Sayın Adnan Oktar'ın 1 Ocak 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 1 Ocak 2018

 

Dünyaya Geldiğimizde Ne Olduğumuzu Anlamaya Çalışırız. Bu Görüntü Ne, Bu Ses Ne, Dokunma Nasıl Oluyor, Bunları Kim Bize Gösteriyor, Kim Duyuruyor, Bu Duyguları Alan Varlık Kim? 

Şimdi biz dünyaya geldiğimizde ne olduğumuzu anlamaya çalışırız. Yani bu görüntü ne, bu görüntüyü kim bize gösteriyor, bu ses ne, bu sesi kim bize duyuruyor, bu dokunma hissi nedir, bu kokuyu kim alıyor, bu duyguları alan varlık kim? Bu uçsuz bucaksız uzayda biz neden varız, bunu düşündüğümüzde bir tane kanaat oluşuyor hemen tek; bir Yaratıcı. O zaman bir Yaratıcının bizden ne istediğine yönelik bir merakımız olur, ne istiyor olabilir? Bu kadar emek, bu kadar güzellik, bu kadar itina, bu kadar muazzam mühendislik. İnce mühendislik de var genel mühendislik de var muazzam, mikro makro diyorlar ya o tarz, hepsi tamam. O zaman baktığımızda imtihan, şimdi imtihan olup ne oluruz imtihan olan bir insan? İyi olduğu anlaşılır tamam evet iyi, sonra gider cennette oturur nimetlerle. Şimdi bu Kuran’ın mesajını dikkatlice incelediğimizde, Allah’ın mesajını dikkatlice incelediğimizde tek bir noktanın anlatıldığını görüyoruz. Bütün hepsinin amacını analiz ettiğimizde sevginin dışında hiçbir amaç olmadığını görüyoruz hepsi. Yani imtihan, dünya, cennet, cehennem, iyilikler, iyi olmak, kötü olmak, deccallar, firavunlar bunların hepsinin yaratılmasının gayesinin saf sevgi olduğunu görüyoruz. O zaman biz de dünyada ne istiyoruz? Bütün insanların Allah’ı sevmesini, Allah’ın da bütün insanları sevmesini amacımız bu. Yani rıza tabir edilir o, Allah’ın rızasını kazanmak. Rızadan kasıt sevgidir. Allah’ın rızasını kazanmak demek Allah’ın sevgisini kazanmak demektir. Saf ve gerçek sevgi. Çünkü Allah’ın ahirette sorduğu bir soru var diyor ki “Siz Benden razı oldunuz mu? Ben de sizden razı oldum” diyor yani “Siz Beni sevdiniz mi? Ben de sizi sevdim” diyor Allah başka bir şey demiyor o kadar. Amacının bu kadarını açıklıyor Allah. Müminlerin de zaten dünyadaki tek amacı Allah’ın rızasıdır. Niye yaşıyorsun? Allah rızası için. Niye şunu yapıyorsun? Allah rızası için. Niye evleniyorsun? Allah rızası için. Niye okula gidiyorsun? Allah rızası için. Niye askere gidiyorsun? Allah rızası, hepsinde Allah rızası olduğuna göre konu çok açık. Bir tane hedef var Allah’ın sevgisi.

 

(“Namaz kılmayan ancak namaz kılmak isteyen birine namaz nasıl sevdirilir?” izleyici sorusu)

Bazen tabii çok zorlanıyorlar, çok üzüldükleri de oluyor ben duyuyorum. Mesela adam namaz kılmıyor yahut kılmışken vazgeçiyor, çok müteessir oluyorlar. O usulen yapıyor, laf olsun diye yapıyor bazen. Halbuki benim canım ruh sahibi. Ruh sahibi olduğu için o namaz kılıyor. Önce ruh sahibi olması lazım o insanın. Ruh sahibi olmayan birisi namaz kılsa da vazgeçer o, zaten ölünün namazıdır, ceset namaz kılar. Allah diyor ayette “…Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar.” (Nisa Suresi 142) Usulen kılarlar diyor namazlarını. Yani sırf bir gösteri olsun diye eda ederler. Aslında onlar bir ölü.

Dolayısıyla bu canım kardeşimin sorusuna şöyle cevap verebiliriz. Tabii o daha çok hanımlara hitap edecektir, öyle olacaktır. Onlarla çok samimi arkadaş olsun önce, kendini sevdirsin, güven sağlasın. Tevazuuyla, güzel ahlakıyla, sevecenliğiyle iyi bir arkadaş olsun. Zaten onun namaz kıldığını biliyordur arkadaşı. Bak ben ona söyleyeyim, ondan gelir teklif, arkadaşından gelir. “Bana namaz öğretir misin?” der. En iyisi bu yöntem olur. Onun yapacağı en çok arkadaşının gönlünü almak, kendini sevdirmek. Ara ara iman hakikatleri anlatsın. Allah’ın varlığının, birliğinin önemi ve gerçekliğini anlatsın. Mesela Kuran mucizelerinden anlatabilir kısa kısa, fazla onu sıkmadan. Kuran’daki matematiksel mucizeleri anlatabilir, Kuran’daki ebcetle gizli olan sırlardan anlatabilir. Ama genellikle benim yöntemim, ben hiç namazdan bahsetmiyorum. Kendilerinden teklif ediyorlar namaz kılmayı, “Bana namaz öğretir misin?” diye soruyorlar. Bizde hep öyle olmuştur. Ben namaz kıl diye hiç kimseye teklif etmedim şu ana kadar, hep onlardan geldi teklif. Sevdirmek çok önemli; İslam’ı sevdirmek, Müslümanların kaliteli, iyi insanlar olduğunu, barış aradıklarını, İslam’ın akıl dini olduğunu, kadınların lehine olduğunu, kadınların aleyhine hükümlerin yalan olduğunu eğer vurgularsa benim canım çok iyi olur.

 

Dünyada İnsanlar Şu Anda Hiç Özgür Değiller. Kendi Kendilerine Çıkardıkları Ağır Baskılar Altında Yaşıyorlar

Dünyada insanlar şu an özgür değiller. Hiçbir yerde özgür değiller. Gençler özellikle, kadınlar hiç özgür değiller. Ağır bir baskıyı insanlar kendi kendilerine uyguluyorlar. Bak, ortada hiçbir şey yok. Kendi kendilerine iş çıkarıp, kendilerine eziyet ediyorlar. Herkes kendine göre bir baskı ortamı meydana getirmiş, bir baskı stili getirmiş. Amerika kendi stilini uyguluyor. Türkiye’de kendi stilini uygulayanlar var. Mısır’da kendi stilini uygulayanlar var ama mesela Mısır kan ağlıyor. Irak, Suriye, Libya oralar zaten kan ağlıyor. Oralar dehşet verici ama dünyanın genelinde tabii kadınlara karşı şeytanın bir oyunu olduğu için muazzam bir baskı sistemi var. Ama içte özgürlük şöyle oluyor; mesela İsa Mesih zamanı çok zor. Yahya (as) şehit edilmiş. Kadın diyor ki, içmiş “Bana” diyor “Yahya’nın başını getir.” Adam da alkollü “Emrin olur sultanım” diyor. “Derhal, kesin kafasını getirin” diyor. Yahya Peygamber (as) nur gibi benim canım. Gidip başını kesip getiriyorlar, tepsinin içerisinde. “İstediğin bu muydu?” diyor. Kadın içiyor şarabı da, çok seviniyor. “Teşekkür ederim, kırmadın beni” diyor. “Kırar mıyım ben seni” diyor. “İstediğin bu olsun” diyor. “Başka bir isteğin varsa yapayım” diyor. Böyle ahlaksız ve alçak bir sistem. Zekeriya (as) canım benim. O da bu azgın şerirlerden kaçıyor. Yapacak bir şey yok. Roma derin devletinin azgın dönemi. Bakıyor kof bir ağaç kütüğü var, boş. Onun içine giriyor. Nereye saklansın? Saklandığı eteği dışarda kalıyor. Adamlar geliyorlar, birbirlerine bakıyorlar. Pislik herifler sanki bir kurnazlık yapmışlar gibi halbuki onu yaratan da Allah, akılları sarmıyor. O mesela iki dakika sonra cennete gidecek. Sen sürüneceksin avanak. Neyine seviniyorsun? O sonsuza kadar cennete gidecek. Zaten “Allahümme entel baki, Allahümme entel baki” diyor. “Allah’tan başka baki olan yok.” Anında cennete alınıyor. E sen? O katillerle beraber sürünüyorsun. Sonra Peygamber katili olarak cehenneme getiriliyorsun. “Bu adamın suçu ne?” diyorlar. Peygamber katili. Herkes yüzüne tükürür. Rezalet durumu. Sürükleyerek cehennemin en dibine, gayya kuyusuna. Ne kadar süre? Sonsuza kadar. Sanki bir şey yaptığını zannediyor.

 

Dua Allah’a Teslimiyet ve Sevginin En Mükemmel Şeklidir. Ayette Geçen “Duanız Olmasa Ne Kıymetiniz Olurdu” İfadesi, “Bana Sevginiz İçin Sizi Yarattım. Sevginiz Olmasa Hiçbir Şeyin Anlamı Olmazdı” Anlamındadır

Dua Allah'a sevgidir yani “Bana sevginiz olmasaydı hiçbir şeyin anlamı olmazdı” diyor Allah “Bana sevginiz için sizi yarattım” diyor bu yani özeti anlamı budur. Dua çünkü Allah'a teslimiyet ve sevginin en mükemmel vurgulama şeklidir. Bağlantı kuruyorsun Allah'la değil mi? Allah'a hitap ediyorsun sesini duyduğunu biliyorsun seni dinlediğini biliyorsun sevgi gösteriyorsun. “Ya Rabbi Senin yolundan beni ayırma” diyorsun. “Beni hidayetinle sar, bana cennetini nasip et, seni seviyorum” diyorsun. “Çok çok seviyorum Senin yolundan beni ayırma” diyorsun. “Elhamdülillahi Rabb’il alemin” diyorsun. “Errahmânir'rahim, Rahman ve Rahimsin, din gününün malikisin” diyorsun değil mi? Hep bunlar sevgi. Fatiha mesela Fatiha Suresi sevgi suresidir baştan sona sevgidir Fatiha. “Delalete düşürdüklerinin yoluna değil” diyor mesela “deccalin yoluna değil Mehdiyet’in yoluna bizlere gark eyle Mehdiyet’in yoluna doğdu bizi götür. O yoldan bizi ayırma” diyorsun. “Sırata’l müstakim, müstakim olan doğru yoldan, sevginin, dostluğun, iyiliğin, güzelliğin, kalitenin yaşandığı doğru yoldan bizi hiç ayırma, hep bizle beraber ol, bizi koru kolla” diyorsun. Fatiha Suresi’nde anlatılan sevgiyi ve Kuran'ın başından sonuna kadar anlatılan sevgiyi Allah duayla da bizden istemiş oluyor ama duada artık fiili bağlantı var Allah'la. Çünkü konuşuyorsun, söylüyorsun Allah’a.

 

(“Namazı geciktirmek münafıklık alameti midir?” izleyici sorusu)

Fısktır fısk yani fasık denir. Allah'ın emirlerine özen göstermeyene fasık denir. Münafıklık değildir o. Mesela şarap içer fasık olur ama İslam'a, Kuran'a bağlıdır Müslümanları koruyup kollar, Müslümanlar aleyhine hiçbir faaliyet ettirmez, Allah’a dine çok titizdir ama şarap içer çoktur öyle. Mesela; Ben hatırlarım, Ramazan'da zil, zurna içmiş bir tip vardı, oruç tutmayanlara gidip saldırıyordu içmiş fasık ama tabii anormal bir şey saldırması o hareketi ama imanı olduğu her  halükarda hissediliyor. Dolayısıyla, İslam'ın hükümlerini yapmayana fasık diyoruz, münafık diyemeyiz. Çünkü; Müslümana karşı bir zoru yok, İslam'a  karşı bir sözü yok, İslam'ı, Kuran'ı savunuyor, Müslümanları savunuyor, Müslümanların iyi olmasını istiyor, Allah'ın dinine karşı saygılı, hükümlere karşı saygılı ama yapmıyorum diyor kendisi yapamıyorum diyor, fısk içinde olur sadece.

 

(Yeni Akit Gazetesi'nden Vehbi Kara, “İslam Deccali Fethullah Gülen” başlıklı bir yazı yazdı. Şunları söylüyor yazısında. Mehdi (as), Deccal meseleleri Kuran'da açık bir şekilde geçmemekle birlikte, hadislerde yeterince izah edilmiştir. Aslında Kuran'ın derinliklerine nüfuz edebilen İslam alimleri için bu konuda çok sayıda işaret ve delil vardır. Deccal kelimesi Arapça dici kökünden gelmekte ve aldatıcı anlamına gelmektedir. Bu konuda Bediüzzaman, Şualar isimli kitabında şöyle der. “Hem de İnna A'tayna'nın sırrı kısmen tahakkuk etmiş. Çünkü Süfyani'nin dört rükunundan en kuvvetlisi ve en dehşetlisi bütün bütün çekildi.” İşte burada geçen ifadelerden, İslam Deccali'nin bir komite olduğu ve manevi bir şahsiyeti olduğu gibi büyük başları olduğunu anlayabiliyoruz. Bediüzzaman ilk üçü hakkında açık ve ismen belirttiği halde Süfyaniyetin dördüncü rüknu hakkında isim vermemiş meçhul bırakmıştır. Çünkü bu ileri karakoldan tam 100 sene sonra zuhur edeceğini Kuran ve hadislerden yola çıkarak keşfetmiştir.” Vehbi Kara yazısının devamında, Bediüzzaman'ın bu konu hakkındaki görüşlerini dile getirdikten sonra dördüncü rükun Fethullah Gülen olabileceğini gündeme getiriyor.)

Evet. Fethullah Gülen Deccal'in etkisinde olan, Deccal'in büyüsünün etkisine girmiş, Deccal'in harikalarını görmüş, ondan etkilenmiş bir adam. Herhalde anladığım kadarıyla o ağabey denilen adamları da yanında götürmüş. Onlar da etkilenmiş. Baksana adam diyor sarıldığını, öptüğünü söylüyor boynuna falan. Adam yani dağılmış artık, darmadağın olmuş. Metafizik özellikler iddiası var. Hakikaten de öyle şeyler de görüm de almış olabilir bunlar, o tip şeyler olmuş olabilir. Deccal bir gösteri yapmış. Papa'ya da yapmış. Papa diyor bak, “yenilmez” diyor. “Baş edilecek gibi değil” diyor. Ama Fethullah Gülen yakayı kaptırmış gördüğüm kadarıyla. Papa da yakayı kaptırmış aslında.

 

(ABD merkezli Geoscience Araştırma Enstitüsü, Nuh'un Gemisi'nin Ağrı Dağı'nda olduğuna dair kanıt bulduklarını açıkladı. İngiliz Daily Mail Gazetesi'ndeki habere göre ekipten Profesör Raul Esperante, elde ettikleri yeni bulguların çok güçlü olduğunu belirterek, “Nuh'un Gemisi'nin kalıntılarını Ağrı Dağı'nda bulmamız an meselesi” dedi. Haberde aynı grubun 2010'da da Nuh'un Gemisi'ne ait parçaları bulduklarını iddia ettikleri ancak uzmanların bu iddiaya mesafeli yaklaştığı hatırlatıldı.)

Bulunması an meselesi falan ne uzatıyorlar işte gidip baksınlar. Hükümet bir kolaylık göstersin. Uzatmak yersiz, baksınlar. Ama cidden öyle yer var, öyle olaylar var, öyle parçalar var. Yani görünümü çok ciddi andırıyor. Ama flu yani konuşulamıyor. Bunda ne var? İncil bulunuyor, çıt yok. İçinde ne yazıyor, çıt yok. Ne oluyorsunuz ya? Devlet sırrı mı? Açıklayın. Etnografya Müzesi'nde mesela duruyor. 1500 yıllık İncil. “İçinde ne var?” diyoruz, “bilmiyoruz” diyorlar. Bilmiyorsan niye koyuyorsun oraya? Getir, uzmanı baksın. Ne olduğunu söylesin. Böyle şey olur mu? Adam buluyor. Bulan adamdan alıyorsun. Bulan adamda dursa belki okuyacak, söyleyecek. Sen alıyorsun fakat anlatmıyorsun. Olmaz o. Dilekçe verelim. Etnografya Müzesi'ndeki o İncil, bakıp uzmanları okusun, ne yazdığını anlatsınlar bize. Bir şey oluyor aman aman yanaşmayın. Gizli araştırma. Kardeşim tamam ne aradığını söyle. Bulunan bütün millete ait. Ne var yani gizlenecek.

 

(“Sağlık sektöründe daha hızlı hizmet alabilmek için neler yapılabilir?” izleyici sorusu)

Bir kere sağlıkçılara ve doktorlara halk yardım etmesi lazım. Yani oturuyorlar. Hastaneye gelen hasta yakınları, hastaneye destek olması lazım. Herkesin hastaneye destek olması lazım. Bahçesine bakım yapması, el birliğiyle olur bunlar. Çok güzel olur. Hastalara yardım edilebilir. Mesela hastaları orada gezdiriyor hemşireler. Hanımlar, genç kızlar gönüllü hemşire olsun onlar gezdirsinler. Gençler de yani. Her türlü, her şeyle ilgilenebilirler. Orada insanların üzerindeki yükü almak lazım. Doktorlara da yani çok fazla yükleniliyor. Çok iyi destek verilmesi gerekir. Dinlenmeleri için, huzurları için. Bir de gelip kafa tutuyorlar. Yani çok berbat bir mantık. Çok berbat bir kafa yapısı. Doktorlar bir kere çok saygı ve hürmet görmesi gereken insanlar. Asil bir meslektir, soylu bir meslek ve bu insanların görevi de çok kutsal. Yani sen cami hocasına saygı gösteriyorsun, en az onlar kadar kutsaldır. En az onlar kadar değerlidir, doktorlar. Her yerde hürmet edip, saygı göstermek, ilgi alaka göstermek, destekçi olmak lazım. Bir de onları ekonomik dertlerle boğuşturmak olmaz. Mesela lokantaya geldi, para alma. “Doktorum” dersin “biz geliyoruz hastaneye, bizleri muayene ediyorsun sen.” Değil mi? “Hastamız geliyor, muayene ediyorsun. Biz senden ücret almayız.” Alma. Mesela ailece geliyor niye ücret alıyorsun doktordan? Doktordan ücret alınır mı? Onunla ihya mı olacaksın sen? Mesela şehit babası geliyor, ücret alıyor. İhya mı olacaksın? Ayda, yılda bir gelir. Sana bereket getirir. Doktor, her Allah'ın günü, her gün gelsin bereketiyle gelir. Para alma. O daha kendine daha iyi bakabilir. Daha dinamik olur. Sen onu ekonomik dertlerle boğuşturursan gücü, kuvveti kalmaz. Nasıl hasta muayene etsin o? Değil mi? Ne yapacak, nasıl yapsın? Çocuğuna mı baksın, sana mı baksın? Ne yapsın? Onun için manevi destekte fayda var.

 

(“Hz. Yusuf (as)'un öldürülmeden kuyuya atılmasını sağlayan, ayette geçen “içlerinden bir sözcü” kimdir?” izleyici sorusu)

O, o anda kardeşleri konumunda görünüyor. İşte nerede ortaya çıkacağı belli olmuyor Hızır (as)'ın. Bir Musa (as)'nın olayında çıkıyor. Mesela bilmiyor kardeşi zannediyor orada, o ekipten. Halbuki o değil, o. O, onun farkına varmaz. Bir anda onların kardeşi görünümüne giriyor. Yani kendi görünümünde değil. Kendi halinde değil. Hiçbir neden yok, durduk yere onu söylemesi için. Çünkü hepsi öldürmede ittifak halindeler. Normalde hepsi düşman. Ama bir tek o, “içlerinden bir sözcü.” (Yusuf Suresi, 10) diyor. Mesela Ashab-ı Kehf'te de öyledir. İçlerinden bir sözcü çıkıyor diyor ki, işte “...şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin." (Kehf Suresi, 19).  “Eğer sizi sezerlerse ya dinlerine çevirirler yahut öldürürler sizi” diyor. Bak durduk yere. Yani devreye giriş şekli tahmin edilecek gibi olmuyor Hızır (as)'ın. Yani bir bilinç oynaması oluyor. O bilinç oynamasının arasına saklanmış oluyor. Yani insanda bir hafıza oynaması oluyor, o hafıza oynamasının arasına saklanıyor Hızır (as). Mesela bir 15 dakikalık vakit gerekiyor. Orada bir hafıza atlaması oluyor ilgili kişi için. O, o kısmı görememiş oluyor. Dolayısıyla o onun adına konuşuyor. Haberi bile yok ve gidiyor olay, devam ediyor. Bunun sırrını anlamak çok güç. Yani Allah'ın aklı tabii çok yüksek bir akıl olduğu için, sonsuz akıl olduğu için hafıza oynamaları, akıldaki sıçramalar fark edilecek gibi olmuyor. İnsan istese de onu akıl edemez, fark edemez. Mesela rüya görüyor, daha yeni görmüş. Şak, hafızasından kayboluyor. Gidecek gidecek diyor, eyvah diyor tak eriyip gidiyor. Yedi sülalesi bir araya gelse bir daha onu artık hatırlayamaz. Çok eminim diyor, nasıl unuturum diyor hayret, neydi neydi diyor. Neydisi yok, hatırlayamazsın. Mesela bir hafıza oynaması oluyor, görüyor musun? Bir parça. Bitti, o kadar. Allah onu güvenceye almış oluyor. Artık bir daha onu hatırlayamaz. Bu tarz hafıza oynamalarıyla oluşuyor. Mesela adam dalıp gidiyor falan, şöyle düşünüyor gibi yapıyor. O arada bambaşka bir şey olmuş oluyor. Ama o onun farkına varmıyor. Yani bilinç oynamaları, hafıza oynamaları sürekli olan bir şeydir. Allah bunu kullanır.

Mesela, şeytandan Allah'a sığınırım, Yusuf Suresi, 9, “Öldürün Yusuf (as)'u” direkt öldürme talimatı var. Münafıklarda ilk istek öldürmedir. Bak, Ömer (ra)'i şehit ettiler. Hazreti Osman (ra)'ı şehit ettiler. Ali (kv)'yi şehit ettiler ve onun evlatlarını. Ehl-i Beyt'i şehit ettiler. Hep münafıklarda istek budur. Öldürme isteği vardır. Yani küfreder, bağırır çağırır ama münafık, o onu hiç doyurmaz. Asıl isteği ölümdür yani öldürmektir. “veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın.” Münafığın hasetlikten kaynaklanan psikopatlık yaptığını buradan anlıyoruz. Asıl derdinin hasetlik olduğunu. Yani kendinin büyük olmasını istiyor, derdi bu. Bak “bir kuyuya atın”,
 hapse de atılmasına vesile olabilirler müminlerin, münafıklar. “Ondan sonra daha salih bir topluluk olursunuz.” (Yusuf Suresi, 9). Görüyor musun, bir de samimi ve mükemmel bir mümin olacağı kanaatinde, münafık olduğu halde. Yani normalde münafık ahlakı gösterdiği ahlak. “İçlerinden bir sözcü dedi ki” 10. ayette, “mutlaka bir şey yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u.” Yani bak bir tek onda bir öldürmeme isteği var. Şimdi burada ayrılıyor. Daha önce “öldürün” diyorlar. Şimdi birden bir tanesi diyor ki öldürmeyin. “Onu kuyunun derinliklerine bırakın da, bir yolcu kafilesi alsın.” (Yusuf Suresi, 10) Kuyunun derinliklerine, mesela bak Şiiler hep Mehdi (as)'nin kuyunun derinliklerinden çıkacağını söylerler. Halbuki ledüni bir taktiktir bu. Yani gerçek Şii alimler bilirler kuyunun içinde adam olmadığını herkes bilir. Kuyunun içinde ne işi var Mehdi (as)'nin? “Bir yolcu kafilesi alsın.” Kafileyi de biliyor, canlı kalacağını biliyor, kuyunun içinde kalan bir çocuk sağ kalmaz. Kuyular genellikle öldürücüdür yani. En azından açlıktan ölür, susuzluktan ölür. Çünkü ne zaman kafile geleceği belli değil ki. Bir de buradaki ifadeden de öyle ölü bir kuyu olmadığı anlaşılıyor. Su da olan bir kuyu. Onun içine bırakıyorlar çocuğu. Yani ölüm riski daha da yüksek. “Bu kararı verdikten sonra, “Ey Babamız,” dediler. “Sana ne oluyor, Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun?” Münafık taktiğini görüyor musun? “Sen bize güvenmiyor musun?” diyor. Etrafta dostluk arar münafıklar. Yani müttefik ararlar. “Bize güvenmiyor musun, işte bak dürüst adamız, samimi adamız.” Müttefik arıyor. “Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz.” Ne diyor münafıklar? “Biz Müslümanların iyiliğini istiyoruz. Kötülüğe düşmesini istemeyiz, iyilik için dağılmalarını istiyoruz Müslümanların” diyor. “İyilik için küfürle mücadelelerini durdurmalarını istiyoruz. Darwinizm'e, İngiliz derin devletine, homoseksüelliğe karşı mücadelelerine gerek yok biz iyilik yapıyoruz” diyor. “Durdurun” diyor yani. “Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz." (Yusuf Suresi, 11) diyorlar. Bu tip önemli olaylarda Hızır (as) mutlaka devreye girer. Yani mesela Müslümanlara toplu bir saldırıda, bir şeyde melekler de mutlaka ataktadır. Yani başıboş olmaz. Mesela Müslümanlara büyük bir atak varsa mutlaka melekler iş başındadır. Yani her şeyi yapabilirler. Melekler yetkili oluyorlar. Deprem dahil, deprem dahil, her şeyi yapabilirler. Bir de olay yerinde olur melekler de. Mesela belalı bir durum oluyor, olay yerinde melekler bulunur. Tabii, o onları hiç tahmin etmiyor. Mesela buraya gelir mi falan diye, halbuki orada olay yerinde oluyorlar. Hatta mühim eşhas da orada olur. Yani konuyla ilgili kişiler de orada olurlar. Yani öyle başıboş olmaz öyle bir yer.

 

(“Allah çile vermesin” demek yanlış değil mi?” izleyici sorusu)

Yani “zorluk vermesin” diyebilir mümin, bir şey yok onda. Allah tabii onu yine nimet olarak verir. Mesela uzun ömür istersin, aslında kısa ömür birçok insan için daha hayırlıdır. Yani çünkü günaha girmez, bir an önce cennete kavuşmuş olur ama uzun ömür istenir. Onun gibi yani “Allah çile” yani “zorluklar vermesin, kolaylık versin” diyebilir. Mesela “Allah kolaylık versin” diyoruz. Denebilir. Ama tabii izafidir zaten, her halükarda çile gelir ve zor da olmaz. Ama mümin bunu diyebilir, bunda bir şey yok. Ama “çile vermesin” yani imtihan anlamındaysa onun bir mantığı yok ama zorluk anlamında kullanıyorsa tahammülü zor olan şey zaten Allah yapmaz. Ama belki içindeki bir tedirginlik olarak onu ifade ediyor olabilir bir insan. Zor olan. “Ya Rabbi hayırlısını ver” demek lazım aslında, doğrusu budur. Yani en doğru, en sağlıklı olan budur, hayırlısını istemektir.

 

(Suudi Arabistan yönetimi özel bir yılbaşı videosu hazırlattı. Videoda özellikle kadınlar üzerinden verilen mesajlarda başı açık, yarım kapalı ve başörtülü Suudilerle tüm dünyaya ılımlı İslam projesi doğrultusunda biz değiştik mesajı verildiği söyleniyor.)

Ilımlı İslam projesini kasten söylüyorlar ılımlı İslam değil gerçek İslam. Nerenin ılımlı İslam’ı. Ilımlıkla ne alakası var? Kuran’ın anlattığı İslam bu. Dolayısıyla İslam alemine bu muhteşem damgamızı nasip ettiği için Allah’a hamdolsun. Suudi Arabistan’a bu düşünceyi, bu anlayışı bütün ihtişamıyla anlatan, anlattıran, vesile olan bizleriz. Ve diğer ülkelerde de etkimiz buram buram görülüyor. Her yerde buram buram görülüyor bu bizim damgamızdır. Manevi damgamız elhamdülillah. Suudi Arabistan Prensi’ni de tebrik ediyoruz Allah yardımcısı olsun. Çok seviyoruz, destekliyoruz. Sonuna kadar da yanındayız. Çok iyi gidiyor devam etsin.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün yaptığı konuşmada “Zaman zaman bazı dostlar söylüyor “Ya Cumhurbaşkanım sen hiç yorulmaz mısın? Dün şuradaydın bugün buradasın bu nasıl oluyor?” Aşk ile çalışan yorulmaz. Öyle çalışacağız ki muhasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkacağız” dedi. Sabah Gazetesi Sayın Erdoğan’ın 2017’deki yoğun temposuyla ilgili yaptığı haberde şu bilgileri verdi. Sayın Erdoğan 2017’deki seyahatlerinde 144 bin kilometre katederek dünyanın etrafını yaklaşık dört kez dolaşmış kadar yol yaptı. Yılın ilk yurtdışı ziyaretini Tanzanya’ya gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan toplam yirmi iki devlet başkanıyla bir araya geldi. On yabancı hükümet başkanını kabul etti. Yurt içi ve yurt dışında yıl boyunca ulusal ve uluslararası organizasyonlara katılan Erdoğan kırk iki programda katılımcılara hitap ederken Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde on defa muhtarları ağırladı.)

İşte tam Mehdiyet alametleri. Mehdiyet devrinin özellikleri. Ama biz de oturup seyretmeyelim tabii hiç olmazsa manen destekle, duayla destekle, sözle destekle yardımcı olalım. Bazı tipler var böyle alenen gladyatör seyreder gibi seyrediyor. Eleştiriyor, kızıyor bir de “oy vermeyeceğim” diyor “İyi Parti’ye vereceğim” diyor. Ne konuştuğunu anlamak mümkün değil. Dolayısıyla böyle gayretli, çalışkan bir insana, samimi insana, İttihad-ı İslam için cansiperane gayret eden, kendini Allah’a adamış bir insana bütün gücüyle destek olmak müminler için farz benim gördüğüm. Çünkü dürüstlüğü, samimiyeti tescilli görüyoruz. İngiliz derin devletinin demagoji şamatasını bir kenara bıraksınlar yok yetmiş kamyon parayı aldı götürdü falan. Yetmiş tır parayı ne yapsın o? Akıl var yakın var. Yetmiş tır dolusu para. Ne yapacak? Bu demagojiyi bırakacaklar. Tayyip Hocam’ı destekliyoruz 2019’da evvelAllah gürül gürül başta. 19’da da, 29’da da Allah’ın izniyle 39’da da Tayyip Hocam’la devam inşaAllah.

 

(Ağustos ayında istifa eden ve bugün itibari ile görevi sona eren İngiltere Polis Federasyonu Başkanı Steve White, ülkedeki polis reformunu Masonların engellediğini söyledi. BBC Türkçe’de yer alan habere göre üç yıl boyunca federasyon başkanlığı görevini yürüten White, İngiliz Guardian Gazetesi’ne yaptığı açıklamada Masonların ülkenin emniyet teşkilatında hala etkili olduklarını düşündüğünü belirtti. White, Masonların kadınların ve etnik azınlıkların teşkilat içindeki gelişimini engellediğini de öne sürdü.) 

Yani biraz gereksiz açıklama yapmış. Masonlar bilakis daha kolaylık sağlıyorlar ama ateist Masonlar var onlar sorun. Yani deccaliyetin tarafında olanlar var. Yoksa klasik Masonluk olumlu. Ateist Masonluk var İngiltere'de büyük bir tehlike olan budur. Yani asıl güç, deccaliyet onu kullanıyor. Yalnız arkadaş yanlış biliyor. İngiltere'de kilit noktaların tamamı Masonların kontrolündedir, yani tamamı istisnasız. Emniyet, yargı yani aklına gelen her yer, tamamı Masonların kontrolündedir. Amerika'da da o şekildedir. Otuz milyon Mason var. Yani İngiltere'de de Mason sayısı yaklaşık beş milyon falandır. Çok yüksek bir sayıdır. Dolayısıyla arkadaş biraz açmaza girmiş anladığım kadarıyla. Çok çaresiz bir açıklama yapmış, çok fazladır sayısı.

2018-02-28 04:58:25

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top