Sayın Adnan Oktar'ın 26 Kasım 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 26 Kasım 2017

 

(Sayın Erdoğan, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında düzenlenen programda konuştu. Sayın Erdoğan “Her kim kadınlarla ilgili şiddet öven bir söz söylüyor, bir tavır içine giriyorsa bilin ki onun zihin kodlarında bir sorun vardır. Bu kişinin bir çoban olması veya bir üniversite hocası olması, bir ilahiyatçı veya bir ateist olması arasında fark yoktur” dedi.)

Doğru söylüyor. O zaman “kadına sopayla deşarj olursunuz” diyen hocalar Tayyip Hocam’ın sözünü iyi dinlesinler. Ve bu münasebetsiz izahları bıraksınlar. Kadın dövmeyi teşvik etmesinler. Deşarj olacaksa gitsin parkta koşsun. Kadın döverek deşarj olunmaz. Yahut Darwinistlerin dediği gibi işte “kadın hayvanla insan arasıdır” gibi böyle münasebetsiz sözler bunun çirkinliğinin her zaman vurgulanması lazım. Yahut gelenekçi Ortodoks İslam anlayışında olduğu gibi, bazılarında olduğu gibi kadının yarım olduğu yani insanla hayvan arası olduğu iddiasının da korkunçluğunu iyi vurgulamak lazım. Bunlar çok çirkin, münasebetsiz yakıştırmalar.

 

Allah Korkusu Saygıyı Sağlar. Saygı Olmadan Sevgi Olmaz. Allah Korkusu ve Allah Sevgisi İç İçedir

Allah sevgisi ve korkusu ikisi birlikte zaten. Çünkü Allah korkusu Allah’a saygıyı sağlayandır. Saygı olmadan da sevgi olmaz. Korkunun özelliği saygıyı sağlaması, Allah’a itaati sağlamasıdır. O yüzden Allah korkusuyla Allah sevgisi iç içedir. Allah korkusunun içinde en yoğun olan şey de Allah’a karşı mahcup olmaktır. En yoğun duygu Allah’a karşı mahcup olmaktır.

 

(“Cinnet durumu geçiren birine nasıl yardım edebiliriz?” izleyici sorusu)

Tabii durumuna bağlı. Eğer cam-çerçeve kırıyor kendini yerden yere atıyorsa yere yatırıp elini-kolunu bağlamak lazım komşuları falan yardımcı olup elini bağlamak, ayakları bile bağlanabilir, eli-ayağı bağlanabilir. Sonra ambulans çağırılması lazım hastaneye kaldırılması için ama ellerinin bağlanması şart. Hatta gerekirse arkadan bağlanması gerekir. Çünkü tehlikeli şeyler yapabilir, kendine de zarar verebilir. O arada şefkat, sevgi göstermek lazım, dua etmek lazım, Allah’ı anmasını teşvik edebilirsiniz o anda, ‘şeytandan Allah’a sığın’ denilebilir. Kuran okuyarak başında böyle sevgi gösterilebilir. Saygıyı, sevgiyi hissedeceği şekilde bir üslupla konuşulabilir. Ve problemi neyse onun mutlaka hemen çözüleceğini ona aktarabilirler, olabilir. Ama tabii doktor çağırmak lazım hemen. Belki acil iğne falan yapılabilir, acil doktor tavsiyesiyle yatıştırıcı iğne olabilir. Bunlar olabilir. Ama tabii gücü-kuvveti yerinde olan insanlar olması gerekiyor. Çünkü öyle cinnet geçiren bir adamı kontrol etmek kolay değildir. Bir kadının yapabileceği bir şey değil, üç-beş kişi aynı anda bunu yapması lazım. Bunu yaparken de incitmemek gerekiyor. Bir yerinde kırılma veyahut berelenme olmasına müsaade etmemek lazım. En iyisi de yere yatırmak elini-kolunu, ayaklarını hareket edemeyecek hale getirmek. Bağırıyorsa da bağırsın onun bir mahsuru yok deşarj olur, onda bir şey olmaz. Ama sürekli sakinleşmesi, her şeyin hallolacağı hemen ne istiyorsa yapacağını oradaki kişiler söylerlerse rahatlar iyi olur yani.

 

Şeytanın Etkisi Bir İç Telkin Şeklinde Olur. Şeytanı Dinlediğinde Vicdansızlık Yapmış Olursun

Şeytanın etkisi hafif etkisi aslında, bir iç telkin şeklinde. Mesela adam orada güzel bir hizmet ediyor, faydalı şeyler yapıyor normalde teşekkür edilir. Şeytan “teşekkür etme” der. Gururu teşvik eder veyahut orada bir insan düşmüştür ona yardım edilmesi gerekiyordur, şeytan “başın belaya girer yapma” der. İç telkin ama sessiz bir telkin o duyulacak bir telkin değil. Ona uyarsa vicdansızlık yapmış olur ona direnmesi lazım.

 

(İsveç devlet televizyonu SVT’de yayınlanan Forum adlı programda konuşan İsveçli Demokratlar Partisi Milletvekili Martin Strid “Müslümanlar yüzde yüz insan değil” dedi, İslam’ı öğrendikçe dehşete kapıldığını söyledi. Bu açıklaması çok tepki gördü ve hakkında suç duyurusunda bulunuldu.)

“Müslümanlar yüzde yüz insan değil” sözü çirkin tabii, o olmamış. O suç teşkil eden bir söz. İslam’ı öğrendikçe dehşete kapıldığını söylüyor, “gelenekçi Ortodoks İslam’daki uydurma ve hurafeleri duydukça dehşete kapıldım” derse bu olur. Ama “İslam’da” derse bu doğru olmaz. Çünkü İslam’da böyle bir şey yok, Kuran’da böyle bir şey yok. Ama “gelenekçi Ortodoks İslam’ın hurafelerini okuyunca dehşete kapıldım” sözü suç olmaz. Çünkü asma, kesme, doğrama kim duysa dehşete kapılır zaten. Eğer biz olmasaydık demek ki gelenekçi Ortodoks İslam’ı gerçek İslam gibi gösterip Müslümanları, dünyayı mahvedeceklerdi. İyi ki varız Allah’a hamdolsun, Müslümanların yüz akıyız, medarı iftiharı olan Kuran Müslümanlığını en güzel temsil eden insanlarız.

 

(“Kızların sigara içmesine nasıl bakıyorsunuz?” izleyici sorusu)

Kızlar özellikle tabii çok acı olay sigara içilmesi. Gençlerde de acı ama genç kızlarda daha da acı. Ben bakar bakmaz anlıyorum sigara içen bir kızı yüzünden. Eti, kemiği her şeyi değişik oluyor. Saç yapısı, cildi, sesi her şeyi değişik oluyor. Yazık-günah değil mi genç yaşta kendini sakatlıyorsun? Ağır bir hastalık şeklinde “bırakamıyorum” diyor. Niye bırakamıyorsun? “Bıraktım” de bitsin ne zorun? Yazık değil mi gençliğine, güzelliğine, sağlığına sıhhatine? Zaten az beslenme var, yeteri kadar ne protein alıyorlar ne vitamin alıyorlar üstüne üstlük bir de sigara çok korkunç. Güzelim genç kızlar, aslan gibi delikanlı kızlar kendilerini mahvediyorlar. Aman sakın bak rica ediyorum istirham ediyorum genç kızlar sakın sigara kullanmasınlar sakın. Genç kız demek sanat eseri demektir, muhteşem bir varlık demektir. Bir genç kızın sigara içmesi o sanat eserini mahvetmesi demektir. Sakın sakın sakın.

 

Gençler Kuran’da İttifak Ederlerse, Sevgileri Karşılıklı Olur. Aynı İnanca Bağlı Olanların Anlaşmaması Mümkün Olmaz

Kuran’da ittifak ederseniz sevginiz karşılıklı olur. Çünkü aynı anayasaya bağlı olmuş oluyorsunuz. Aynı kurallara bağlı oluyorsunuz ve anlaşmamanız mümkün olmaz. Ama sen ayrı inançta o ayrı inançta olduğunda o zaman o kendi inancında insanla beraber olmak için dua edecektir. Sen de kendi inancının dışındaki bir insanla olamayacağın için duan olmaz. Dolayısıyla inançta ittifakın çok üstünde durun.

 

(“Eski nesle göre neredeyiz, nereye koşuyoruz?” izleyici sorusu)

Bir kere eski nesle göre yeni nesil daha Avrupai, daha güzeller. Kemik yapıları daha düzgün oluyor, daha görgülü daha kültürlüler. Ben eski nesli biliyorum, yeni nesil daha detayları görebilen bir nesil. Eski nesil o kadar bilgili olmuyordu, imkanları da olmuyordu. Eskiden kızlar daha çok dedikodu yaparlardı böyle mahalle aralarında falan. Şu an genç kızlar pek o kafada o kadar değiller, o anlamda değiller gibi geliyor bana. Ve kaliteli olmayı, bakımı çok iyi biliyorlar, çok okuyup araştırıyorlar. Görgü ve kültürleri daha yüksek, üniversiteli öğrenci sayısı çok fazla. Genç kızlarda eskiden üniversiteli nadir olurdu, ortaokul, lise mezunu olurlardı en fazla, şu an hep üniversite mezunu genç kızlar. Bence çok iyiye gidiyorlar. Kuran Müslümanlığı aralarında yayıldı. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışına karşı tavırlılar, her yönden iyi gidiyor bence.

 

(MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, doğumunun 100. Yılında Başbuğ Alparslan Türkeş 3. Türk Gençlik Çalıştayı’nda konuştu. Ülkücülere seslenen Bahçeli “Dalınızı kıranın ağacını sökünüz, vatanınıza kem gözle bakanları silindir gibi eziniz. Bunları yaparken hukuktan, meşru çizgiden asla ayrılmayınız. Türk gençliğini sokakta bulmadık sokakta kaybetmeyeceğiz. Akıl, sabır, iman, ahlak, olgunluk hepinizin ülkücü gençliğin ortak hasletidir” dedi.)

Çok güzel konuşmuş çok bayağı derli-toplu güzel. Ülkücü gençliğin teşvik edilmesi sayılarının artması Türkiye’nin hayati konularından birisidir. Ne kadar çok ülkücü genç sayısı artarsa o kadar iyi. Çünkü devlet kadrolarında da çok güzel görevler alıyorlar. Ve her iktidar döneminde çok faydalı oluyorlar. Mesela CHP de gelse ülkücüler yine iktidarda oluyor. Herhangi bir sağ parti de gelse yine ülkücüler hep iktidarda olmuştur. Mesela Ecevit döneminde de hep her yerde iktidardaydılar, hep görevdeydiler yani iktidar derken devlet içindeydiler her zaman. Ülkücüler güvenilir gençlerdir, güvenilir insanlardır. İlkel kavgalara girmezler. Vatan, millet, bayrak, devlet başka bir düşünceleri olmaz Allah, Kitap. Başka bir yola girmezler.

 

(“Türkiye’de insanlar negatif bir enerji veriyorlar bunu anlamış değilim” izleyici yorumu)

Hollanda’da tabii insanlar daha insancıl oluyorlar, daha rahatlar, daha özgürler, daha medeni bir ortam oluyor. Tabii Türkiye’de bazı yerlerde vahşilik, sevgisizlik, saldırganlık, negatiflik yoğun. Bu aslında devlet politikası olarak mücadele edilmesi gereken vahim bir durumdur. Devlet güvenliği, millet güvenliği açısından ciddi bir tehlikedir bu. Bu, Milli Güvenlik Kurulu’nda görüşülmesi gereken bir konudur. Bunu bir dosya olarak hükümete sunalım, Milli Güvenlik Kurulu’na da sunsak güzel olur. Devletin bekası için çok hayati bir konu. Avrupa’daki rahatlık, sevecenlik, dostluk anlayışı, Amerika’daki sevecenlik, dostluk anlayışıyla Türkiye’nin bazı yerlerindeki acımasızlık, egoistlik bencillik ve sevgisizlik anlayışı ve katılık tabii adeta uçurum gibi bu doğru. Ama tabii Anadolu insanı çok iyidir bizde, Karadeniz’de, Tokat Turhal’da, Amasya’da, Yozgat’ta insanlar çok sevgi doludur. Fakat İstanbul’un bazı yerlerinde bir mafya acımasızlığı, mesela Ankara’da da bazı yerlerde böyle katılık, soğukluk, buz gibi sevgisizlik var bu doğru. Bu, deccaldan kalan kötü hatıralar, kötü özellikler. Bunları kazıdık, kazıyoruz, kazımaya da devam edeceğiz. Ve yakın bir zamanda inşaAllah kurtulacağız.

 

(“Gönül almanın en güzel yöntemi nedir?” izleyici sorusu)

Tabii sevgi dolu bir bakış, gerçek sevgi, kalpten o insanı gerçekten sevmek. Kalpten gelen sevgi dolu bakış kadının çok hoşuna gider. Yoksa tiyatro sanatçısı gibi böyle artistik hareketler yaparsan, kadının aklıyla, zekasıyla alay edersen, ettiğini zannedersen daha Türkçesi zavallıca, bu kadını iyice öfkelendirir. Samimiyetsizlik çok kızdırıcı bir şeydir. En başta Allah beğenmez ve kulu da beğenmez samimiyetsizliği. Samimi olmak, samimi bir sevgi meseleleri çözer. Allah’ı çok samimi sevmek ve Allah’ın yarattığı kulunu samimi sevmek. Samimiyette insanlarda tabii bir şüphe olabilir ama ısrarlı samimiyet şüpheyi ortadan kaldırır.

 

Her Yerde Kadınların Üzerindeki Baskıyı Kaldıralım. Kadın Medeniyetin, Hayatın Kaynağıdır

Kadınlar her yönde eziliyorlar. Mesela kızken ezilir, “Niye evlenmiyorsun? Evde kaldın.” Evde kaldın, gece-gündüz evde kaldın. O çocuğa nasıl bir baskı bu? Her ilerleyen yıl evde kalma iddiası daha güçlenir. Mesela 26 yaşına geliyor “mahvoldun sen” diyorlar, 27 “artık bitti” diyor “öldün sen” diyor. Çok korkunç bir şey bir genç kıza böyle baskı yapılması. Evleniyor baskı on misli artıyor iki taraftan. Karşı tarafın anası, bu tarafın anası, onun babası, onun babası, onun ağabeyi, onun ağabeyi işin yoksa uğraş. Çocuk artık muztar oluyor boşanıyor bela o zaman başlıyor. Dul kadının suç işleyebileceğini, daha potansiyel suçlu haline geldiğini iddia etmek ahlaksızlık, namussuzluk ve şerefsizliktir başka bir şey değil zulümdür yani. Nereye baksak kadına zulme kapıyı açmışlar. Her yerde kadınlara destek olalım. Bu yıllar artık kadınların kurtuluş yılı olsun. Bütün gücümüzle kadınları her yerde destekleyelim. Dünyanın en güzel süsleri, dünyayı en güzel hale getiren varlıklar, Allah’ın muhteşem tecellileri. Kadınlar olmasa dünyayı düşünemiyorum ben. Yani şehirler olmaz, aile olmaz hiçbir şey olmaz medeniyet kalkar ortadan. Kadın medeniyetin sebebidir, şehirlerin sebebidir, ailenin sebebidir yani hayatın kaynağı kadınlar. Allah onları kadınları vesile ediyor, çok önemli varlıklardır, mübarek bir taifedir. “Taife-i mübarek” diyor Bediüzzaman tabii, “mübarek taife” diyor. Dolayısıyla bu mübarek taifeyi herkes, her yerde, her zaman kollamalı.

Mesela evlendirdin mi kaynanasının ezmesi gerektiğine inanmışlar çok cahil bir kafa. Annesi de ayrı eziyor, işte “bugün sana dolma yapmaya geleceğim” diyor. Seninle mi uğraşacak çocuk? Felç ediyor dır dır dır konuşuyor. Böyle mahalle aralarında cahil kadınlar var ya. O gidiyor bu sefer kaynanası geliyor “seninle börek yapacağız” diyor, çocuğu akşama kadar felç ediyor. Hem gevezelik, mesela azarlıyor tersliyor bilmem ne baş belası, çocuğa bulaşık yıkatıyor. İşte “kayınbaban gelecek biraz sonra” diyor ona çay hazırlattırıyor. Onun gevezeliğini iki saat dinlettiriyor. Bunu herkesle her zaman olan bir vaka olarak anlatmıyorum bazı vakalar için anlatıyorum. Çocuklara hayatı zehir ediyorlar. İşte kayınçosu geliyor yok bilmem nesi geliyor, kardeşim bu nedir? Çocuk hangi birinizle uğraşsın? Hamile kalıyor çocuk zaten o ayrı bir zorluk onun için. “Hadi evi temizle, çamaşır yıka” hatta “gel bana da yardım et eve” diyor. Mesela annesi çağırıyor “gel bana da ayrıca yardım et” diyor. Hem kendi eviyle uğraşacak. Bu sefer de kaynanası çağırıyor “gel benim de eve yardım et” diyor. Yani haşa hayvan gibi görüyorlar. Tepe tepe kullanılması gereken bir hayvan gibi görüyorlar. Bu çok korkunç ve çok büyük bir ahlaksızlık, vicdansızlıktır bu, ciddi bir zulümdür. O çocukların çektiği acıyı bir Allah biliyor bir de o bilir.

 

Sevginin, Yiğitliğin, Sabrın, Yüksek Ahlakın ve Aşkın Öğrenildiği Yer Dünyadır. Bu Açıdan Dünya Çok Hayati ve Önemlidir

Allah sevdikleriyle yarattı bütün kainatı her şeyi. Dolayısıyla Allah’ın yalnız kalması O’nun ilahlık vasfına uygun değil. Mesela şefkatli olması ilahlık vasfına uygundur, akıllı olması sonsuz akıllı olması uygundur, her şeyi güzel yaratması uygundur, cenneti yaratması uygundur, adaleti sağlaması uygundur, yalnız kalmaması da uygundur. Çeşitli varlıklar yaratmış bunlardan biri melekler. Çok fazladır melek yani katrilyon çarpı katrilyon çarpı katrilyon gibi çok fazladır yani öyle az değil bütün uzay her yer meleklerle doludur. Kimi secde eder, kimi rüku eder, kimi Allah’ı tesbih eder, kimi kıyamdadır kimi işte her yerdedir. Yani sürekli Allah’ı sevgiyle vaktini en güzel şekilde değerlendirir. Ama Allah onları yeterli görmemiş insanı yaratmış. Melekler de ona şaşırıyorlar “Ya Rabbi” diyorlar “kan akıtacak, zulüm yapacak insanları niye yaratıyorsun? Biz sürekli Sana secde ediyoruz, rüku ediyoruz, kıyam ediyoruz, Seni çok seviyoruz, Seni sena ediyoruz.” Allah diyor bak “siz bilmesiniz Ben bilirim” diyor. Orada bir incelik var. İnsanın Allah’ı sevmesi Allah Katında daha kıymetlidir çok çok daha kıymetlidir kıyas edilecek gibi değildir. Melek mecbur çünkü sevmeye yani ikinci bir durum yok. Ama kul tefrik ederek, küfürle İslam arasında tefrik ederek ayrım yaparak seviyor, bu çok önemli. Allah’ın en önem verdiği insandır ve hayret edecek şey Allah’ın en önem verdiği de dünya hayatıdır aslında, dünya hayatı. Şu kısa dünya hayatı var ya en önemli gördüğü Allah’ın odur. Cennetteki hayatımız bizim Allah için ikincidir, birinci olan budur. Çünkü sevginin, yiğitliğin, sabrın, yüksek ahlakın, aşkın öğrenildiği ve uygulandığı yer burasıdır. Burada öğrendikten sonra sonsuza kadar onu uyguluyor. 

Mesela çarşıya gittim güzel parçalar aldım, niye? Beğensinler diye sevdiklerim. Oradan sevdiklerimin evine gittim yemek vardı, onların hoşuna gitsin diye gittim, yemek yedik sohbet ettik ama onların mutlu olmasını sağlıyorum. Buraya geliyoruz burada da mesela sizin yanınızdayım. Sürekli Allah’la beraber, Allah’ın en beğendiği şeyler bunlardır işte. Bu cennette yoktur, cennette sabır yok, emek vermek yok mesela adamın dizi ağrır, sırtı ağrır falan cennette öyle bir şey yok. Burada ona sabır vardır. Ve burada bak “Kulum Beni görmeden Bana iman ediyor” diyor Allah’ın en beğendiği budur işte. Çok beğeniyor Allah bunu. O yüksek vicdanı çok beğeniyor. Gerçek aşkı ister Allah. Zaten Allah’ı görüyor tecelli ediyor, adamın başka bir yolu yok tek şey O, sever o Allah’ı yani. Ama böyle bu şekilde sevilmek ve küfrü gösterdiği halde, deccaliyeti gösterdiği halde, münafıkları gösterdiği halde onlarla mücadele edip onların arasından Allah’ı sevmek Allah’ın en beğendiğidir. İşte Allah’ın ilahlık vasıflarından biri de budur. Mesela biz Darwinizm’le mücadele ediyoruz, Allah bunu çok beğenir. Darwinizm’i Kendi yaratıyor ama Darwinizm’e cevap vermemiz için de mesela bize 700 milyonun üstünde fosil yaratmış ki rahat cevap verelim diye. Ama buna rağmen karşıt adamlar da yaratıyor Allah. Bilim adamları gibi görünen adamlar çıkıyor ve onlarla ben bilimsel bir mücadele yapıyorum.

 

Bir İnsanın Hayatının En Güzel Dönemi Allah’ı Tanıdığı, Anladığı Dönemdir

En değerli kısmı en akıllı olduğu dönem, Allah’a en yakın olduğu, Allah’ı en iyi anladığı dönemdir. Ondan gerisi süründüğü dönemdir. Allah’tan uzak, Allah’ı fark etmediği dönem süründüğü dönemdir. Allah’ı en iyi anladığı dönem de en güzel yaşadığı dönemdir. Bu doğru, net doğru yaşayan da bilir zaten.

 

Kendini Allah’a Raptetmeyen İnsanın Ruh Hali Çok Dengesiz Olur. Biri Hediye Getirir Sevinir. 2 Dakika Sonra Birinin Sözüyle Üzüntüye Düşer

Allah’a kendini bağlamadığı için sabit bir kişiliği olmuyor duruma göre değişiyor. Mesela bir hediye getiriyorlar seviniyor, biraz sonra birisi bir şey söylüyor ona üzülüyor serseri mayın gibi her şeye açık, olmaz. Kendini Allah’a raptetmesi lazım müthiş bir perçin gibi Allah’a kendini raptetmesi lazım. Çok güçlü bir bağla “Hablullahu-l Metin-Allah’ın kopmaz koparılmaz ipi” diyor ya, Allah’ın kopmaz koparılmaz ipine yapışmalı, o doğru yoldan gözünü hiç ayırmaması lazım. En ufak bir sapmada felaket kapıda olur. Aman aman sakın sakın.

 

(“Kıyametin geldiğini nasıl anlarız?” izleyici sorusu)

Son ansa zaten facia çarpma olduğu için çok şiddetli depremler olacak, 9-10-15 şiddetinde depremler olacağı için zaten anlaşılmayacak gibi olmaz. Çünkü adamların ev 5 metre ileri gidecek, 5 metre bu tarafa gelecek. Artık fokur fokur kaynıyor magmalar fışkırıyor, bunun ikinci bir açıklaması olmaz. Gökten melekler inmeye başlıyorlar, gök açılıyor, gökteki atmosfer tabakası yırtılıyor akın akın melekler gelmeye başlıyor, dolayısıyla her yerden anlaşılır. Çünkü çok şiddetli bir gürültü olacak zaten çarpmada, bir de dünyanın miğferi yani dönüş şekli tersine yani her şey tersine dönüyor. Denizler fokur fokur kaynamaya başlıyor magma her yerden çıkıyor. “O gün insan kaçış nereye der” diyor, kurtulmaya çalışıyorlar ama öyle kurtulunacak kaçılacak hiçbir yer yok. Her yer felaket olacak bir süre sonra tabii dünya tamamen dağılıyor. Ama ilk aşaması açısından zaten şu an kıyamet alametleri başladı gökte ve yerde alametler. İlk büyük alamet Hz. Mehdi (as)’ın çıkışıdır, Hz. Mehdi (as)’ın çıkışı birinci büyük alamettir. Ondan sonra Hz. İsa Mesih (as)’ın zuhuru, sonra Yecüc ve Mecüc. Ama Dabbet-ül arz Hz. Mehdi (as)’la beraber çıkıyor. Şu an zaten kıyamet alametlerini yoğun olarak yaşıyoruz, görüyoruz ön alametleri. Ama son alametler orada zaten yapacak bir şey yok. Orada alameti anlayacak durumu da kalmaz zaten aklını kaybediyor. Allah diyor ki ayette, şeytandan Allah’a sığınırım, “Sen onları sarhoş zannedersin halbuki onlar sarhoş değillerdir” zırvalıyor böyle, ne konuştuğu belli değil. Cümle kurmaya çalışıyor ama cümle kuramıyor. Yani facia bir durum olacak.

2017-12-20 05:52:00

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top