Sayın Adnan Oktar'ın 12 Ocak 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 12 Ocak 2018

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde 43. Muhtarlar Toplantısı’nda şu açıklamaları yaptı: “İktidarımızın ilk yıllarında vesayet güçlerinin akıl ve izan dışı o kadar çok saldırısına, kumpasına, tazyikine maruz kaldık ki inanın tahammülü bile çok zordu. Ama sabrettik dayandık Rabbim de bize yardımını gönderdi. Ya bu ülkeyi tamamen terk edip gidecekler ya bu işi bitireceğiz. Tek terörist kalmayacak bu ülkede Allah’ın izniyle. Çünkü bizim milletimizin huzurunu kaçırmaya kimsenin hakkı yok.”)

Kardeşim, İngiliz derin devleti acayip müesseseleşmiş, acayip azgın. Yani en güzel yöntem Tayyip Hoca’ya muazzam halk desteği. O zaman adamlar felç oluyor. Öbür türlü diyorlar ki “halk bizden yana” diyebilir adam. Yani İngiliz derin devletine karşı en güzel tokat Tayyip Hoca’nın yanında yer almak. O zaman İngiliz derin devletine en esaslı tokadı vurmuş oluyoruz. Çünkü net tavır almış durumda, gayet güzel.

 

Darwinizm Eşittir Komünizm. Darwinizmin Pençesine Düşen Birinin Komünizme Kapılmaması Mucizedir. Bu Tehlikeye Rağmen Darwinizm Devlet Eliyle Öğretiliyor

Darwinist eğitim, Darwinist olunca adam bilimsel olduğunu söylüyor, samimi olarak kanaati geliyor hayvandan geliştiğine. Kediden, köpekten bir farkı olmadığını düşünüyor. “Böcek neyse, böcek öldüğünde ne oluyor aynısı bende de oluyor” diyor. Yahut “bir bakteri öldüğünde ne oluyor, ben de öldüğümde aynısı oluyor” diyor. Dolayısıyla Allah’ı, ahireti, dini, imanı her şeyi reddetmiş oluyor. O zaman kainattaki sistemi nasıl açıklıyor? Darwinist felsefenin asıl oturduğu yapı ne? Diyalektik felsefe, diyalektikle açıklıyor. Nasıl diyor? “İlk atamız komünistti” diyor. Ee sonra? “Feodal yapı oldu, sonra kapitalist sistem oldu” diyor. Şimdi ne oluyor diyor? “Atalarımızın sistemine geri dönüyoruz” diyor. “Atalarımızın sistemi kadar temiz bir sistem var mı?” diyor. “En arı, en temiz, en mükemmel sistem. Devlet yok” diyor, “din yok, ahlak yok, aile yok, kadın ortak, yiyecek ortak, aynısını yapacağız işte” diyor, “ne var bunda anormal olan çirkin olan ne var?” diyor. “O zaman atalarımız yanlış yolda mıydı yani?” diyor. “Kaba taş çağı, yontma taş çağı hepsi öyleydi” diyor. “Dolayısıyla komünist sisteme geri dönüyoruz” diyor. Adam “Aa iyi o zaman biz de olalım bari komünist” diyor. Konu bu. Darwinizm eşittir komünizmdir. Darwinizmin pençesine düşen adamın komünist olmaması mucizedir. Zaten bak bütün komünistler bu şekilde açıklıyor. Öcalan diyor “Darwinizm’i öğrendim komünist oldum” diyor. Başkasına soruyoruz “Darwinizm’i öğrendim komünist oldum” diyor. Devlet eliyle öğretiliyor Darwinizm de. Facia yani devletin Darwinist eğitimi derhal durdurması lazım.

 

(“Allah’ı daha çok sevebilmek için bize bazı sırlar verebilir misiniz?” izleyici sorusu)

Bak bir kere beni öldürememeleri bir mucizedir yani öldürülmemem bir mucizedir. 63 yaşındayım, tek başına bir adam, üstümüzde bir ceket, bir pantolon ve yürüyerek gidip-geliyorum. Darwinizm’i yok etmeye karar verdim. Ve İslam’ın dünyaya hakimiyetine de karar verdim, Allah’tan bu ikisini istedim. Allah etrafıma insanlar topladı. İşte sana Allah’ın varlığına delil mucize bu. Bak sırf iman ettiğim için yaptı Allah bunu başka bir nedenden değil, benim param pulum bir şeyim yok, değil mi? Sülaleden kalmış hanlar hamamlar bir şey yok. Normal bir ailenin çocuğuyum yani. Ve laik bir ailede yetiştim ben, dindar bir ailede de yetişmedim. Aile hep CHP’liydi bizimkiler. Allah getirdi mesela kaldığım ev çok muhkem ve çok mükemmel bir yer, o ev de bir mucizedir. Mesela bu stüdyonun bulunduğu burası da bir mucizedir çok muhkem bir yer. Olmaz, İstanbul’da böyle bir yer olmaz. İkisi de stratejik yönden çok muhkem yerler. Mucize bu hiçbir açıklaması yok. Allah muazzam para verdi ama hep İslam yolunda kullandım hep kitap hep kitap dağıttım. Darwinizm yıkılacak bir sistem değildi, yıkılmaz bir sistem gibi görünüyordu. Niye? Çünkü bak yüz binlerce üniversitede milyonlarca profesör ve doçent bu düşünceyi savunuyor, yüz binlerce gazete ve dergi bunu savunuyor milyonlarca hatta ve yüz milyonlarca insan bunu savunuyor. Yüz milyonlarca öğrenci bunu savunuyor, yüz milyonlarca öğretmen bunu savunuyor buna rağmen onları yendim. Bak Allah’ın varlığına delil sana işte mucize, bir insan bunu yeniyor. Yüzlerce münafık çıktı, içimizde yanımızda yetişmiş adam münafık. Stratejik yönden münafığın konumu çok üstündür. Mücadele harp yöntemi açısından, o eğer savaş kararı aldıysa, mücadele kararı aldıysa harp yöntemi açısından muazzam avantajlı oluyor. Çünkü senin yediğini bilir, içtiğini bilir, gezdiğini bilir, yollarını bilir nerelerden gittiğini bilir her şeyini bilir münafık. Bak yüzlerce münafık hiçbir şey yapamadılar, binlerce hatta münafık hiçbir şey yapamadı. Hep eli tepesinde kaldı hepsinin yani. Ve tek başınayım ben dikkat edin tek başınayım. Bu da Allah’ın varlığına bir delildir.

 

(“Dini tebliğ etmenizde nasıl sorunlarla karşılaştınız?” izleyici sorusu)

Önceleri bayağı bir sorunla karşılaşıyorduk tabii. İkide bir organize şubeye, asayiş şubesine, o zaman da siyasi şube vardı. O devirde savcılıktan falan kağıda gerek olmuyordu. Birisinin telefon etmesi yeterli oluyordu. İşte “Adnan Hoca burada çocuklarımıza tebliğ yapıyor” falan demesi yeterli oluyordu. Geliyorlardı Renault arabayla beyaz, biraz döküntü oluyordu o arabalar. “Hocam buyurun hadi gidiyoruz” hep beraber emniyete. Genellikle 1-2 gün kalıyordum gittiğimde, 2-3 gün ortalama kaldığım oluyordu. Ama Allah var yani polis öyle hani saldırgan falan bir tavır göstermiyordu. Makuldü tavırları, öyle işkence falan o tip bir şey göstermiyorlardı o devirde. Ama ısrarla vazgeçmem konusunda bir üslup geliştirmişlerdi. Şubeleri gezdiriyorlardı alaka tetkiki. Mesela bir şubeye gidiyoruz oradan öbür şubeye hadi geçiyoruz. Orada bir komiser oluyor yahut müdür onunla konuşuyoruz. Böylece emniyeti tanımış olduk Allah’a çok şükür. Onlar beni tandı ben de onları tanımış oldum. Ben onlara o zaman Yahudilik Masonluk kitabını dağıtmıştım emniyette çok fazla sayıda. Hocaları benim o devirde işin doğrusu. Yüzlerce dağıttım bir tane, iki tane değil. Müdürlere, müdür yardımcılarına falan hepsine dağıttık iyi olmuştu, maşaAllah. Sevap yönünden çok faydalı, çok değerli. Ama bunları tabii ben bir engelleme olarak görmüyorum. Gayet normal makul hayatın akışında olan şeyler olarak görüyordum. Tutuklamayı da ben normal görmüştüm, garip karşılamadım. Evde kokain çıkarttılar mesela onu da çok normal karşıladım. Öyle çok ciddi bir reaksiyon göstermedim. Ama başarılı olacağımı da biliyordum. Yani durduramayacaklarını da çok iyi biliyordum. İşte tımarhaneye götürdüler orada da hiç etkilenmedim tımarhane safhasında. Muntazam akılcı davrandım. Allah’a çok şükür şu anda da yine öyle. Şu anda da baskı var İngiliz derin devletinin itinin kopuğunun hepsini kullanıyorlar. Hiç umurumda bile değil, tam yol devam ediyoruz.

 

(“Hastanedeki tıbbi cihazların yeterince dezenfekte edildiğine inanıyor musunuz?” izleyici sorusu)

Aslında o çok acı bir olay, dehşet verici bir olay. Kulak muayenesine gidiliyor bu genel ana konularda rapor almak için gidiyorlar ya, bir yerde çalışmak için veyahut bir ruhsat almak için. Doktora gidiyorsun bir alet var kulağa bakma aleti, “eğil bakayım kulağına” diyor “iyi sağlammış geç” diyor “bir de sen gel bakayım bir de senin kulağına bakayım” diyor. Kardeşim, adamın kulağında akıl almaz bir hastalık olabilir, mantar olabilir, virüs hastalığı olabilir, ondan ona olacak iş mi şu? İnanılır gibi değil. Her şeyde bu böyle, Allah koruyor milleti. Mesela milleti ürkütmek istemiyorum da peş peşe peş peşe “yok çok titiziz” diyor. Kardeşim, sıradan adamlar gidiyor, orada bir değişiklik falan yok. Sordun mu “yok steril” diyor. Nasıl steril oluyor? Orada bir tane alet var, adamlar da kuyruğa giriyor. O çok büyük bir sorun. Mesela o göz muayenesi yapılıyor çeneyi koyuyor falan. Adamın çenesini koyduğu yere sen de çeneni koyuyorsun, uydurmadan bir kağıt koyuyor falan tam anlamıyla bulaşıyor o. Kardeşim oraya zaten hasta adam geliyor, hasta adamın olduğu yere o şekilde sağlam adamı yaklaştırmak, vücuduyla temasa geçirttirmek çok çok acayip bir olay. Bir kere steril olması için her türlü kimyasalın da kullanılması lazım, her türlü alet-edevatın da kullanılması lazım. Bu çok büyük bela ve dert Allah vermesin. Ne yapılabilir? Benim kanaatim yine açıkça söylüyorum çözüm Mehdiyet’in dışında olmaz. En fazla bu olur yani. Ne diyelim adama, hangi birine söyleyelim? Hükümetin de burada bir hatası yok. Hükümet “gereğin yapın” diyor ne yapsın? Mehdiyet’in sevgi ruhu gerekiyor. Koruma ruhu, acımak, insanlara şefkat duymak. Bir genç kız geliyor orada Allah vermesin adam mesela kabakulak hastalığına yakalanmış muayene ettin, genç kızın da kulağına onu soktun, çocuğun kulağına mikrop bulaştı ne olacak? Ne alakası var? Çok özen gösterilmesi lazım.

 

(“Enaniyet nasıl kırılır?” izleyici sorusu)

Enaniyet zaten çok aşağılayıcı bir şey, çok komik. Görünüşü de komik. Yani deli görüntüsü veriyor. Aşağılanmadan kurtulmuş olur insan enaniyetten kurtulduğunda. Deli görünümünde ve sıkıcı, itici, pis adam görüntüsünde oluyor. Normale döndüğünde tevazu değildir o. Normal insana dönmüş oluyor. Ama tabii Allah ona tevazu dediği için biz tevazu diyoruz. Yoksa insanın ne haddine enaniyet yapacak da bu sefer tevazu... Yani büyüklükten kaynaklanan bir iniş mevzubahis değil. Büyük değil ki iniş olsun. Zaten hiç yani Allah karşısında. Dolayısıyla aklı olanda zaten o olmaz. Akıllı, derin düşünen bir insanda olmaz. Yüzeysel düşünen de olur. Yüzeysel düşündüğü için de zavallı hale gelir. Küçük düşmüş olur. Çok kötü bir durum Allah vermesin. Yani bir insanın kendini rezil etmesi, küçük düşürmesi enaniyetle oluyor. Çok itici olur, pis olur, görüntüsü pis olur, yüzü çirkinleşir, aptal aptal konuşmaya başlar. Herkes ondan kaçar. Yalan söyler enaniyetli olduğu için. Ve münafıklığa kapı açılır. Allah vermesin.

 

(“Bizden öncekilerin başına gelenler nelerdir biz de yaşayabilecek miyiz?” izleyici sorusu)

Mesela Peygamber (sav) savaşa giriyor zorluklarla karşılaşıyor. Ama asrımızda ne olabilir? Adam işte kanser oluyor, hasta oluyor yahut bir olay oluyor. Ama herkese olmaz bu manevi derecesi yüksek olanlarda olur. Mesela sahabenin derecesi yüksekti Allah onlara çok çetin imtihanlar verdi. Çünkü cennetin yüksek tabakasında onlar. Yani Resulullah (sav)’la beraber oldukları için bir de mucize gördükleri için onlara daha çetin imtihan verdi Allah. Çünkü iki taraftan kuşatılmak ne demek? Şimdi düşünün biz burada duruyoruz ya bir oradan saldırıyorlar bir de buradan. Biz de ortadayız düşünün. Adamların elinde ne var? Kılıç, gürz böyle ucu dikenli gürz demir, mızrak, ok her türlü silah. Bağıra bağıra iki taraftan saldırıyorlar. Ne yapılır bu durumda? Çok zor bir imtihan. Mesela diyor ki Allah ayette “yürekler ağızlara gelmişti. Allah” bak “Allah ve Resulü hakkında” diyor şeytandan Allah'a sığınırım “çeşitli zanlarda bulunuyordunuz.” Önce Allah'a diyor ki “Allah var mı acaba?” diyor. “Allah varsa bize niye bunu yapıyor?” diyor. Görüyor musun imtihanı? “Resul de” diyor “bize yalan söyledi. Peygamberliği falan yalan” haşa “öyle olsaydı bizi buraya getirmezdi. Bak bizi kırdı geçiriyorlar adamlar ölüyoruz pisi pisine” diyor. “Boş yere ölüyoruz” diyor. Sonra Allah, Müslümanlara başarı veriyor, adamları darmadağın ediyorlar. Sonra, dediği yanına kalmış oluyor. İşte bu bir imtihandı. Kaybetti. En fazla şehit olursun orada, niye şamata yapıyorsun? Ya gazi olursun ya şehit, başka ne var yani? Ne derdine düşüyorsun? Hayır, yaşayınca ölmeyecek misin? Yine öleceksin. Sanki anlı şanlı ölecek. Yine öleceksin. Mesela onlara yoksulluk geliyor, mümine de yoksulluk gelebilir. “Dayanılmaz zorluk” diyor, mesela çok zor işte bu dediğim olay gibi. Sarsılma. “Allah'ın yardımı ne zaman diyorlardı” diyor Allah ayette. Bunalmışlar artık. “Dikkat edin! Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.” (Bakara Suresi, 214] Yalnız, ebcedi de Mehdiyet’in tarihini veriyor bunların. Bak “pek yakındır” Ebcedi tam ahir zaman, Mehdiyet’in hakimiyet dönemi.  

 

(YPG’den kaçarak, Türkiye'ye sığınan ve tutuklu yargılanan üç kadın, örgütün kontrolündeki bölgelerde, batılı ülkelerin askeri kampları bulunduğunu itiraf etti. İtirafçılardan biri,  “Amerika ve İngiltere askerlerinin kampları bulunuyordu, onlar da bizimle birlikte YPG kıyafeti giyiyordu, hatta Cezire’de bulunan çoğu taburda 2-3 yabancı asker vardı” dedi. “Çoğu taburda 3-5 Amerikalı, Kanadalı veya İngiliz bulunur; ayrıca Türkiye'de sol örgütlerin MLKP, TİKKO gibi burada Enternasyonal Tabur isimli yapılanmaları vardır, iç işlerinde serbest; dış işlerinde, YPG’ye bağlı hareket ederler.”)

Canım biliniyor bunlar. Konuyu uzatmaya gerek yok. Hukuki zeminini açıkladım. Derhal Esad’ın tanınması lazım. Derhal. Devlet başkanı olarak. Suriye devleti tanınması lazım. Hükümet tanınması lazım. Suriye'nin bütünlüğünü esas alan çok süratli bir atak gerekiyor, yoksa felaket belli. Adamlar, gazino, pavyon nerelere ne yapacaklarını hepsini ayarlamışlar. Yani bağıra bağıra geliyorlar. Konuyu uzatmaya gerek yok. 

 

(“İlerideki teknolojik gelişmeler bizi şirke götürecek mi?” izleyici sorusu)

Yo, insan daha da aczini anlar, başka bir şey olmaz. Teknolojik gelişmeler insanın aczini gösterir, başka bir şey olmaz. Allah’ın gücünü gösterir. Ama benim canımın demek istediği şu; yani mesela biz insan yaparız, insan meydana getirebiliriz falan gibi. Yok, o aşamaya gelmeden zaten kıyamet kopacak. O aşamaya da zaten gelemezler çünkü protein kendi kendini yapamaz, hiçbir şey kendi kendini yapamaz. Mutlaka insan müdahalesi gerekiyor. İnsan müdahalesini yaratan zaten Allah’tır. Ne yaparlarsa yapsınlar, yaptıklarını Allah yaratmış olur. Şirklik bir durum hiçbir zaman için olmaz. İnsan çünkü kendi görüntüsünün içerisinde yapıyor ne yaparsa, onu da Allah yapıyor, nasıl şirk yapsın, nasıl şirke kapılsın?

 

(“Allah için yapılabilecek en büyük fedakarlık nedir?” izleyici sorusu)

Şehitliktir. Allah şehitliği çok sever. Yani Allah için mesela müminleri, bir hanımı yahut eşini yahut kız arkadaşını korurken mesela adam öne atlıyor kendini vurduruyor. Ona geliyor kurşun, kabadayılığın kitabını yazmış olur, şahane bir şey. Cennet yani o, onun karşılığı cennettir. Yiğitliğin karşılığı hep cennettir. Mesela bir çocuğu kurtarmak isterken eğer ölürse şehit olur. Çocuğu kurtarıyor çünkü çok yüce bir hareket, aynısıdır askerle aynı hükümdedir. Çünkü orada kurtarma var, Allah için. Askerin özelliği ne? Allah için kurtaran insan. O nedir? Allah için kurtaran insan. Hemen cennete geçer Allah’ın izniyle. Dolayısıyla yiğitlik bir nimettir. Allah’ın en beğendiği şey şehitliktir ama tabii ahlak olarak da samimiyettir. En önemli şey samimiyettir. Nefsini Allah’a teslim etmek, egoist bencil olmamak, sadece Allah için yaşamak. Her şeyiyle Allah’a teslim olma.

 

(“Şu an Hz. İsa (as) hangi şehirde?” izleyici sorusu)

Yerini bilsek dahi asla ve asla söylemememiz gerekir. O zaman deccale “Gel konuyu hallet” anlamına gelir. Dostları onun yerini asla söylemezler. Sen de öğrenirsen sen de söyleme, gizle. Ama ülke olarak diyorsan nere diyeyim? Amerika’da olabilir, öyle söyleyeyim. Bediüzzaman o zaman dikkat çekmiş ona. Onu bilmiyor da olabilirsiniz. “Nereye gelir?” demişler “Mesela Amerika” demiş. O çok şaşırtıcı yani Amerika demesi. Bir kere öyle bir konuşması olmuş. Oraya gelebileceğini, Amerika’ya gelebileceğini söylemiş.

 

(“Gençlik ne zaman daha imanlı bir hale gelecek?” izleyici sorusu)

Bak görüyor musunuz herkes aydınlanmış, herkes pırıl pırıl. Kardeşim yüz elli bin kişi demek Türkiye’nin özü demektir. Türkiye demektir yüz elli bin kişi. Yüz elli bin kişiyle yapılan anket ne demektir? Ve hepsi tertemiz bakın, hepsi Müslüman, hepsi modern, hepsi aydın. Atatürk’ün dediği modeldeler, Rahmetlinin. Böyle çok kişilikli, hurafattan, tahrifattan sıyrılmış, Kuran’ın arı temiz din anlayışını savunan halis, muhlis, temiz, samimi, candan insanlar. Ve hepsi modern, hepsi kaliteli görüntülerini de görüyorsunuz. Kapalı olanlar da, açık olanlar da hiç fark etmiyor. Hepsinin yüzünde nur var. Hepsi sevgiyi arıyor, hepsi sevgi insanı, hepsi kavgaya ve savaşa karşı. İşte bu Mehdiyet. “Nasıl olacak Mehdiyet?” diyor. Cayır cayır ilerliyor işte böyle olur. Durdurulabiliyor mu? Yok. Durduramazsın Allah’ın izniyle.

 

Namaz Sırasında Gelen Vesvesenin Hükmü Sıfırdır. Kardeşlerimiz Hiç O Vesveseyi Kaale Almasınlar, Namaza Zararı Olmaz

Vesvese yani namaz anında akla gelen abuk sabuk şeyler. Hiç muhatap olmaya gerek yok. Hiçbir sorumluluğunuz olmaz. Yani baştan siz onu istemediğinizi biliyorsunuz ya o yeterli. İstediği kadar gelsin hiç kaale almayın, hiçbir geçerliliği yoktur. Çok kapsamlı şeyler de gelse hiçbir şekilde geçerli olmaz. Sıfırdır hükmü. Sorumluluğunuz da olmaz, kafaya takacağınız bir şey de değil. Kaale de almayın, cevap da vermeyin. Normal devam edin. Namaza da hiçbir zararı olmaz. Normal namazınızı kılın çıkın hiçbir şey olmaz. Bazen öyle dindar gençlerde şeytan musallat olur. Namazın özel şeytanı vardır, ayrı, ismi de var onun, ayrı bir ismi de var. Sırf namaz için görevlidir. Namazda musallat olur. Gençlerin büyük bölümüne musallat olur. Abuk sabuk şeyler getirir. Hiç hiç hiç hiç, sıfır, sıfır hiç kaale almasınlar. Nerede gelirse gelsin namaz içinde veya dışında hiçbir sorumluluğu olmaz onun. İşte “Allah var mı?” der, “Peygamber var mı?” Abuk sabuk dine imana hakaret, küfür de aklına gelebilir, hiçbir geçerliliği olmaz yani sıfırdır. Normal devam etsin. Bilinçli özel olarak vakit ayırıp yapan suçlu olur. Mesela adam beş dakikasını, on dakikasını ayırıyor özel uğraşıyor onunla teksif ediyor ama mümin istemiyor ki onu istemiyor ama aklına geliyor. Gelsin istediği kadar gelsin. Gelir gider gelir gider hiç kaale almasın.

 

(“Sizce kadınların geç saatte dışarı çıkması, açık giyinmesi, mini etekle dolaşması, tecavüz için bir sebep midir?” izleyici sorusu)

Bazı ahmaklar onu söylüyorlar bağıra bağıra şimdi orada kadında bir hata yok, eksiklik yok kadın normal hayatını yaşıyor. Kaliteli ve güzel bir görünüm, muhteşem bir görünüm sergiliyor. Allah’ın ona verdiği güzelliği takdir edilmesi için insanlara en güzel şekilde zahir etmiş oluyor. Çiçek nasıl zahir açar tomurcuktur açar Allah onun güzelliğini gösterir, yavru doğar Allah onun güzelliğini gösterir, güneş açar Allah dünyanın güzelliğini gösterir, kadın da dekolte ile güzelliğini gösterir. Ve kadına çok yakışır kadını kadın yapan müthiş bir nimettir. Sorun, adam diyor ki; “ben kadını gördüğümde” adam tecavüz etme fikri aklına geldiğini ve tecavüz edeceğini ve etmek istediğini söylüyor veyahut tecavüz ettiğini söylüyor buna benzer. O zaman sorun adamdaki bir ameliyat ihtiyacıdır. Bunu kanunlaştırmak lazım hukukla kanunla ona sorun meydana getiren ne ise o ameliyatla alınırsa konu kökünden hallolur. Bir daha da konuyu ağzına almaz. Bir daha öyle bir şeye ihtiyacı olmayacak hale getiririz. Avrupa’da var uygulamaları kanunla hukukla bunu düzenleyebilirler. Kadınlar da gayet rahat gezer o zaman. Madem öyle dert olmuş onun başına vücudunun belirli bir bölgesi o kökünden halledilmiş olur ilaçla bu çok rahat mümkün. Tek dozla beş dakikada hallolur bir daha da olmaz. Teşekkür de eder belki rahatladığı için bir daha da derdi olmaz. Madem hayvan gibi kendini kontrol edemiyor değil mi hayvan özelliğini çıkartmış oluyorsun hayvani yönünü ortadan kaldırmış oluyorsun. Bunun için kanuni düzenleme gerekir.

 

(“Hz. Mehdi (as)  talebelerini ezelden tanıyor mu?” izleyici sorusu)

Tanır da yakışıklım böyle gördüğünde “evet ben sizi tanıyorum ezelden sizi görmüştüm” demez öyle bir şey olmaz. Aklın ihtiyarı kalkar öyle bir şey olmaz. Ama şöyle olur Hz. Mehdi (as)’ın yanına geldiğinde onlar bir daha ayrılamazlar. Ne yaparsan yap ayrılamaz. Allah’ın hikmeti kaderde belki öyle çok güçlü bir imanı da olmayabilir ama kaderde Allah’ın emri olduğu için, ona talebe olma emri olduğu için istemli veya istemsiz iradesi dışında veya iradesi dahilinde sürekli onun yanında kalır ikinci bir ihtimal olmaz oradan anlayabiliriz. Ama münafıksa gider münafıksa illaki gider. Ve Hz. Mehdi (as)’ın devrindeki münafıklar dünya tarihinin en büyük münafıklarından, en şedit münafıklardandır. Onların hepsi tarihe geçecek Hz. Mehdi (as) çıktığında anlayacağız  şu an bilemiyoruz. Hayret edecek şekilde, açıklayamayacağımız şekilde sadakat gösterir. Gitmiyor adam fevkalade bir imanı da olmayabilir ama gitmez Allah emrettiği için ayrılamaz. Ama münafıksa gidiyor. Gider ve Mehdiyet’e karşı mücadele verecek münafıklar. Üç büyük münafık atağı olacağını söylüyor Peygamberimiz (sav) üç azgın münafık atakları. Ama “hiçbir etkileri olmaz” diyor Peygamberimiz (sav). Kalubelada daha dünya yaratılmadan tabi olmuşlar zer aleminde. Ama burada bazıları hakikaten derin imanı ile bağlanır ama bağlılık ayrı bir şeydir Allah “duracaksın” diyor durur. Allah’ın emri o bilmez onu çıkıp gidemez.

 

(“Yalnızca kendisinin sevilmesini istemek bencillik değil mi?” izleyici sorusu)

Hak ediyorsa kendisinin daha çok sevilmesini isteyebilir hak ediyorsa. Mesela çok akıllıdır, çok değerlidir, çok derindir, çok tutkuyu iyi biliyordur, vicdanlıdır, egoistliği bencilliği tamamen ezmiştir o insana sevgiyi sunduğunda diğer insana duyulan sevginin aynısını ona sunarsan bu anormal bir harekettir. Tabii ki o buna şaşırır ve bunun yanlışlığını söyleyebilir. Ama o da anlamıyorsa o adama söylemeye de gerek yok zaten anlaması lazım karşıdaki insanın. O daha değerli ise o değeri ona hissettirmesi gerekir. İnsanlar aynı olmaz, her insan aynı olmaz, tabii ki değerli bir insan daha çok sevilir. Ama tabii ‘sadece beni seveceksin’ diyorsa çılgınlık bu hem bencillik, hem çılgınlık. Hakikaten kararlı ise çok acı bir durum çünkü pratikte olmayacak bir şey istiyor o. Ama tabii seven her halükarda onu ikna eder, konuşur, ayetle konuşur, Allah’ın hükümlerini anlatır. Allah’ın her yerde tecelli ettiğini söyler. Sevilenlerin de Allah’ın yüzü olduğunu, Allah’ın tecellisi olduğunu söyler. Böylece onun kalbini rahatlatır.

 

(“İnsanlar ölüme gitmeden cenneti tatsaydı ne olurdu?” izleyici sorusu)

Hoşlarına giderdi tabii ama cennetin derinliğini yaşayamazlardı yani sevgisini yaşayamazlardı. Sadece ne güzel binalar falan o kadar. Yani eski huyuna devam eder. O eski karakterine devam eder. Dolayısıyla orası cennet olmaktan çıkar. Çünkü orda trip atan, terslik yapan, anormal insanlar olursa orası cennet olmaz. Ters konuşan, mel mel bakan akılsız insanlar olsa olmaz. Çok iyi eğitim almış insanlar oraya alınıyor. O yüzden cennet güzel oluyor. Bir anlam ifade etmez, mekanın güzelliği yeterli olmaz.  Yer içer eğlenir oturur aşağı yani ruh olmaz, derinlik olmaz. İnsanlar birbirini sevemez. Birbirini sevmeleri için mutlaka eğitilmeleri lazım.

 

(“İnsanların sevgisizliğini nasıl önleriz?” izleyici sorusu)

İşte bu deccalin oyununu süratle bozuyoruz şu an. Bak Suriye’yi parçalamak için yaptığı kurnazlığı görüyor musun? Önce Esad’ı deli konumuna sokturdu adeta, katil konumuna sokturdu ondan sonra al sana parçala. Bu oyuna gelmeyelim. Sevgiyi de yok etmek için Darwinizm’le, gelenekçi sistemle insanları makasın arasına soktular. Ama iki tarafın da dişini kırdık ilimle irfanla. Şu an yollar açık bundan sonra. Bak bütün gençler bizden yana elhamdülillah. Hepsi, hepsi Kuran Müslümanı, hepsi aydın, hepsi bağnazlığa karşı, hepsi Darwinist felsefenin o ölümcül ruhuna karşı çok kararlı tavır içindeler ve hepsi Allah coşkusuyla sevgiyi, tutkuyu, temizliği arayan klas ve kaliteli insanlar. Dolayısıyla yollar tam anlamıyla açılmış durumda.

2018-05-30 02:12:35

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top