Sayın Adnan Oktar'ın 25 Aralık 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 25 Aralık 2017

 

Ülkü Ocakları Türk İslam Alemi İçinde Benim Gördüğüm En Aklı Başında, En Hakikatli, En Candan, En Temiz Gençlerin Oluşturduğu Mübarek Bir Ocak

Ülkü ocağı Türkiye’de, Türklük aleminde, İslam aleminde benim gördüğüm en güvenilir, en aklı başında, en hakikatli, en candan, temiz gençlerin oluşturduğu, temiz mübarek bir ocak. Hep hayırlara vesile oldu, Allah hayırla hepsini kuşatsın, nuruyla sarsın, cennetiyle şereflendirsin. Türk milletinin bekası için, İslam aleminin bekası için son derece elzem, son derece önemli olan mübarek muhterem bir ocak. Allah güçlerini, kuvvetlerini artırsın, sayılarını artırsın, ilimlerini irfanlarını, hidayetlerini artırsın, şevklerini artırsın. Kahpe oyunlardan, kahpe kurşunlardan aslanlarımızı Allah korusun. Onurla, şerefle ülkü ocaklarında eğitim alan kardeşlerimizi tebrik ediyoruz. Onlarla onur duyuyoruz, şeref duyuyoruz, sevinç duyuyoruz varlıklarından. Allah selametle, hayırla yollarına devam etmeyi nasip etsin.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte Port Sudan kentini ziyaret edeceklerini söyleyen Sudan Cumhurbaşkanı Elbeşir, “Tarihi kent Port Sudan içinde birçok tarihi mekanı barındırmasının yanı sıra birçok Osmanlı eserini de barındırıyor. Bu tarihi Osmanlı eserleri iki ülke halkı arasındaki köklü ilişkilerin tarihini ve boyutunu ortaya koyuyor. Sudan halkı son hilafet ülkesi olmasından dolayı Türkiye’yi çok seviyor. Sudan halkı ayrıca Müslümanların birleşmesini tekrardan çok arzulamaktadır” diye konuştu.)

Bu olmuş çok güzel. Müslüman olarak ilk defa duyuyorum yani Tayyip Hoca’dan sonra. Yavaş yavaş demek ki açılıyorlar iyi güzel. Hayırlı uğurlu olsun. İnşaAllah diğerleri de öyle konuşur ama Sudan ayrı bir yeri var tabii onlar çok dindarlar, dindarlıklarını açık açık vurguluyorlar, Tayyip Hoca’ya saygıları, sevgileri çok iyi. Tayyip Hocamız’ı güzel karşıladılar, daha da güzel alayişle karşılayabilirler küfrü o çok kızdırır, münafıkları kızdırır. Diğer İslam ülkelerinde de de öyle görkemli güzel karşılamalar olması lazım.

 

(Türk Musevi asıllı Gazeteci İsrail’den Rafael Sadi size selamlarını ileterek bir soru göndermişti. Sayın Adnan Bey’e sorabilir misiniz, “Rahmetli Haham Froman ile görüşmesinin İsrail ve Yahudiler hakkındaki fikirlerinde değişiklik olmasına etkisi oldu mu? Başka bir değişle Haham Froman’ın fikirlerindeki etkisi ne olmuştur?”)

Asıl işte ondan sonra Musevilere karşı Musevi kardeşlerimize karşı sevgide şefkatli, muhabbetli bir açılım oldu. Bir Musevi’nin ne kadar güzel olduğunu, bir Musevi Müslümanın nasıl efendi, nasıl güvenilir, nasıl içten, nasıl sevgi dolu olduğunu gördü insanlar dolayısıyla çok olumlu etki yaptı. Sonra gidip Tayyip Hocam’la da görüştü biliyorsunuz. Çok güzel.

Çok mübarek, muhterem, mümin bir insandı, Müslüman bir insandı Allah gani gani rahmet etsin. Museviliğin de hakkını veren, İslamiyet’in hakkını veren değerli, şefkatli, kibar, insan sevgisiyle dolu, nezih, asil bir insandı. Allah sayılarını artırsın. İsrail’de bu tarzda, bu güzellikte, bu ahlakta çok fazla dindar haham kardeşlerimiz var. Dindar Musevi kardeşlerimiz var. Allah kalplerini Allah sevgisiyle doldursun. Hepsi İslamiyet’e karşı saygılılar ve müminleri, Müslümanları mümin olarak kabul etmenin huzuru ve sevinci içindeler. Biz de onları mümin ve Müslüman olarak kabul ediyoruz. Allah kalplerine ferahlık versin, iyilik, hayır versin. Biz İsrail’in İttihad-ı İslam toprakları içerisinde huzur ve güvenlik içerisinde milli bir devlet olarak yaşamasını istiyoruz. Rahat ve güvenlik içerisinde Allah, devletlerine, milletlerine zeval vermesin. Peygamber soyu, Hz. İsrail (as)’in soyu, Hz. Musa (as)’nın, Hz. İbrahim (as)’in evlatları mübarek bir nesildir. Temiz, dindar insanlar. İnşaAllah İttihad-ı İslam’ın o güzel ikliminde, huzur içerisinde yaşayacaklar. Sınırları kaldıracağız yani o duvarlar falan onlar yıkılacak, kontrol noktaları falan onların hiçbirine gerek yok. O bölgede istedikleri yerde istedikleri gibi hür ve rahatlık içerisinde yaşamalarını istiyoruz. Oraları güzelleştirsinler, oralara güzel insanlar gelsin. Sinagoglar da kursunlar, fabrikalar kursunlar, hastaneler kursunlar bu güzel insanları her yerde desteklemek lazım. Zulüm günah, şeytana hizmet başka bir şey değil.

 

Öyle Huzurlu Güvenli Bir Ortam Gelecek ki İsrail’de ve Tüm Ortadoğu’da Filistinliler de İsrailliler de Hiçbir Baskı ve Korku Olmaksızın Yaşayacaklar

Duvarlar İsrail’de tamamen kalkacak ama öyle güvenli bir ortam meydana gelecek ki, öyle huzurlu bir ortam gelecek ki Museviler orada tek başına istediği gibi gezecek. Öyle saldırma, şu bu falan olay tahayyül dahi edilemeyecek bütün bölgede, bütün bölgede, her yerde. Atalarının gezdiği, ecdadın gezdiği bütün topraklarda özgürce ve rahatça hiçbir baskı olmaksızın, hiçbir korku olmaksızın Müslümanlar da, Musevi kardeşlerimiz de, Hristiyanlar da yaşayacaklar. Bu korkuyu bize şeytan yaşatıyor. Ne Müslüman rahat, ne Musevi rahat, ne Hristiyan rahat herkes korku içinde. Hristiyan’ın kilisesine gidiyorlar orayı bombalıyorlar. Musevi’nin Sinagogu’nu bombalıyorlar. Müslümanın camisini bombalıyorlar. Ne sokakta rahat var, ne camide, ne rahat edecekleri bir yer var hiçbir yerde yok, bunu düzelteceğiz inşaAllah. Bu da ancak Mehdiyet’ledir.

Haham Froman 20 Nisan 2009’da bana bir mektup yazmıştı. Diyor ki Rahmetli: “Senelerce Müslüman bir lider aradım sevgi ışığı taşıyan. İslam selam kökünden geliyor. Selam ve sevgiyi ifade eden yansıtan bir İslam lideri aradım. Bunu Hocanızda buldum” diyor. “Bunun için Allah’a defalarca şükrettim Hocanızla buluştuğum için kalbimin derinliklerinden Allah’a şükrettim. Dualarıma icabet olarak buldum, bu yüzden de Allah’a şükrettim. Ben bütün Hahamları temsil ediyorum. Baş Hahamların danışmanıyım,” Baş Hahamların danışmanıyım diyor. “İslam’la ilgili ilişkilerini yürüten kişiyim. Çok önemli kişiler tanıyorum. Hepsi yeni bir Osmanlı imparatorluğu istiyor. Sevgi ve şefkat imparatorluğu sizin bütün anlattıklarınız benim yaklaşımımın tam karşılığı” diyor. “Osmanlının İslam imparatorluğu altında barış içinde yaşayabiliriz.” Yani Mehdiyet’le, kimsenin kimseye zulmetmediği, kimsenin inancına karışılmadığı, müdahale edilmediği, hiçbir ülkeye müdahale edilmeyen bir barış ortamı. Bak görevine dikkat edin. “Ben bütün Hahamları temsil ediyorum” diyor “İsrail’deki.” Ve bu insan böyle konuşuyor. Konuşma herhangi bir konuşma değil. İttihad-ı İslam istediklerini, Mehdiyet’i istediklerini açık açık ifade ediyor.

 

Bencil İnsan Sadık Olamaz, Çıkarıyla Çatıştığında Çeker Gider. Sadakat Asil, Bencilliğini Ezmiş İnsanların Soylu Tavrıdır

Sadakat iman ehlinde olur çünkü sadakat kolay bir şey değildir. Egoist, bencil bir insan sadık olmaz, çıkarıyla çatıştığında aç bir köpek gibidir derhal çeker gider. Sadakat ancak asil, egoistliği, bencilliği ezmiş soylu insanların soylu sadakatiyle olur, o zaman o bir güzellik olarak, bir nur ve ışık olarak o insana süs verir. Ama aşağılık insanlarda ne sadakat olur, ne sabır olur, ne irade olur çıkarıyla çatıştığında bir hayvanın reaksiyonunu gösterir ve hayvani bir hareketle çeker gider. Dolayısıyla İslam ahlakının güzellikleri insanları insan yapan insani süsle onu muhteşem hale getiren nimetlerdir.

 

(“Son sözü söyleme hastalığı nedir?” izleyici sorusu)

Öyle tipler var hakikaten enaniyetli, İslam’ın terbiyesini, İslam’ın derinliğini kavrayamamış. Çocukluğunda öğrendiği o inatçılığı, tersliği, aksiliği sonuna kadar devam ettirmek isteyen, İslam’ın yol kesici, şeytanın yolunu kesici nimetini düşünmüyor. Hâlbuki şeytanın yolunu keser İslam. O şeytanın yolunu kestirmiyor, son sözü söylüyor, iyi bir şey yaptığını zannediyor. Hâlbuki o hem nefret meydana getirir, hem tiksinti meydana getirir. Kendi kendine karşı da nefret meydana gelir, tiksinti meydana gelir. Çok kötü bereketsiz bir şey, halbuki hayırlıysa hayırlı olanı kabul etmek lazım. Dürüstlüğün güzelliğini yaşarsın. “Doğru söylüyorsun” dersin “hakikaten doğru, Allah razı olsun istifade ettik, müstefit olduk” dersin. O yok bu yok her şeye son söz, bu bir akıl hastalığı gibi görünür böyle insanları insanlar doğal olarak sevemezler. Son sözü söylememek, hakkı söylemek lazım, son olarak hak söylenir. İnatçılık, iblislik akla getirir aksi, yakışık almaz.

 

(Daha önce de Sayın Erdoğan’ın katıldığı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Uluslararası Hilye-i Şerife yarışması ödül töreni toplantısında güvenlik bir açığı olmuştu. Cumhurbaşkanımız’a hediye edilen hattı Sayın Erdoğan görünmeyecek şekilde getirip, önüne bırakıyorlar. Ve Sayın Erdoğan’ın hattın önüne kendisi çıkması gerekiyor. Hattın arkasında kaldığı süre boyunca tamamen görüş dışında kalıyor, Sayın Erdoğan.)

İşte o görgü ve nezaketin, bilmeyenlere öğretilmesi gerekiyor. Bu kabalığı çok yapıyorlar. Münasebetsizliği çok yapıyorlar. Dün o çocuğun yaptığı hareket de, akıl almaz tehlikeli bir hareket. Akıl almaz münasebetsiz bir hareket. Seyredenlere de şaştım kaldım. Adam bombayla falan direkt dalabilir. Seyrediyorlar inanılır gibi değil. Bir de abartılı şekilde yapışarak, ne istiyorsun ne yapmasını istiyorsun? Sevgi göstereceksen başka bir yer mi bulamadın? Orası mı sevgi gösterilecek yer? Bunu herkes yapmaya kalkarsa ne olur ayrıca? Güvenliği sıfıra indirmiş oluyorsun.

 

(“Hz. Adem (as) yeryüzüne indiğinde cenneti hatırlıyor muydu?” izleyici sorusu)

Dünyada Allah imtihanı adaletli dağıtıyor. Aklın ihtiyarını alacak hiçbir şey hiç kimseye olmaz peygamber de olsa Allah adaletten şaşmaz. Mesela bir peygambere mucize veriliyor, insanlar zannediyor ki ‘Allah bana da verseydi şöyle olurdu, böyle olurdu.’ Değil. Yani Hz. İsa (as)’ya verilen mucizeler akıl durduracak gibi ama bak talebelerin de imanından şüphe ediyor. Aklın ihtiyarının kalkmadığını oradan görüyoruz. Peygamberlerde de aklın ihtiyarı kalkmaz. Hatta Allah, Peygamber (sav)’e söylüyor. Bak diyor “eğer şüphe ediyorsan, eğer içine bir kuşku geliyorsa onu kitap ehline de sorabilirsin.” Buradaki ifadeden anlaşılıyor ki imtihan her yerde var. Dolayısıyla Hz. İsa (as) ile Hz. Âdem (as)’in durumunu zaten Cenab-ı Allah birbirine benzetiyor. Mesela Âdem (as) nereden geldi? Cennetten geldi. Geldiği yeri bilir mi? Bilmez, çünkü imtihan ortamı. İsa (as) geldiği yeri bilir mi? Bilmez. Çünkü imtihan ortadan kalkar. İkisinin birbirine benzediğini söylediğini söylemesi Kuran’ın çok açık bir ifadedir. “Âdem’in durumu, İsa’nın durumu gibidir” diyor Cenab-ı Allah. İsa (as) da geldiğinde bilmez, Âdem (as) de geldiğinde bilmez. Eğer bilirse aklın ihtiyarı kalkar yani bir rüyadan uyanmış gibi gelir. Kısa sürede olayları kavrar. Yoksa tam bildiğinde böyle bir şey olmaz.

 

Din En Sarih En Açık Gerçek Olduğu, Hayatın En Güzel Nimeti Olduğu Halde İnsanlara Bir Felaket Hayatı Gibi Aktarıyorlar. Bu Yüzden İslam’ın Adını Duyan Dehşete Kapılıyor

Bir de dini anlatanlar hakikaten böyle garip bir kâbus anlatır gibi anlatıyorlar. Din bir gerçek olduğu halde, en akılcı, en sarih, en gerçek olduğu halde, en somut delillerle Allah tarafından insanlara sunulduğu halde hayatın en büyük nimeti olduğu halde İslam dinini insanlara böyle bir bela topluluğu, bir bela hayatı, bir felaket kumkuması gibi aktarmaya kalktıkları için İslamiyet’in adını duyan dehşete kapılıyor. İslamofobi denilen olay biliyorsunuz. İslam’ı yaşamak isteyen gençler de çok korkuyorlar. Diyorlar “altmış, yetmiş yaşımızda falan yaşayalım.” Yani sürüneceği kanaatinde zaten mahvolacağını biliyor. “Altmış-yetmiş yaşında zaten ölmüşüm ben” diyor. “O zaman işte sürünüyorsam o şekilde devam ederim” diyor. Zaten altmış-yetmiş yaşına gelince de çeşitli hastalıkları bahane ederek İslam’ı yaşamıyorlar. Yani onu da tahmin ediyorlar zaten, “çeşitli hastalıkları bahane ederim” diyor. Hakikaten tansiyonu yüksek oluyor. “Namaz kılamıyorum” diyor. Yahut başka rahatsızlıkları, eklem rahatsızlıkları oluyor. “Secdeye kapanamıyorum” diyor ve böylece geçiştirmiş oluyorlar bahanelerle. Boş yere İslam’ı korkunç gösterdiler. Bu şeytanın bir oyunuydu. Dini korkunç göstermek için yapmadık oyun bırakmadı şeytan. Hem Darwinist, materyalist sistemle yaptı hem de gelenekçi Ortodoks İslam anlayışıyla yani Cübbeli’nin kafasındaki İslam anlayışıyla gençler iki taraftan muazzam sıkıştırıldılar ve dini inkar noktasına kadar getirmişlerdi. Ama Allah’a çok şükür biz devreye girince, Kuran Müslümanlığı gürül gürül ışık gibi doğdu. Güneş gibi doğdu.

 

Maden Tetkik Araştırmaları Tabiat Tarihi Müzesi’nde Yüz Binin Üstünde Fosil Gizleniyor

Şimdi bak müzeler var, belirli müzeler var. Toplam en fazla elli, altmış, yetmiş fosil vardır. Hayvan fosilleri var ve tamamen yaratılışı ispat eden fosiller, net yani herkes ittifak halinde, çünkü mükemmel, kusursuz, simetrik, düzgün, altın oranla yaratılmış mükemmel canlılar. “Peki” diyoruz, “başka fosil var mı?” “Var” diyor. “Ne kadar?” “Yedi yüz milyon.” “Nerede?” “Depoda” diyor. Çıkartsan da görsek ne olur ya? Ne mahsuru var? Kardeşim, şimdi bak burada bir acayiplik var. Adamlar saklıyorlar. Şimdi işin ilginç yanı Türkiye’de de fosiller saklanıyor. Yani müzelerin deposunda yüz binler hesabıyla fosil var. Ama halka göstermiyor. Gördünüz mü siz? Yok, saklanıyor. Yüz binlerce fosil var, saklanıyor. Gösterilmiyor. Mesela bu kambriyen fosillerini yetmiş yıl sakladılar depoda. Yetmiş yıl. Peki başka? Türkiye’de mesela Maden Tetkik Araştırmaları Tabiat Tarihi Müzesi var. Burada sergilenen fosiller var ve tamamı yaratılışı ispat ediyor, tamamı. Şimdi bakın dikkat et. Müzede yüz bin fosil daha var. Nerede biliyor musunuz? Depoda. Yüz bin fosil depoda, gösterilmiyor. Niye? Yaratılışı ispat ediyor yani evrimin geçersizliği ispat ediyor, evrimi bitiriyor. Müze 1968’de açıldı. Elli yıldan beri o fosiller gizleniyor, elli yıldan beri Türkiye’de. Bak, yüz binin üstünde fosil gizleniyor. Maden Tetkik Araştırmaları Tabiat Tarihi Müzesi’nde gizleniyor. Bak, yüz binin üzerinde fosil, yaratılışı ispat ettiği için, evrim teorisini bitirdiği için. Aynısıyla kalmış bütün canlılar bak, yüz bin canlı fosili var Türkiye’de, aynısıyla kalmış. Fransa’da, Londra’da, Avrupa’nın her şehrinde böyle müzeler var ve fosillerin hepsi nerede? Depoda, gösterilmiyor. Çin’de milyonlar hesabıyla var fosil, gösterilmiyor. Fosillerin bulunduğu bölgeler askeri bölge ilan edildi Çin’de. Hiç kimse giremiyor. Fosil bulurlar diye ödleri kopuyor. Daha önce serbestti, şu an askeri bölge olarak ilan edildi fosillerin bulunduğu yerlere kimseyi sokmuyorlar.

 

Münafıklar Müslümanların Arasındaki Şeytanlardır. Münafık Şeytanın Ete Kemiğe Bürünmüş Halidir. Şeytan Hadi Başla Dediğinde Görevine Başlar

Münafığın, Müslümanlar arasında yer alması, yanlış biliniyor aslında şeytan Müslümanlar arasında yer almış oluyor, fakat ete, kemiğe büründüğü için şeytan münafık diye ayrı bir varlık varmış gibi zannediyor Müslümanlar, değil şeytan önce normal bir insan gibi geliyor Müslümanların arasına Müslümanlar fark etmiyorlar. Mesela bakın gelen münafıklara dikkat edin, hakikaten şeytana benzeyen insanlar yani gelişlerinde de şeytana benziyorlar. İlk gelişlerinde de benziyorlar ama mümin hüsnü zan ediyor ayrı mesele ama sonra şeytan ‘hadi’ dediğinde, ‘hadi başla’ dediğinde derhal görevine başlar. Dolayısıyla, insan görünümündeki şeytandır münafık, Allah’ın imtihan etmesi için Müslümanları özel görevlendirilmişlerdir. Her Müslümanın zaten bir şeytanı olur, ama hak cemaatlerin, doğru yolda olan cemaatlerin içerisine şeytan en usta gördüğü, en önemli gördüğü insanlardan seçerek, onun içine de hulul ederek göreve başlar. Dolayısıyla karşımızda münafıktan ziyade, iblisle muhatap olmuş oluruz biz yani iblistir o ama adına etten, kemikten oluştuğu için münafık tabir ediyoruz yoksa normalde iblistir o.

Şah Abdülkadir Geylani diyor ki: “Münafıklar şeytanın insan postuna ve Müslüman kılıfına girmiş uşaklarıdır” diyor. Ama bu yani böyle hakaret olsun diye söylemiyor, bu teknik bir açıklama. “Münafıklar sadece Kuran basiretiyle, iman ferasetiyle, nübüvvet dürbünüyle fark edilip anlaşılır. Asıl marifet, mümini veya kafiri değil, münafığı tanımak ve halktan bir sürü tabisi ve hamisi olan bu muzır murazlıları, hastalıkları topluma tanıtıp onları uyarmaktır.” Topluma tanıtmak çok önemli, toplumu uyarmak da çok önemli çok büyük bir tehlikedir çünkü. Her yerde pislik yani nereye gitse pislik, lağım gibi yani veba mikrobu gibidir. Onun için bak ne diyor, Abdülkadir Geylani Hazretleri: “Bu muzır murazlıları, hastalıkları topluma tanıtıp onları uyarmalıdır Müslümanlar” yani görev bu.

 

(Abdullah Gül, Twitter hesabından 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de yer alan darbe girişimi ve terör eylemlerinin bastırılması için hareket eden sivillere cezai sorumluluk getiren düzenlemeyle ilgili paylaşımda bulundu. Ve şunları söyledi: "15 Temmuz hain darbe teşebbüsüne karşı arkasına bakmadan sokağa çıkıp direnen kahraman vatandaşlarımızı koruma amacıyla çıkartıldığını düşündüğüm 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin yazımındaki hukuk diliyle bağdaşmayan muğlaklık, hukuk devleti anlayışı açısından kaygı vericidir. İleride hepimizi üzecek olaylara ve gelişmelere fırsat vermemek için gözden geçirileceğini ümit ediyorum." Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ise Kanun Hükmünde Kararname’deki sivil cezasızlık düzenlemesiyle ilgili yaptığı açıklamada; “Burada yapılan düzenleme sadece 15 Temmuz ve sonrasında 16 Temmuz’daki darbe girişiminin püskürtülmesi ile ilgili” dedi.)

Ek madde konulsun. Yanlış olmuş o. 15-16 tamam. Ama “bundan sonra da mükerrer olarak böyle bir şey olduğunda aynı kanun geçerlidir” diye şerh konulsun. Böyle bir şey olduğunda vatandaş istediği gibi müdahaleye, müdahale edebilir. Vatanı, milleti koruyabilir. Vatandaşı koruyabilir. bunun sonucundan da sorumlu olmaz. Böyle madde konulsun. Yani adam, adam öldürmeye kalkacak biz seyir mi edeceğiz ne yapacağız? Tankla gelirse cayır cayır yakarız o tankı. Kebap olmamak için mecburen çıkacak dışına. Oyun oynattırmayız. Zaten tankın içinden çıkan adamlar uzun saçlı, uzun sakallı adamlar. Profesyonel adamlar. Onlarla mı uğraşacağız yani? O kanunun ek maddeyle genişletilmesini dilekçeyle talep edelim. Zaten 15 Temmuz’dakiler sorumlu olmaz. Adam ne yapsın şimdi silahla üstüne geliyor. Öldürmeye kalkıyor. Tabii ki kendini koruyacak. Ne yapsın, gel vur mu desin yani? Neden sorumlu olsun? Adam kafasını, gözünü yardıysa yarmıştır. Yani can havliyle kendini korumuş vatandaş. Dolayısıyla bir de ondan mı yargılanacak? Ondan hapis mi yatacak? Tabii ki olmaz. Ama bundan sonraki olaylar için de o kanun maddesini geçerli hale getirmek lazım. Onu bir düzenlemeyle açıklasınlar. Ondan tedirgin olmanın da bir alemi yok. Yaparsa, diyoruz. Böyle bir şey varsa böyle bir karşılık alacak. Bu kadar.

 

(“Detaycılık iyi bir şey midir?” izleyici sorusu)

Detaycılık sanatı meydana getiriyor zaten. Sanatın kökeni detaydır. Allah, mesela insanı yaratırken detay yaratıyor. Gözlerini mesela değil mi, badem gibi yapıyor. Dudaklarını biçimli yapıyor. Her azasını güzel yaratıyor. Ama detayı sinir bozukluğu şekline getirmek, detaycılık o kötü. Mesela evden çıkacaklar mesireye gidecekler, detaycı. Yok “şunu da alalım, yok bunu da alalım.” Kapıda bekliyor millet. İşte “yok şu kilimi alalım. Yok kilim olmadı değiştirelim. Öbür kilimi alalım.” Bu akıl hastalığı yani. O sıkıcı olur. Öyle olmaz. Ama makul bir detaycılık yani sinirleri bozmayan insanı yıpratmayan detaycılık iyidir.

 

Allah diyor bak, şeytandan Allah’a sığınırım. Enfal Suresi 73. “İnkar edenler birbirlerinin velileridir.” Birbirlerini koruyup kollarlar. Bak “inkar edenler birbirlerinin velileridir.” Mesela münafıklarda da böyledir birbirlerini koruyup kollarlar. “Siz” diyor Allah, “bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” Oldu mu? Oldu. İslam alemi böyle bir fesat görmedi. Ayrı ayrı her noktadan mahvolmuş vaziyette Müslümanlar ve olmaya devam ediyor. Hem imani yönden, hem her yönden her yerde ezilerek, her yerde perişan olarak bu fesada uğradılar. Niye? Çünkü ayrı ayrı olmak istedikleri için. Müslümanların birlik olması, beraber olması farz, bunun hiçbir açıklaması yok.

Mesela diyor ki Allah, Şura Suresi 39’da “Müslümanlar haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.” Birlik olup karşı koyan. Var mı şu an bu? Yok. Suriye’de var mı? Yok. Irak’ta var mı? Yok. Libya’da var mı? Yok. Afganistan’da var mı? Yok. Hiçbir yerde yok. Birlik olup karşı koyma yok. Bilakis parçalanmayı teşvik ediyorlar. Parçalanmayı şeytan teşvik eder şeytan. İslam dini fert fert olsun diyen şeytandır çünkü Müslümanları ezmek için Müslümanların birliğini, bütünlüğünü bozdu mu çok rahat ezebilir. Onun için İblis ordusu Müslümanların birlik olmasını haram kılmaya çalışıyor. “Tek tek olun ki sizi rahat ezeyim” diyor. Şeytanın avanak avaneleri de bu oyuna geliyorlar.

Bak diyor ki Allah: “Haklarına tecavüz edildiği zaman” Müslümanlar “birlik olup karşı koyanlardır.” Var mı bu? Bak Allah’ın emrini yapmıyorlar. “Kendi karşı koysun” diyor. Ama bak Allah ne diyor. “Müslümanlar birlik olup karşı koyacaksınız” diyor. Adam birlik oluyor mu? Olmuyor.

 

(“Cennet dostlarımızı aramalı mıyız?” izleyici sorusu)

Hem dünya, hem cennet arkadaşlarımızı arayacağız yani dua edeceğiz eğer samimi olursak onlar birer, ikişer bize gelmeye başlar, biz de birer, ikişer onlara gideriz. Bir de bakarız ki, cennet arkadaşları etrafımızda toplanmış. Mesela bu Allah’ın gizli bir metafizik kanunudur. Bu, dünyada bilinmez. Aslında anlatılması da gereksiz de olabilir ama yine de söyleyeyim. Allah’ın çok fazla kanunu vardır. Metafizik kanunu açıkça yazar ve yazan da olur, elle tutulur şekilde gözle görülür şekilde olur ama insanlara bunu Allah’ın sezdirmeme kanunu vardır insanlar bunu sezemez bu çok büyük bir mucizedir. Herkesin gözü önünde olur ama insanlar sezemez. Mesela Allah diyor ki, “Müminleri dünyanın neresinde olursa olsun bir araya getiririm.” Geliyorlar, hakikaten geliyorlar tertemiz, güzel, hoş insanlar şeklinde bir araya geliyorlar. “Bana yaklaşırsan Ben de size yaklaşırım” diyor Allah. “Bereketinizi açarım, yollarınızı da kolaylaştırırım” diyor. Aynısıyla yapıyor. Fakat bunların hepsi özel bir usulle yapılır. Mesela Allah diyor ki: “Şirk eğer yaşanırsa bunu yapan toplumu ezerim” diyor. Bakıyoruz toplumu olduğu gibi eziyor. Hatta insanlar ‘vah vah’ diyor o derece, feci şekilde eziyor aynı dediği gibi. “Eğer Benim yolumda gider de Bana şükrederseniz nimetimi artırırım” diyor. Bakıyoruz alenen nimetler artıyor. Mesela diyor ki: “Ben sizin aranızda münafıklar yaratacağım.” Hiç imkansız gibi görünen yerlerde bile Allah münafık yaratıyor ve “sizi onlara musallat edeceğim” diyor Müslümanları. Allah musallat ediyor hakikaten. İlimle irfanla, kanunla hukukla ve “sizi galip edeceğim” diyor Allah, galip ediyor. “Eğer samimi olursanız İslam’ı dünyaya hakim edeceğim” diyor. Bakın şimdi aslında bu garip bir sır da, bu söylenir mi söylenmez mi bilmiyorum da hangi yüzyılda olursa olsun eğer böyle bir topluluk olursa İslam dünyaya hakim oluyor. Artık kapalı söyleyeyim siz anlayın ne anlıyorsanız anlayın. Hangi yüzyılda olursa olsun, eğer samimi bir Müslüman varsa, çok samimi Müslüman varsa İslam dünyaya hakim oluyor mutlaka, hiç yolu yoktur illa ki olur. Verdiği sözü Allah aynısıyla yapar. Mesela Allah’ın Kuran’da verdiği sözler vardır insanlar onu Allah’tan temenni gibi zannediyorlar böyle hani nezaketen söylenmiş, gönül almak için söylenmiş veyahut Allah’ın tehdit etmek için söylediğini zannediyor.

Bak diyor ki Allah “Eğer Benimle bağlantı kurmazsanız sizi süründürürüm” diyor Allah. “Bayağı acı çektiririm” diyor. Şimdi bunun vasfını anlatmam, detaylandırmam ama Allah’ı unutanları Allah feci şekilde süründürüyor ve eziyor. Ama ne şekilde süründürdüğünü ve ezdiğini anlatmam bu olmaz. Ama bak feci şekilde ezip ve feci şekilde süründürüyor. Bir insanın olabilecek en rahatsız olacağı şekilde yapıyor Cenab-ı Allah. Bütün dünya çapında yapıyor bunu. Herkes de görüyor bunu. Mesela Mehdiyet’in karşıtı, Allah cereyan meydana getireceğini söylüyor deccaliyet, mutlaka oluyor. Mutlaka münafık hareketi oluyor. Normalde Mehdiyet cazip bir harekettir karşıtı olmaması lazım, mantıken olmaması gerekiyor. Çünkü bereketli bir hareket, kolay harekettir. Ama oluyor. Peygamberimiz (sav) diyor ki Mehdiyet için “O” diyor “hiç alışılmamış bir usulle çıkacak” diyor. Çok acayip bir şey bu. “Hiç alışılmamış bir usulle çıkacak” diyor. Bediüzzaman da bambaşka olacak dedi” diyor ya bak hadiste de “hiç alışılmamış bir usulle çıkacak” diyor. Aynısıyla oluyor. Ama Allah’a tabii ısrarla sadık olmak lazım.

2018-02-26 07:57:55

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top