleer bomba vücuttur. Türkiye topraklarının altında nükleer silah bulunması demek bu silah kime karşı kullanılacak demek. PKK'ya karşı değil, IŞİD'e karşı değil, İran’a, Rusya’ya ve komşularımıza karşı. Türkiye'ye ABD tarafından bu silahlar konuşlandırılmış. Biz silah arkadaşlarımıza karşı ABD'nin nükleer silahlarını ülkemizde barındırıyoruz. Bu bombalar Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombaların on mislidir. Hükümet, vatan bütünlüğü için kararlı bir çalışma yürütecekse yapılacak ilk iş İncirlik Üssü’nün ABD'ye kapatılmasıdır.”)

Atom bombası, Türkiye'nin izni alınmadan atabiliyorlar mı? Yani Türkiye müsaade etmeden atom bombası kullanamazlar benim bildiğim. O zaman dursun yani durabildiği kadar bir şey olmaz. Bizden habersiz atamazlar yani uçak oradan kalkamaz. Atom bombasının yüklenmesi falan, bunlar hep bir konu yani. Böyle bir şeye müsaade etmeyiz. İncirlik Üssü’nü kapatma, o zaman NATO'dan çıkmak olur o. Böyle ortalı siyaset daha iyi yani iki tarafı dengede tutan bir siyaset daha iyi. Bunda acele karar vermek yanlış olur.

 

(“Kehf ehlinin mağarada üç yüz dokuz yıl kalması gerçek mi?” izleyici sorusu)

Üç yüz dokuz yıl o tahminleri insanların. Üç yüz dokuz ile Cenab-ı Allah bir rakam bir şey vurguluyor ayrı bir şeydir o yani bunların hepsi bir tahmindir diyor Allah bunların hiçbiri doğru değil diyor o anlamda buradaki ifade. Üç yüz dokuz, üç yüz dokuz bir sayıdır bir olay anlatılıyor deccaliyetin ömrüdür aslında üç yüz dokuz. Üç yüz dokuz yıl, dokuzlu bir yılda bitecek anlamına geliyor. Üç yüz yıldan beri deccaliyet saldırıyor şu an ona işaret ediyor. Ayrıca Mehdi talebelerinin sayısıdır üç yüz dokuz oradan da manidar. Kefh ehli uyansa da insanlar fark edemezler. Hafıza verilirse onlara geçmişe yönelik bir hafıza verilirse fark edemezler. Onlar da kendilerini fark edemez ama sahipsiz olurlar insanlar içerisinde gezerler hafıza verildiğinde, fark edilmez.

 

Hz. Süleyman Sanattan Çok Zevk Alan, Sanatı Çok Güzel İcra Eden Bir İnsandır. En Güzel Heykeller, Duvar Süslemeleri, Binalar Onun Devrinde Yapılmıştır

Hz. Süleyman (as) çok şakacı, neşeli, çok zeki bir Peygamber, çok dürüst, iyi niyetli bir insan. Yakışıklı, güzel, heybetli bir insan Hz. Süleyman (as) göz alıcı görünüşü. Sanatçıdır, Hz. Süleyman da aynı zamanda duvarcı ustasıdır ve kelimenin tam anlamıyla sanatçıdır. Kendi devrinde de duvarcı ustalarını örgütlemiştir. Hiram Abif onun üstatlarındandır görevlendirdiği üstatlardandır o da duvarcı ustasıdır. En mükemmel duvarlar, en güzel işlemeler, en güzel tablolar, heykeller onun devrinde yapılmıştır. Ama sonra parçalandı Roma istilasında yerle bir edildi.

 

Peygamberimiz’in İslam’a Kalbi Isınacaklara Hediyeler Vermesi Münafıkların Çok Ağrına Gidiyordu

Peygamberimiz (sav) İslam’a insanları ısındırmak için o zamanki müşriklere yüzer deve hediye ediyor çok şaşırıyorlar Peygamberimiz (sav)’in cömertliğine, çok fazla insan Müslüman oluyor. Ama münafıklara çok oturuyor yüz deve “bize niye vermedi onlara dağıttı?” diye işte o zamandan başlıyor adamlar ahlaksızlığa, kepazeliğe o ahmak kafalarıyla o katil kılıklı çakallar Peygamber (sav)’in aleyhinde faaliyetlere başlıyorlar. Ondan sonra homoseksüellerden oluşan bir mescit kuruyorlar kendi aralarında din adına, İslam adına sanki faydalı oluyorlarmış gibi. Peygamber (sav)’e adeta isyan ediyorlar her dediğinin aksini savunuyorlar.

2017-11-28 08:14:31

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top