Dinimizi Öğrenelim
Allah Elçiler ve Kitaplar YollamıştırBuraya kadar Allah'ın gücünü ve büyüklüğünü kendi kendimize düşünerek tanımamız için çeşitli örnekler ve deliller verdik. Zaten Allah, bize akletme, düşünme yeteneklerini Kendisi’ni tanımamız için vermiştir. Bunun yanında Allah, bize Kendini tanıtmak ve insanlardan neler istediğini bildirmek için kitaplar yollamıştır. Ayrıca Rabbimiz, isteklerini bazen yazılı bazen de sözlü olarak insanlara aktarmaları için de Kendi seçtiği ve çok üstün ahlak özelliklerine sahip peygamberleri görevlendirmiştir. Peygamberlerin sayısını tam olarak bilemeyiz. Sadece Allah'ın gönderdiği son kutsal kitap olan Kuran'da bildirilen peygamberlerin isimlerini biliriz. Allah, bize bu peygamberlerin hayatlarını güzel davranış ve düşüncelere örnek olarak göstermiştir. Rabbimiz, gönderdiği peygamberler aracılığı ile insanın dünya hayatındaki davranış ve yaşam şeklinin, yani dinin nasıl olması gerektiğini anlatmıştır. İşte biz, Allah'ın bildirmesiyle, nasıl davranışlarda bulunmamız gerektiğini, neyin daha iyi ve güzel ahlaka uygun olduğunu bilebiliriz. Allah'ın beğenip bize karşılığında ödül vereceği davranışları, beğenmeyip hoşnut olmadığı ve karşılığında ceza vereceği davranışları da ancak O'nun bildirmesiyle öğreniriz.
Kuran'da Allah'ın tarih boyunca tüm toplumlara Kendisi’ni anlatacak elçilerini gönderdiği haber verilir. Peygamberler gönderildikleri toplumları daima uyarmışlardır. Onları Allah'a ibadet etmeye, dua etmeye ve O'nun istediklerini yapmaya çağırmışlardır. Aksi takdirde cezalandırılacaklarını da bildirmişlerdir. Yani toplumlarını uyarmışlar, Allah'ı ve dinini inkar edenleri, kötülük yapanları korkutmuşlar, inanan insanları da Allah'ın ödüllendireceğini müjdelemişlerdir. Çünkü Allah iyi insanları ölümlerinden sonra cennetle müjdelemekte, kötüleri de cehennem ile korkutup başlarına geleceklere karşı uyarmaktadır. (Cennet ve cehennem konularını ileriki bölümlerde daha detaylı anlatacağız.) Allah'ın insanlara gönderdiği son peygamber, Hz. Muhammed (sav)'dir. Son kutsal kitap da Kuran'dır. Kuran'dan önce gönderilen kitapları kötü niyetli insanlar değiştirmişlerdir. Bu kitaplar zamanla değiştirilmiş, unutulmuş veya kaybolmuşlardır. Bu yüzden onların asıl olan, yani ilk gönderilen halleri günümüze ulaşamamıştır. Ama Allah bize, hiçbir şekilde değiştirilemeyeceğini bildirdiği Kuran'ı yollamıştır. Peygamberimiz Hazreti Muhammed (sav) ve sonra gelen Müslümanlar da Kuran'ı çok iyi korumuş ve çoğaltmışlardır. Kuran herkesin anlayabileceği gibi apaçıktır. Kuran'ı okuduğumuzda bunun Allah'ın sözü olduğunu hemen anlarız. Günümüze kadar bozulmadan gelmiş olan Kuran Allah'ın koruması altındadır ve kıyamete kadar geçerli olan tek kutsal kitaptır. Bugün dünyanın her yerindeki Kuran'lar birbirinin aynıdır, kelimesine hatta tek bir harfine varıncaya kadar hiçbir farklılık yoktur. Peygamberimiz (sav)’in yakın dostlarından ve halifelerinden (yerine yönetici olarak bıraktığı kişi) Hz. Osman'ın günümüzden 1400 sene önce yazdırdığı Kuran ile bugünkü Kuran'lar arasında da hiçbir farklılık yoktur. Hepsi birebir aynıdır. Demek ki Kuran Peygamber Efendimiz (sav)’e indirildiği ilk günden beri hiçbir değişikliğe uğramadan bugüne kadar gelmiştir. Çünkü Allah, Kuran'ı kötü niyetli kimselerin değiştirmesinden, bozmasından korumuştur. Allah Kuran'ı özel olarak koruyacağını yine bir Kuran ayetinde bizlere şöyle haber vermektedir:
Allah bu ayette geçen "Biz" kelimesiyle Kendisi’ni kastetmektedir. Allah'tan başka bir ilah yoktur, O'nun bir ortağı, yardımcısı da yoktur. Allah herşeye gücü yeten, sonsuz bilgi ve kuvvet sahibi, tek olan ilahtır. Allah Kuran'da Kendisi için bazı yerlerde "Biz" bazı yerlerde "Ben" diye hitap etmektedir. Kuran'ın asıl dili olan Arapçada "biz" kelimesi tek bir kişi için de kullanılır. Karşı tarafta güç, kudret ve saygı hissi uyandırmak için. Aynı Türkçede, karşıdaki bir kimseye, saygı amacıyla "sen" yerine "siz" demek gibi. Artık kitabın bundan sonraki bölümlerinde size surelerden (yani Kuran bölümlerinden) ve ayetlerden (yani Kuran cümlelerinden) örnekler vereceğiz. Onlar en doğru sözlerdir. Çünkü bizi yaratan ve bizi bizden daha iyi bilen Allah'ın sözleridir. Allah Kuran'da peygamberlerin hayatlarından örnek almamızı bize bildirmiştir. Bu ayet şöyledir:
Allah'ın bu ayette dikkat çektiği insan, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu bilip ona göre düşünen, aklını kullanıp Kuran'ı anlamaya ve uygulamaya çalışan insandır. Allah, peygamber gönderdiği topluluğu Kendi emirlerine uymaktan sorumlu tutmaktadır. İnsanlar da kendilerine Allah'ın mesajı ulaştığı için ahirette hesap verirken hiçbir bahane öne süremeyeceklerdir. Çünkü Allah'ın elçileri gönderildikleri toplumlara, Allah'ın varlığını ve insanlardan neler yapmalarını istediğini anlatırlar. Böylece, bu sözleri duyan kişilerin sorumluluğu başlar. Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
Allah yeryüzünde birçok insan topluluğu yaratmıştır. Bu topluluklardan bazıları kendilerine gönderilen elçilerin anlattıklarını yalanlayıp onları elçi olarak kabul etmediklerini söylemişlerdir. Ve onların sözlerini dinlemedikleri, Allah'ın emirlerini yerine getirmedikleri için cezalandırılmışlardır. Allah peygamberleri ile, eğer Allah'ın sözüne uymazlarsa dünyada da kötü bir karşılık alacaklarına dair bu toplulukları uyarmıştır. Buna rağmen bu topluluklar peygamberlere karşı gelmeye ve iftira atmaya başlamışlar, hatta onları öldürmek isteyecek kadar saldırganlaşmışlardır. Bunun üzerine Allah onlara hak ettikleri ve alacaklarını söylediği karşılığı vermiştir. Bu kavimlerin yerlerine zaman içinde yepyeni topluluklar geçmiştir. Kuran'da Allah böyle toplulukların durumunu şöyle bildirmektedir:
Peygamberlerin hayatlarından vereceğimiz örneklerde Allah'ı reddeden bu topluluklara karşı Allah'a iman eden insanların örnek davranışlarını anlatacağız.
İlk İnsan ve İlk Peygamber: Hz. AdemHatırlarsak insanın yaratılışından bahsederken ilk insanın Hz. Adem olduğunu söylemiştik. Hz Adem aynı zamanda ilk peygamberdir. Yani ilk insan nesline Allah hemen bir peygamber de göndermiş ve onlara dinlerinin ne olacağını ve Allah için neler yapmaları gerektiğini öğretmiştir. İlk insan olan Adem Peygambere Allah, konuşmayı ve herşeyin ismini öğretmiştir. Bu, Kuran'da şöyle anlatılır:
Bunun ne kadar önemli olduğunu düşünün. Allah'ın yarattığı canlılar içinde sadece insan konuşarak anlaşır. Konuşmak insana ait bir özelliktir. Etrafındaki eşyaları tanıması ve onlara bir isim vermesi bunları Allah'ın ilk olarak Adem Peygambere öğretmesi sayesinde olmuştur. Adem Peygamberden sonra gelen nesil de, şu an dünyada yaşayan insanlar gibi düşünebilen, konuşan, duyguları olan, sevinen, üzülen, elbise giyen, eşyalar kullanan, sanat ve müzik kabiliyeti olan insanlardı. Bilim adamlarının araştırmaları sonucu bulunan en eski insan kalıntılarının yanında eşyaların, flüt gibi müzik aletlerinin, duvar resimlerinin bulunması, bu söylediklerimizin tarihi delilleridir.
Yani bazı insanların iddia ettiği gibi ilk insanlar hiçbir zaman yarı insan-yarı maymun gibi vahşi yaratıklar olmadılar. Zaten hiçbir maymunun veya başka canlının konuşamayacağını, düşünemeyeceğini, insan gibi davranamayacağını biliyorsunuz. Bütün bu yetenekleri Allah insana özel olarak vermiştir. (Bu konu ile ilgili daha önce yazılmış olan "Çocuklar, Darwin Yalan Söyledi" isimli kitabımızda çok detaylı bilgi bulabilirsiniz.) Fakat ilk insanın Hz. Adem olduğunu kabul etmek istemeyen bazı insanlar kendilerince çeşitli iddialar ortaya atmışlardır. İlk insana sahte bir kimlik uydurmuşlardır. Bunların hayali iddialarına göre insan ve maymun aynı canlıdan, yani ortak bir atadan zaman içinde değişikliklere uğrayarak bugünkü hallerine gelmişlerdir. Bu garip iddianın nasıl gerçekleştiğini sorarsanız tek cevap vardır: "Tesadüfen oldu". "Peki bunu ispatlayacak delil var mı?" diye sorarsanız da hiçbir delil gösteremezler. Yani insanın başka bir canlıdan bugünkü haline geldiği iddiasını kanıtlayacak tek bir kalıntı bile yoktur. "Geçmişe ait kalıntılar nelerdir?" diye sorarsanız, şöyle anlatabiliriz: Bazı canlılar öldükleri zaman arkalarında izlerini bırakırlar ve bu izleri, yani kalıntıları milyonlarca yıl hiç bozulmadan kalabilir. Ancak bunun olabilmesi için o canlının hava ile temasının aniden kesilmesi gerekir. Örneğin bir kuş yerde dururken üzerine aniden bir kum yığını gelse ve orada kuş ölse, bu kuşun kalıntıları günümüze kadar gelebilir. Veya ağaçlardan akan ve bala benzeyen amber denen sıvılar vardır. Bazen bu amber, bir böceğin üzerine akar ve böcek bu amberin içinde ölür. Böylece sertleşerek milyonlarca yıl hiç bozulmadan günümüze kadar gelebilir. Biz de böylece çok eskiden yaşamış olan canlılar hakkında bilgi edinebiliriz. İşte canlılardan kalan bu kalıntılara "fosil" denir.
İlk insanın maymun benzeri bir canlıdan oluştuğunu öne sürenler, bununla ilgili bir fosil gösteremezler. Yani yarı maymun-yarı insan gibi garip bir canlının fosili dünya üzerinde hiçbir zaman bulunmamıştır. Fakat söz konusu kişiler bu açıklarını kapamak için sahte fosiller, sahte resimler, çizimler düzenlemişler ve bunları okul kitaplarına bile koymuşlardır. Elbette, bu sahtekarlıkları zamanla tek tek açığa çıkmış ve bilim sahtekarlıkları olarak her yerde yazılmıştır. Yani bu insanların durumu başta anlattığımız çizgi kahramanın durumu gibidir. Bu gibi insanlar inatçı ve akılsız olduklarından, Allah'ı kabul etmeleri ve herşeyi O'nun yarattığının farkına varmaları adeta imkansızdır. Bunların sayıları gittikçe azalmaktadır. Fakat hala bazı okullarda, gazetelerde, dergilerde bu yanlış düşüncelerini yaymaya çalışmaktadırlar. İnsanları inandırmak için de söylediklerinin çok bilimsel ve doğru olduğunu ısrarla tekrar ederler. Oysa akıllı bilim adamlarının ortaya koyduğu her araştırma ve delil maymunun insana dönüşmediğini bilimsel olarak da ispat etmiştir. Hz. Adem, yani ilk insan bugünkü insanlar gibidir ve Allah, onu özel olarak yaratmıştır. Bunlar Allah'ın bize Kuran'da bildirdiği gerçeklerdir. Hz. Adem ile ilgili olarak Allah'ın Kuran'da bize haber verdiği çok önemli bir konu daha vardır: Bütün insanların düşmanı olan şeytan ve Hz. Adem arasında geçen olaylar… - İnsanın en büyük düşmanı: ŞeytanŞeytan ile ilgili bazı şeyler biliyor olabilirsiniz. Ancak sizi çok iyi tanıdığını ve sizi ne yapıp edip kandırmaya çalıştığını biliyor musunuz? Peki ya sizi kimi zaman dost gibi görünerek kandırmaya çalışan şeytanın gerçek amacını biliyor musunuz? Gelin en başından başlayalım ve şeytanın neden bizim en büyük düşmanımız olduğunu hatırlayalım. Bunun için size Hz. Adem ve şeytan arasında geçen ve Kuran'da bildirilen bir olayı anlatacağız. Kuran'a göre şeytan, Hz. Adem'den bu yana bütün insanları Allah yolundan saptırmak için çaba harcayan ve kıyamete kadar da bunun için uğraşacak olan varlıkların genel adıdır. Şeytanların en büyüğü ise, Hz. Adem'in yaratılmasıyla birlikte Allah'a isyan eden İblis'tir. Kuran'dan öğrendiğimize göre Allah Hz. Adem'i yaratmış ve meleklerden bir saygı ifadesi olarak ona secde etmelerini istemişti. Melekler Allah'ın emrini yerine getirirken, İblis Hz. Adem'e secde etmedi. Kendisinin insandan daha üstün bir yaratık olduğunu öne sürdü. İtaatsiz ve küstah olması nedeniyle Allah'ın huzurundan kovuldu. Allah'ın huzurundan ayrılmadan önce, bu duruma düşmesine neden olan insanları kendisi gibi saptırmak için Allah'tan süre istedi. Şeytanın amacı kendisine tanınan süre içinde insanları Allah yolundan şaşırtıp saptırmaktı. Bunun için her yolu deneyecek ve insanların çoğunu kendisine uyduracaktı. Allah şeytanı ve ona uyanları cehenneme dolduracağını bildirdi. Burada anlattığımız olaylar Kuran'da şöyle haber verilmektedir:
Şeytan Allah'ın huzurundan kovulduktan sonra, kıyamete kadar sürecek olan mücadelesine başladı. İnsanları aldatarak saptırmak için onlara sokuldu. Sinsice tuzaklar kurdu, insanları hiç akıllarına gelmeyecek yöntemlerle kandırdı. Şimdi daha iyi anladığınız gibi, şeytan insana çok sinsice yaklaşabilen bir düşmandır. Bu nedenle ondan sakınmak için çok büyük dikkat göstermeniz gerekir. Sakın unutmayın ki şeytan şu anda da sizi kandırmak için bekliyor. Sizi bu kitabı okumaktan, okuduklarınızı düşünmekten alıkoymaya çalışıyor. Bir arkadaşınıza iyilik yapmanızdan, büyüklerinizin sözünü dinlemenizden, Allah'a şükretmenizden ve dua etmenizden, hep doğruyu söylemenizden sizi vazgeçirmeye çalışıyor. Sakın şeytanın sizi kandırmasına, yalanları ile sizi güzel ahlaklı bir insan olmaktan, vicdanınızın sesini dinleyerek hareket etmekten alıkoymasına izin vermeyin. Aklınıza kötü bir düşünce geldiğinde ya da canınız güzel bir şey yapmak istemediğinde hemen şeytandan Allah'a sığının ve Allah'tan yardım isteyin. Allah'ın Kuran'da haber verdiği gibi şeytanın iman eden kişiler üzerinde hiçbir etkisinin olmayacağını da sakın unutmayın. Hz. Nuh PeygamberNuh Peygamber de diğer peygamberler gibi kavmini yani içinde yaşadığı topluluğu doğru yola çağırmıştır. Allah'a inanmalarını, herşeyin Yaratıcısının Allah olduğunu, başka şeylere tapmamalarını, aksi takdirde Allah'ın kendilerini cezalandıracağını söylemiştir. Bu olay, Kuran'da şöyle anlatılır:
Fakat çok az kişi haricinde kendisine inanan olmamıştır. Bunun üzerine Allah Nuh Peygambere büyük bir gemi yapmasını emretmiştir. İnananların bu gemi sayesinde kurtulacağını bildirmiştir. Nuh Peygamberin, etrafta hiç deniz yokken gemi yapması Allah'a inanmayanları çok şaşırtmış ve bu yüzden onunla alay etmişlerdir. Oysa inanmayanlar başlarına gelecekleri bilmemekte fakat Allah bilmektedir. Gemi bitince, günlerce süren çok şiddetli yağmurlar yağmış, her tarafı sular kaplayıp karalar denize dönüşmeye başlamıştır. O zaman gerçekleşen bu felaket günümüzde bilim adamları tarafından da doğrulanmıştır. Ortadoğu bölgesinde şimdi dağ olan birçok yerin bir zamanlar sularla kaplı olduğuna dair deliller bulunmuştur. Televizyonda çeşitli ülkelerde olan sel felaketlerini görmüşsünüzdür. Böyle felaketlerde, insanlar çatılara çıkıp yardım gelmesini beklerler, onlara ancak deniz motorları ya da helikopterlerle yardım ulaştırılabilir. O dönemde ise Hz. Nuh'un gemisinden başka onları kurtaracak hiçbir şey olmamıştır. İşte Nuh Peygamber zamanında olan ve 'Nuh Tufanı' olarak adlandırılan bu olay, o dönemdeki peygambere inanmayan, inançsız insanları cezalandırmak için Allah'ın özel olarak meydana getirdiği bir cezadır. Allah'ı dinlemeyen, O'nun Nuh Peygamber aracılığı ile gönderdiği uyarılara yüz çeviren, şımarık, kötü huylu insanların hiçbiri o gemiye binmemiş, kendilerini Allah'tan başka şeylerin koruyacağını zannetmişlerdir. Allah'a değil başka varlıklara güvenmişlerdir. Halbuki Allah dilemezse bizi hiçbir şey koruyamaz. Bu gerçeği bilmeyen insanlar tepelere, yüksek yerlere çıkmalarına rağmen dev dalgalar onlara da ulaşmış, böylece boğulup gitmişlerdir. Çok az sayıda insan Allah'a inanıp güvenmiş, Nuh Peygamberle beraber gemiye binmiş ve kurtulmuştur. Yanlarına da yine Allah'ın emri ile dişi ve erkek çeşitli türden hayvanlar almışlardır. Kuran'da bu konu şöyle anlatılmaktadır:
Bütün peygamberler gönderildikleri toplumlara benzeri şekilde aynı konuları anlatmışlar ve onları Allah'a ibadet etmeye çağırmışlardır. Bu görevlerini yaparken de o insanlardan herhangi bir karşılık istememişlerdir. Çünkü Allah'ın sözlerini kendi toplumlarına ileten bu insanların hiçbir çıkarları yoktur. Sadece Allah onları görevlendirdiği için ve Allah'ı çok sevdikleri, O'nun da kendilerini sevmesini istedikleri ve O'ndan korkup çekindikleri için bu görevi yaparlar. Ve bu sırada başlarına birçok olay gelir; sıkıntıya, eziyete, iftiraya uğrarlar. Hatta geçmişte bazı peygamberler inkarcılar tarafından öldürülmek istenmiş, içlerinden öldürülenler de olmuştur. Ancak peygamberler yalnızca Allah'tan korkan insanlar oldukları için, karşılaştıkları hiçbir zorluk onları doğru yoldan döndürmemiştir. Yaşadıkları zorlukların karşılığını Allah'ın dünyada ve ölümden sonraki ahiret hayatında eksiksiz olarak vereceğini hiçbir zaman unutmamışlardır. Hz. İbrahim PeygamberBu bölümde Kuran'da adı geçen bütün peygamberleri teker teker anlatmayacağız. Fakat, Kuran'da bazı özellikleri önemle vurgulanan peygamberlerin hayatlarından örneklere yer vereceğiz. Hz. İbrahim de bu peygamberlerden biridir. O, daha çok genç yaşta iken ve çevresinde kendisine Allah'ın varlığını anlatan hiç kimse yokken, kendi kendine gökyüzünü inceleyerek tüm varlıkları Allah'ın yarattığını fark etmişti. Bu konu Kuran'da şöyle anlatılır:
Yine İbrahim Peygamber, içinde yaşadığı toplumu Allah'tan başkasına tapmamaları için şöyle uyarmıştır:
Hz. İbrahim, o devirdeki krala ve halka, yukarıdaki şekilde "Allah'a iman edin" diye dini anlatınca, ona düşman olanlar onu öldürmeye kalkıştılar. Büyükçe bir ateş yakıp Hz. İbrahim'i içine attılar. Fakat Allah onu korudu ve ateşten sapasağlam kurtardı. Bu olay Kuran'da şöyle anlatılır:
Herşeyi yaratan ve kontrol eden Allah'tır. Ateş de Allah'ın emriyle İbrahim Peygamberi yakmamıştır. İşte bu, Allah'ın bir mucizesidir. Allah'ın gücünün herşeye yettiğini çok iyi gösteren örneklerden biridir. Çünkü yeryüzündeki herşey Allah'ın izni ile gerçekleşir. O, dilemediği sürece bir insana hiçbir şey zarar veremez, hiç kimse bir başka insanı öldüremez. Kuran'da Allah şöyle bildirmektedir:
Allah'ın İbrahim Peygamber için dilediği ölümün zamanı gelmediği için, ateşe atıldığı halde ölmemiş, Allah onu oradan kurtarmıştır. Allah, Kuran'ın başka bir ayetinde de İbrahim Peygamberin çok üstün bir ahlakı olduğunu şöyle anlatır:
Allah iyi huylu ve kendisine çok bağlı olan insanları sever. Bu ayetten de anladığımız gibi, efendi olmak, asi ruhlu olmamak, Allah'ın emirlerine tam teslimiyetli olmak Allah Katında çok önemli özelliklerdendir. Hz. Musa Peygamber
Hz. Musa da Kuran'ın birçok yerinde başından geçen olaylar anlatılan bir peygamberdir. Kendisine kutsal kitaplardan biri olan Tevrat gönderilmiştir. Fakat Tevrat, Musa Peygamberin ölümünden sonra insanlar tarafından değiştirildiği için günümüzde asıl hali bulunmamaktadır. Ama değiştirilmiş şeklini Museviler hala kutsal kitap zannederek okumaktadırlar. Günümüzdeki Musevilerin okuyup inandıkları bu kitap, Musa Peygamberin getirdiği kutsal kitap olmadığı için onlar doğru bir inanışa sahip değildirler. Biz Hz. Musa'nın yaşamı ve güzel ahlakı ile ilgili tüm bilgileri Kuran'dan öğreniriz. Kuran'da bildirildiğine göre, eski Mısır hükümdarlarına "firavun" denirdi. Bunların bir çoğu Allah'a inanmayan, kendilerini kutsal bir kişi gibi gören, çok kibirli insanlardı. Musa Peygamberi de Allah bu firavunların en zalimlerinden birisine göndermişti. Hz. Musa'nın hayatından bize haberler veren ayetleri okurken üzerinde durulması gereken önemli bir konu, kaderdir. Hz. Musa'nın Firavun'un sarayına gönderilişi şöyle olmuştur: Tam Hz. Musa'nın doğduğu sırada, Firavun zalimce bir emir vermiş ve ülkesindeki tüm erkek çocukların öldürülmesini istemiştir. Hz. Musa da ölüm tehlikesiyle karşılaşmıştır. Ancak Allah Hz. Musa'nın annesine oğlunu suya bırakmasını söylemiş ve sonunda onu Firavun'un alacağını ve onun kendisine geri dönüp peygamber olacağını bildirmişti. Annesi Hz. Musa'yı bir sandığın içine yerleştirerek suya bıraktı. Nehirde başıboş ilerleyen bu sandık bir süre sonra Firavun'un karısı tarafından bulundu ve Hz. Musa daha bebekken büyütülmek üzere saraya alındı. Böylece Firavun, ileride kendisine Allah'ı anlatacak, yanlış fikirlerine karşı koyacak olan insanı, bilmeden yanına almış ve büyütmüştür. Herşeyi bilen Allah, Firavun'un Hz. Musa'yı nehirde bulup, onu sarayında yetiştireceğini de bilmektedir.
Hz. Musa doğduğunda onun bir sandık içinde suya bırakılacağı, Firavun'un onu bulacağı, sonunda ise Hz. Musa'nın bir peygamber olacağı belliydi. Çünkü Allah onun kaderini öyle belirlemişti. Allah bunu Hz. Musa'nın annesine bildirdi.
Burada Hz. Musa'nın hayatındaki tüm detayların en ince ayrıntısına kadar Allah Katında kaderde belirlenmiş olduğuna ve aynen takdir edildiği gibi gerçekleştiğine dikkat etmek gerekir.
Hz. Musa büyüdükten sonra Mısır'dan ayrıldı, bir süre bir başka ülkede yaşadı ve sonra da Allah onu peygamber olarak görevlendirdi. Ve Musa Peygambere yardımcı olarak kardeşi Hz. Harun'u gönderdi.
İkisi birden bu zalim Firavun'un karşısına çıkıp Allah'ı ve O'nun emirlerini anlattılar. Musa Peygamberin yaptığı çok zor bir işti. Çünkü Allah'ı inkar eden çok zalim bir hükümdarın karşısına çıkıp çekinmeden onu, Allah'ı tanımaya ve O'na ibadet etmeye çağırmıştı. Kuran'da Hz. Musa'nın bu daveti şöyle anlatılmaktadır:
Firavun ise kendini beğenmiş ve kibirli bir insandı. Bütün gücün kendinde olduğunu zannedip Allah'a başkaldırmıştı. Halbuki Firavun'a o gücü, malı ve toprakları veren de Allah'tır. Ama Firavun akılsız olduğu için bu gerçeği anlayamamıştır. Hz. Musa'ya karşı çıkan ve iman etmeyen Firavun, daha önce de söylediğimiz gibi, çok zalim bir insandı. Musa Peygambere inanan topluluğu (İsrailoğulları) esir tutuyor, onları köle olarak çalıştırıyordu. Sonunda Firavun'un Hz. Musa'yı ve bütün inananları yok etmeyi düşündüğü anlaşılınca bu topluluk Hz. Musa önderliğinde Mısır'dan kaçtı. İsrailoğulları ve Hz. Musa, önlerine çıkan denizle arkalarından gelen Firavun'un ordusu arasında kaldılar. Ama Musa Peygamber böyle çaresiz gibi görünen bir durumda bile asla umudunu ve Allah'a güvenini kaybetmedi. Allah, bir mucize yaratarak inananların geçmesi için denizi ikiye yardı ve denizde bir yol açtı. Bu, Allah'ın Musa Peygambere verdiği büyük mucizelerden birisidir. İnananlar geçince deniz kapandı, onları takip eden Firavun ve ordusu ise suda boğuldular. Allah Kuran'da bu mucizevi olayı şöyle bildirmektedir:
Tam öleceğini anladığı sırada Firavun Allah'a inandığını söyleyerek kendisini kurtarmasını istemiştir. Fakat son andaki bu pişmanlığı fayda etmemiştir. Çünkü Allah, yaptığımız hatalardan ancak samimi olarak pişman olursak bizi affedeceğini bildirmiştir. Allah çok bağışlayıcıdır. Ama insanın tam öleceğini anladığı sıradaki pişmanlığı, samimi ve zamanında duyulan bir pişmanlık olmadığından fayda etmeyebilir. Firavun'a da böyle olmuştur. O halde bizim unutmamamız gereken şudur: Hayatımız boyunca Allah'ın hoşnut olacağı şekilde yaşamalı ve Firavun'un düştüğü hataya düşmemeliyiz. Çünkü hayatımızı Kuran'a uygun güzel bir ahlakla geçirmezsek, Kuran'da emredilenleri yapmazsak, ölüm anında pişman olmamız fayda etmeyebilir.
Hz. Yunus Peygamberİnsan ne kadar zor ve çaresiz durumda olursa olsun daima Allah'a güvenmeli ve O'ndan yardım istemelidir. Biraz önce de anlattığımız gibi, Musa Peygamber Firavun'un ordusu ile önlerindeki deniz arasında kalınca asla umutsuzluğa düşmemiş ve Allah'a güvenmişti. İşte Yunus Peygamberin davranışı da böyle güzel bir davranışın örneklerindendir. Yunus Peygamber, ilk önceleri Allah'ın kendisine verdiği göreve rağmen uyarması gereken toplumu terk etmişti. Bunun üzerine Allah onu çeşitli denemelerden geçirdi. Hz. Yunus ilk önce bindiği gemidekiler tarafından denize atıldı. Sonra denizde kendisini dev bir balık yuttu. Bu olayların üzerine Hz. Yunus yaptığından dolayı pişman oldu ve Allah'a sığınıp dua etti. Kuran'da bu olay şöyle anlatılır:
Allah, Kendisi’ne güvenip, dua etmeseydi Hz. Yunus'un başına gelecekleri Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Allah Yunus Peygamberi tamamen umutsuz gibi görünen bir durumdan kurtarmıştır. Bu, Allah'tan hiçbir zaman umut kesilmeyeceğine dair açık bir işarettir. Kuran'da bildirilen bu olayları okuyup öğrenen bizlerin yapması gereken de, her ne zorlukla karşılaşırsak karşılaşalım, daima Allah'a dua edip O'ndan yardım dilemektir.
Hz. Yusuf PeygamberKuran'da Yusuf Peygamberin başından geçenler çok uzun ve detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Burada kısaca anlatıp, Hz. Yusuf'un ahlakından nasıl örnek almamız gerektiğini göreceğiz. Hz. Yusuf, Yakup Peygamberin oğullarından biridir. Küçük yaşta kardeşleri onu kıskandıkları için çölde bir kuyuya atıp babalarına da "onu bir kurt yedi" diye yalan söylemişlerdir. Kuyudan su çeken bir kervan onu bulup Mısır'da bir yöneticinin sarayına götürmüştür. Orada bir olaydan dolayı iftiraya uğrayıp zindana atılmış ve senelerce zindanda kalmıştır.
Sonunda suçsuz olduğu anlaşılmış, zindandan çıkarılmış, çok güvenilir ve akıllı bir insan olduğu için Mısır'da hazinenin başına getirilmiş, yönetici olmuştur. Kendisine zamanında eziyet eden kardeşlerini de affetmiştir. Yusuf Peygamber çok üstün bir ahlaka sahiptir. Allah onu birçok şekilde denemiş, kuyu gibi kurtulması imkansız görünen bir yerden çıkarıp en sonunda onu üstün bir makama getirmiştir. Yusuf Peygamber başına gelen her olayda Allah'a dua etmiş, O'na yönelmiştir. Senelerce suçsuz olmasına rağmen hapiste kaldığı halde bunun Allah'ın bir denemesi olduğunu unutmamıştır. Hapiste yanında bulunanlara hep Allah'ın gücünü ve büyüklüğünü anlatmıştır. Bu kadar zor şartlar altında Allah'a olan güven ve bağlılığını koruması, onun çok üstün bir ahlak sahibi olduğunu bize göstermektedir. Hz. Eyüp Peygamberİnsanın başına gelenlere karşı sabırlı olması çok önemli bir Müslüman özelliğidir. Hz. Eyüp kendisine çok sıkıntı veren bir hastalıkla denenmiştir. Ama Eyüp Peygamber hastalığının geçmesi için sadece Allah'tan yardım istemiş ve O'na güvenmiştir. Allah onun duası üzerine hastalığının nasıl iyileşeceğini kendisine bildirmiştir. Hz. Eyüp'ün üstün ahlakı ve duası Kuran'da şöyle anlatılır:
Bazı insanlar, hastalık, acı, sıkıntı gibi zorluklarla karşılaştıkları zaman hemen ümitsizliğe kapılırlar. Bazıları ise isyankar bir tavır içine girerler. Oysa bunlar çok yanlış düşüncelerdir. Hz. Eyüp örneği de bize göstermektedir ki, Allah en üstün kullarına bile çeşitli dertler ve sıkıntılar verebilir. Bundaki amaç, insanın olgunluğunu artırmak ve Allah'a olan bağlılığını sınamaktadır. Biz de başımıza gelen her sıkıntı karşısında Allah'a dua etmeli ve O'na güvenmeliyiz. Hz. Eyüp gibi sabreden ve daima Allah'a yönelip dönen insanlar olmalıyız. O zaman Allah hem dertlerimizi giderir, hem de yaşadığımız sıkıntılara karşılık olarak dünyada ve ahirette bize büyük mükafat verir. Hz. İsa Peygamberİsa Peygamberi Allah özel bir yaratılışla yaratmıştır. Allah onu da Adem Peygamber gibi babası olmadan dünyaya getirmiştir. Bu, Kuran'da şöyle haber verilir:
Hazreti İsa, Kuran'da annesinin adıyla, yani Meryemoğlu İsa olarak geçer. Hz. Meryem Allah'ın tüm kadınlara örnek kıldığı çok değerli bir Müslümandır. Son derece iffetli ve Allah'a çok bağlı bir mümindir. Allah ona, çocuğunun peygamber olacağını müjdelemiştir. Allah Meryemoğlu İsa'yı Peygamber yapmış ve ona kutsal kitaplardan İncil'i vermiştir. (İncil de Hz. İsa'dan sonra kötü niyetli insanlar tarafından değiştirilmiştir. Bugün elimizde gerçek İncil yoktur.) Allah Hz. İsa'ya birçok mucizeler de vererek topluma gerçekleri anlatmakla görevlendirmiştir. Daha bebekken konuşarak Allah'ı anlatmıştır. İsa Peygamber kendisinden sonra gelecek olan Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'i de müjdelemiştir. Peygamberimiz (sav)’in bir adı da Ahmet'tir. Hz. İsa'nın Peygamberimiz (sav)’i müjdeleyişi Kuran'da bize şöyle bildirilmektedir:
İsa Peygambere, yaşadığı dönemde inanıp yardımcı olan çok az insan olmuştur. İsa Peygamberin düşmanları onu öldürmek için tuzak kurmuşlar ve onu ele geçirip astıklarını zannetmişlerdir. Ama Allah bize Kuran'da olayın böyle gerçekleşmediğini ve Hz. İsa'yı öldüremediklerini bildirmektedir:
İsa Peygamberin arkasından düşmanları onun söylediği gerçekleri saptırmaya çalışmışlardır. İsa Peygamberi ve annesi Meryem'i de insanüstü varlıklar gibi, hatta daha da ileri giderek "tanrı" gibi göstermeye başlamışlardır. Hala günümüzde bu yanlış inanışlar ve davranışlar devam etmektedir. Allah bize bu inançlarının yanlışlığını Kuran'da İsa Peygamberin kendi sözleriyle bildirmektedir:
Hz. İsa'nın arkasından kendisine inananlar artmıştır. Fakat onlar da değiştirilip yanlış şeyler eklenmiş İncil'e uyduklarından, onlar da bugün yanlış bir yoldadırlar. Doğru olan tek yol, Allah'ın hiç bozulmamış olan son kitabı Kuran'da bildirilen, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in yoludur. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)Son peygamber olduğu ve günümüzden yaklaşık 1400 yıl önce yaşadığı için hakkında en fazla şey bilinen peygamber Hz. Muhammed (sav)'dir. İnsanlar, Hz. Muhammed (sav)'den önce gönderilen bütün dinleri değiştirip bozmuşlardır. Bu nedenle, insanların dünya hayatının sonu olan kıyamete kadar sorumlu tutulacakları son kitap olan Kuran, Peygamberimiz (sav)’e gönderilmiştir. Allah bütün istediklerini Kuran aracılığı ile bize bildirmiştir. Peygamberimiz (sav) de diğer peygamberlerde olduğu gibi, içinde yaşadığı topluma gerçekleri anlatırken birçok zorluk ve sıkıntı ile karşılaşmıştır. Hiçbir çıkarı olmadığı ve hiçbir şekilde ücret istemediği halde suçlanmıştır. Doğup büyüdüğü Mekke şehrinden göç etmeye zorlanmıştır. Kendisine inanan ilk Müslümanlara (sahabeler) eziyet ve işkenceler yapılmıştır. Ama Allah zamanımıza kadar hiç değişmeden gelen İslam dinini, inkar edenlerin yok etmelerine müsaade etmemiştir. Allah'ın vadettiği gibi Kuran, günümüze kadar tek kelimesi bile değişmeden korunmuştur.
Hz. Muhammed (sav)'in bu çağrısı bugün yaşayan tüm insanlar için geçerlidir. Allah dinini tebliğ etmeleri için gönderdiği elçilere tam bir itaati emretmiş, birçok ayette elçiye itaatin aslında Kendisine itaat olduğunu bildirmiştir. Bu nedenle Peygamberimiz (sav)’e itaat, dinin en önemli ve hayati konularından biridir. Ve bu itaatin gösterilmesi de elbette Peygamberimiz (sav)’in hayattayken bildirdiği konuları tam bir teslimiyetle uygulamakla olur. Allah Kuran'da Peygamberimiz (sav)’in tüm insanlara örnek olan üstün ahlakını, pek çok ayetle bize tanıtmıştır. Bu ayetlerden birkaçı şöyledir:
Ayrıca Kuran'da "De ki" ile başlayan ayetlerle Allah, Peygamberimiz (sav)’e söylemesi gerekenleri bildirmiş, Hz. Muhammed (sav) bu ayetlerle tüm insanlara dini anlatmıştır. Allah'tan korkan ve bağışlanmayı isteyen kulların Hz. Muhammed (sav)'e uyması gerektiği bir ayette şöyle bildirmiştir:
Yukarıdaki ayette de görüldüğü gibi, Allah'ın bizi sevmesini istiyorsak Peygamberimiz (sav)’in söylediklerine uymamız, onları eksiksiz olarak yerine getirmemiz gerekmektedir.
|