İslam ve Budizm
Budizmin Batıl İnançlarıBudizmin batıl inanışları ülkeden ülkeye büyük farklılıklar göstermektedir. Bunun nedeni bu dinin 2500 yıldır yayıldığı ülkelerin milli diniyle, gelenekleriyle ve yerleşik kültürüyle karışmış olmasıdır. Bugün Japonya'da, Çin'de, Tibet'te, Sri Lanka'da, Vietnam'da ya da Amerika'da uygulanan Budizm birbirinden çok farklıdır.
Tarihi kaynaklardan öğrendiğimize göre Buda, Budizmin temel inanışlarını ve ibadetlerini insanlara aktarırken hep sözlü anlatım yolunu tercih etmiştir. Araştırmacılar da onun arkasında hiçbir yazılı metin bırakmadığını belirtmektedirler. Budistler ise, onun vaazlarının 400 yıl kadar sözlü olarak nesilden nesile nakledildiğine ve sonunda Pali-Kanon adlı bir kitapta toplandığına inanırlar. Ancak araştırmacıların ortak fikri, bu sözlerin çok büyük bir bölümünün Buda'ya ait olmadığı, birtakım ilavelerle zamanla bu hale geldiği yönündedir. Dolayısıyla yazılı bir metne dayanmayan Budizm, aradan geçen binlerce yıl boyunca çok büyük değişikliklere uğramış, tahrif edilmiş, eklemeler ve çıkartmalarla yeniden şekillendirilmiştir. Günümüz Budizminin kutsal olarak kabul ettiği kitabın adı "üç sepet" anlamına gelen Tipitaka'dır. Bu metinler Pali diliyle yazılmıştır. Tipitaka'nın ne zaman yazıya geçirildiği ise kesin olarak bilinmemektedir. Ancak MÖ 1. yüzyılda Seylan'da bugünkü şeklini aldığı ileri sürülmektedir. Tipitaka metinlerinin bölümleri şu şekildedir:
Günümüz Budist rahipleri bu metinlerin kutsallığına inanır, ibadetlerini bu kitaplara göre yapar ve tüm hayatlarını bu kitaplara göre düzenlerler. Bu metinlerde Buda adeta bir ilah gibi gösterilmiştir. (Allah'ı tenzih ederiz.) Bu nedenle de günümüz Budistleri Buda heykelleri önünde secde eder, bu heykellere yiyecekler sunar, onlardan medet umarlar. Oysa bu, son derece akıl ve mantık dışı bir uygulamadır. Bu taştan, bronzdan heykellerin kendilerini duyacağına, yardım edeceğine inanan Budistler çok büyük bir aldanış içindedirler. Kitabın ilerleyen bölümlerinde daha detaylı olarak göreceğimiz bu putperest uygulamaların yanı sıra Budizm, kainatın nasıl var olduğu, dünya üzerindeki kusursuz sistemlerin nasıl işlediği gibi konuların hiç üzerinde durmayan, sadece insan üzerinde yoğunlaşan gizemli bir öğreti halini almıştır.
Budizm Ateist Bir DindirBudizm, Allah'ın varlığını inkar eden, sadece insanın bazı ahlaki yönlerden gelişimini ve dünyaya ait ızdıraplarından kurtulmasını temel alan ateist bir felsefedir. Bu din hiçbir akılcı ve bilimsel dayanağı bulunmayan birer dogma olan karma ve reenkarnasyon inancı (insanın dünyaya sürekli geldiği, bir önceki hayatındaki davranışlara göre bir sonraki hayatının şekillendiği düşüncesi) üzerine kurulmuştur. Budist yazıtlarda bir Yaratıcı'nın varlığına, kainatın, canlıların ve evrenin nasıl ortaya çıktığına hiçbir şekilde değinilmediği gibi, hiçbir Budist metinde de, kainatın yoktan nasıl var edildiği, canlılığın nasıl ortaya çıktığı ve dünya üzerindeki eşsiz yaratılış delillerinin nasıl var olduğu anlatılmaz. Budistlerin aldanışına göre bu konuda düşünmek dahi gereksizdir. Budist metinlere göre hayatta tek önemli olan şey arzuları yok etmek, ızdıraplardan kurtulmak ve Buda'ya saygı göstermektir. Dolayısıyla aslında Budizm çok "dar görüşlü" bir inançtır. İnsanı "nasıl var oldum, evren ve canlılar nasıl ortaya çıktı" gibi temel sorular üzerinde düşünmekten ve bunları araştırmaktan uzaklaştırmakta ve sadece mevcut yaşamın dar kalıpları içine sokmaktadır.
Budizm Baskıcı ve Köleleştirici Bir Dindir
Budizmin insanın tüm arzularını yok etmeye çalışması ise bir başka dar görüşlülüktür. Allah dünyadaki nimetleri insanların yararlanması, zevk alması ve karşılığında da Kendisine şükretmesi için yaratmıştır. Bu nedenle İslam insanlara arzularını köreltmelerini, kendilerine acı ve ızdırap çektirmelerini emretmez. Aksine, dünyadaki güzelliklerden (çirkin ve kötü olan haram davranışlar dışında) yararlanmalarını, kendilerine gereksiz yere sınırlama ve baskı yapmamalarını, kendilerine acı çektirmemelerini emreder. Bu nedenledir ki, Allah Peygamberimiz (sav)'in vasıflarını sayarken, O'nun insanlar üzerindeki "zincirleri indirdiğini" haber vermiştir: Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Araf Suresi, 157) Kısacası İslam özgürleştiricidir. İnsanı; gereksiz örf ve adetlerden, yasaklardan, toplumsal baskılardan, "başkaları ne der" endişesinden kurtarıp, sadece Allah'ın rızasını amaçlayan huzurlu bir hayat sürmeye çağırır. Nitekim Peygamber Efendimiz de birçok hadisinde insanlara, dini kolaylaştırmayı emretmiştir: "Sevindirin, nefret ettirmeyin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın." 1 "Kolaylaştırıcılar olarak gönderildiniz, zorlaştırıcılar olarak gönderilmediniz." 2 Budizm ise insanları puslu manastırlara, acı ve sefalet dolu bir yaşama iten, köleleştirici bir inançtır. Allah'ın insanlar için yarattığı nimetleri (güzel yiyecekleri, temizliği, rahatlığı) garip bir şekilde yasaklamakta, acı çekmeyi bir erdem olarak kabul edip tüm bağlılarına acı çekmeyi öğütlemektedir. Örneğin Budist rahipler için hayat türlü zorluklarla doludur. Çalışamazlar ve mülk sahibi olamazlar. Günlük yiyeceklerini, halk arasında ellerinde bir kap ile gezip dilenerek gidermek zorundadırlar. Hatta bu nedenle Budist rahiplere halk arasında "bhikkus" (dilenciler) ismi verilmiştir. Evlilik ve her türlü aile yaşamı da yine rahiplere yasaktır. Her rahibin sadece tek bir elbisesi olabilir, bu da kalitesiz sarı kumaştan olmalıdır. Bu giysinin yanında başka tek eşyaları da; uyku için kullanabilecekleri sert bir yatak, saçlarını kazımak için ustura, iğne, matara ve dilenmek için bir kaptır. Günde tek bir öğün yemek yerler ve bu da öğleden önce olmak zorundadır. Öğleden sonra bir ertesi güne kadar bir şey yemek yasaktır. Yemek genellikle ekmek, pirinç ve baharattan oluşur. İçecekleri ise, su veya pirinç sütüdür. Başka yiyecekler "lüks" sayılır ve yasaklanır, hatta ilaçlar bile yasaktır. Et, balık ve meyve gibi yiyecekler sadece eğer rahip hasta ise ve o da bir üst rahibin daveti üzerine yenir. Kısacası Budizm, bir tür "kendi kendine eziyet" dinidir. Bu durum Allah'ın Kuran'da yer alan "Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar" (Yunus Suresi, 44) ayetinin de tam bir tecellisini oluşturmaktadır. Oysa Allah iman edip, Kendisine teslim olanlara hem dünya hayatında hem de ahirette çok güzel bir hayat vaat etmiştir. Hem dünya üzerindeki tüm nimetler hem de ahiretteki sonsuz nimetler onlarındır:
De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır." Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız. (Araf Suresi, 32) Budizmin bir diğer karanlık yönü de karamsarlığıdır. İnananlarına vaat ettiği "Nirvana", tüm dünyaya karamsar bakan melankolik bir zihniyetin, hayatla olan tüm bağlarını şizofrenik bir biçimde kesmesinden başka bir şey değildir. Katolik Ansiklopedisi The Catholic Encyclopedia, Budizm'in bu özelliğini şöyle açıklamaktadır:
Oysa İslam insanlara kayıtsızlığı değil, tam aksine canlılığı, neşeyi ve hareketi getirir. İslam terbiyesini alan bir insan çevresindeki olaylara karşı son derece duyarlı olur. Dünyayı Budizm'deki gibi yüz çevrilmesi gereken bir kaos olarak değil, Allah'ın Kuran'da tarif ettiği güzel ahlakı uygulamak için yaratılmış bir imtihan alanı olarak görür. Bu nedenledir ki İslam tarihi son derece adil ve başarılı, halka huzurlu ve mutlu bir yaşam sağlayan yöneticilerle doludur. Budizm ise sadece kendi kendilerine acı çektiren, halklarını da kendileri ile birlikte pasiflik ve dolayısıyla fakirliğe sürükleyen, hatta karşılaştığı sorunlar karşısında tek çareyi kendini yakmakta bulan zavallı insanlar üretmektedir. Şeytanın insana karşı oynadığı büyük oyunlardan biridir bu.
Budizm Pagan Bir DindirBudizm pagan bir dindir, yani putperesttir. Bugün Budizmin farklı ekollere ayrıldığı ve Buda'ya tapınmanın sadece bazı ekollere has olduğu söylenir. Ancak, Buda'nın şaşmaz bir yol gösterici olarak kabul edilmesi bile -ki bu tüm Budist ekollere hakim bir yanılgıdır- bu dinin Buda'yı putlaştırdığını göstermektedir.
Tarihi kaynaklara göre Buda'nın ölümünden bir süre sonra Budist rahipler tarafından "Buda'yı kutsallaştırma" girişimleri başlatıldı. Her yere onun heykelleri yapıldı ve Nirvana'nın onun vücudunda şekillendiği yönünde çarpık bir inanç güç kazandı. Budist rahiplerin Buda'ya yönelik aşırı saygı anlayışları, bir süre sonra Buda'ya tapınma halini aldı. Budizmin güçlü olduğu ülkelerin dört bir yanı Buda'nın dev boyutlardaki heykelleriyle donatıldı. Günümüzde de Asya'dan Amerika'ya pek çok ülkede Buda heykelleriyle, üzerinde Buda'nın gözlerinin resmedildiği tapınaklara rastlamak mümkündür. Daha önce de belirtildiği gibi bu gözlerle insanlara, Buda'nın her yeri gördüğü ve insanı sürekli izlediği mesajı verilmekte, insanların hayatlarının her dakikasını Buda'yı düşünerek geçirmeleri fikri aşılanmaktadır. Binlerce yıl önce ölmüş olan bir insanın hala kendisine inananları gördüğünü, koruduğunu, yakarışlarını işittiğini düşünmenin ne denli dayanaksız bir inanç olduğu ise ortadadır. Budistlerin kavramaktan aciz oldukları asıl gerçek ise tüm insanlar gibi Buda'yı da yaratanın alemlerin Rabbi olan Allah olduğudur. Allah gizlinin gizlisini bilen, herşeyi sarıp kuşatandır. Budizm ve Karma İnancı
Karma öğretisi, yapılan her türlü eylemin tepkilerinin er ya da geç yapan kişiye geri döneceğini ve bunun sözde "bir sonraki yaşamını" etkileyeceğini varsayar. Bu batıl inanışa göre insan dünyaya sürekli yeniden gelmektedir ve bir sonraki yaşamında bir önceki yaşamında yaptıklarının sonucunu alacaktır. Allah'ın varlığını inkar eden Budizm'e göre de herşeyi idare eden yegane kuvvet karmadır. Sanskritçe bir kelime olan karma, "hareket, fiil" anlamına gelmektedir ve bir "sebep-sonuç kanunu" olarak gösterilmektedir. Karma inancını savunanlara göre, bir insan geçmişte ne yapmışsa, gelecekte onu görecektir. Geçmiş insanın bir önceki hayatı, gelecek ise ölümden sonra başlayacağı iddia edilen yeni hayatıdır. Buna göre bugün fakir olan bir insanın bir önceki hayatında kötülükler yaptığına ve bunun karşılığını bu hayatında fakirlikle aldığına inanılır. Bu batıl inanış kötü bir insanın bir sonraki yaşamında bitki ya da hayvan olabileceği gibi iddialara dahi yer vermektedir.
Karma inancının zararlı sonuçlarından biri, insanların acizlik, fakirlik ve zayıflıklarını, onların ahlaki kötülüklerinden kaynaklanan bir ceza gibi göstermesidir. Karma inancına göre eğer bir insan fakir veya sakat ise, bunun nedeni önceki yaşamında yaptığı kötülüklerdir ve dolayısıyla böyle olmayı hak etmiştir. Bu batıl inanç, Hindistan'da asırlar boyunca "kast sistemi" olarak bilinen son derece adaletsiz bir toplum yapısının egemen olmasının da en önemli nedenidir. (Budizmin gerçekte Hinduizmden doğduğu, Karmanın da Hinduizm'den geldiği unutulmamalıdır.) Karma inancı yüzünden fakir, hasta, sakat insanlar hor görülmüş ve kast sistemi içinde ezilmişlerdir. Sistemin tepesinde olan zenginler ve yönetici sınıf ise, bu imtiyazlarını doğal bir hak olarak görmüşlerdir. Oysa İslam'da insanların zayıflıkları bir suç değil, Allah'ın verdiği bir imtihan olarak kabul edilir ve dahası diğer insanların ihtiyaç içindeki bu kimselere yardım etmeleri çok önemli bir görev olarak emredilir. Bu nedenledir ki İslam -ve İslam ile aynı İlahi kaynaktan gelen ancak daha sonradan tahrif edilen Hıristiyanlık ve Yahudilik- çok güçlü bir sosyal adalet kavramına sahiptir. Budizm ve Hinduizm gibi Karma inançları ise, tam aksine sosyal adaletin karşısında büyük bir engeldir. Karma'nın temeli reenkarnasyon inancıdır. Yani insanların aynı ruh ile sürekli olarak farklı bedenlerle dünyaya yeniden geldiği düşüncesidir. Karma bu inanca bir de "her hayatın bir sonrakini etkilediği" varsayımını eklemiştir. Ancak bu inanç, tek bir soru ile yıkılmaya mahkumdur: İddia edilen bu karma süreci nasıl işleyecektir? Budizm Allah'ın varlığını kabul etmez. Peki o zaman kim insanları bir önceki hayatlarına göre yargılayıp, buna göre yeni bir bedenle dünyaya gönderecektir? Bu soru cevapsızdır. Budistler bunun bir tabiat kanunu gibi "kendiliğinden" işlediğine inanırlar. Oysa tabiat kanunlarını yaratan da Allah'tır. İnsanların yaşamları boyunca yaptıkları işleri gözlemleyecek, bunların hesabını tutacak, sonra onları ölümlerinin ardından bu hesaba göre yargılayacak, bu yargıya göre onlara yeni bir yaşam biçimi belirleyecek, onları bu yeni yaşam biçimi uyarınca yeniden yaratacak ve bu senaryoyu dünya üzerindeki milyarlarca insan (ve hayvan) üzerinde kusursuzca yürütebilecek bir "doğa kanunu" yoktur. Ortada böyle bir doğa kanunu olmadığına göre, böyle bir süreç de elbette var olamaz. Reenkarnasyon inancının hiçbir akılcı dayanağı olmamasına rağmen dünyanın dört bir yanında bu kadar taraftarı bulunmasının ana nedeni ise dine inanmayan, ahiretin varlığını inkar eden ve ölümden korkan insanların, reenkarnasyonu, bu korkularını yenmek için bir çıkış yolu olarak görmeleridir. Çünkü reenkarnasyon inancının temelinde de -Karmada olduğu gibi- ölümden korkmamak gerektiği ve insanın yeniden doğuşlarla arzularına ulaşabileceği yönünde gerçek dışı bir avuntu yatmaktadır. Reenkarnasyon bir doğa kanunu gibi kendiliğinden gerçekleşemeyeceğine göre, bunun ancak doğaüstü bir yaratılışla sağlanabileceği açıktır. Ancak Kuran'a baktığımızda reenkarnasyonun bir hurafe olduğunu görürüz; Allah'ın insanlara yol gösterici olarak indirdiği Kitap, reenkarnasyonu açıkça yalanlamaktadır. İslam'a Göre ReenkarnasyonBir Müslümanın her konuda olduğu gibi Karma felsefesine bakış açısı da Allah'ın Kuran'da tarif ettiği şekilde olmalıdır. Kuran'da ölümün ve dirilişin bir kez olduğu bildirilmektedir. Her insan dünyada sadece tek bir hayat yaşar, bu hayatından sonra ölür. Rabbimiz "...Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp buluşacaktır. Sonra gaybı da müşahede edilebileni de bilen Allah'a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir."(Cuma Suresi, 8) şeklinde buyurmaktadır. İnsan ölümünden sonra tekrar diriltilerek, dünyada tüm yapıp ettiklerine göre sonsuza kadar cennette veya cehennemde kalmayı hak eder. Yani insanın bir dünya hayatı, bir de sonsuza kadar yaşayacağı ahiret hayatı vardır. İnsanların öldükten sonra dünya hayatına geri dönemeyeceklerini Allah Kuran'da çok açık olarak bildirmektedir: Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler. (Enbiya Suresi, 95) Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin. Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım." Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır. (Mü'minun Suresi, 99-100) Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi, insanların bir bölümü ölüm ile karşılaşınca, tekrar dirilme ümidi içinde olacaklardır. Ancak, kendilerine bunun kesinlikle mümkün olmadığı o an açıklanacaktır. Allah bir başka ayetinde insanların ölümü ve diriltilmesi ile ilgili şunları bildirir: Nasıl oluyor da Allah'ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz. (Bakara Suresi, 28)
Allah insanın başlangıçta ölü olduğunu bildirir. Yani insanın yaratılışının temeli toprak, su, çamur gibi cansız maddelerdir. Daha sonra Allah bu cansız yığına "bir düzen içinde biçim verip" (İnfitar Suresi, 7) onu diriltir. Bu dirilişten belli bir süre sonra insan, yaşamı sona erince tekrar öldürülür ve toprağa geri döner, çürüyüp-ufalanıp toz haline gelir. Bu da insanın ikinci defa ölü haline geçişidir. Geriye ise son kez diriltilmesi kalmıştır. Bu da ahiretteki dirilmesidir. Her insan ahirette diriltilecek ve bir daha geri dönüşün mümkün olmadığını anlayarak, dünyada yaptığı herşeyin hesabını verecektir. Allah ayetlerde insanın dünyaya geldikten sonra tek bir ölümden başka ölüm tatmayacağını şöyle bildirir:
Orda, ilk ölümün dışında başka ölüm tatmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur. Senin Rabbinden, bir fazl ve (lütuf) olarak. İşte büyük 'mutluluk ve kurtuluş' budur. (Duhan Suresi, 56-57) Yukarıdaki ayetler, ölümün sadece bir kez olduğunun görülmesi açısından son derece açık ve kesindir. Bazı insanlar her ne kadar ölüm ve ahiret korkularını yenmek ve kendilerini teselli etmek için Karma ya da reenkarnasyon gibi batıl inançları kabul etmek isteseler de, gerçek olan, öldükten sonra bir daha dünyaya gelmeyecekleridir. Her insan sadece bir kez ölecektir ve bu ölümünden sonra, Allah'ın takdir ettiği şekilde sonsuza kadar yaşayacağı ahiret hayatı başlayacaktır. Allah her insanı dünyada yaptığı iyilik veya kötülüklere göre, cennetle ödüllendirecek veya cehennemle cezalandıracaktır. Allah, sonsuz adalet sahibi, sonsuz merhametli ve şefkatli olandır, herkese yaptığının karşılığını eksiksiz olarak verendir. Ölümden veya cehenneme gitme ihtimalinden korkarak, batıl inançlarda teselli aramak ise, hiç şüphesiz insana çok daha büyük bir yıkım getirir. Akıl ve vicdan sahibi bir insan, bu yönde bir korkusu varsa, cehennem azabından kurtulup cenneti umabilmek için samimi bir kalple Allah'a yönelmeli ve insanlar için hidayet rehberi olan Kuran'a uymalıdır. İnsan hiç unutmamalıdır ki, ne genç, ne yaşlı, ne güzel, ne de zengin olmaları bugüne kadar yaşayan hiçbir insanı ölümden koruyamamıştır. Bu nedenle hiçbir insan ölüm gerçeğini göz ardı etmemelidir. Çünkü o göz ardı etse de etmese de bu kaçınılmaz gerçek mutlaka yaşanacaktır. O, ölüm sarhoşluğu, bir gerçek olarak gelip de, (insana) "İşte bu, senin yan çizip-kaçmakta olduğun şeydir" (denildiği zaman da). (Kaf Suresi, 19) Siz bu satırları okurken de ölümün yakınlığını aklınızdan geçiriyor olabilirsiniz. Ancak belki de elinizdeki kitabı bitiremeden ölüm sizi bulacaktır. Belki de ölüm size diğer insanlardan çok daha yakındır. Bunun için mutlaka bir sebep olması, bir hastalık, kaza ya da yaşlılıkla karşılaşmanız da gerekmeyecektir. Çünkü Allah ölüm vakti gelen kişiye ölüm meleklerini gönderecek ve bu kişinin canını alacaktır. O halde insan bu büyük gerçeği asla aklından çıkarmamalı, ölüme hazırlık yapmayı asla ertelememelidir. Münafikun Suresi'ndeki "… Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi kesinlikle ertelemez…" (Münafikun Suresi, 11) hükmüyle Allah Kuran'da ölümün ertelenmeyeceğini ve ölüm ile karşılaşan birinin pişmanlığını bize bildirmiştir: Sizden birinize ölüm gelip de: "Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam" demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Oysa Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi kesinlikle ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Münafikun Suresi, 10-11) Budizm'in Sapkın Ahiret İnancı
Karma inancının bir sonucu olarak Budizm'de ahiret, cennet ve cehennem inancı da yer almamaktadır. Bu, Allah'ın Kuran'da bildirdikleri ile çelişen, batıl ve sapkın bir inançtır. Bu inanca göre daha önce de belirttiğimiz gibi, bir insan her ölümünden sonra tekrar dünyaya gelir ve bu dönüşüm sürekli devam eder. Budizm'de ahiret inancının olmadığını Sanskrit ve Karşılaştırmalı Filoloji Profesörü E. Washburn Hopkins, The Religions of India (Hindistan Dinleri) isimli kitabında şöyle açıklamaktadır:
Bazı Budist kaynaklarda ise ölüm sonrası hayatla ilgili olarak şu bilgilerin verildiği görülmektedir:
Görüldüğü gibi, Budist öğretilere göre insanların yaptıklarının karşılığını bulduğu bir tür cennet ve cehennem inancı vardır. Ancak, hak bir dine ait olmadığı için bu inançta birçok çelişki ve mantıksızlık bulunmaktadır. Herşeyden önce, Allah'ın Kuran'da bildirdiğinin aksine, Budizm'de cennet ve cehennem sonsuz değil, geçicidir. Bu inanışın en mantıksız yönlerinden biri ise, dünya üzerindeki mevcut tüm sistemlerin daha önce de belirttiğimiz gibi kendiliğinden işlediğine inanılmasıdır. Budizme göre kainatın ve insanların varoluşu gibi, ölüm ve yeniden doğum döngüsü de başıboştur. Bu inançta dünya hayatını, cennet ve cehennemi yaratan, insanlara yaptıklarının karşılığını veren bir Yaratıcının varlığı kabul edilmez. Oysa bu, son derece mantıksız ve kabul edilmesi imkansız bir iddiadır. Cennet ve cehennem gibi mükafat ve ceza verilecek mekanların varlığını kabul etmek, ancak bu mekanların nasıl varedildiğini, cezayı ve mükafatı kimin vereceğini, adaletin nasıl sağlanacağını açıklamamak çok büyük bir mantık bozukluğudur.. Dahası Karma felsefesinde bunlar iddia edilirken, cennet ve cehennemin bir Yaratıcı olmadan nasıl oluştuğuna getirilebilen hiçbir açıklama bulunmamaktadır. Sadece nesilden nesile aktarılan ve hiçbir zaman da akılcı bir biçimde anlatılmayan ve sorgulanmayan bir batıl inanıştır bu. Zaten Budizm'in kainatın varoluşuna, evrenin işleyişine, canlılardaki kusursuz yaratılışın kökenine dair hiçbir akılcı açıklaması yoktur. Bu nedenle de Budizm hiçbir bir akli dayanağı bulunmayan, sadece efsanevi hikayelerle ayakta tutulmaya çalışılan bir mistik akım olmaktan öteye gidememektedir.
Ahirette İnsanları Bekleyen GerçekDünya hayatına ve ahiret inancına dair gerçekleri öğrenebileceğimiz yegane kaynak alemlere bir öğüt olarak indirilen Kuran ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetidir. Allah Kuran'da dünya hayatının tüm insanlar için geçici bir deneme, ahiretin ise sonsuz yurt olduğunu bildirir. Her insan yaklaşık 60 yıllık dünya hayatı boyunca tüm yaptıklarının karşılığını cennette veya cehennemde alacaktır. Bu gerçeği Allah Kuran'da şöyle haber verir: Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? (Enam Suresi, 32) Allah'a teslim olan, O'nun indirdiği hidayet rehberine ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine uyan bir insan kıyamet gününe, ahirette tüm yapıp ettiklerinin hesabını vereceğine, dünya hayatında yaptıklarının karşılığını sonsuza kadar cennette ya da cehennemde alacağına gönülden iman eder. Çünkü gerçek budur. Allah bunu insanlara indirdiği kitaplar ve gönderdiği peygamberler ile bildirmiştir. Budizm ise tek bir insanın kendi kendine oluşturduğu bir felsefe ve onun üzerine bina edilen yine insan yapımı öğretilerden oluşur. Allah'tan geleni, insana ait bir felsefeyle değiştirmek, kuşkusuz büyük bir yanılgıdır. Kulaktan dolma bilgilerle, bir özenti nedeniyle, hayran oldukları pop yıldızının veya sinema sanatçısının Budist mesajlarından etkilenerek ya da bir moda gereği Budizmi yol edinenlerin, bu gerçeği düşünmeleri ve yanılgılarından sıyrılmaları gerekmektedir. Çünkü Allah, ahireti yalanlayanların durumlarını Kuran'da şöyle bildirir: Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlar, onların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı? (Araf Suresi, 147) ...İnkar edip ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlar ise; artık onlar da azab için hazır bulundurulurlar. (Rum Suresi, 16) Yukarıdaki ayetlerde haber verilen bu azap, ölüm anıyla birlikte başlayacaktır. Dünya hayatları boyunca ne kadar büyük bir yanılgı içinde olduklarını anlayan insanlar telafisi olmayan bir pişmanlık yaşayarak şöyle diyeceklerdir: Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık." (Enam Suresi, 27)
Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen. (Secde Suresi, 12) Ancak onlar ne kadar yalvarıp yakarsalar, bağışlanma dileseler de artık dönüşü olmayan ve azapla dolu bir hayata başlamış olacaklardır. Onların tevbeleri kabul edilmeyecek, dünyaya dönme istekleri ise asla yerine getirilmeyecektir. Dünyada defalarca uyarıldıkları halde iman etmeyen inkarcılar, Allah'a şirk koşanlar, taştan, tahtadan heykellerin önünde secde edenler, sadece insanlara gösteriş yapmak ya da ilgi çekmek için boş felsefelerin peşinde gidenler ve Allah'tan gereği gibi korkup sakınmayanlar ölüm melekleri ile karşılaştıkları andan itibaren sürekli bir aşağılanma içine gireceklerdir. Canlarının sırtlarına ve böğürlerine vurularak alınması, perçemlerinden tutulup yerde sürüklenmeleri, cehennemin içine atılmaları ahiret hayatındaki aşağılanmanın bir başlangıcı olacaktır. Allah onların konuşmalarına izin vermeyecek, seslerinin bir hırıltıdan öteye çıkması mümkün olmayacaktır. (Taha Suresi, 108) Cehennem, Allah'a karşı büyüklenen, ahirete, yeniden dirilişe inanmayan ve Rabbimizin gönderdiği uyarıcılara itaat etmeyen, güzel ahlaktan uzak bir hayat süren tüm inkarcıların son bulacakları yer olacaktır. Cehennem ehli"Elleri boyunlarına bağlı olarak..."(Furkan Suresi, 13) ateşin sıkışık yerine atılacak, dumanlı bir gölge içinde konaklayacaklardır. Ateşin uğultulu homurtusunu sürekli işitecekler, kemikleri çatırdatan inlemeler ile muhatap olacaklardır. Özellikle azabın sürekli olması ve cehennem ehlinin tüm yakarışlarına rağmen, onlardan kesinlikle hafifletilmeyecek olması tarifsiz bir sıkıntı vesilesi olacaktır. Çünkü Allah cehennem azabını "Kapıları kilitlenmiş bir ateş..."(Beled Suresi, 20) olarak bildirmektedir. Cehennemdekiler fiziksel olarak da korkunç bir görüntüye bürüneceklerdir. Yüzleri kapkara, korkudan ve dehşetten dolayı zillet içinde olacaktır. Hücreleri kavururcasına güçlü olan ateşte derileri yanacak ve Allah'ın "...Derileri yanıp döküldükçe, azabı tadmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz..."(Nisa Suresi, 56) ayetinde bildirdiği gibi derileri tekrar tekrar yenilenecektir. Demir kamçılarla kamçılanıp "...uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire..."(Hakka Suresi, 32) vurulacaklardır. Alınları, böğürleri ve sırtları kızgın ateşte dağlanacak, başlarından aşağı kaynar sular dökülecektir. Elbiseleri ve yatakları ateşten ve katrandan olacak, demir halkalarla bağlanacaklardır. Cehennem ehline sunulacak olan yiyeceklerin ve içeceklerin korkunçluğu da ayetlerde açıklanmıştır. Allah "İrin ve kan karışımından başka bir yemek yoktur."(Hakka Suresi, 36) ayetinde dünyada insanların çok azını dahi görmeye veya kokusunu duymaya dayanamadıkları kan ve irinin (iltihaplı yaradan akan sıvının) cehennem ehlinin sürekli yiyeceği olacağını haber vermektedir. Dünya hayatında Allah'ı unutup, kendi tutkularının ardından gitmelerinin bir karşılığı olarak girdikleri cehennemde irinli, kaynar sudan içirilecek, parçalanan boğazlarından hiçbir şey geçmeyeceği için yutkunmaya çabalayacak, ama yutkunamayacaklardır. Allah günahkar cehennem ehline yedirilecek diğer yiyeceklerin de zehirli olan darı dikeni ve zakkum ağacı olduğunu ayetlerde şöyle bildirmiştir: Doğrusu, o zakkum ağacı; günahkar olanın yemeğidir. Pota gibi; karınlarda kaynar-durur; kaynar-suyun kaynaması gibi. (Duhan Suresi, 43-46) Allah'a inanan ve O'na gönülden kulluk eden insanlar ise böyle bir duruma düşmeyecek, kolay bir hesap ile sorguya çekilip, korkuya, hüzne ve pişmanlığa kapılmadan cennete sevk edileceklerdir. O gün müminlerin yüzlerinin ışıl ışıl parlayacağını Allah ayetlerde haber vermiştir. Onlar dünya hayatları boyunca batıl felsefelerin peşine takılmadan Allah'ı hak Kitabı'nda bildirdiği şekilde razı etmeye yönelik yaşamalarının, Allah'tan korkup, O'nun azabından sakınmalarının karşılığını sonsuza dek cennette alacaklardır. Allah Kuran'da bu durumu şöyle haber vermiştir: İnkar edenler, cehenneme bölük bölük sevk edildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: "Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" Onlar: "Evet." dediler. Ancak azab kelimesi kafirlerin üzerine hak oldu. Dediler ki: "İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin. Büyüklüğe kapılanların konaklama yeri ne kötüdür." Rablerinden korkup-sakınanlar da, cennete bölük bölük sevk edildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cennetin) bekçileri dedi ki: "Selam üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin." (Zümer Suresi, 71-73) Öyleyse tüm insanların Allah'ın "Gerçek şu ki, kıyamet saati yaklaşarak gelmektedir..."(Hac Suresi, 7) şeklindeki haberini sürekli düşünmeleri, sorgulama günü yaklaşırken yapılan hatırlatmaları mutlaka dikkate almaları gerekmektedir. Çünkü o gün iyilikte bulunanlar, yaptıkları iyiliklerin karşılığını eksiksiz olarak bulurlarken; kötülükte bulunanlar ise yaptıkları kötülükler ile aralarında uzak bir mesafe olmasını isteyeceklerdir. İnsanlar yapayalnız ve tek başlarına Allah'ın huzuruna çıkacak ve en ufak bir haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hüküm verilecektir: İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar. Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinliyorlar. (Enbiya Suresi, 1-2) Budizm ve benzeri insan yapımı felsefeler ise, insanları en büyük gerçek olan Allah'ın varlığından ve O'na kulluk görevinden uzaklaştıran birer yanılgıdır. Budizm yapay ve gerçekte birçok yönden insan fıtratına da son derece aykırı olan bir ahlak anlayışı ile, insanların dinsizliğin getirdiği vicdan azabından kısmen de olsa sıyrılmalarını sağlamakta ve böylece sahte bir "maneviyat" kaynağı olarak işlev görmektedir. Budizm'e inananlar, kendilerine acı çektirerek, bedensel ihtiyaçlarını yanıtsız bırakarak, manevi bir başarı elde ettikleri zannına kapılmakta ve böylece avunmaktadırlar. Bir türlü fark edemedikleri gerçek şudur: İnsanın bilmesi gereken en temel hakikat, Allah'ın kulu olduğudur. Yapılan herhangi bir iş, ancak Allah'ın rızası gözetilerek, O'na kulluk etme bilinciyle yapıldığında değer taşır. İnsanın nefsinin istek ve arzularını dizginlemesi de, Allah rızası için (ve Allah'ın dilediği ölçüde) yapıldığında değer taşıyan bir çabadır. Allah, Kendi rızası gözetilmeden sürdürülen bu gibi çabaların sahipleri için "Çalışmış, boşuna yorulmuştur"(Gaşiye Suresi, 3) buyurmaktadır. Budizm'e Göre Dünya Hayatı
Daha önce de belirttiğimiz gibi Karma inancında insanlar, birbirini takip eden yeni yaşamlardan oluşan hayat çemberinin hiç bitmediğine ve her ölümden sonra mutlaka tekrar dirileceklerine inandıkları için, önlerinde sayısız imkan olduğunu sanmaktadırlar. Dolayısıyla bir insan herhangi bir kötülük yapmaya kalktığında, "bir sonraki hayatımda daha kötü bir hayatla yaşasam bile, bunu sonraki hayatımda telafi edebilirim" diye düşünebilmektedir. Böyle çürük temeller üzerine kurulu bir anlayışın insanları kötülüklerden alıkoyması ise mümkün değildir. Çünkü dünya hayatına bağlılık insanların büyük bir bölümünün önemli bir zaafıdır. Reenkarnasyon gibi batıl bir fikre inanmalarının en önemli sebebi de, bu bağlılıkları ve dünya hayatından hiçbir şekilde vazgeçememeleridir. İnsanların davranışlarını köklü bir şekilde düzelterek, güzel ahlakı yaşamaları ise, ancak bu dünya hayatının gerçek anlamını kavramalarıyla mümkün olur. Dünya hayatının gerçek yönünü bilen bir insan, kendisini ve tüm evreni var eden, onu koruyan ve esirgeyen Rabbimize kulluk için yaratıldığını, her yaptığından, her konuşmasından ve düşüncesinden Allah'a karşı sorumlu olduğunu ve ölümünden sonra O'na hesap vereceğini bilir. Dünya hayatının yaratılış sebebini Rabbimiz Mülk Suresi'nde şöyle bildirir: O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (Mülk Suresi, 2) Ayette de görüldüğü gibi Allah insanları denemek için yaşamı yaratmış ve onları dünyaya geçici olarak yerleştirmiştir. Burada karşımıza çıkan olaylarla bizi sınamakta; iman edenlerle inkarcıların ortaya çıkması, inananların kötülüklerden arınması ve cennet ahlakına ulaşması için hayatı devam ettirmektedir. Yani dünya sadece Allah'ın hoşnutluğunu kazanabilmemiz için bir sınanma, bir eğitim yeridir. Allah insanları Kendisine kulluk etmeleri için yarattığını ise şöyle bildirmektedir: Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasınız. (Bakara Suresi, 21)
Allah, insanlara korumaları gereken sınırları, hoşnut olacağı ve olmayacağı davranışları açıkça bildirmiştir. Buna göre insan, dünyada gösterdiği tavırlarla ebedi hayatında ceza görecek veya mükafata kavuşacaktır. Bu durumda yaşadığımız her saniye, bizleri ya cennete veya cehenneme yaklaştırmaktadır. Allah bu gerçeği kullarına pek çok ayette hatırlatır ve o güne karşı onları uyarır: Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın. Allah'tan korkun. Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Haşr Suresi, 18)
Allah'ın azaplandırmasından korku duyan müminler, yalnızca O'na kulluk eder, O'nun emirlerine kayıtsız şartsız uyar, kötülüklerden sakınarak Rabbimizi hoşnut edecek davranışlarda bulunurlar. Bir insanın gerçek anlamda üstün bir ahlaka sahip olmasının, çıkarları ile çatışsa dahi güzel ahlaktan taviz vermemesinin tek yolu, Allah'a karşı güçlü bir sevgi ve bağlılığı olması, O'ndan korkup sakınması ve O'na kullukta kararlı olmasıdır. Aksi takdirde, her insanın kendine ait birtakım güzel ahlak özellikleri olabilir; ancak bunlar ya sayılıdır, ya kısa sürelidir veya bazı koşullara bağlıdır. Budizm'de de insanlara bazı güzel davranışlar tavsiye edilmektedir. Ancak bunların Allah katında bir değeri olmayabilir. Kendisini yoktan var eden Allah'ın apaçık varlığını göz ardı ederek, O'na karşı nankör olan bir insanın, çevresindeki insanlara bazı iyilikler yapmasının ne değeri olabilir? İnsanın yaptığı işlerin değer taşıyabilmesi için Allah'a iman etmesi, yaptığı herşeyi O'nun rızası için yapması, O'nun kadrini gereği gibi takdir etmesi ve Allah'tan korkup sakınması gerekir. İşte bu nedenle müminlerin güzel ahlakları, romantik eğilimlere dayanmaz. İbadetleri Allah'ın ayetlerde de buyurduğu gibi sürekli ve kesintisizdir: Allah, hidayet bulanlara hidayeti artırır. Sürekli olan salih davranışlar, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlı, varılacak sonuç bakımından da daha hayırlıdır. (Meryem Suresi, 76)
Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur, itaat-kulluk da (din de) sürekli olarak O'nundur. Böyleyken Allah'tan başkasından mı korkup-sakınıyorsunuz? (Nahl Suresi, 52) Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır. (Kehf Suresi, 46)
İnsanlar dünya hayatının geçici ve aldatıcı süslerine tutkuyla bağlanmaktan sakınmalıdır. Çünkü ahirette insanların zenginlikleri, güzellikleri ve dünya hayatında sahip oldukları onlara fayda sağlamayacaktır. Toprağa konacak olan bedenleri çürüyecek, malları zamanla yok olacaktır. O insanlar da diğer insanlar gibi sorguya çekilmek için Rabbimizin huzuruna çıkacaktır. Üstelik dünya hayatı çok kısadır. Şu an 30 yaşında olan bir insana bu yaşına kadar neler yaşadığını sorsanız, "herşey çok hızlı geçti" diyecektir. İşte bu insan ortalama olarak bunun gibi bir 30 yıl daha yaşayacaktır. Ve sonra yaşamı bitecektir.
Allah dünyada yaşanan bu sürenin kısalığına pek çok ayette dikkat çekmiş, insanların ahirette bunu açıkça itiraf edeceklerini bildirmiştir: Gündüzün bir saatinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları biraraya toplayacağımız gün... (Yunus Suresi, 45) Kıyamet-saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkarlar, tek bir saatin dışında (dünya hayatı) yaşamadıklarına and içerler. İşte onlar böyle çevriliyorlardı. (Rum Suresi, 55)
Öyleyse insanın kısa dünya hayatının geçici süslerine aldanıp, sonsuz ahiret hayatını göz ardı etmesi çok büyük akılsızlık olacaktır. Çünkü insanın Allah'a hesap vereceği gün kesin bir gerçektir. Allah Yunus Suresi'nde şu şekilde buyurur: Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin olanlar ve Bizim ayetlerimizden habersiz olanlar; işte bunların, kazandıkları dolayısıyla barınma yerleri ateştir. (Yunus Suresi, 7-8) Dünya hayatına kanmayan, Allah'ın rızasını ve sonsuz ahiret hayatını tercih edenlere ise Rabbimiz şu şekilde müjde verir: Kim ahiret ekinini isterse Biz ona kendi ekininde artırmalar yaparız. Kim dünya ekinini isterse ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur. (Şura Suresi, 20) Allah dünyada da insanlara nimetlerini vermesine karşın, ayetlerinde sürekli olarak ahiretin nimetlerini istemeyi öğütler. Çünkü onlar daha hayırlı ve daha süreklidirler. (Taha Suresi, 131)
Dipnotlar1- Ebu Davud, Edeb 20 ; Müslim, Cihad 6; Kütüb-i Sitte, 7. cilt, s. 294 2- Ramuz El-Ehadis, cilt 1, s. 137 3- Buddhism, The Catholic Encyclopedia, cilt 3, Copyright © 1908 by Robert Appleton Company Online Edition Copyright © 1999 by Kevin Knight, http://www.newadvent.org 4- Edward Washburn Hopkins, The Religions of India, Boston, 1995, s. 319 5- Dr. Ali İhsan Yitik, Hint Kökenli Dinlerde Karma İnancının Tenasüh İnancıyla İlişkisi, s.130-131
|