Sayın Adnan Oktar'ın 13 Ocak 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 13 Ocak 2018

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan Marmara Üniversitesi 135. Kuruluş Yıldönümü programına katıldı ve şu açıklamaları yaptı: “FETÖ bu milletin çocuklarına yaptığı kötülükle geleceğimizi çalmıştır. Bu ümmeti parçalamıştır. Pensilvanya’nın her yanıyla cehalet kokan bir adamın emrine her şeyinizi teslim etmişseniz profesör de olsan hiçsin. Demiyorum ki bütün bilim adamları bizim istediğimiz gibi düşünecek, haşa isteğimiz bizim özümüzü oluşturan objektiflikten uzaklaşmadan hareket edilmesi. Cumhuriyet tarihinde bilimle, bilimsel çalışmalarla, araştırmayla, geliştirmeyle en yakından ilgilenen Başbakan ve Cumhurbaşkanının şahsım olduğunu iddia ediyorum.”)

Doğru tabii çok aktif, çok ilgili alakalı güzel. Kardeşim, Pensilvanya falan meselesi değil olay. Bütün dünya şu an İngiliz derin devletine karşı direniyor, hepsini ezdi. İslam ülkelerini çok rahat eziyor. 100 yıl önce de ezmiş şimdi de eziyor yani istediği an ezebiliyor. Müslümanlar da parça parçalar. Birleşemeyecekleri sistemi de yerleştirmiş. Müslüman ülkelerin başlarına kendi adamlarını koymuş birçoğuna. O kendi adamlarından dolayı Müslümanlar birleşemiyorlar. Birleşemeyince de rahat rahat ezebiliyor adamlar, konu bu. Yalnız Suriye konusu önemli onu mutlaka halletsinler. Esad’la arayı düzeltmek lazım. Adam katil ama katil olmayan orada adam kim var bana saysınlar bölgede. Hangi ülke var? Onu ayırmak. Orada PKK devleti kuruluyor bak sadece Suriye’ye bu imtiyaz tanınmış, sadece Suriye’ye. Bu oyuna alet olmayalım, bu oyuna kimse düşmesin. Bunu bir dilekçeyle Tayyip Hoca’ya gönderelim. Başbakanlığa da gönderelim bu konuyu. Milli Savunma Bakanlığı’na da gönderelim. Genelkurmay’a da gönderelim dilekçeyle anlatalım konuyu. Bekletecek gibi değil. Diyor ki Tayyip Hocam “adamlarla diplomatik yoldan uğraşıyoruz.” Ne dinler adam diplomatiği? 100 yıl önce alınmış karar var diplomasi dinler mi bu? 100 yıl önce alınmış karar, o kararı adamlar uyguluyor. Bu kadar basit. Ve “biz ordu kuruyoruz orada” diyor adam. Yani 100 binlerce silah yardımı yapıyor adam. Öyle bir konu yok her yerden adam topluyorlar. Oraya kuracakları şehrin özelliklerini falan da hazırlamışlar. İşte “gazinolar, pavyonlar kuracağız, eğlence yerleri yapacağız” falan diyor. Adamlar çıkar peşindeler. Bir kısmı da tabii İngiliz derin devleti de kan peşinde. Dolayısıyla bu oyunu seyretmenin bir alemi yok. Suriye bizi davet etsin, Türkiye, İran, Rusya Suriye’ye gitsin her yere yerleşsin. Bak Rus askeri, İran askeri, Türk askeri her yere yerleşsin Suriye’de. Asker olmayan hiçbir yer kalmasın, sonra seçimler yapılsın, seçimler yapıldıktan sonra herkes çekilsin. Rusya, Türkiye, İran çekilsin, anlaşma yapalım seçimlere kadar asker orada kalsın. Ve PKK diye bir şey orada bırakılmasın, nokta dahi bırakılmasın. Yani konuşulmaz görüşülmez diye bir şey yok. Hz. İbrahim (as) Nemrut’la görüştü, katildi Nemrut. Hz. Musa (as) gitti Firavun’la konuştu, katil. Hz. Mehdi (as) deccalla konuşuyor, onu iknaya çalışıyor. Hz. İsa Mesih (as) deccalla konuşuyor yani muhatap oluyor. Hayır yeniyor ayrı mesele de şimdi burada bu adamla konuşmama diye bir şey olmaz.

 

Dini Zorlaştıran Şeytandır. Kadın Nefretini Geliştiren de Şeytandır

Şeytan dini istemediğine göre adama gidiyor diyor ki mesela “kadınların aleyhine bir hüküm söyle” adam söylüyor. Ama bak şimdi kadınla nasıl oluyor; adam kadına karşı yetersiz, ağrına gidiyor kadın çok güzel gösterişli ama kendi yetersiz. “Ne yapayım?” diyor “ben bunu şeytan gibi göstereyim” diyor “daha avantajlı olurum” diyor. Mesela “cehennemi kadınların yüzde 99’u dolduracak” diyor. Bunu diyor ama rahatlamıyor yine bir boşluk oluyor. “Kadınlar uğursuzdur” diyor. Ama uğursuz da rahatlatmıyor yani yeterli olmuyor uğursuz. “O zaman ben buna hayvan diyeyim” diyor. “Hayvan dersem de tam olmaz ‘hayvanla niye evlendin?’ falan derler” diyor “hayvanla insan arası bir şey diyeyim” diyor. “Buçuktur diyeyim “diyor. Şimdi buçuk yapıyor ama yine olmuyor. “En iyisi sopa atma hürriyeti isteyeyim ben” diyor, “kamçıyı ve sopayı duvara asacak bir sistem geliştireyim ve ben bunu döveyim ama şikayet etmesi tehlikesi var o zaman onu da sağlarız” diyor. Kadına kocası sopa attığında yasak getirilmiş şikayet edemezsin diye. Ağzını burnunu kırsa da istediği kadar dövsün ne yaparsa yapsın. Erkeği döverse bir erkek şikayet edebiliyorsun. Bir erkek bir erkeği döverse şikayet edebiliyor her türlü. Ama erkek kadını döverse şikayet yasak hiçbir şekilde geçerli değil. Ağzını burnunu kırıp yerlerde süründürsün isterse kolunu kırsın. Bak “kırar da döver de” diyor “ne yaparsa yapar” diyor. “Hakim soramaz arkadaş” diyor sinirleniyor böyle “hakim savcı soramaz arkadaş” diyor. Şimdi bu da bir nebze rahatlatıyor “ya yine de bu kadın benim başıma bela” diyor “güzel hoş” diyor, “ne yapayım? Kaşını aldırtmayayım ben buna” diyor “kaşını almak yasaktır dedi Peygamber” diyor. Bunları hep Peygamber (sav)’e havale ederek söylüyorlar, Peygamber (sav)’in üstüne bırakarak söylüyorlar Peygamber (sav) dedi diyerek hepsini. Hepsini Peygamber (sav)’e iftira ederek söylüyorlar. Bakıyor o da olmaz, “saçını da boyamayacaksın” diyor, bakıyor o da olmuyor “dekolte de giymeyeceksin” diyor. “Tamamen kapalı giyeceksin” diyor. Yine olmuyor “eski kıyafetler giyeceksin” diyor eski yani böyle gösterişsiz kıyafetler. Açık hüküm var “kadına böyle gösterişli kıyafet verirseniz azar dışarı çıkmak ister” diyor. “Kıyafet çok vasat sıradan onu idare edecek kadar kıyafet verin” diyor. Bakıyor o da olmuyor, bu her halükarda bu elbiseyle de çıkar “yemeği az yedirin” diyor “yemeği az yedirin takati olmasın” diyor. Yani “yemeği yer de doyarsa dinçlik hisseder sokakta gezmeye kalkabilir dışarı çıkabilir. Ama az yemek yedirirseniz gücü takati olmaz dışarı da çıkamaz” diyor. Şu kepazeliği görüyor musun? Önü sonu yok say say sabaha kadar sayarım. Bu nasıl bir öfkedir? Bak şeytanın öfkesine bak sen.

Mesela Sünen-i Ebu Davut, “Erkeğe karısını niçin dövdüğü sorulamaz.” Allah Allah, ağzını burnunu kırmışsın, dişini kırmışsın, burnunu patlatmışsın, kolunu kırıyor, her yerini mosmor ediyor, kadın travma geçiriyor kadın şikayete gidecek “ne yapıyorsun sen?” diyorlar “şikayete gidiyorum” diyor. “Kocam dövmedi mi seni?” diyor “o zaman ne alakası var şikayet geçerli olmaz, öyle bir şey sakın ha” diyor. Ayrıca şikayette bulunması suç oluyor. Bak, kocasının onu dövdüğünü söyleyip şikayette bulunması suç oluyor. Tam tersine çevirmişler.

Bak diyor ki “kocanın vücudu enfeksiyonla kaplı olsa dahi” çok iğrenç bir şey kullanmışlar da söyleyemiyorum yani pis bir şeyle kaplı olsa bile, iğrenç bir şeyle kaplı olsa bile “karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz” diyor, şu iğrençliğe bak. Gelenekçi kafanın geliştirdiği bir yalan, şeytanın oynadığı bir yalan. Bu ne kadar üstünmüş ki, üstünde pislik olacakmış da kadın da onu yalayacakmış. Kadının öyle bir adam tırnağı dahi olamaz. O kafadaki bir adam. Bir de bunu kimler söylüyor biliyor musunuz? İbni Hacer El-Heytemi, en büyük İslam alimi. Ahmet İbni Hanbel, mezhep imamı Müsned’inde sahih hadis olarak söylüyor. Dehşet verici. Peygamber (sav)’e iftira üstüne iftira.

“Bir kadın kocasından boşanırsa o kadına cennet kokusu haram olur.” Oradan da sağlama başlamışlar. Adam psikopatlık yapıyor gidemiyor kadın, ahlaksızlık yapıyor gidemiyor. Adam homoseksüel gidemiyor. Kadına gece-gündüz dövüyor küfrediyor gidemiyor. Kadına hayvan muamelesi yapıyor gidemiyor. Kadına yemek yiyecek hiçbir şey vermiyor gidemiyor. “Ben istersem gidersin” diyor. Erkek boşamadıktan sonra kadın boşanamıyor. Erkek bir kere alıyor, kadın diyor ki “boşanmak istiyorum” “Yok öyle bir şey. Ne demek bu?” diyor. “Ben boşayabilir miyim?” diyor kadın, “sen fıkha karşı mı geliyorsun?” diyor “bu nasıl bir teklif?” diyor. Onun için de sopa var yani böyle bir teklif getirirse fıkha karşı olduğu için bu da bir sapıklık kabul ediliyor boşanma talebi. Çünkü erkek boşayabiliyor. Bir kere yakasını kaptırdı mı kadın bitti. Adam “gel ayağımı yıka” diyor yıkıyor, yıkamazsa sopa atıyor. “Gel işte şunu yap” diyor. Kadın diyor ki “artık takatim kalmadı” diyor “öleceğim artık” diyor bir sopa daha. Boşanmak istiyor kadın “hayır efendim boşamıyorum” diyor “yetki bende” diyor. Çünkü hayvan yerine koyuyorlar ya, buçuk adama yetki vermiyor. Çünkü hayvan olarak görüyor. Bak boşanma yetkisi olmaması kadının dehşet verici inanılır gibi değil. Ne alakası var? Kadın istemiyorsa boşanır ne alakası var yani?

Ebû Hüreyre'nin Nesâî'den gelen bir rivayetinde diyor bak bu da uydurma “Kocasından boşanan kadınlar günahça münafıklarla aynıdır buyrulmuştur” diyor. Yani cehennemin en dibine gidecekler diyor kocasından boşanırsa. Adam hayvan gibi adam leş gibi böyle pis pis kokuyor sığır gibi adam. Kadını almış mesela “yok bırakmıyorum” diyor ömür boyu. Felakete bak, buradaki belanın boyutunu insanlar göremiyor.

İmam-ı Gazali diyor ki: “Sahabe-i Kiram” yani sahabeler Peygamber (sav)’in sahabeleri “karılarının pencere ve kapı aralıklarından” pencere ve kapının aralığı bak dikkat edin. Kapı zaten kapalı da aralık yani hafif bir çatlak falan aralıkları, “kapı aralıklarından dışarıyı seyretmelerini ve erkek görmelerini önlemek üzere evlerinin pencerelerini sıkı sıkıya kapatırlar.” Briketle örüyor, açık yerler de varsa orayı sıvıyorlar. Briketle bütün pencereler kapanıyor, kapıdan da böyle açılıp bakabileceği bir yer varsa oralar da sıvanıp kapanıyor tamamen erkek görecek diye. “Buna rağmen dışarıya bakan kadın olursa o kadınlara dayak atarlardı” diyor. Bak görüyor musun? “Dayak atarlardı” diyor. “Pencereden baktın gel bakalım sopa” kemiği kırılıncaya kadar sopa. Boşanabiliyor mu? Boşanamıyor. Suçu ne? Pencerenin kenarından bakmak. Sadece evin duvarlarını görebiliyor. Bak, cehennemin başka bir şekli. Nerede geçiyor bu? İmam-ı Gazali’nin, İhyayı Ulumuddin, 2. Cilt, sayfa 122’de. Bak “Kocasından boşanan kadınlar münafık hükmündedir” diyor “münafık hükmündedir.”

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan, Marmara Üniversitesi’ndeki konuşmasına şöyle devam etti; “Türkiye’de para sorunu, imkân sorunu yoktur. Türkiye her alanda milletimizin değerlerinden halka rağmen, halk için, halk anlayışıyla hareket eden söylemi sosyalist, zihniyeti faşist kadroların tasallutu altında kalmıştır. “Benim oyumla çobanın oyu bir olabilir mi?” diyen bir zihniyetin olduğu yerde demokrasiden söz edilemez. Hezeyanlar saçan bir zihniyetin olduğu yerde, millilikten söz edilemez. Dünya bilim tarihine katkılarda bulunmuş bir inancı, bir ilmi çağdaşlık adına aşağılayan kimseye bilim adamı nazarıyla bakamayız. Çünkü bilim demek özgür zihin demek.”)

İyi güzel konuşuyor genellikle. Yanındayız Tayyip Hocam’ın. Gönlü rahat olsun. Onu böyle züppelere, çakallara kaptırmayız. İngiliz derin devletinin itlerini de hiçbir şekilde Türkiye’ye sokmayacağız, Allah’ın izniyle. Gelen de varsa avlanacaktır. Onu söyleyeyim. Peşlerindeyiz söyleyeyim. Sonra “Ay pardon” falan demesinler inşaAllah. Armut gibi paket olacaklar. Böyle şeyler önceden söylenmez ama ben yine de söylüyorum.

 

(“Müslüman doğan bir çocuk ileride Hristiyan olursa bunun günahı nedir?” izleyici sorusu)

Eğer Peygamberimiz (sav)’i yalancılıkla suçluyorsa, küfür içindedir. Mürtet ve çok zalim konumunda olur. Yani çünkü iyi bir insan olduğu açık Peygamberimiz (sav)’in. Çok masum ve mazlum. Yani bu kadar temiz, bu kadar efendi, bu kadar vicdanlı bir insana zulümle kötü insan damgasını uygun görüyorsa bir insan yani ciddi anlamda zalimdir. Başka açıklaması yok. Ve çok büyük bir günahtır. Küfre gider ve tam bir münafık ahlakı. Zulüm, çünkü biliyor iyi olduğunu herkes biliyor. Hristiyanlar diyor, “iyi bir insan.”  Museviler “iyi bir insan” diyor. Senin zoruna ne oldu, sen niye öyle diyorsun? Ama diyor ki, “Ben Müslümanım ama Hristiyan olmak istiyorum.” Olabilir, yani çünkü aynı. “Peygamber yalancı değil, ama Hristiyan…” aynısı fark etmez ha öyle olmuş, ha öyle olmuş. Onu demesine gerek yok. Yani “Müslüman Hristiyan’ım” dese, yine aynısı. Ve zaten öyle, zaten Müslüman. Aynı zamanda Hristiyan, aynı zamanda Musevi’dir. Niye ben anlamadım, amacı nedir? Hristiyanlıkta bulacağı şey nedir? Müslümanlıkta bulamadığı nedir? Zaten İncil’le mükellef, zaten İncil’i okuyacak, İncil’e zaten uyması gerekiyor. Onun için Hristiyan olmasına gerek yok ki. Bu hakikaten biraz şaşırtıcı niye oluyorlar ki ben anlamadım. Hayır kardeşim ha o ayrı mesele bağnazlıktan çıksın. Bağnazlıktan çıksın Kuran’a uysun. İncil’e zaten uymakla mükellef, Tevrat’a da uymakla mükellef zaten okumakla mükellef. Ne gerek var yani Hristiyan olmasına ne gerek var Fark eden nedir yani yine Allah’ın birliğine inanıyorsun, yine namazında niyazındasın. Namazı terk etmek içinse olmaz çünkü İncil’de de var namaz bunu yapamaz.

 

(Yeni Akit Gazetesi’nin haberine göre FETÖ’nün itirafçılık yoluyla TSK’da örgütü yeniden faal hale getirme çabasına giriştiği ve bu yönde planlar yaptığı ortaya çıktı. Son dönemde itirafçı sayıları bir hayli arttı bunun bir tuzak olabileceği yönünde şüpheler ortaya çıkınca itirafçı olup göreve döndürülenlerle FETÖ kapsamında yargılanan tüm isimler yargılama süresince görevlerinden açığa alındı. Açığa almalar konusunda kuvvetlerden de direniş oldu. Direniş en çok hava kuvvetleri komutanlığında gösterildi. Edinilen bilgiye göre FETÖ göreve döndürülen ve büyük güven teskin edilen itirafçı subayları kullanarak yeni bir kalkışmaya hazırlanıyordu. Bunun da zamanı 2017’nin son günlerinde protesto gösterileri başlatılan İran’la eş zamanlı basılacaktı.)

Yani darbe falan tarzında mı? Yok bu sefer yani geçen sefer ki gibi olmaz anlamadım bilmedim yok. Allah vermesin yani bir kişi kalmaz, söyleyeyim yani darbecilerden tek kişi kalmaz. Hepsi yüzme şampiyonu olur. Sakın ha hiç tavsiye etmem. Zaten bir avuçlar akıllarını başlarına alsınlar densizlik istemiyoruz. Askeri kandırma artık bundan sonra yapamazlar zaten. Kandırma devri bittiğine göre yok tatbikat yapacağız yok bilmem ne işte şu bu falan bunlar böyle oyuna bundan sonra müsaade yok.

 

(“Neden Türkiye’de çok fazla sanatçı yetişmiyor? Neden insanlarımız Youtube’da gördüğü şarkı söyleyen insanları sanatçı yerine koyuyor?” izleyici sorusu)

Evet sanatçımız kalmadı ama sanatçıya müthiş baskı var. Mesela dekolte kıyafetle çıkıyor adam ağzına gelen her şeyi söylüyor. “Kadından şarkıcı mı olur?” diyor bayağı bastırıyorlar. Bir kere sanatçıyı destekleyen bir politika, üslup açık açık gösterilmesi lazım bir. İkincisi o Youtube’daki kişiler de sanatçı adayı niye olmasın? Yani yetenekliler. İşte baba kız geçen gün dinledik ya bayağı candanlar mazlum insanlar. İlla konservatuar eğitimi almaları gerekmiyor. Yani sanata eğilim gösteren herkesi desteklememiz lazım. Sokak sanatçılarını falan. Ankara’da da mesela baba oğul bir ekip var mükemmel bence. Türkiye çapında mükemmeller. Ama tabii sanatçı kasılması var. Bu FETÖ’nün de etkisi var ama gelenekçi adamların, gelenekçi düşüncenin baskıları da çok büyük yer tutuyor. İkisinin de etkisiz hale gelmesi için uğraşıyoruz. Bayağı da netice aldık ama gençlik olduğu gibi bizden yana bu konuda. Hepsi sanattan, bilimden, güzellikten, sevgiden yana. Kavgayı, savaşı istemiyorlar. “İttihat-ı İslam olsun, bütün Müslüman ülkeler birleşsin. Türklük alemi birleşsin, kardeş olalım. Huzurlu, güzel bir dünya olsun. Her yer hoş olsun, her yer yeşillikler olsun, her yer bağlık bahçelik olsun. Mutlu yaşayalım.” diyorlar. Dolayısıyla bunu elde edeceğiz inşaAllah.

 

Dünyada En Çok İstenecek Şey Allah’a En Derin Aşkla Sevgi Duymaktır. Bazı İnsanlar İman Eder Ama Allah’tan Uzaktırlar

En çok istenecek şey, Allah’a en derin aşkla sevgi duymak. Bak iman etmek demiyorum. Zaten iman edecek. İman eder adam ama ne olduğu beli değil “iman ediyorum” diyor haberi bile yok Allah’tan. En derin aşkla Allah’a sevgi duymak. Budur asıl istenecek olan. En derin aşkla Allah’a sevgi duymak. İman teknik olarak tamam hakikaten mesela masonlukta da vardır o. “Bir kainatın ulu mimarı var” diyorlar. “Bir yaratıcı güç var. Bir total güç var belli.” Son Darwinistler de demeye başladılar dikkat ederseniz. “Belli” diyorlar “bir güç var. Bir akılın varlığı görülüyor” diyorlar ama Allah demiyorlar. Böyle olmaz. O sonsuz güce en derin aşkla sevgi duymak. Allah’ı gökte falan böyle yani soğuk buluyorlar. Mesela gelenekçilerin birçoğu Allah’tan pek hoşlanmazlar. Peygamber (sav)’i daha çok merhametli, şefkatli bulurlar. Allah’ı merhametsiz, şefkatsiz bir sultan gibi görürler. Acımasızca insanları öldüren, acımasızca cehenneme atan bir sultan gibi görürler. Ama Peygamber (sav)’e karşı Allah’ın kalbi daha mutmain, daha sevgi dolu olduğu için onun sözünü dinler belki diye sünnete çok ağırlık veriyorlar. Diyorlar ki, “İşte bak biz senin sünnetini yaptık. Sen de bize şefaat et, Allah’a söyle bizi cehenneme atmaktan korusun.” Allah diyor ki, “Atın cehenneme” diyor. Peygamber (sav) birden çıkıyor, “Yok” diyor “Atmayın” Niye? “Çünkü benim emirlerimi yerine getirdiler onlar” diyor. Bak, Allah’ın emrini yerine getirmemiş adam da Peygamber (sav)’in emrini yerine getirmiş. “Benim dediklerimi yaptı” diyor. “O zaman atmayın cehenneme” diyormuş Allah. Kafaları bu. Allah’ı doğrudan sevme üzerine kurulu değil sistem. Doğrudan Allah’a güvenme üzerine kurulu değil. Hepsi için değil de bir kısmı için böyle. Bu facia. Güvenmiyorlar Allah’a. Peygamber (sav)’i seviyorlar mı? Aslında onu da sevmiyorlar söyleyeyim. Kendilerini seviyorlar birçoğu. Peygamber (sav)’in evliliklerinden falan nefret ediyorlar, acayip öfkeleniyorlar. O Zeynep’le evliliği ağızlarına dahi almak istemiyorlar. Çok ağırlarına gidiyor. Çok evli olması da ağırlarına gidiyor. Kadınları beğeniyor olması da ağırlarına gidiyor. Onları anormal görüyorlar.

 

(İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in ağırlamayı reddettiğine dair iddialar, İngiliz halkının tepkisi, muhaliflerin protestoları gibi konulardan bahsedilirken bizzat Trump Londra ziyaretini iptal ettiğini duyurdu. Ani karar değişikliğini Twitter’dan duyuran Trump bunu Obama’nın Londra büyükelçiliğinin yerini değiştirmesinden duyduğu memnuniyetsizlikle gerekçelendirdi. Birleşik Krallık Avam Kamarası Sözcüsü John Bercow, kısa süre önce Reuters’a yaptığı açıklamada, Trump’ın konuşma yapmak istemesi durumunda hem Lordlar Kamarası’nda hem de Avam Kamarası’nda hoş karşılanmayacağını söyledi. İngiliz Daily Mail gazetesi ise Trump’ın ülkede hoş karşılanmayacağını düşünerek ziyareti iptal ettiğini duyurdu.)

Allahualem onu dövmeye götürüyorlardır. Gerçekten aşağı indirip dövüp aşağılayacaklar. Korkmuştur adamcağız onun için gitmemiştir. O derin devlet mensupları zaten tehdit etmişlerdir. Oraya götürüp aşağılamayı düşünüyorlar. Soyup aralarında gezdirebilirler falan. Her türlü rezalet olabilir. Çünkü adamın kimsesi yok. Bir kızı var, damadı. Onu kurtaracak adam yok yani. Çakal İngiliz derin devleti. Acayip tehlikeli tipler. Tam manyak yani azılı manyaklar. Onların hakkından biz geliriz evvelAllah. İlimle irfanla, kanunla hukukla. O deccal dedelerini alıp yerde böyle jimnastik yaptıracağız Allah’ın izniyle, hukukla kanunla. Baksana Papa nasıl korkmuş? “Onunla baş olmaz” diyor. “Sakın erirsiniz ha” diyor. İki tokatla yerin dibine oturtmazsam bana ne diyorsa desin. İlim irfan tokadı bunlar. Maneviyat tokadı yani inşaAllah. 

 

Ruhu Güçsüz Olan Kişilerde Deccal’in Hipnoz Gücü Baskın Geliyor. Deccal Karşısındaki Kişileri Bu Şekilde Manyetik Etki Altına Alıyor, Onları Kontrol Edebilmeye Başlıyor

Papa’nın Deccal ile ilgili tarif ettiği şey klasik hipnozun etkisini söylüyor. Bak “başınız döndü” diyor. Tarif ediyor ve “benliğinizi kaybedersiniz” diyor. “Kaybolursunuz” diyor yani “bayılırsınız” diyor hipnozun etkisiyle. İşte Bediüzzaman söylüyor, “müthiş harikalara mazhar olan deccal ise” diyor. Yani “hipnoz ve manyetizmanın, ispritizmanın nev’inden müthiş harikalara mazhar olan deccal ise” diyor. “Suri hükümetinin” yani İngiliz devletinin hakim olduğu inancında, krallığın hakim olduğu inancında. “Onu bir ilah gibi ilan eder” diyor, “Suri hükümetini bir ilah olarak ilan eder. Bir sineğe mağlup olan bir insanın” diyor “kendisini ilah olarak tanıtması ne kadar ahmakça ve maskaraca olduğu bellidir” diyor. Herhalde benim kanaatim bu böyle bir enfeksiyon bir şey kapacak yani Bediüzzaman onu durduk yere söylemez. “Bir sineğe mağlup olan” diyor. Ya bir sıtma falan gibi bir şey alacak, ondan ölecek gibi görünüyor.

“Büyük Deccal’in” diyor Bediüzzaman, “ispritizma nev’inden teshir edici, büyüleyici özellikleri bulunur. Sadece dünyayı maksat edinen bu münkir” inkar edici “mutlak inançsızlıktan çıkan bir cüret ve cesaretle” yani Darwinist,  materyalist düşünceden kaynaklanan bir cüret ve cesaretle “mukaddesata, İslam’a hücum eder.” Yani Allah yoktur, din yoktur, İslam yoktur. Müslümanları kontrol altına alalım, şeffaflaştıralım tarzında hücum eder. “İşin hakikatini bilmeyen halk bunu harikulade bir iktidar, büyük bir cesaret olarak görür” diyor yani İngiliz derin devleti. Hakikaten birçok hükümet korkuyor. Acayip tırstılar. Ben şimdi ülkelerin isimlerini saymak istemiyorum da akıl almaz korktu liderleri. Tam teslim vaziyetteler. Bir tek Tayyip Hoca delikanlı, kabadayı olduğu için ona güç yetiremiyorlar. Bir de ne yapacaklarını da şaşırdılar. Şimdi bir de metafizik bir koruma altında şu an. Mehdiyet’in vesile olmasıyla metafizik bir koruma var. Onu aşamıyorlar. Yoksa çoktan zehirlerdiler, öldürürlerdi, şehit de ederlerdi. Hepsini yaparlardı ama yüzlerce harika meydana geldi. Onu anlayamıyorlar şu an yani “Bunu nasıl aşamıyoruz?” Bir kişi nihayet. Bak kaç defa suikast denemesi yaptılar. Olmuyor, yapamıyorlar ve yapamazlar da. İnayet altında yani. O görevini yapıncaya kadar hiçbir şey yapamayacaklar.

“Allah’ı inkar eden Deccaliyet’in fertleri birer küçük Nemrut hükmünde nefislerine ilahlık verirler. Kendilerini Allah gibi görürler. Onların başına geçen en büyükleri Deccal, hipnoz, ispritizma tarzındaki olaylarla dehşetli harikalara sahiptir. Hatta daha ileri gidip zor ve baskıya dayalı ve şiddete dayalı zahiri aslı olmayan hakimiyetini bir nevi haşa Rab gibi düşünüp ilahlığını Allah olduğu ilan eder” diyor. Hakikaten şu anda da ilahlığını ila etmiş durumda Deccal. Mektubat sayfa 55.

“Sihir ve manyetizma, ispritizma gibi istidraci harikalarıyla kendini muhafaza eden ve herkese tesir eden.” Bak herkese tesir eden. “Büyüleyip etkisi altına alan o dehşetli Deccal’i.” Bu Fethullah Gülen’i de etkileyen o. Adam kafayı yedi. Onun oyuncağı oldu şu an. Ağabeylerin de birçoğunu etkiledi ağabey denilen adamların. Onları da kontrol altına aldı Deccal. Homoseksüelliği savunur hale geldiler adamlar. Darwinizm’i savunuyor, homoseksüelliği savunuyor. Akıl gitti adamlardan. Ve İslam’a direkt cephe almış vaziyetteler. “Müslümanlık diye bir şey yok” diyor adam. Bak, “Kitap’a niye bağlı oluyoruz ki?” diyor Fethullah Gülen. “Kitap’tan ne zaman kurtulacağız, Kuran’dan?” diyor. “Kuran’a ne gerek var. Biz kendi kafamıza göre hareket edelim” diyor. “İçimizdeki sesi dinleyelim” diyor. “Deccal’in mesleğini değiştirecek, Deccal’i öldürebilecek ancak harika ve mucizatlı ve umumun” bütün dünyanın “makbulü olan bir zat olabilir ki o zat, en ziyade alakadar ve ekseri insanların Peygamberi olan Hz. İsa Mesih (as)’dır.” Yani İsa Mesih inmeden karşılaşmadan Deccal’in sonu gelmiyor.

“Deccal ancak kendisini kızdıran bir şey sebebiyle çıkar” diyor Peygamberimiz (sav). “Deccal’i insanların üzerine gönderecek ilk sebep onu gazaba getirecek bir kızgınlıktır.” Şimdi de biz o pisliği kızdırmaya çalışıyoruz. Sahih-i Müslim’de geçiyor 2932/98-99. Bak meydan okuyorum sürekli ki bu çakal çıksın ortaya diye. İt gibi saklanıyor. İllaki çıkacak. Papa’yı korkutmuş, Fethullah Gülen’i kontrol altına almış, öbürlerini kontrol altına almış. Şimdi onu ben bulacağım.

 

Bizim Amacımız; Allah’ın Dini Dünyaya Hakim Oluncaya Fitne Yeryüzünden Kalkıncaya Kadar İlmen Mücadele

Diyorlar, bir kalkıp oynuyor şarkı söylüyor, bir dinden bahsediyor, bir Darwinizm’e darbe vuruyor, bir İngiliz derin devletine darbe vuruyor. Arkasından mastikaya geçiyor anlayamadık diyorlar. Deccal’e bayağı bir şaşırtmaca veririz biz. Alnının ortasına ortasına tabii ki gerekeni yapıyoruz. Onun bir taktiği yöntemi varsa bizim de, her delikanlının kendine has bir yöntemi vardır. Benim yöntemim de bu. Hem eğleneceksin hem Deccal’i döveceksin. Hem Deccal’i ezeceksin hem mutluluk içerisinde olacaksın. Sistem bu. Allah’ın dini dünyaya hakim oluncaya kadar yani ayette geçiyor ya, “din Allah’ın oluncaya kadar.” Fitne yeryüzünden kalkıncaya kadar. İslam yani ta kuzey kutbunun en uç noktalarına kadar hakim oluncaya kadar bak, İslam kuzey ve güney kutbunun en uç noktalarına hakim oluncaya kadar, Afrika'nın içlerine kadar İslam hakim oluncaya kadar, fitne yeryüzünden kalkıncaya kadar mücadele bizim amacımız budur. Allah'a coşkun sevgi, Allah'a coşkun muhabbet, Allah'ı her şeyin üzerinde sevmek hedef bu. Ama bu yolda ilerlerken, tabii ki düğün alayı gibi gidiyoruz, matem alayı gibi gitmeyiz, düğün alayı gibi gideriz. Çünkü düğüne gidiyoruz, düğüne giden düğün alayı ile gider. İnşaAllah.

2018-05-30 02:19:08

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top