HARUN-YAHYA.COMhttp://harun-yahya.comharun-yahya.com - Gizli Tehlike - Son EklenenlertrCopyright (C) 1994 harun-yahya.com 1HARUN-YAHYA.COMhttp://harun-yahya.comhttp://harunyahya.com/assets/images/hy_muhur.png11666Gizli Tehlike - 12. Bölüm / Kürt Kardeşlerimiz İçin İslam Birliği’nin Önemi KÜRT KARDEŞLERİMİZ İÇİN İSLAM BİRLİĞİ’NİN ÖNEMİ

GÜLEN BATURALP:

Merhaba, komünizmin karanlık yüzünü anlattığımız Gizli Tehlike programında bir kez daha karşınızdayız.

ALTUĞ BERKER:

İlk programımızdan bu yana komünizmin kanlı tarihinden, amacından, dünyaya yaşattığı acılardan bahsettik. PKK’nın da komünist bir terör örgütü olduğundan ve tüm komünizmin asıl kaynağı olan Darwinizm’den ve tüm bu tehlikelere karşı asıl yapılması gereken mücadelenin, anti-komünist, anti-Darwinist bir ilmi mücadele olması gerekliliğinden söz ettik.

GÜLEN BATURALP:

Bugün ise federasyon, özerk gibi kavramların Kürt halkına ve ülkemize getireceği zararlardan ve " İslam Birliği"nden bahsedeceğiz, inşaAllah.

ALTUĞ BERKER:

Hepimizin ortak isteği elbette ki yıllardır Güneydoğu’da devam eden terörün son bulması. Terör sorununun bitmesiyle ülkemiz sadece bölgede değil, çok geniş bir coğrafyada etkin rol oynayacaktır. Türkiye İslam alemini birleştirmeye doğru hızla ilerlediği için Türkiye’yi bölerek gücünü kırmak isteyen güçler olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz.  Ülkemizle ilgili böyle sinsi bir plan söz konusu olduğundan, her zamankinden daha dikkatli ve birlik içinde hareket etmek zorundayız. Son dönemde çok konuşulan özerklik, federasyon, toprak verme gibi kavramlara karşı hem devletimiz hem tüm Türk halkı bilinçlendi ve gereken tavrı göstermeye başladı aslında..

Bu halk  “TEK BAYRAK, TEK MİLLET, TEK VATAN, TEK DEVLET” idealinden asla vazgeçmez, inşaAllah. Bölünmeye karşı olduğumuzu, federasyon, eyalet, özerklik gibi hiç bir yapıyı şu anki mevcut koşullarda kabul etmediğimizi açık ve net defalarca ifade ettik zaten.


GÜLEN BATURALP: 

PKK hayalindeki özerklik ya da federasyonu Güneydoğu’nun güzel insanları için bir kurtuluş gibi göstermeye çalışıyor, ancak durum böyle değil tabii. Çünkü karşımızda dili, ırkı, özgürlüğü için değil, asıl olarak ideolojisi için silahı eline almış bir yapı var. PKK materyalist Darwinist komünist bir örgütlenme ve en başından beri de tek ideali komünist bağımsız Kürdistan kurmak.

Bu nedenle PKK, Marksist, komünist ideolojiden vazgeçmediği sürece özerklik veya herhangi bir federatif sistem son derece tehlikelidir. Çünkü bu tip yapılar örgüt için, kendi ideolojilerini hayata geçirebilecekleri bir yönetimin ilk ve güçlü bir adımı olarak algılanıyor. PKK’nın fikren güçlü olduğu bir ortamda valisini, savcısını kendisinin seçtiği, savunma güçlerinin kendileri tarafından sağlandığı bir özerkliğin, Bağımsız ve Komünist bir Kürdistan’ın kurulmasının bir önceki aşaması olacağı çok açık. Ayrıca böyle bir özerklik, bölge insanına ekonomik olarak da refah sağlamayacaktır. Zorlu coğrafi koşullara sahip, denizlere ulaşım yolu olmayan, dar bir alana hapsedilmiş olan bu özerk yapı, komünist sistemin hakimiyetiyle gelişemeyecek, tüm maddi imkanlar silahlanmaya ve askeri harcamaya yöneltileceği için halk daha da fakirleşecektir. 

ALTUĞ BERKER: Üstelik Kürt kardeşlerimiz komünizmin getireceği despot yönetime terk edilmiş olacaktır ki, bu duruma ne millet olarak biz ne de hükümetimiz asla izin vermez zaten.  Kısacası, ırk temeline dayalı bir eyalet sistemi asla olmamalıdır, çünkü bu bölünmeye sebep olur.

Bir ülkeyi ırka dayalı bölümlere ayırmak o ülkeyi paramparça etmek anlamına gelir. Güneydoğu’da bir Kürt eyaleti, Karadeniz’de bir Laz eyaleti, Akdeniz’de bir Türkmen eyaleti gibi ırka dayalı ayrımlar doğrudan bölünme demektir ve bu asla kabul edilemez. Eyalet sistemi, askeri ve ekonomik olarak çok güçlü olan, merkezi yapısı sağlam ülkelerde, çok geniş coğrafyaların yönetimi ve idaresi için pratik bir yöntem olabilir belki, ama bu sistem hiçbir şekilde tek bir ırkı temel alan bölümler oluşturmamalıdır.

GÜLEN BATURALP:  Yani, Güneydoğu’nun sadece Kürtlere ait olduğunu iddia edip, Kürdün Kürdü yönettiği bir sistem asla olmamalıdır. Bunun yerine, Güneydoğuda, Kuzeyde, batıda, doğuda, ülkemizin her bir köşesinde Kürt, Türk, Laz, Arap, Çerkez ve diğer tüm etnik kökenlerden insanlardan oluşan karışık yerleşim yerleri şeklinde bir sistem olmalıdır. Yani, hiçbir bölge ırk birliğini esas alan bir parça olarak düşünülmemelidir. Her bölgede her ırktan insanın birinci sınıf vatandaş olduğu, hepimizin Allah’ın kulları olduğumuz ve kardeş olduğumuz gerçeğine göre düzenlenmiş bir yapı olmalıdır.

ALTUĞ BERKER: Türkiye’yi büyütecek olan da bu birlik ve beraberlik olacaktır, inşaAllah. Türkiye şu an tüm Türk İslam aleminin umudu konumunda. Ve bir öncü olarak ortaya çıkıp tüm İslam alemini birleştirebilmesi için öncelikle üniter yapısını koruyan güçlü bir ülke olması şart. Kendi içinde parça parça olan bir ülkenin diğer ülkeleri birleştirecek güç ve iradeye sahip olarak gözükmesinin  mümkün olmayacağı da açık. Sınırların kalktığı tüm İslam aleminin kardeş olarak birleştiği bir dünya için yapılması gereken günümüzün mevcut koşullarında eyalet sistemini savunmak yerine, adaletin, barışın, insan haklarının, sevginin, kardeşliğin, eşitliğin, demokrasinin, özgürlüğün gerçek koruyucusu olan İttihad-ı İslam’ı, yani İslam Birliği’ni savunmaktır.

GÜLEN BATURALP:  Bu vatanın her karış toprağı bizim için altın değerinde ve bu vatanın her bir bölgesinde, her bir şehrinde yaşayan kardeşlerimiz de bizim için eşit derecede değerli.  Kürt kardeşlerimiz de Türkiye'nin güzelliğidir, süsüdür, bir değeridir. Kürt halkı İslam’a bağlı, güzel ahlaklı, fedakardırlar ve manevi değerleri yüksektir. Hepimizin çok sayıda Kürt arkadaşı vardır, hatta birçoğumuz akraba olmuşuzdur.

Eski dönemlerde Kürt kardeşlerimize çektirilen ızdırap ve işkenceleri anlamak ve bunları telin etmek çok önemli. Kürt halkımızla kaynaşarak,  bir olarak, tek bir millet olduğumuzu hissettirerek, sevgiyle merhametle geçmişteki bu acılarını unutturup, küskünlüklerini gidermek ve manevi yaralarının izlerini el birliğiyle hızla sarmalıyız.  Hükümetimizin milli politikasının da bu yönde olduğunu görüyoruz.

ALTUĞ BERKER: Dediğin gibi, Kürt kardeşlerimiz çok dindar, çok dürüst, çok üstün ahlaklı, vicdanlı, çok değerli insanlar. Bir an önce komünist teröristlerin nur gibi kardeşlerimizi korkutup tehdit etmelerinin önüne geçmemiz gerekiyor. Teröre çözüm; Milletimizin birbirine kenetlenmesi, birbirini çok sevmesi, Allah'tan çok korkması, Allah'a canı gönülden bağlanması, Kuran'a bağlanması, devletimizin üniter yapısının tam korunması ve İttihad- ı İslam’ın bir an önce oluşturulmasıdır.  

GÜLEN BATURALP: Onların o güzel ve temiz ahlaklarının muhafazası, huzur, güvenlik ve rahatlık içinde yaşamalarının sağlanması için de öncelikle mutlaka Darwinist, materyalist, komünist zihniyetin o bölgeden temizlenmesi ve daha sonra da acilen İslam Birliği'nin kurulması gerekiyor.

Birlik olmak İslam dünyasına müthiş güç kazandıracaktır. Temeli dünya üzerindeki en sağlam kaynağa, Allah sevgisine ve Allah korkusuna dayalı olan bu birliğin bozulması, dağılıp yıkılması da Allah'ın dilemesi dışında hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır.

ALTUĞ BERKER: -İslam Birliği Müslüman ülkeler arasındaki anlaşmazlıkları çözüp İslam dünyasına barış getirecektir. Diğer yandan da dünya genelinde çatışma ve savaşı kışkırtan her türlü hareketin karşısında yer alacak, savaşı körükleyen her türlü girişime karşı engelleyici bir güç olacaktır. Dolayısıyla, İslam Birliği'nin kurulmasıyla, Amerika, Avrupa, Çin, Rusya, İsrail kısaca Müslüman olsun olmasın tüm dünya ülkeleri de rahatlayacaktır. Terör sorunu son bulacak, yer altı kaynaklarına ve hammaddelere ulaşım garanti altına alınacak, ekonomik ve sosyal düzen korunacak, kültürel ve sosyal çatışmalar artacaktır, inşaAllah.

GÜLEN BATURALP: İslam Birliği, Değerli alim, Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin belirttiği gibi, Müslümanların, Hıristiyan ve Musevilerle ittifakı ile gerçekleşecektir. Şimdiye kadar inananların arasına nifak sokmak isteyenlerin oyunları bozulacak ve tüm dünyada inananlar güçlerini birleştirerek bir birlik olacaklar. Böyle bir birlik, komünist ve materyalist sistemlerin önündeki dev bir güç olarak dünya tarihinde ilk defa meydana gelecek. Dolayısıyla İslam Birliği, Müslümanların yanı sıra, tüm Hıristiyanları ve Musevileri de içine alan, onları kucaklayan bir kurtuluş olacak inşaAllah.

ALTUĞ BERKER: İslam Birliği kurulduğunda insanlar artık daha fazla acı çekmeyecekler. Dininden, teninin renginden, ırkından, mezhebinden dolayı kimse öldürülemeyecek ya da zulme uğramayacak. İnsanlar ezilmeyecek, korku duymayacaklar. Hukukta ve adalette sorun yaşamayacaklar. Fail-i meçhul olaylar olmayacak. Yokluk ve yoksulluk olmayacak, bir kısım insanlar zenginlik içindelerken, bir bölümü açlığa mahkum edilmeyecek. Ümitsizlik ortadan kalkacak, herkes mutluluk, sevinç, rahatlık içinde ümitvar yaşayacak inşaAllah..

GÜLEN BATURALP: İslam Birliği kurulduğunda ticaret canlanacak ve ekonomi de güçlenecek. Ekonomide, siyasi alanda ve kültürel sahada dünya ülkeleri arasında gerçekleştirilecek bir bütünlük, geri kalmış olanların hızla ilerlemesine, imkanların en verimli şekilde kullanılabilmesine olanak tanıyacak. Ekonomik büyüme, bilim ve teknolojiye yapılacak yatırımları da beraberinde getirecek tabii. Ekonominin gelişimi ile birlikte eğitim seviyesinde de doğal bir yükselme olacak, toplumlar çok yönlü olarak gelişecek. Kimse cahil ve bilgisiz de kalmayacak; eğitime büyük önem verilecek, son derece kültürlü ve eğitimli toplumlar yetişecek.

ALTUĞ BERKER: Mesela oluşturulacak bir ortak pazar sayesinde, bir ülkede üretilen ürünler, gümrük, kota gibi engellere takılmadan bir diğer ülkede kolaylıkla pazarlanabilecek bu dönemde. Ticaret alanı genişleyecek, tüm ülkelerin pazar payı artacak, ihracat gelişecek... Bu durum, ülkelerdeki sanayileşme sürecini de hızlandıracak ve ekonomide sağlanacak kalkınma ile teknolojide de gelişme yaşanacak.

Kısacası dünyadaki ekonomik kriz hızla ortadan kalkacak ve dolayısıyla bütün dünya zenginleşecek, ticari hareketlilik çok artacak.

GÜLEN BATURALP: Elbette bu doğrultuda bizlere çok büyük görevler düşüyor. Türkiye'nin görevi, tüm dünyaya huzur, refah ve bereket getirecek İslam aleminin lideri olmasıdır. İslam aleminin liderliği Türkiye için dünya tarihinin en büyük görevlerinden birisi. Türk Milleti'nin görevi sadece Türkiye'yi kurtarmak değil, bütün dünya ülkelerini kurtarmak ve dünya barışı ve refahını sağlamak... Türk Milleti'nin en hayati görevlerinden biri budur da diyebiliriz.

ALTUĞ BERKER: İslam Birliği'nden bahsedildiğinde bir kısım kişiler, "Peki ya Kürtler bu birlikte yer almayacak mı?" ya da “Bu birlik Kürtlere ne kazandıracak” gibi bir soruyla ortaya çıkarlar. Bu tarz söylemler her zaman olduğu gibi Kürt kardeşlerimizi bizden ayrı göstermeye çalışan zihniyetin bir propagandası aslında. Bu tarz yaklaşımlara asla izin vermeyerek; Kürtlerle Türkler arasına nifak sokmaya çalışan art niyetli kimselerin çabalarını boşa çıkarmalıyız tabii ki. Kürt kardeşlerimiz, hem Türk hem de Müslüman kimlikleriyle, İslam Birliği kurulduğunda doğal olarak zaten içinde ilk yer alacak topluluklardan biri olacaktır.

GÜLEN BATURALP: İslam Birliği, bütün Kürt kardeşlerimizin de rahat etmeleri, bölücü terör örgütü PKK'nın zulmünden kurtularak huzur ve bolluk içinde yaşamaları için tek çözüm. Şu anda bölücü terör örgütünün amacı, önceki bölümlerimizde detaylı olarak anlattığımız gibi, bir devlet kurma söylemleriyle göz boyayarak Kürt kardeşlerimizi küçük bir bölgeye hapsetmek, onları her yönden kullanabilmek ve onlara orada her türlü sıkıntı ve zorluğu çektirebilmek. Komünist zihniyet, zaten halkına bundan başkasını getirmez ve getirmediğini de tarihteki çok sayıdaki örneğinde gördük.

ALTUĞ BERKER: İslam Birliği, bölücü terör örgütünün Kürt kardeşlerimiz üzerinde oynamak istediği bu çirkin oyunu ortadan kaldıracak elbette. Öncelikle İslam Birliği kurulduğunda PKK tehdidi diye bir sorun tarihe karışacaktır. Darwinist diktatörlüğün etkisiyle ve Müslümanların bölünmüşlüğünden faydalanarak kendisini şu anda güçlü gören PKK hareketi, böyle güçlü bir Birlik karşısında çaresiz kalacaktır. İslam Birliği kurulduğunda komünist terör örgütünü caydırma metotlarına, ikna çabalarına, onlara karşı silahlı bir mücadele yapmaya zaten gerek olmayacaktır. İslam Birliği'nin kurulmasının hemen akabinde terör örgütü birkaç saat içinde o bölgeden kendi isteğiyle ayrılıp gidecektir. Komünist bölücü terör örgütü PKK tehdidi de bir anda tarihe karışacaktır.

GÜLEN BATURALP: İslam Birliği, Kürt kardeşlerimizi baskı ile tutulma ve sıkışık bir parça toprak üzerinde yaşama zorunluluğundan kurtulup dünyaya açacaktır. Tahmin edilebileceğiniz gibi İslam Birliği kurulduğunda sınırlar yalnızca sembolik olarak varlığını sürdürecektir. İslam Birliği çatısı altında birleşmiş ülkeler arasında seyahat vize veya pasaportla değil, yalnızca kimlikle gerçekleşebilecektir. Devletler ve politik idareler tabii ki olduğu gibi kalacak, fakat sınırlar sevgiye ve dostluğa açılan kapılar olacaktır.

ALTUĞ BERKER: Bunun ilk adımları şu anda atılmış durumda aslında. Ülkemiz ile pek çok ülke arasında vizeler kaldırıldı ve hızla kaldırılmaya devam ediyor. Çeşitli ülkelerle pasaport uygulamaları dahi kaldırılmaya başlandı hatta. Tüm bunlar İslam Birliği'ne doğru güzel bir gidişatın habercileri. İslam Birliği'nin sınırları bütün dünyayı kapsayacağı için Kürt kardeşlerimiz bu birliğin içinde dilerlerse Doğu'da kendi toprakları üzerinde yaşamaya devam edebilecek, isterlerse de diledikleri ülkeye açılabilecekler. Hiçbir çekinceleri olmadan, tehditlerden çekinmeden yolculuk yapabilecekler.

GÜLEN BATURALP: Böylece Kürt kardeşlerimiz, bölücü PKK terör örgütünün yıllardır sistematik olarak bölge halkına empoze etmeye çalıştığı ikinci sınıf vatandaş iftirasından da kurtulmuş olacaklar. Kürt kardeşlerimiz, Türkiye’de yaşayan diğer tüm etnik gruplar gibi son derece üstün meziyetlere sahip, yüksek seciyeli, İslam ahlakıyla ahlaklanmış çok değerli insanlar. İslam Birliği kurulduğunda hem Kürtler hem de diğer etnik grupların tüm hakları daima korunacak, asla ve asla mağdur olacakları bir durumla karşı karşıya kalmayacaklar.

ALTUĞ BERKER: Zaten İslam Birliği'nin getireceği zenginlik, güvenlik ve refah ortamı içinde yaşarken, bir yandan da İslam dininin getirdiği güzelliği herkesin yaşamasından kaynaklanan bir sevgi, saygı ve hürmet görecek herkes. Kürt kardeşlerimiz de hayatları boyunca bir daha asla komünist tehditlerin baskısı ile karşı karşıya kalmayacak ve asla ezilmeyecekler. İslam Birliği, herkese hak ettiği hayatı en mükemmel şekilde yaşayacağı ve en mutlu olacağı ortamı sağlayacak inşaAllah.

GÜLEN BATURALP:  Rabbimiz'in vaadi olan bu güzel günleri çok yakında hep beraber göreceğiz inşaAllah. Allah’ın izniyle bütün Müslümanların bir araya gelmesi ve huzur içinde yaşamasıyla içinde bulunduğumuz dönemin en büyük farz görevi olan İttihad-ı İslam da yerine getirilmiş olacak.

ALTUĞ BERKER: Haftalardır sizlere gizli bir tehlike olan komünizmi tüm detaylarıyla anlattık ve ülkemizdeki komünist PKK tehlikesine dikkat çektik. Komünist tehlikeye ve PKK’ya karşı gerçekleştirilmesi gereken ilmi mücadeleyi de detaylarıyla dile getirdik ve böylece Gizli Tehlike program serimizin sonuna geldik.  Biz programımızı bitiriyoruz, ancak komünizm tehlikesini farklı programlarda, belgesel ve anlatımlarda ta ki tamamen yok olana dek anlatmaya devam edeceğiz. Yeniden görüşünceye dek,  hoşçakalın.

GÜLEN BATURALP:  Darwinizm ve komünizm içinde bulunduğumuz yüzyılda kesin olarak sona erecek ve İslam ahlakı, tüm dünyaya elbette hakim olacak. Bu Allah’ın vaadidir ve Allah'ın vaadi Haktır. Hak olan mutlaka gerçekleşecektir.  Bizler ise üzerimize düşen bir sorumluluk olarak sizlere gerçekleri anlatmaya, doğruları göstermeye devam edeceğiz inşaAllah. Başka bir programda yeniden görüşünceye Allah’a emanet olun. Hoşçakalın.

Şeytandan Allah’a sığınırım

De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur." (İsra Suresi, 81)

 

 

]]>
http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/190664/gizli-tehlike---12http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/190664/gizli-tehlike---12Sat, 06 Sep 2014 23:17:11 +0300
Gizli Tehlike - 11. Bölüm / Bölücü Örgüt Komünist Kimliğini Gizliyor BÖLÜCÜ ÖRGÜT KOMÜNİST KİMLİĞİNİ GİZLİYOR

ALTUĞ BERKER: Merhaba, Gizli Tehlike’nin yeni bölümünde bir kez daha sizlerleyiz.

GÜLEN BATURALP: Haftalardır komünizm tehlikesinin hala yanı başımızda yaşadığına, nasıl bir gizli tehlike olduğuna, Türkiye’nin bugünkü en aciliyetli konularından birinin, “bu komünist bölücü hareketin kökünün ilmi olarak kurutulması” olduğuna ve yapılması gereken fikri çalışmaya dikkat çekiyoruz.

ALTUĞ BERKER: Fikri mücadeleyi doğru yapabilmek için de öncelikle terörü uygulayan, destekleyen ve planlayanların bağlı oldukları ideolojiyi çok iyi tanımamız gerektiğini anlattık. Bu ideolojinin de bilimsel gibi gösterilmeye çalışılan ancak bilimsellikten uzak bir teori olan "Darwinizm” olduğunu gösterdik.

GÜLEN BATURALP: PKK her eylemi, her sloganı ve her bildirisiyle komünist ve ateist bir örgüt. En önemlisi de, attığı kanlı ve zalim adımları artırmak için  her an pusuda beklediği gerçeği. Bu tehdidi bertaraf edebilmenin tek yolu, yoğun biçimde anti-Darwinist ve anti-komünist bir fikri mücadele sürdürmek. Yapılacak olan fikri mücadele vesilesiyle komünizm ve tüm diğer yıkıcı ideolojiler,  -Allah'ın izniyle- yeryüzünden silinecektir.

Şimdi kısa bir özet videomuz var onu izleyelim, sonra devam edeceğiz.

Darwinist görüşleri benimseyen komünist liderler, insanı bir çeşit hayvan olarak görmüşler, terörü, katliamı, kan dökmeyi vazgeçilmez bir yöntem olarak kullanmışlardır. Darwinizm’den kaynaklanan komünist terör sadece Güneydoğu bölgemiz ile sınırlı değildir. Tüm Türkiye ve tüm Ortadoğu komünist istila tehlikesi altındadır ve hedeflenen de budur. Unutulmamalıdır ki “KOMÜNİZMİN VATANI OLMAZ. KOMÜNİSTİN HEDEFİ BÜTÜN DÜNYADIR.”

Komünistler kendilerini gizlemek için tarih boyunca çeşitli taktikler kullanmışlardır. Milyonlarca çocuk komünist gerilla gruplarının kurşunlarına hedef  olmuş veya hedef olma korkusu içinde yaşamak zorunda bırakılmıştır.

120 milyon erkek, kadın, yaşlı, küçük çocuk, bebek, sadece "komünizm" denen bu soğuk, katı, sert ve vahşi ideoloji nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Dahası, on milyonlarca insan, komünist rejimler tarafından temel hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakılmış, göçe zorlanmış, sistemli olarak kıtlıkla yüz yüze getirilmiş, hapsedilmiş, çalışma kamplarında insanlık dışı şartlarda köle olarak ölene dek çalıştırılmıştır. Milyonlarca insan da komünist gerilla gruplarının, terör örgütlerinin kurşunlarına hedef olmuş veya hedef olma korkusu altında yaşamıştır.

Komünist ideoloji geçtiğimiz yüzyılda acılara, felaketlere sebep olmuş, tüm dünya, komünist liderlerin katliamlarına, acımasızlıklarına şahit olmuştur. Ne yazık ki bu tehlike yeryüzünden halen silinmemiştir. 120 milyon insanın canına mal olan bu "kan dökme kuyusu" halen varlığını sürdürmektedir. Kuyunun üstü kapatılmış, etrafı örtülerek kamufle edilmiştir. Ama kuyu, “kapatılmamış bir tuzak” olarak tehlike saçmaya devam etmektedir.

Günümüzde komünizm komünist diktatör Lenin’in "bir ileri iki geri taktiği"ni uygulamaya sokmuş ve geri adım atmıştır. Bu nedenle çeşitli ülkelerde farklı isimler altında faaliyetlerini sürdürmekte, daha sonra atacağı ileri adımlar için komünist tehlikenin dünyada bulunmadığı imajını vermeye çalışmaktadır.

 

ALTUĞ BERKER: Evet, her ne kadar komünizm sinsi taktiklerle gizliden gizliye faaliyet yapmaya çalışsa da halkımız komünizmin halen yaşadığını artık çok iyi biliyor. Komünistlerin "komünizm yıkıldı" “komünizm mi kaldı” gibi sloganları insanları aldatmamalıdır. Bu, diyalektik materyalizmin çok bilinen bir taktiğidir. Komünizm, bir bukalemun gibi renk değiştirmiş, uygun zeminin hazırlanmasını bekliyor. Bu nedenle komünizmin ana felsefesi olan diyalektik materyalizm ve onun sözde bilimsel dayanağı olan Darwinizm ile fikri alanda ciddi bir mücadele şart. Aksi takdirde, komünistler ileride atacakları kanlı ve zalim adımlar için pusuda bekliyorlar.

GÜLEN BATURALP: Atatürk’ün komünizmin tehlikesine dikkat çektiği ve bu konuda bizleri de uyardığı, “Komünizm, Türk Dünyası'nın en büyük düşmanıdır. Her görüldüğü   yerde ezilmelidir.” (M. Kemal Atatürk) sözünün içinde bulunduğumuz şartlarda da halen geçerliliğini koruduğunu görüyoruz, öyle değil mi? 

ALTUĞ BERKER: Kesinlikle. Atatürk’ün komünizme karşı şöyle bir uyarısı daha var.

ATATÜRK’ÜN  KOMÜNİZM TEHLİKESİNE KARŞI UYARISI:

"Avrupa'da çıkacak bir savaşın başlıca galibi ne İngiltere, ne Fransa, ne de Almanya'dır. Sadece bolşevizm (komünizm)dir. Rusya'nın yakın komşusu ve bu memleketle en çok savaşmış bir millet olarak biz Türkler, orada cereyan eden olayları yakından izliyor ve tehlikeyi bütün çıplaklığıyla görüyoruz. Uyanan Doğu milletlerinin düşünce yapılarını mükemmelen sömüren, onların milli ihtiraslarını okşayan ve kinleri tahrik etmesini bilen bolşevikler (komünistler), yalnız Avrupa'yı değil, Asya'yı da tehdit eden başlıca kuvvet halini almışlardır." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 3, s. 94-95)

ALTUĞ BERKER: Gerçekten çok önemli bir uyarı. Komünistlerin milli değerleri kullanarak sadece Avrupa’yı değil, Asya’yı da tehdit ettiğine dikkat çekmiş Atatürk.

Bölücü terör örgütü PKK’ya dönüp baktığımızda; her eylemi, her sloganı ve her bildirisiyle komünist olmasına rağmen, örgüt yoğun bir propaganda ile yıllardır halka kendini “Kürt halkı adına savaşan, Kürt milliyetçisi gerillalar” olarak empoze etmeye çalıştığını görüyoruz. Bu nedenle, bölücü örgütün, üzerine en çok gidilmesi ve halkın bilgilendirilmesi gereken yönü “ateist ve komünist olduğu” ve halkın manevi değerlerine ya da halka hiç değer vermediği gerçeği olmalı.

GÜLEN BATURALP: Bölücü örgütün etnik bir hareket olarak ortaya çıktığını iddia edenler var tabii. Oysa PKK’nın bazı Kürt kökenli vatandaşlarımızı da aldatıp arkasına alarak Güneydoğu’da çeşitli habis faaliyetlerde bulunmasının sebebi gerçekte etnik temele dayanmıyor. Sorun etnik değil, tamamen ideolojik. Güneydoğu’da yaşanan olayların tek bir nedeni var, o da komünizm. Burada bir etnik hareket değil, komünist ve dinsiz bir hareket söz konusu. Kürt milliyetçiliği görüntüsü tamamen bölge halkının gözünü boyamaya yönelik.

ALTUĞ BERKER: Bölücü terör örgütünün ideolojisi tamamen komünizm ve sosyalizm üzerine kurulu. Bölücü örgütün ayrı bir toprak parçası talep edip bu yönde faaliyetlerde bulunmasının da temelinde komünizmi yaşatma isteği bulunuyor. Çünkü bu ideoloji demokrasinin yaşandığı bir ülkede hayata geçirilemez. Komünizm, zor ve baskıya dayalı rejimini uygulamak için bağımsız ve izole bir toprak parçası üzerinde, tamamen kendi hâkimiyetini kurmaya ihtiyaç duyar. İşte bu gerçek bölücü terör örgütünün yıllar boyunca Güneydoğu bölgesini Türkiye’den ayırarak kendine bağlı özerk bir bölge haline getirmeye çalışmasının temel nedeni.

GÜLEN BATURALP: Bölücü örgütün bölge halkını sindirmek, yıldırmak ve kendisine itaate mecbur bırakmak için giriştiği eylemlerin tamamı komünist ideologların kitaplarında tarif edilen yöntemlerin aynısıdır. Örgüt, her türlü propaganda tekniğinde olduğu gibi katliamlarda ve terör eylemlerinde de Marks, Engels, Stalin, Mao gibi komünist önderlerin kitap ve uygulamalarını kendine rehber edinmiştir. Komünizm tarihini biraz araştıran herkes bu gerçekleri net bir şekilde görebilir zaten.

 

ALTUĞ BERKER: Akıllara; “Bölücü örgüt neden komünist olduğunu gizleme çabasında?” gibi bir soru gelebilir. Aslında cevabı basit: Bölücü örgüt komünist kimliğini gizliyor, çünkü bu kimliğin, dindar Doğu insanı tarafından dışlanacağını iyice fark etmiş durumda ve bu nedenle kendini Kürt milliyetçisi bir oluşum gibi gösterme çabasına girişmiş durumda.

GÜLEN BATURALP: Örgütün geçmişte kıyasıya savunduğu ateizm ve komünizm bugün başına bela olmuş durumda. Çoğunluğunu samimi dindar insanların oluşturduğu Doğu bölgelerimizdeki kardeşlerimiz, bölücü örgütün gerçek yüzünü son aylarda medyada yansıyan haber ve TV programlarıyla, duyurularla net biçimde fark etmeye başladı ve bölgede bölücü örgüt aleyhine bir dönüş başladı.

ALTUĞ BERKER: Dahası, PKK, “anti-komünist, anti-Darwinist, anti-materyalist karşı propaganda” ile yenileceğini de anladı ve taktik değiştirerek artık komünist olmadığı yönünde beyanlar vermeye bu nedenle başladı. Amacı zaman ve mevzi kazanmak olan bu oyuna da halkımız kanmamalı tabii. Bölücü örgüt komünisttir ve onu çökertecek asıl yöntem olan karşı propagandayı da kararlılıkla ve kesintisiz olarak devam ettirilmeliyiz.

GÜLEN BATURALP: PKK, komünist kimliğini gizleyebilmek için kendine yeni ve sahte bir kimlik oluşturdu aslında. Abdullah Öcalan özellikle yakalandıktan sonra “taktik gereği” yeni sahte söylemlerde bulunmaya başladı mesela. Lenin’in “Bir Adım İleri İki Adım Geri” kitabında verdiği taktikler doğrultusunda açıklamalar yaptı hatta. Hatırlarsanız, Lenin’in, bir komünistin kendisini gizlemek için dindar gözükebileceği, Marksist olmadığını söyleyebileceği, geri adım atabileceği gibi takiye yöntemlerine başvurulabileceğine dair açıklamaları vardı.

PKK da, Öcalan’ın, “Din Sorununa Devrimci Yaklaşım” isimli kitabının 55. sayfasında yer alan, Ekran yazısı

 “Dinin devrime karşı tehlikeli bir biçimde kullanılmasını engellemek ve İslamiyet’i devrim hizmetinde iyi bir işleve kavuşturmak gerekir.” direktifi doğrultusunda dindar Doğu insanına din ahlakına saygılıymış gibi yaklaştı, bir yandan da komünist propagandaya devam etti.

ALTUĞ BERKER: Örgüt hatta bir süre sadece askerlerimizi hedef aldı ve bölge halkına karşı eylemlerden kaçındı. Hiç şüphesiz burada amaçları, örgütü “Kürt kökenli vatandaşlarımızın menfaatleri için devletle savaşan bir gerilla grubu” görünümüne büründürmekti ve bölge halkında sempati oluşturmaktı. Oysa örgütün 80’li yıllarda kundaktaki bebeklerden yaşlı insanlara kadar hiçbir ayırım gözetmeden masum bölge halkına karşı giriştiği toplu katliamlar hiç kimsenin hafızalardan silinmedi. Bölücü örgüt, komünist ideallere ulaşmak için geçmişte her türlü vahşete tereddüt dahi etmeden yönelmişti. Bundan sonra da gerektiği anda kolaylıkla silahlarını masum sivil halkımıza doğrultacaktır.

GÜLEN BATURALP: Terör örgütünün ve onu organize edip destekleyen güçlerin asıl hedefi, bölgedeki Kürt kökenli vatandaşlarımızı etnik kökeni bahane ederek kışkırtmak ve Doğu bölgelerimizden başlayıp tüm Türkiye’yi içine alacak büyük bir ayaklanmayı başlatmaktı ki halen hedefleri değişmemiştir.

Öcalan’ın 1975 yılında hazırladığı ve örgütün manifestosu niteliğindeki 68 sayfalık “Kürdistan Devriminin Yolu” isimli broşürdeki görüşler esas alınarak hazırlanan parti programında “Halk Savaşı” (ayaklanma) hakkındaki ifadeler şu şekildeydi:

“Devrimimizin 3. özelliği, halkın geniş güçlerinin seferber edildiği uzun vadeli bir mücadele çizgisine sahip olmasıdır. Bu çizgi pratikte kendisini UZUN VADELİ HALK SAVAŞI biçiminde şekillendirir. Uzun süreli halk savaşı temelinde, bütün mücadele biçimlerinin kullanılmasını içerir. Devrimimizin 4. temel özelliği, sadece Kürdistan’la sınırlı olmayıp çevresini de derin etkisi altına alması ve bölgesel çapta gelişmesidir.” (Kürdistan Devriminin Yolu, Abdullah Öcalan)

ALTUĞ BERKER: Lübnan’da 1981 yılında ilki gerçekleştirilen ve bölücü örgütün adıyla anılan konferanstaki ifadeler de bu açıdan oldukça önemli. Bu ifadelerden biri şöyleydi:

“Özenle hazırlanmış bir gerilla mücadelesinin gelişimi içinde ve onunla birlikte GENİŞ KİTLELERİN AYAKLANMASI beklenmektedir... Bu durum şimdiden akılda tutulmalı, halk ayaklanmasının hazırlıkları ve sorunları daha şimdiden partinin gündemine getirilmelidir.”

Sonuç olarak, Güneydoğu'daki olayları etnik açıdan değerlendirmek doğru bir yaklaşım değil. Ortada bir sorun var ve bu sorunda; komünist ideolojiye dayalı bir sistem kurmak için Türkiye’den, gerek silahlı mücadele ile gerekse de politik yollar aracılığıyla toprak kazanabilme sorunu. Bu ise hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir ütopyadır.

GÜLEN BATURALP: Komünist hareketin önünün alınamadığı tüm ülkelerde bugüne kadar bölünmenin kaçınılmaz olduğunu tarihteki örneklerinden gördük. Bu bölünmede hiçbir zaman etnik unsurlar rol oynamamış, sadece komünist ideoloji ön plana çıkmıştı. Bildiğiniz gibi Kore, Almanya ve Çin de komünist ideolojinin bir sonucu olarak bölünmüşlerdi. Bu ülkelerde farklı etnik kökenlerin varlığı gibi bir durum söz konusu değildi. Ancak Kore, Güney ve Kuzey Kore, Almanya, Doğu ve Batı Almanya ve Çin de Milliyetçi ve Komünist Çin olarak gerek toplumsal anlamda gerekse de toprak olarak bölünmüşlerdi.

ALTUĞ BERKER: Komünistler her devirde kendi ideolojilerini yaşatabilmek için bölücülük yaparak karışıklık çıkarmaktan geri kalmamış, ayrı bir toprak, ayrı bir ülke elde etmek amacıyla silahlı mücadeleye girdiler. Doğu'da yaşayan ve samimi birer dindar olan Kürt kökenli vatandaşlarımızla beraber, millet olarak, Allah’ı, peygamberleri, kitapları, ahireti inkar eden bu komünist örgütünün oyunlarına artık gelmeyeceğiz ve  -Allah’ın izniyle- hiçbir zaman bölünmeyeceğiz.

GÜLEN BATURALP: Komünizm batıl bir düşüncedir ve düşünce düşünceyle yıkılır. Bu nedenle Allah’ın izniyle Darwinizm ancak anti-Darwinizm ile, materyalizm de ancak anti-materyalizm ile yıkılacaktır. Alemlerin Rabbi, üstün kudret sahibi olan Yüce Allah’ın bir ayette bildirdiği gibi “hak gelecek" ve"batıl yok olacak"tır:

“De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur."” (İsra Suresi, 81)

ALTUĞ BERKER: İnşaAllah.

Değerli izleyenlerimiz, bu haftaki programımızın sonuna geldik. Haftaya yeniden karşınızda olacağız inşaAllah. Yeniden görüşünceye dek hoşçakalın

GÜLEN BATURALP: Güzel bir hafta geçirmenizi diliyoruz inşaAllah. Hoşçakalın.

]]>
http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/190179/gizli-tehlike---11http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/190179/gizli-tehlike---11Sat, 23 Aug 2014 01:23:56 +0300
Gizli Tehlike - 10. Bölüm / Dünya Darwinist Diktatörlüğe Nasıl Teslim Oldu? Dünya Darwinist Diktatörlüğe Nasıl Teslim Oldu?

Bugün öncelikle Dünya’nın, teröre altyapı hazırlayan Darwinist diktatörlüğe nasıl teslim olduğundan biraz bahsedeceğiz. Daha sonra da PKK terörüne karşı nasıl bir ilmi çalışma yapılması gerektiği üzerine konuşacağız.

ALTUĞ BERKER: Dünya, Darwinist diktatörlüğe teslim oldu diyoruz, çünkü şu an ülkemiz de dahil, dünyanın neredeyse her ülkesindeki üniversitelerde, liselerde, hatta ilkokullarda bile Darwinist eğitim veriliyor. Okullarda resmi olarak Yaratılış gerçeğinin okutulması ve "Allah var" denilmesi ise yasak. Bütün eğitim kurumları, tesadüfleri sahte ilah edinmiş olan bir ideolojiyi okutmak mecburiyetinde. Devlet kurumlarında çalışanlar, mutlaka "evrim var" demek zorundalar. Bütün üniversite profesörlerinin Darwinizm'i savunması ve öğretmesi şart. Bütün büyük basın yayın organları Darwinistlere ait ve Darwinist propagandanın önemli bir parçası durumunda. Okullarda öğrenciler Darwinizm'i sorgulayamıyorlar, çünkü sorgulayanların derslerini geçmeleri mümkün değil. Evrim teorisinin gerçekliğini sorgulayan bir üniversite profesörü mutlaka işinden atılıyor, akademik kariyer yapması da engelleniyor. Bu öyle güçlü bir diktatörlüktür ki, Avrupa'da kiliseler Darwin'den özür dilemek zorunda bırakıldı, hatta Hıristiyanlık dininin temsilcisi Papa birkaç yıl önce kendi evinde evrim teorisini savunan konferans düzenlemek zorunda bile kaldı.

GÜLEN BATURALP: Hal böyleyken dünyada komünizmin bir tehdit olarak varlığını sürdürüyor olması şaşırtıcı değil aslında. Çünkü komünizm, sürekli olarak Darwinizm ile besleniyor. Bu şartlar altında asıl hayret verici olan, dünyada terörün varlığına şaşıranların olması. Terörün altyapısı olan Darwinist ideoloji dünya üzerinde tam anlamıyla hakim durumda. Sürekli tek taraflı olarak öğretiliyor. Küçük yaşlardan itibaren hemen herkes bu bilgiyle, bu telkinle hayata başlıyor. Dolayısıyla insanlar, Darwinizm'i savunarak, bilerek veya bilmeyerek terörün ve komünizmin destekçiliğini yapmış oluyorlar.

"Teröre karşıyım", "dünyada refah ve barış istiyorum" derken, bir yandan da Darwinizm'i savunuyorlarsa, bilmeliler ki dünya üzerindeki katliamların, ölümlerin, çatışmaların fikri zeminine destek olmuş oluyorlar aslında. Komünist terör, işte bu sinsi oyunla sürekli olarak destek görüyor, fikri altyapısını güçlü tutuyor.

ALTUĞ BERKER: Komünizme destek veren bu ideolojik temel, yani Darwinizm, doğrudan hükümetler ve devlet kurumları tarafından savunulur konumdayken, teröriste "silah bırak" demek çok zor. Dolayısıyla öncelikli olarak komünizme karşı çok kapsamlı bir ilmi çalışma, dünya devletlerini de içine alan fikri bir mücadele yapılması gerekiyor.

Peki, bu ilmi çalışma nasıl olmalı, biraz da bundan bahsedelim.

Komünistlerin fikri temel aldıkları Darwinizm, yani evrim teorisi bir SAHTEKARLIKTIR. Komünizme karşı fikri mücadeleye, önce Darwinizm'in bir safsata olduğunun anlatılması ile başlamalı, bunun için bilimsel deliller ortaya konmalıdır. Bu konuyla ilgili kısa bir filmimiz var, onu seyredelim, sonra devam edeceğiz inşaAllah:

"Evrim teorisi" ya da "Darwinizm", biyolojik bir kavram olmanın ötesinde, dünya üzerinde yaygın bir kitleyi etkisi altına almış çarpık bir felsefenin altyapısını oluşturur. Bu felsefe, neden ve nasıl var olduğumuz konusuyla ilgili birtakım gerçek dışı görüşler öne süren, yaratılışı ve Allah’ın varlığını reddeden "materyalizm"dir.

Materyalizm, devletin ve milletin bekasını hedef alan anarşist ve bölücü ideolojileri beslemektedir. Bu ideolojilerin başında gelen komünizm de, materyalist felsefenin doğal siyasi sonucudur. Din, devlet, aile gibi kutsal kavramları kökünden yok etmeyi hedefleyen komünizm, devletimizin üniter yapısına karşı yöneltilen her türlü bölücü eylemin ve düşüncenin de temel ideolojisidir. 

Evrim teorisi işte bu noktada büyük önem kazanır, çünkü bu teori, komünist ideolojinin dayandığı materyalizmin sözde bilimsel tabanını oluşturmaktadır. Başta komünizmin kurucusu olan Karl Marx’ın fikirleri olmak üzere, her türlü materyalist düşünce bugün temelinden çürümüş durumdadır. Çünkü materyalizmin kendisini dayandırdığı bir 19. yüzyıl dogması olan evrim teorisi çağdaş bilimin bulguları karşısında bütünüyle geçersiz hale gelmiştir. Bilim, maddeden başka hiçbir şeyin varlığını kabul etmeyen materyalist varsayımı geçersiz kılmakta ve tüm canlıların üstün bir yaratılışın ürünü olduğunu göstermektedir. Temelde bu çürük teorinin geçersizliğini göstermek için bilinmesi ve anlatılması gerekenler şunlardır:

  • Tek bir proteinin bile tesadüfen meydana gelmesi bilimsel olarak imkansızdır. Dolayısıyla canlılığın kendi kendine oluştuğu iddiası bir yalandır.
  • Rastgele mutasyonlarla, tesadüfi olaylarla canlıların birbirine dönüşümü imkansızdır. Mutasyonlar canlıya sadece zarar verir, faydalı mutasyon yoktur.
  • Doğal seleksiyon, içinde bulunduğu doğal şartlara uygun olan güçlü canlıların hayatta kalması demektir. Doğal seleksiyon sadece bir canlı türü içindeki sakat, zayıf ya da çevre şartlarına uymayan bireyleri ayıklar. Yeni canlı türleri, yeni genetik bilgi ya da yeni organlar yaratamaz.  Yani doğal seleksiyon ile yeni bir canlı oluşamaz. Darwin'den bu yana, doğal seleksiyonun canlıları evrimleştirdiğine dair tek bir bulgu da ortaya konamamıştır.
  • Canlılardaki "göz" gibi indirgenemez komplekslikteki yapılar asla ve asla sahte evrim süreciyle meydana gelemez.
  • Canlıların birbirine dönüştüğünü gösteren tek bir ara geçiş fosili dahi yoktur. Tam tersine, canlıların milyonlarca yıl boyunca hiç değişmediklerini, aynı kaldıklarını belgeleyen 400 milyondan fazla fosil bulunmaktadır.
  • Darwinistler bilimsel bir temeli olmayan teorilerini insanlara dayatmak için yıllar boyunca türlü sahtekarlıklar yapmışlardır, sahte fosilleri bilim dergilerinde yayınlayıp, dünyanın en ünlü müzelerinde utanmadan sergilemişlerdir. Canlıların yaratıldığını gösteren fosilleri ise yıllarca müzelerin depolarında saklamışlardır.
  • Sahtekarlık olduğu anlaşılmış fosiller, deneyler ve hayal ürünü çizimler hala evrim teorisine delil olarak gösterilmeye çalışılmakta ve okul kitaplarında gerçekmiş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır.
  • Darwinist propagandanın durdurulması için bu gerçekler anlatılmalıdır!

 

GÜLEN BATURALP:  Videoda kısaca evrim teorisinin nasıl bir sahtekarlık olduğunu net bir biçimde gördük. Evrim Teorisi bir buçuk asır önce ortaya atıldı. O zamandan bu yana insanlığa sadece bela ve acı getirdi. Dünyanın en kanlı diktatörlüklerini, ırkçılıklarını ve savaşlarını körükledi ve sonucunda milyonlarca insan açlık ve sefaletten, zulüm ve işkenceden ve savaşlardan dolayı hayatını kaybetti. Bu, Darwinizmin ve ondan destek alan materyalizmin insanlığa bakışının doğal bir sonucuydu. İnsanı bir hayvan türü olarak kabul eden, sadece maddeye inanan ve çatışmanın değişmez bir doğa yasası olduğunu düşünen bu felsefenin, zalim bireyler ve toplumlar oluşturması da elbette kaçınılmazdı. Günümüzde yaşanan çatışmalar, savaşlar ve terör olayları da yine aynı ideolojinin, Darwinist eğitimin sonuçları.

ALTUĞ BERKER: Komünist terörün temelinde de işte bu acımasız ideoloji var. Bu nedenle bölücü terör örgütü PKK'ya yönelik fikri mücadelenin ilk adımlarından biri de; halihazırda yapılmakta olan bu Darwinist propagandanın durdurulması olmalı. Öncelikli olarak Darwinist diktatörlüğün etkisiyle devletin kendi televizyon ve radyo kanallarında PKK'nın ideolojisini besleyecek aynı eğitimi vermesi ve aynı propagandayı yapması kanunlarla engellenmeli tabii. Devletin okullarda ve üniversitelerde Darwinist eğitim vermesi de yine kanunlarla düzenlenmeli. Evrim anlatılmalı tabii ancak bilimsel olarak geçersiz olduğu da belirtilmeli; Ve Darwinizm'in yanı sıra Yaratılış da bilimsel delillerle okul müfredatlarına alınmalı.

GÜLEN BATURALP:  Mesela, Darwinistlerin "hayat tesadüfen çamurlu sularda başladı" iddiası ders kitaplarında bulunuyorsa, bunun karşılığında "tek bir proteinin dahi tesadüfen meydana gelemeyeceğinin" bir bilimsel gerçek olduğu da mutlaka anlatılmalı.

Ya da Darwinistlerin "tüm türler birbirlerinden türediler ve şimdiye dek milyarlarca ara tür var oldu" şeklindeki bilim dışı iddiası ders kitaplarında bulunuyorsa, buna karşılık "tek bir ara form fosili dahi olmadığı" gerçeği de anlatılmalı. Yine Darwinistlerin bu iddiasına karşı, canlıların evrimleşmediklerini gösteren 400 milyondan fazla değişmeden kalmış mükemmel fosillerin var olduğu delillerle, fosil örnekleriyle öğrencilere gösterilmeli.

ALTUĞ BERKER: Bilimsel delillerin anlatılması, zaten olması gereken bir eğitim şekli. Dolayısıyla bu değişikliklerin yapılması da Darwinist diktatörlük engeli aşıldığında gayet kolay aslında.

Kitap, broşür ve dergilerde de evrim teorisinin bilimsel geçersizliği anlatılabilir.

Basın, medya, internet ve sosyal paylaşım siteleriyle ülkemizde her eve, her okula,  kısacası herkese ulaşılabilir. Mümkün olan her yolla özellikle çocuklara ve gençlere Darwinizm'in tarihin en büyük bilim sahtekarlığı olduğunun gösterilmesi çok önemli. Çeşitli TV kanalları sadece bu konu için ayrılabilir. Özellikle Güneydoğu bölgemizde anti-Darwinist konular içeren kitap dağıtımları yapılabilir. 

GÜLEN BATURALP:  Darwinist diktatörlük yüzünden devlet Darwinist propagandayı kendi birimlerinde durduramıyorsa, o zaman sivil toplum kuruluşları da devreye girebilir. Ulusal ve yerel özel televizyon kanalları da bu konuda etkili bir faaliyet gösterebilir. Evrim teorisinin geçersizliğini gösteren filmler, belgeseller yayınlanabilir. Çeşitli dernekler bu konuda bilgilendirici broşürler hazırlayabilir, özel eğitim kurumlarında halkımızın evrim teorisine ve komünizm tehlikesine karşı bilgilendirilmesi için çeşitli toplantılar düzenlenebilir.

ALTUĞ BERKER: Fosil sergileri ve konferanslar da düzenlenebilir.  Çünkü Darwinizm'in geçersizliğinin gösterilmesi için en etkili yöntemlerden biri fosil sergileri düzenlemek. Ücretsiz fosil sergileri ülkemizde son birkaç yıldır düzenleniyor aslında. Bu sergiler çoğaltılabilir. Fosilleşmiş canlıların milyonlarca yıldır değişmediklerini gören insanlarımız, evrim diye bir şey olmadığını hemen anlayacaklardır. Ayrıca küçük toplantılar veya verilecek konferanslar da yine çok etkili olacaktır. Bir konferansta evrim teorisinin bilimsel geçersizliğinin delillerini gören bir kişi, bunu hayatı boyunca unutmaz ve bu öğrendiklerini yıllarca tüm çevresine anlatır.

GÜLEN BATURALP:  Kişisel faaliyetler de anti-Darwinist propagandada son derece önemli. Halkımız ellerinden geldiğince Darwinizm'i çökerten kitapları alıp bunların bedava dağıtımını yapabilirler. Küçük broşürler hazırlayabilir, broşür üzerine Darwinizm'in geçersizliği ile ilgili kısa bir bilgi koyarak çevrelerine dağıtım yapabilirler. İnsanların genel olarak toplandıkları yerlerde sohbetler yapabilirler.

Bu çalışmayı yapacak bir kişinin çok detaylı bir bilgiye sahip olması şart değildir. Biraz önce seyrettiğiniz videodaki bilgiler bunun için yeterli aslında. İnternette bu konuda biraz araştırma yapıldığında binlerce bilgiye ulaşabilirsiniz.

ALTUĞ BERKER: Biz bu konuya çok önem veriyoruz, çünkü evrim teorisinin demagoji ile ayakta tutulmaya çalışılan bir bilim sahtekarlığı olduğunu öğrenen bir kişi, bir daha evrime asla inanmaz. Anti-Darwinist faaliyet, nerede, nasıl ve kaç kişiye yönelik yapılıyorsa yapılsın mutlaka, ama mutlaka, sonuç verir. Önemli olan bu ilmi mücadeleyi geniş kapsamlı ve etkili bir şekilde yerine getirebilmek için herkesin seferber olması.

Şu anda komünist bir fikir sistemi var, ancak karşısında hiçbir karşıt fikir sistemi yok. Komünizmin ideolojik altyapısı yoğun eğitimlerle yaygınlaştırılıyor, bunun karşıt fikrini ise bir boşluk oluşturuyor. İşte şu anki belalar bu boşluktan kaynaklanıyor. Yapılacak olan anti-Darwinist faaliyetler işte bu boşluğu ortadan kaldıracaktır. Çünkü bu yönde bir çalışma komünistlerin en beklemediği ve en istemediği şey. Bu, aynı zamanda Lenin döneminden beri komünistlerin ve tüm teröristlerin en çekindikleri, onların adeta kabusu olan konu. Bir komünist, silahlı çatışmaya girmekten, dağlarda yaşamaktan, aç kalmaktan, öldürülmekten korkmaz. Ama Darwinist ve materyalist ideolojinin yıkılması fikrinden dehşete kapılır. Çünkü Darwinist ve materyalist ideolojinin yıkımı, inandığı ve güvendiği her şeyi ortadan kaldıracaktır. Böylece beyinlerindeki  batıl inanç yok olur gider. Ne dağlarda eğitim yapmaya, ne silah taşımaya, ne ölmeye, ne de öldürmeye güç bulamaz.

GÜLEN BATURALP:  O vakte kadar evrim teorisinin kendisine verdiği telkinlerle tüm kainatın ve kendisinin tesadüfen var olduğuna, dünyadaki varlığının hiçbir amacı olmadığına ve bütün insanların birer hayvan türü olduğuna inanırken, bir anda sebepsiz yaratılmadığının farkına varacaktır. Bomboş ve yanlış bir hedefin peşinden koştuğunu dehşetle fark edecek, kendisine Darwinist ideolojinin dayattığı vaatlerin boş vaatler olduğuna kanaati gelecektir. Terör, şiddet, saldırı, bozgunculuk, hainlik, zorbalık yapmanın gerekçesi zihninden bir anda silinecek, komünizme inanmak için artık güç bulamayacaktır.

ALTUĞ BERKER: Sadece bir kere Darwinizm'in bir safsata olduğunun kendisine ispat edilmesi yeterlidir. Ne kadar inkar etse, ideolojisine bağlı kalmaya çalışsa da mutlaka gücünü yitirecektir. Gücünü ve kararlılığını kaybettiğinde davası da kalmayacaktır. Böyle bir kişiyi de insanları öldürmemesi, terör ve şiddete son vermesi gerektiğine ikna etmeye artık gerek kalmaz. İdeolojisinin çöküşüyle onun beyni zaten buna doğal olarak ikna olur.

Darwinizm'in bir safsata olduğunu anlayan kişi, başıboş yaşamadığını ve varlığının bir amacı olduğunu anladığında ise Allah'ın mutlak Varlığını anlayacaktır inşaAllah. Karşısındakinin de kendisi gibi Allah'ın yarattığı değerli bir insan olduğunu, ruh sahibi ve kadere tabi olduğunu anlayacaktır.

 

GÜLEN BATURALP:  Elbette anti-Darwinist ve anti-materyalist faaliyet sadece ülkemizde değil, dünya çapında olmalı. Amacımız sadece Türkiye'nin terörizm ve komünizm belasından kurtulması değil, bu beladan tüm dünyanın kurtulabilmesi. İşte bu sebeple anti-Darwinist ve anti-materyalist faaliyetin tüm dünyaya yaygınlaştırılması gerekiyor. Bu olduğunda, terör tehlikesi altında yaşayan tüm ülkeler rahatlar, birbirine savaş tehditleri gönderen ülkeler yatışır, ırkçılık belasına sürüklenmekte olan Batılı ülkeler gerçekleri görür, Arap ülkeleri tüm diğer ülkeler gibi Darwinist fitneden kurtulur, kısaca dünya üzerinde devam etmekte olan karışıklıklar tamamen ortadan kalkar, dünya barış ve huzur içinde yaşanılabilir, güvenilir bir yer haline gelir.

ALTUĞ BERKER: Şu anda Kuzey Kore, Darwinist olduğu için tüm dünyanın gözü önünde nükleer denemeler yapıyor. Çin, Darwinist olduğu için Doğu Türkistanlı kardeşlerimizi sürekli olarak infaz ediyor. Mısır, Libya, Suriye'de kardeşin kardeşi kırması o bölgelerdeki Darwinist hakimiyetten oluyor. Afrika ülkelerinde vahşi kabile savaşları, Darwinizm'in sahte üstün ırk mantığının özel olarak o bölgelerde yaygınlaştırılması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Ruanda'da öldürdükleri insanların kafalarını futbol topu olarak kullanan zihniyet Darwinist zihniyettir. Afganistan'da, şehit ettiği insanların parmaklarını kesip hatıra olarak saklayan zihniyet de Darwinist zihniyettir. Avrupa ülkelerinde sadece farklı bir ülkeden geldikleri, farklı bir cilt rengine sahip oldukları için ırkçı vahşeti sergileyen faşist terörün kökeninde de Darwinizm yatıyor.

GÜLEN BATURALP:  İnsanları sevgi, şefkat, merhamet, fedakarlık gibi üstün hasletlerden uzaklaştıran, ruhsuzlaştıran, tahammülsüzleştiren, belalara, öfkeye, nefrete açık hale getiren Darwinizm'dir. Dolayısıyla Darwinizm yalnızca ülkemiz için değil, bütün dünya için mutlaka, ama mutlaka ortadan kaldırılması gereken çok büyük bir bela.. Bunun için de tek yol, biraz önce detaylarını verdiğimiz anti-Darwinist, anti-materyalist ilmi çalışma inşaAllah.

ALTUĞ BERKER: Ülkemizdeki komünist, Stalinist PKK terörüne karşı kesin sonuç verecek olan bu çözüm yoluna bazı insanların hala direnebiliyor olmaları hayret verici. Akılcı ve samimi bakmadıklarından, teröre karşı kendilerine sunulan en net ve kesin çözümü dinlemiyorlar. Ortada çok büyük bir terör bataklığı varken, bu bataklığı kökünden kurutacak bir çözüm yolu tüm detaylarıyla kapsamlı olarak ortaya konmuşken, bu fikre direnmek ve hala gereken ilmi çalışmayı yapmamak, ülkemizi komünist teröre teslim etmek demektir. Terör belasına karşı tek çözümü görmezden gelenler, bu büyük sorumluluğu da üstlenmiş oluyorlar.

GÜLEN BATURALP:  Elbette ki bir yıldan fazla bir süredir şehit vermiyor olmamız, bölgenin biraz daha huzurlu olması mutluluk verici. Ancak son dönemlerde gerek Güneydoğu’da gerekse başta İstanbul olmak üzere bazı illerde PKK ve uzantıları tarafından tırmandırılmaya çalışılan şiddete karşı milli bir çalışma içine girmemiz gerekiyor. PKK’nın çözüm süreci olarak adlandırılan bu süreci barış süreci olarak görmediği, daha güçlenmek için bir süreliğine geri çekilme süreci olarak değerlendirdiği çok açık. Bu süreç boyunca kimlik kontrolü yapmak, yol kesmek, adam kaçırmak, şantiye yakmak gibi eylemlerine devam eden PKK, Devletimizin şefkatli ve sabırlı tutumunu suiistimal ediyor. Bu mevcut durum karşısında öncelikli olarak yapılması gereken ilmi çalışmadan bahsettik. İstersen, ilmi çalışmanın yanısıra başka neler yapılmalı onlardan da kısaca söz edelim.

ALTUĞ BERKER: Tabii, çok iyi olur. Çünkü Güneydoğu bölgemizi Türkiye’den ayırmak ve bölgede bağımsız komünist Kürdistan kurmak hedefinde olan PKK terörü milli bir mesele. Cumhuriyet tarihinin en büyük komünist kalkışması ile karşı karşıyayız. Milli meselelerin çözümü, siyasi hedeflerin üstünde yer alır. Milletimiz vatanın korunmasının siyasi tartışma konusu yapılmasını istemez. Tüm Partilerin ülkemizin birliği ve bütünlüğü için ortak hareket ettiğini görmek ister. Dolayısıyla bu milli meselenin çözümüne yönelik atılacak adımların, hükümet ve muhalefetin bir araya gelerek, Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakanımız, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının da katılımıyla yapılacak bir toplantıyla belirlenmesi gerekir. Bu toplantı milletimizin bu mücadelede yekvücut olduğunun gösterilmesi açısından da önemli.

Güneydoğu’nun Türkiye’den koparılması halen birçok Amerikan ve Avrupa düşünce kuruluşlarında konuşulan, yeni sınırlar yeni haritalar üzerinden hesapları yapılan bir plan. Planlarını hayata geçirmek için PKK’yı son derece kullanışlı bir örgüt olarak görüyorlar. Bu sebeple de örgüte dış destek devam ediyor, örgüt sözde özgürlük savaşçısı olarak lanse ediliyor ve Birleşmiş Milletler terör listesinden çıkarılması için çalışmalar yürütülüyor.

GÜLEN BATURALP:  PKK’nın ve diğer sol radikal örgütlerin gençlere yönelik fikri telkini de bu arada aralıksız devam ediyor. Buna karşılık gençliğimizin büyük kısmı siyasi olarak bilinçsiz yetişiyor. Gençlerin birliğin ve bütünlüğün önemini kavrayan, büyük Türkiye idealine sahip, Türk-İslam coğrafyasının sorunlarından haberdar ve bu sorunlara çözüm üretebilecek şuura sahip olması da yine eğitimle mümkün. Devletimiz, müfredata “milli şuur” dersi ekleyerek bilinçli gençler yetişmesini sağlayabilir. Aksi takdirde, milli şuuru zayıf gençler yetişmeye devam edecek, PKK ve diğer illegal örgütler bu durumdan fayda sağlayacaktır.

Gençlerin eğitimi sadece Güneydoğu için değil tüm bölgeler için aciliyetli bir konu. Sosyal medyada gençlerin bir kısmının kullandığı sevgiden uzak, öfkeli, nefret dolu, kavgacı, yüzeysel üslup önemli bir tehlikeye işaret ediyor. Bu işareti görmezden gelmek, milli bir felakete zemin hazırlamak olur. Bir ülkenin temel ihtiyacı manevi kalkınmadır. Ekonomik kalkınma, yol, baraj, sanayi tesislerinin inşası, manevi inşayla birleşmezse o ülkenin güçlü olması mümkün değildir.

ALTUĞ BERKER: Ancak bu durumu ortadan kaldırmak gelenekselleşmiş din ve ahlak dersleri ile sağlanamaz. Gençlerin ihtiyacı olan fıkıh öğretimi, itikadi meselelerdeki detaylar veya İslam tarihi değil. Elbette gençlerin bu bilgilere de sahip olması gerekir. Ancak öncelikli olan gerçek ve samimi imandır. Samimi imana vesile olacak en etkili yöntem ise iman hakikatlerinin, yaratılış delillerinin anlatılmasıdır. Flu, zihin karışıklığına sebep olan, hayatın akışıyla uyumsuz, ağır, içe kapalı bir üslup değil, somut delile dayalı, canlı, samimi, akılcı, gerçekçi bir üslup kullanılmalıdır. Güneydoğu’da böyle bir eğitim hem devlet eliyle hem de sivil toplum kuruluşların desteğiyle kolaylıkla sağlanabilir. Hiçbir vakıf ve camiayı ayırt etmeden, tüm imkanları bu eğitim için seferber etmek gerekiyor. Türkiye’nin bölünmesi tehlikesi söz konusuyken, gruplar, vakıflar, camialar, cemaatler, partiler arasındaki fikir ayrılıklarının bir önemi olmamalı. Tüm bu ayrılıkları bir kenara koyup, bölünmeye karşı ortak tavır almalıyız. Her bir grup kendi gücü oranında ilmi çalışma yapmalı, Devletimiz de tüm bu çalışmaların önünü açmalıdır.

GÜLEN BATURALP:  Kürt kardeşlerimize sözde özgürlük vaad eden PKK, bunu yaparken bağnazların hurafelerini kendi lehine kullanıyor. Kadını yarım varlık olarak gören, modernliğe ve gençlerin neşesine karşı, cahil, acımasız, gaddar, adalet ve hakkaniyet duygusu olmayan bağnazlık, PKK’ya uygun bir zemin oluşturuyor. Dikkat ederseniz PKK ve uzantıları sık sık “kadınları özgürleştireceklerini”, “gençlere değer verdiklerini” vurgular. Oysa gerçek kadın özgürlüğü, eşitlik ve adalet ancak Kuran ahlakının tam uygulanmasıyla sağlanır.  PKK’nın elinden bu kozu almak da bağnazlığa karşı Kuran ahlakının yayılmasını sağlamakla mümkün olabilir.

ALTUĞ BERKER: PKK’nın bir diğer avantajı da geçmiş yıllardan izi kalan “devletin soğuk yüzü” imajının tam olarak düzeltilememiş olması. Örgüt bölge halkına suni de olsa bir sevgi sunuyor ve onların gerçek koruyucuları oldukları telkini veriyor. Bazı yetkililerin ve siyasilerin halka üstten bakan, sevgisiz, merhametsiz, anlayışsız tavırları da PKK’nın bu anlatımlarını güçlendiriyor. Bölgede görev yapan tüm görevlilerin ve siyasilerin güler yüzlü, mütevazı, sıcakkanlı, halden anlayan, insaniyetli olması PKK’ya vurulacak en önemli darbelerden biri olacaktır. Kürt kardeşlerimizin sahibi Marksist Leninist dinsiz Allah’sız PKK değil, adil, sevecen, şefkatli, güçlü Devletimiz’dir inşaAllah.

GÜLEN BATURALP:  Kürt kardeşlerimiz yıllarca çok büyük acılar çektiler. Artık acıların sarılacağı, Güneydoğu’nun kalkınacağı, güzelleşeceği, güvenilir olacağı günlerdeyiz. Türkiye’nin hep birlikte büyüyeceği, İttihadı İslam’ın kurulacağı dönemdeyiz. Yıllarca akıl almaz zulümlere maruz kalan Kürt kardeşlerimizi Marksist, Leninist, Stalinist, baskıcı, dayatmacı, gaddar, acımasız komünist PKK’nın eline ne Devletimiz ne de biz bırakmayız, inşaAllah.

 ALTUĞ BERKER: İnşaAllah. Değerli izleyenlerimiz, bugünkü programımızın sonuna geldik ancak haftaya Allah’ın izniyle burada olacağız. Yeniden görüşünceye dek hoşçakalın.

GÜLEN BATURALP:  Herkese hayırlı haftalar diliyorum, hoşçakalın.

]]>
http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/189931/gizli-tehlike---10http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/189931/gizli-tehlike---10Sat, 16 Aug 2014 14:46:41 +0300
Gizli Tehlike - 9. Bölüm / Komünizm Tehdidi Neden Ortadan Kaldırılamıyor? Komünizm Tehdidi Neden Ortadan Kaldırılamıyor?

ALTUĞ BERKER: Haftalardır komünizm tehlikesinin halen dünyayı tehdit ettiğinden söz ediyoruz. Bugün de komünizmin sadece komünist ülkelerde değil, dünyanın pek çok ülkesinde farklı isimler altında gizliden gizliye varlığını nasıl sürdürdüğünden ve komünizmin neden bir türlü ortadan kaldırılamadığından bahsedeceğiz.

GÜLEN BATURALP: Komünizm denildiğinde akıllara sanki sadece eski komünist ülkelerde varlığını sürdüren bir sistem geliyor olabilir. Fakat şu an dünyada Müslüman kimliğiyle bilinen, hatta İslam Cumhuriyeti ismi taşıyan birçok ülkede komünist rejim hakim. Bir süre önce çeşitli Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde ortaya çıkan ve Arap Baharı denilen karışıklıklara baktığımızda bu durumu kolaylıkla fark etmek mümkün aslında.

ALTUĞ BERKER: Çok doğru. Mısır, Suriye, Libya, Filistin, Irak gibi ülkelerde, Arap sosyalizmi yıllardır çok yoğun bir şekilde zaten yaşanıyor. Bu ülkelerde yıllarca Marksist zihniyetin getirdiği komünist anlayış hakim oldu. Dışarıdan bakıldığında bu ülkeler farklı bir görünüm ve isim altında varlıklarını sürdürseler de, aslında Marksist-komünist zihniyet etkisini hiçbir zaman kaybetmedi. Devletler, içten içe hep bu rejim dahilinde yönetildiler.

Bu ülkeler dünyadaki iki bloktan birinin yani Rusya ve Çin'in başını çektiği komünist blokun temsilcisi. Karşılarında ise Amerika'nın başı çektiği kapitalist, liberal blok var. Mesela, komünist blokun en önemli temsilcilerinden biri olan İran'da, İslami bir yönetim varmış gibi görünmesine rağmen geri planda Marksist-komünist bir anlayış hakimdir.

GÜLEN BATURALP: Zaten İran’ın tarihine bir göz attığımızda İran İslam Cumhuriyeti’nin bir devrimle kurulduğunu görürüz. Bu devrim, bir komünist parti ile birlikte yapılmıştı ve bu devrimle komünist bir anlayışın yerleştirilmesi amaçlanmıştı.

Rejim komünist olduktan sonra halkın Müslümanlıktan bahsetmesi, kimliklerinde Müslüman yazması veya ülke yönetiminin İslam Cumhuriyeti olarak anılması komünistler açısından bir şey değiştirmiyor. Onlar, Darwinist, materyalist ve komünist ideolojinin gereklerini zaten bu ülkelerde sorunsuz şekilde uyguluyorlar. Dolayısıyla da yollarına devam ediyorlar.

ALTUĞ BERKER: Komünist blokun temsilciliğini yapan Shanghai bloku Ortadoğu'da çok fazla ülkeyi içine almış durumda. Ülkelerin genel politikalarına baktığımızda bunu anlamak çok zor olmuyor. Mesela İran, Suriye, Mısır ve diğerleri daima dünyadaki komünist ülkelerle işbirliği içinde oldular. Ülke yönetimlerinde de Darwinizm hakim. Okullarında dayatma yoluyla Darwinizm öğretiliyor. Bu ülkelerde insanlar hep komünist bakış açısıyla yetiştirilmiş. Osmanlı'da gördüğümüz Ehli Sünnet inancına uygun sevecen, sıcak, barışçıl, dostane üslup yerine bu ülkelerde genelde sevgiden ve şefkatten uzak; saldırgan, savaşa ve çatışmaya eğilimli, kan dökmeyi arzulayan komünist bir üslup hakim.

GÜLEN BATURALP: Yalnız hemen belirtelim, bizim burada eleştirdiğimiz komünizmin kanlı politikasını bir hayat şekli haline getirmiş olan ve bunu yaygınlaştırmakta sakınca görmeyen kişiler. Elbette ki bu ülkelerde kalbi İslam ahlakının getirdiği güzelliklerle dolu olan, vicdanlı olup içinde bulunduğu zulüm sisteminden dolayı çaresiz kalmış değerli mümin kardeşlerimiz de var. Bu kardeşlerimizi tenzih ediyoruz.

Şu an Suriye'nin içinde bulunduğu karışıklığın en önemli sebeplerinden biri de komünizmin tertemiz Müslüman halka dayatılması zaten. İç karışıklıklar gece gündüz bir kısım basında mezhep kavgaları şeklinde gösterilmeye çalışılsa da, aslında şu anda Suriye'de komünistlerle Müslümanların çatışması var. Suriye, Hafız Esad döneminden beri Marksist-Stalinist-komünist zihniyetle yönetiliyor.  Hatta Suriye, bu yönüyle Arap sosyalizminin en önde giden temsilcilerinden.

ALTUĞ BERKER: Hatırlarsanız, Sovyetler Birliği ile sıkı ilişkiler içindeki Hafız Esad yönetimi döneminde, Arap Sosyalist Baas Partisi'nin savunduğu komünist ideoloji dışındaki tüm görüşlerin savunulması yasaklanmıştı. Tüm İslami hareketlere kısıtlamalar getirilmiş, İslami liderler tutuklanıp şehit edilmiş, Müslümanlar büyük baskı, zulüm ve işkence görmüşlerdi. Hafız Esad ve kardeşi Rıfad Esad 1982 yılında Suriye'nin Hama ve Humun şehirlerinde 40 bin Müslümanı şehit etmişti. Şu an Hafız Esad'ın oğlu Beşar Esad'ın liderliğindeki Suriye'de de her gün kesintisiz olarak gerçekleştirilen katliamlar, ülkeye hakim sosyalist-komünist ideolojide herhangi bir değişiklik olmadığının acı bir ispatı aslında.

Hafız Esad'ın Baasçı zihniyeti ülkede halen devam ediyor. Şu anda Suriye yönetimi adeta Rusya derin devletinin kontrolüne girmiş durumda. Suriye'deki neredeyse bütün uzmanlar Ruslardan oluşuyor. Suriye'deki gençler ve subaylar genellikle Rusya'da veya Çin'de eğitim alıyor, iyi derecede Rusça ve Çince biliyor. Rusya'da da her yerde Suriyeli görmek mümkün. Çünkü bu komünist bir blok, komünist bir yapılanma ve yıllardır kesintisiz olarak varlığını sürdürmüş. Suriye'de yaşananlar, Müslümanların bu komünist sistemi ortadan kaldırma çabasıdır. Suriye ilk defa komünizme karşı böylesine kararlı ve güçlü bir dirençle karşı karşıya kaldı. Ne yapacağını şaşırmış olduğundan, dünyanın gözü önünde kendi vatandaşlarını katletmekte hiçbir sakınca görmüyor.

GÜLEN BATURALP: Shanghai blokunun hakimiyeti sadece Ortadoğu ile sınırlı değil tabii ki. İslam aleminde, mesela Mısır, Fas, Tunus, Cezayir'de komünist partiler her zaman çok güçlü oldular. Kuzey Avrupa ülkelerinde zaten doğrudan komünist partilerin hakimiyeti var. Güney Amerika ülkelerinin de birçoğu komünist idare ile yönetiliyor. Çin, Laos, Kamboçya, Vietnam gibi ülkelerde yönetim 2. Dünya savaşı sonrasından beri değişmedi. Bu durumdan şu sonucu çıkarıyoruz; komünist ideolojinin en büyük temsilcisi olan Shanghai bloku dünyanın çok önemli bir bölgesinde hakim durumda. Dolayısıyla tehlikenin boyutlarını iyi anlamak gerekiyor. Shanghai blokunun temsilciliğini üstlenen bahsettiğimiz İslam ülkelerinde son birkaç yıldır meydana gelen karışıklıklara, olası bir nükleer saldırıdan duyulan tedirginliğe, İran ve söz konusu Arap ülkelerinin halklarında hakim olan huzursuzluğa karşı; kısa vadeli önlemlerin yanı sıra, asıl olarak uzun vadeli önlemlere başvurulması gerektiği ortada.

ALTUĞ BERKER: Komünist tehlikeye karşı kesin çözüm, komünist zihniyetin, beyinlerdeki materyalist zihniyetin, yani ideolojinin kaldırılmasıdır. Zihinlerde oluşturulan bu materyalist, Darwinist ve komünist ideoloji yıllar süren eğitimle ve çok yönlü propagandayla emek emek oluşturuldu. Bu ideolojinin ortadan kaldırılması da yine ancak eğitimle, çok ciddi bir kültürel seferberlikle, ciddi bir çaba ile emek emek mümkün olabilir.

GÜLEN BATURALP: Burada yine yapılması gereken, komünizmin temeli olan Darwinizm'in geçersizliğinin bilimsel delillerini ortaya koyup, komünist zihniyetin getirdiği sahte doğruların bir temeli olmadığını ispat etmektir. Beyinlerdeki bu batıl inanç ortadan kaldırıldığında, zulmün, katliamların, nefretin, çatışmaların herhangi bir dayanağı da kalmayacaktır. Komünist blok ancak böylece tarihe karışabilir ve insanlar sevgi ile yaşamayı öğrenebilir.

ALTUĞ BERKER: Ülkemizdeki duruma bakalım bir de istersen.

GÜLEN BATURALP:  Tabii, çok iyi olur.

ALTUĞ BERKER:  Çünkü eski kuşak komünistlerin alttan alta komünizmin zeminini oluşturmaya çalıştıklarını görüyoruz. Aslında tüm dünyada pusuda bekleyen komünist tehlikenin, ülkemizde de yıllardır pusuda beklediğinden geçtiğimiz programlarda bahsetmiştik. Bir süredir ülkemizin Güneydoğu bölgesi için gündeme getirilen özerklik söylentileri, bu eski kuşak komünistlerin propagandasıyla yaygınlaştırıldı. Bu propaganda ile aslında şu söylenmek isteniyor: "Artık komünizm için ön-şart olan kapitalist sistemi oluşturduk, insanların ahlaki ve dini değerlerini ellerinden aldık ve ekonomik kriz ile bütün dünyayı açmaza soktuk. Şu an komünizmin tam vakti."

GÜLEN BATURALP:  Komünist terör örgütü PKK da, şu anda, özerk bir komünist devlet oluşturabilmek, yani Türkiye'yi komünistleştirmenin ilk adımını atabilmek için çok uygun bir ortam oluştuğuna, zamanın en iyi zaman olduğuna karar verdi kendince ve hedefinden açıkça bahsetmeye başladı. Şu an komünistler için geriye kalan tek şey, bu planı uygulamaya geçirmek.

Öcalan'ın, PKK'nın 13. kuruluş yıldönümü mesajındaki sözleri bu açıdan oldukça manidar aslında. Şöyle demişti bölücübaşı:

Ekran yazısı

"... Komünizm yıkıldı" diyenlere en iyi cevap olarak, 'tam tersine, komünizmin en güçlüsü, en doğrusu, en yücesi PKK'da gerçekleşmiştir' diyoruz."

ALTUĞ BERKER:   Yıllardır sessizce bekleyen tüm komünistler de alttan alta görevlerini yerine getiriyor. Bir kısım eski komünist yazarlar, zaman içinde çeşitli büyük gazetelerde yer edindiler ve hatırı sayılır bir makama geldiler. Eski komünist diyoruz, ancak aslında komünistlikten asla vazgeçmediler. Sadece zemin müsait olmadığı için renk değiştirdiler, kabuklarını kapattılar, yani kendilerini kamufle edip, tanınmayacak ve fark edilmeyecek hale geldiler. Başka bir ideolojini kılıfına bürünüp kendi mücadelelerine daha gizli yöntemlerle devam ettiler.  Yıllarca komünist kimliklerini ön plana çıkarmadan, çeşitli yerlere geldiler. Ama aslında komünizmden hiç vazgeçmediler.

Bu kişiler, şu anda, yine sinsi bir yaklaşım içinde ülkemizin güneydoğusunda ayrı bir devlet kurulması konusunda kendilerince kurnazca yazılar yazıyor, çeşitli şekillerde seslerini duyuruyor. Elbette ki isteyen istediğini yazabilir, Türkiye demokratik bir ülke. Ancak gerçekte birer PKK sempatizanı olan bu kişiler, hali hazırda el altından bölücü terör örgütünün propagandasını yaparak PKK'nın o bölgeye hakim olabilmesi için altyapı hazırlıyorlar. Yani ülkemizi bölmeye çalışıyorlar.  Bunu açıkça dile getirmiyorlar elbette. Dikkat çekmeden, orada özerk bir devletin kurulmasını teşvik eder mahiyette fikirler ortaya koyuyorlar. Bu kişiler zaten tüm Türkiye'ye hatta tüm dünyaya komünizmin hakim olmasını can-ı gönülden isteyen kişiler. Dolayısıyla bu kişilerin "Güneydoğu'da Kürt vatandaşlarımıza ayrı bir devlet vermenin tek çözüm olacağı"na dair izahlarının, "orada özerk bir devlet için referandum" yapılması çağrılarının altında yatan gerçek amaçlarını görmezden gelemeyiz.

GÜLEN BATURALP:  Aslında komünistlerin vermeye çalıştığı telkin özetle şu: "Güneydoğu bölgemizde yıllardır yapılan mücadele sonuç vermedi. Bırakalım orada komünist bir devlet kursunlar. Biz de burada rahat ederiz!" Bu sözlerle Güneydoğu'dan tüm Türkiye'ye açılacak olan bir komünist rejimin propagandasını yapıyorlar. Açıkça komünist devlet sloganları atamıyorlar belki, fakat bunu sinsi telkin yöntemleriyle yaygınlaştırıyorlar.

Komünizm zaten %5, %10'luk az bir kitleyle hakim edilebilen bir düşünce. Dolayısıyla az bir telkin, biraz propaganda komünizmin o bölgede yaygınlaşabilmesi için -Allah esirgesin- yeterli olabilir. Bunun için toplumun tamamının komünist ideolojiye sahip olması şart değil. Ortam müsait olduğunda, şartlar istedikleri kıvama geldiğinde küçük bir azınlık, komünist hakimiyeti sağlayabilir. Bu, Lenin'in, Stalin'in ve Marx'ın açıkça dile getirdiği bir yaklaşım zaten. Komünist azınlık, bir bölgede hakimiyet kurmak istediğinde, her şeyi zorbalıkla, silahla ve terörle yapar ve herhangi bir engel de tanımaz. Kimseyi komünist yönetim aleyhinde konuşturmaz, karşıt fikirlerin dile getirilmesini ve her türlü demokratik oluşumu yasaklar, kimsenin sandığa gidip özgürce oy kullanmasına izin vermez. Yani komünist dikta rejimi halk üzerinde dehşet ve korkuya dayalı bir yönetim kurar.

Komünist PKK taraftarları da ülkemize, Kürt kardeşlerimize ve dünyaya refah, huzur, barış değil, sadece ve sadece felaket getirmeyi planlıyorlar.

Şunu herkes bilmelidir: Güneydoğu'da komünistlere bir karış toprak verilmesi, iki önemli değeri Türk milletinden alır götürür:

1.              Türk Milletinin şanını, şerefini, haysiyetini, namusunu ve gururunu

2.              Türk Milletinin bağımsızlığını, demokratik yapısını

"Rahat yaşayalım" diyerek komünist PKK'ya toprak vermek, gösterilecek en yanlış davranış olacaktır. Komünist bir topluluğa toprak vermek, bütün felaketlerin kapısını aralayacaktır. Bölücü terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan'ın sözleri doğrulanacak, komünizmin en güçlüsü ülkemiz topraklarında yerleşmeye başlayacak ve bütün Türkiye baştan başa büyük bir felakete sürüklenecektir. Dünya derin devletini elinde tutan ve genelde komünist görüşlü olan bir kısım kişiler, Türkiye'nin içine sürüklendiği felaketi büyük bir heyecanla izleyecek ve komünist dikta yönetimi 1960'lardan beri hayalini kurduğu Komünist Dünya Devleti idealinin ilk adımını gerçekleştirmiş olacaktır.

TÜRK HALKI KOMÜNİST TEHLİKENİN FARKINDA OLMALIDIR!

ALTUĞ BERKER:  Ülkemiz, hala tedbir alınamamış olan Darwinist ve materyalist zihniyetle, "toprak verelim ve kurtulalım" propagandalarıyla tahminlerin ötesinde çok büyük bir felakete sürüklenebilir.  Çünkü ortam ve şartlar uygun olduğunda, komünizmin yaygınlaşması çok kolaydır. Sürekli dile getirilen "Toprak verelim, kurtulalım" çağrıları, bu ortam ve şartları komünistlere sağlar. Sorunların toprak vermekle çözüleceğini zannedenler, asıl toprak vermekle çok büyük bir yıkımı başlatacaklarının farkında değiller. "Toprak verirsek, terör sorunu ortadan kalkar, biz de rahat eder, eğlenceli ve tasasız günlerimize geri döneriz" diye düşünenler, birdenbire kendilerini kaçıp kurtulamayacakları bir komünist diktatörlüğün idaresi altında bulabilirler. Tabii gerçekleştirilmiş olan sayısız saldırı ve terör eyleminden, komünist zulümden sağ kurtulabilirlerse...

GÜLEN BATURALP:  İlk olarak devletimizin, politikacılarımızın, yazarlarımızın, aydınlarımızın ve halkımızın nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu çok iyi anlaması gerekiyor. Tehlike: tüm dünyayı hedef alan komünist bir hegemonya.

İkinci olarak da, yine herkesin böyle büyük bir tehlikenin çözümünün; ayıplamak, kınamak, vicdanlı olmaya davet etmek, aile ocağına çağırmak, "yuvana geri dön, annenin çorbasını iç" telkinleri yapmak olmadığını anlamaları gerekiyor. Komünist zihniyette bu tarz ayıplamaların ve vaatlerin hiçbir etkisi olmadığını geçtiğimiz bölümlerde anlatmıştık.

ALTUĞ BERKER:  Bir de hem devletimizin hem de milletimizin, askeri yöntemlerin komünizm belası için bir çözüm olmadığını da anlamaları gerekiyor. Karşısındakini şehit etmek kadar kendisinin ölümünü de topluma bir katkı olarak gören bir zihniyeti ölüm ile yıldırmak imkansızdır. Askeri yöntemlerle ne kadar PKK terör örgütü militanı "etkisiz hale" getirilirse getirilsin yerine her zaman yenileri türeyecektir. Çünkü adamların fikri kaynağı durduğu yerde duruyor ve bu kaynak komünist, terörist militan üretmeye devam ediyor. Dolayısıyla "toprak verelim, kurtulalım" diyenler kendi rahatları peşinde koşarken, komünist militanlar tüm imkanlarını kullanarak genç beyinleri kendi ideolojileriyle yıkamaya devam ediyor olacaklardır.

GÜLEN BATURALP:  Muhtemelen şu an “PEKİ ÇÖZÜM NEDİR?” diye soruyorsunuz. Çözüm kaynağı kesmek, kurutmak. Bu kaynak komünizmi besleyen Darwınizm'dir. Önce bu ideoloji bilimsel olarak ortadan kaldırılmalıdır. Bunun için de anti-Darwinist, anti-materyalist bilimsel, ilmi çalışmalar yapılmalıdır. Öldürmenin mantığı ortadan kalkınca, geriye komünist terör de kalmamış olacaktır.

Türkiye'de bölücü terör örgütü PKK belasından kurtulabilmek için çok çaba sarf edildi.  Güneydoğu’ya sayısız asker gönderildi ve o bölgede sayısız çatışma gerçekleşti. Milyarlarca dolar harcandı; füzeler, bombalar, silahlar, tanklar alındı. Karakollar yapıldı. Keşif uçakları, heronlar devreye sokuldu. Özel eğitimli askeri birimler oluşturuldu. Yeni taktikler denendi, savunma yöntemleri geliştirildi.

Politik manevralar denendi, demagojik yöntemlerle çözüm alınacağı, terör örgütünün liderlerinin ya da terörist militanların ikna edilebileceği düşünüldü. Ateşkes anlaşmaları yapıldı. Şehitlerimizin ardından ağıtlar yakarak, bu ağıtları manşet manşet yazılı basında ve saatlerce televizyonlarda yayınlayarak teröristler üzerinde psikolojik bir etki meydana getirileceği zannedildi. Komünist PKK militanları "vicdanlı olmaya, acımaya, merhamet etmeye, şefkatli olmaya" davet edildi. Devlet, din, aile kavramlarını kabul etmeyen, şiddet ve terör dışında hiçbir yolu geçerli saymayan komünist PKK teröristleri "kınandı". Komünist PKK militanları "dağdan inip kardeşçe yaşamaya" davet edildi.  Eğer komünist teröristler "baba evine, annelerinin sıcak çorbasını içmeye" davet edilirse, bir de evlendirilir, yuva kurma vaatleri devreye sokulursa iknada son noktaya varılmış olacağı zannedildi.  

ALTUĞ BERKER:  Son olarak da "ülkemizin güneydoğusunu teröristlere verelim, özerklik kurulsun, biz de rahat edelim" hezeyanlarını gördük.

Tüm bu süreçte Güneydoğu'da çatışmalar kesintisiz olarak devam etti. Allah rızası için vatan topraklarını ve vatandaşlarını korumak adına mücadele eden askerlerimiz şehit olmaya devam ettiler. Ne oraya daha fazla asker göndermek, ne de saydığımız suni çözümler fayda etmedi. Şu an her ne kadar bir çözüm sürecinde gibi görünsek de, tüm bu girişimlerin kalıcı olarak fayda etmesi mümkün değil. Çünkü sorun ısrarla tam olarak anlaşılmıyor veya anlaşılması kasıtlı olarak engelleniyor. Sorunun ne olduğu tam olarak anlaşılamadığı için de, soruna aslında kesin bir çözüm de bulunamıyor.

GÜLEN BATURALP:  Tamamen ideolojik olarak hareket eden komünist militanlara yönelik olarak alınan zayıf, etkisiz ve aciz tedbirlerin bir sonuç vermesi elbette mümkün değil.  Çünkü bir komünist vicdanlı davranma çağrısına hiçbir zaman anlam veremez. Onun için hedefe ulaşmanın birinci yolu şiddettir ve hiçbir psikolojik ikna yöntemi onu durduramaz. Şefkat, merhamet, acıma duygusu, aile kavramı bir terörist için sadece zaaftır, hastalık olarak kabul edilir ve acilen yok edilmesi gereken duygulardır.

Şehit annelerinin gözyaşları ve yakılan ağıtlar ise bir komünisti daima mutlu eder. Ona, amacına ulaştığı hissini verir. Çünkü ideolojisinin gereğini yaptığı gazete manşetlerinden ve televizyonlardan tüm dünyaya ilan edilmiştir. Ağlayan annelerin komünist militanlar üzerinde acıma duygusu oluşturacağını zannedenler felaketin boyutlarının farkında değiller. PKK militanları şehit haberlerini aldıkça, ağlayan anneleri izledikçe örgüte bağlılıkları daha da artar daha da güçlenirler.

ALTUĞ BERKER:  İşte haftalardır üzerinde durduğumuz tüm bu sebeplerden dolayı, askeri çözümler her ne kadar terörle olan Milli mücadelemiz için gerekli ve önemli olsa da, hiçbir zaman ülkemizin güneydoğusunda yaşanan komünist teröre kesin çözüm olamamıştır ve bundan sonra da olması mümkün değil.  

Bölücü terör örgütü PKK militanları etkisiz hale getirilse de, ikna edilip dağdan indirilseler de, yaşadıkları yerler tespit edilse ve kurdukları tuzaklar bozulsa da; bu durum hiçbir zaman yeni komünistlerin oluşmasını ve yeni terör olaylarının gerçekleşmesini engelleyemez, o toprakların komünist tehlikeden arınmasını sağlayamaz.

Çünkü komünizm bir ideolojidir, fikri bir temelden destek almaktadır. Bu fikri temel de, ancak fikir ve ilimle yok edilebilir.

GÜLEN BATURALP:  PKK'lı bir terörist silah eğitiminden çok önce Darwinist ve materyalist bir eğitim alır. Küçük yaştan itibaren bölücü terör örgütünün oluşturduğu okullarda, toplantı yerlerinde Darwinist ve materyalist düşüncenin temellerini öğrenir, Stalinist, Marksist, Leninist ideolojinin gereklerini uygulamak üzere eğitilir. Bunun için yoğun olarak kitaplar, dergiler, medya, internet kullanılır. Fiziki talimler çok sonradır. Önce zihinsel ve fikri eğitimin tamamlanması şarttır. Beyinlerde acımasız bir inanç sistemi oluşturulur. Tek yanlı eğitim, kısa sürede hipnoz etkisi yapar. Sadece Darwinist ve materyalist eğitimle muhatap olan ve demagojilere son derece açık olan genç zihinlerde, Darwinist bakış açısı hızla yerleşir. Bir süre sonra hayatı bir mücadele alanı, insanı ise bir hayvan olarak görmeye başlar. Ahlaki değerleri, dini inançları, şefkat, merhamet, sevgi, fedakarlık gibi yüce değerleri haşa birer zaaf ve hastalık olarak kabul eder. Zihinlerine yerleştirilen bu yanlış fikirlere göre bir insanı öldürmek, doğal seçilimin -yani güçlü olanın ayakta kalmak için zayıf olanı ortadan kaldırması fikrinin- sıradan bir uygulaması haline gelir.

ALTUĞ BERKER:  Bu altyapı sağlandıktan sonra, artık o kişiyi, eline silah verip çatışmaya göndermek  işin kolay kısmıdır artık. Zihnine yerleşmiş bu fikirle, terörist Marksizm'in gereğini yapacaktır bundan sonra. Yani öldürecek ya da ölecektir. Bu fikri zaten ideolojik olarak kabul etmiştir, son derece de kolay görür ve son derece kolay uygular

Dünyadaki terör tehlikesi de aslında materyalist, Darwinist ve komünist  ideoloji tehlikesi. Komünist terör belasından kurtulmak istiyorsak, dünya çapında anti-komünist ve anti-materyalist ilmi bir çalışma yapılması şart. Böyle bir çalışmayı gereksiz ve etkisiz görenler, Darwinizm'i yalnızca doğa olaylarıyla sınırlandırılmış bir teori olarak değerlendirenler, genellikle karşı karşıya oldukları tehlikenin çapının farkında olmayan kişiler. Şu an PKK terör örgütünün mantığı, Stalin'in, Lenin'in, Mao'nun, Pol Pot'un Darwinizm'in ideolojik gereklerini uygularken kullandığı mantığın aynısıdır. Bu komünist liderler, ilk başlarda yanlarında çok az bir destekçi kitlesi bulunmasına rağmen, sahip oldukları ideolojiye olan gözü kara bağlılıkları nedeniyle komünist terörü, vahşeti ve zulmü kısa sürede çok geniş topraklara ulaştırabildiler. Onları o dönemde yenilmez ve önüne geçilmez kılan, kan ve vahşet dolu olsa da bir ideolojileri ve tam olarak inandıkları bir inançları olmasıydı. Onların kendi dönemlerinde durdurulamamalarının, bütün dünyanın bu ülkelerde yaşanan vahşete seyirci kalmasının tek sebebi de karşı tarafın herhangi bir ideolojisinin olmaması, bu vahşete bir ideolojik cevap verememeleriydi.

GÜLEN BATURALP:  İdeolojik bir cevap verilemedi, çünkü tüm dünya komünist vahşetin altyapısını oluşturan Darwinizm'i savunmaya mecbur bırakıldı. Komünizme, teröre, vahşete karşı mücadele verenler de, aslında komünist teröristlerle aynı ideolojiyi savunmak zorunda kaldılar. Tüm dünyaya hakim olan Darwinist diktatörlük, dünya çapında oldukça güçlü bir şekilde varlığını halen devam ettiriyor. Öyle ki, bu diktatörlüğün baskısıyla, Darwinizm'in geçersizliğini ortaya koyan çalışmalar yapan akademisyenlerin üniversitelerde barınması bile imkansız durumda. Dünyanın hemen her yerindeki eğitim kurumlarında evrim teorisi zorunlu olarak öğretiliyor. Yaratılış gerçeğinin anlatılması ise yasak Bu durum neredeyse tüm dünya devletlerinde olduğu gibi, İran, Suriye, Mısır, Cezayir gibi İslam ülkeleri ile İsrail gibi din devletleri için de geçerli. Darwinizm durmaya devam ettiği için, komünist tehlike de varlığını sürdürmeye devam ediyor. Bu beladan kurtulmak  için Darwınizm'i tümüyle fikri olarak çürütüp yok etmeliyiz.

ALTUĞ BERKER:  Bu hafta bize ayrılan sürenin sonuna geldik. Önümüzdeki hafta ülkemizin içinde bulunduğu mevcut durum karşısında yapılması gerekenlerden ve teröre altyapı hazırlayan Darwinist diktatörlükten söz etmeye devam edeceğiz, inşaAllah.

GÜLEN BATURALP: Ayrıca Darwinizme ve dolayısıyla komünizme karşı yürütülmesi gereken fikri mücadele izlenmesi gereken yöntem ve yolları detaylı olarak anlatacağız, inşaAllah.

Yeniden görüşünceye dek hoşçakalın.

]]>
http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/189515/-gizli-tehlike--http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/189515/-gizli-tehlike--Wed, 06 Aug 2014 01:45:08 +0300
Gizli Tehlike - 8. Bölüm / Komünist Diktatörlük ve Global Ekonomik Kriz KOMÜNİST DİKTATÖRLÜK VE GLOBAL EKONOMİK KRİZ

 

ALTUĞ BERKER: Bu hafta , "Komünizm Artık Bir Tehlike Değil" diyenlerin aslında komünistler tarafından aldatılıyor olmalarından ve komünizmin halen bir tehlike olduğundan ve uygulanan komünist taktiklerden bahsedeceğiz.

GÜLEN BATURALP: Dünyada olduğu gibi ülkemizde de bazı kişilerin, başlarına gelebileceklerin farkında olmayarak, günümüzde komünizm diye bir tehlikenin olmadığını savunduklarını görüyoruz. Komünizmin bir 20. yüzyıl felaketi olduğunu, o dönemin yaşanıp bittiğini ve artık tehlikenin geçtiğini zannediyorlar. Bu fikre o kadar inanmışlardır ki, ne başlarına gelebilecek tehlikeden haberdarlar, ne de buna karşı bir tedbir alabilecek durumdalar. Tam tersine, komünizm tehlikesi yok diyerek, hem çevrelerindeki insanları rehavete sürüklüyorlar hem de kendilerini bu belanın içine çekiyorlar. Bu yaklaşımlarıyla da komünist zihniyetin rahatlıkla güçlenmesine, zemin bularak yaygınlaşmasına imkan sağlıyorlar.

ALTUĞ BERKER: İmkan sağlıyorlar diyoruz, çünkü komünizm, insanların "artık komünist tehlike yok" deyip rehavete sürüklendikleri ve bu belaya karşı hiçbir tedbir almadıkları zamanlarda güçlenir ve yaygınlaşır.  "Komünizm tehlikesi 20. yüzyılda sona erdi" diyenler çok büyük bir yanılgı içindeler. Komünizm asla yok olmamıştır. Darwinizmden beslenen komünizm, Darwinizm varlığını sürdürdüğü müddetçe de varolmaya devam edecektir. Çünkü her ikisi de temelde tek bir ortak felsefeye dayanır: Diyalektik materyalizme.

GÜLEN BATURALP: Bildiğiniz gibi, Darwinizm, yani "evrim teorisi" denildiğinde Darwin'den sonra akla gelen ilk isimlerden biri Stephen Jay Gould’tur. Gould Marksizm’e Darwinizm kadar bağlıydı. Gould'a göre, Darwinizm ve Marksizm bir madalyonun iki ayrılmaz yüzüydü. Gould'un Darwinizm'e olan bağlılığı, aslında diyalektik materyalizme olan bağlılığının bir sonucuydu. Stephen Jay Gould’tan bahsetmemim sebebi şu:

Stephen Jay Gould , 1992 yılında Rusya’ya bir ziyarette bulunmuştu. Bu ziyaretinden bir kaç yıl önce Doğu Bloku parçalanmış, bir yıl önce de Sovyetler Birliği çökmüş, Komünist Parti tarih olmuştu. O zamanlar tüm dünya "komünizmin mutlak şekilde yıkıldığını" konuşuyordu. Ama Gould, olayı daha farklı yorumladı. Gezi dönüşünde gazetecilere yaptığı açıklamada; "Marksizm'in bir uygulaması yıkıldı, ama Marksizm tarihin bilimsel yorumu olarak geçerliliğini koruyor" demişti.  Yani Gould'a göre Marksizm hala yaşıyordu.

ALTUĞ BERKER: Gould’un bu tespiti doğruydu. Darwin diyalektik materyalizmi doğaya, Marx ise tarihe ve toplumlara uyarlamıştır. Dolayısıyla, bir Marksist olan Stephen Jay Gould’un da net bir şekilde belirttiği gibi, 20. yüzyılda olduğu gibi günümüzde de Marksizm varlığını sürdürmeye devam ediyor ve Darwinizm var olduğu müddetçe asla dünya siyasetinden yok olmayacaktır.

Zaten şu anda "Darwinist diktatörlük", neredeyse bütün devletlere, eğitim kurumlarına, basın-yayın organlarına hakim durumda. Bu hakimiyet, komünist düşünce sistemini besliyor ve eğitim sistemi hiç hızını kesmeden yeni komünist militanlar üretmeye devam ediyor. Kısaca söylemek gerekirse komünizm yok olmadı, şu anda sadece pusuda bekliyor diyebiliriz.

GÜLEN BATURALP: Hatırlarsanız komünistlerin 20. yüzyılda Rus komünizminin başarısızlıkla sonuçlanmasını, Marksizmin yanlış uygulanmasına bağladıklarından söz etmiştik. Şu anda ise aynı hataları yapmayarak, komünist sistemi yeniden canlandırabileceklerini düşünüyorlar. Bu düşünce, dünyada halen Marksizm'e inanan çok sayıda örgüt, düşünce kuruluşu ve sivil toplum kuruluşu tarafından savunuluyor. Bu güncel komünistler, daha henüz Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku varken, bu ülkelerdeki komünist rejimler ile Marksist ideolojiyi birbirinden ayırmışlardı. Mevcut komünist rejimlere "reel sosyalizm", yani yaşanan sosyalizm derken, buna karşılık sosyalist ideolojinin bu rejimlere bağlı olmadığını, bu rejimler yıkılsa da ayakta kalacağını ileri sürüyorlardı.

Bugün ise bu iddiayı daha etkili bir biçimde dile getiriyorlar. Şimdi bu iddialarına bir bakalım:

Marx'a göre her toplum belirli evrelerden geçmelidir. Önce kapitalizmi yaşamalı, ardından sosyalizme ve sonra da komünizme ilerlemelidir. Oysa Rusya'da ve diğer 20. yüzyıl komünist rejimlerinde tarım toplumundan sosyalizme doğru ani bir geçiş olmuştur. Aradaki kapitalist aşama atlanmıştır. Dolayısıyla Marksistlere göre bu rejimlerin başarısızlığı doğaldır. Şu an bu ülkelerin kapitalizmi benimsemesiyle birlikte, Marx'ın sözünü ettiği "kapitalist aşama" yaşanacak ve ardından sosyalizm daha kalıcı ve güçlü olarak geri gelecektir. Komünistler kapitalizmin dünyaya hakim olduğu bu anı beklemişlerdir.

ALTUĞ BERKER: Lenin'in meşhur bir taktiği vardır: "Bir adım ileri, iki adım geri." "Bir adım ileri, iki adım geri" taktiğine göre komünistler hedeflerine ulaşmak için gerektiğinde birkaç geri adım atarak sanki hedeflerinden uzaklaşmış gibi görünürler. Oysa pusuda beklerler. İşte Lenin'in üzerine kitap yazdığı bu uygulama şu anda yerine getirilmeye çalışılıyor.

Lenin’in bu durumu ifade ettiği açıklaması şu şekilde:

Bir adım ileri, iki adım geri... Bireylerin yaşamında, ulusların tarihinde ve partilerin gelişmesinde böyle şeyler olur. Ama devrimci sosyal-demokrasi ilkelerinin, proletarya örgütünün ve parti disiplininin eninde-sonunda tam zafer kazanacağından kuşku duymak, alçaklığın en canicesi olur. (Viladimir İliç Lenin, Bir Adım İleri, İki Adım Geri, Mart 1979, s. 267)

GÜLEN BATURALP: Lenin'in bu sözlerinden şu sonucu çıkarabiliriz; bir komünist için komünizmden vazgeçmek, hatta komünizmin eninde sonunda başarısız olacağından kuşku duymak mümkün değildir. Günümüzde yapılan da sadece bir geri adım atmadır.  Komünist sisteme geçmek için uygun bir dönem bekleniliyor. Bu uygun dönem, tüm dünyada kapitalizmin en fazla yaygınlaştığı dönem olacaktır. Vahşi kapitalizmi uygulayan devletler içinde bir kapital kavgası yaşanacak, insanlar manevi değerlerinden çok maddiyata düşkünlük gösterecek, böylelikle dinden uzaklaşacaklardır.

ALTUĞ BERKER: Toplumların dinsizleşmeleri elbette en çok komünistlerin işine gelecektir. Bildiğiniz gibi komünist toplumlar için gereken ilk şart olan insanların dini, ahlaki ve manevi değerlerden uzaklaştırılmalarıdır. Bu durum, kapitalist sistem tarafından yerine getirilmiş olacaktır. Bundan sonra pusuda bekleyen komünistlere düşen görev, kapitallere el koymak, burjuvayı etkisiz hale getirmek, aile ve devleti ortadan kaldırmaktır. Onlara göre inancını ve ahlaki değerlerini büyük ölçüde yitirmiş amaçsız bir toplum üzerinde bunu gerçekleştirmek de son derece kolay olacaktır.

GÜLEN BATURALP: Şu anda dünya üzerinde yaşananlar tam da komünistlerin istediği ve beklediği şekilde gelişiyor. Ülkeler kapitalizmi tam anlamıyla uyguluyorlar. Maddiyata olan düşkünlük gerçekten de insanları manevi ve ahlaki değerlerden uzaklaştırdı. Din ahlakından uzak, amaçsız ve boşluk içinde toplumlar oluşmasına sebep oldu. Rusya'da şu anda komünistler, kendilerince, tarihi sıralamalarının, yani kapitalizmden komünizme geçiş sıralamasının bozulmasından kaynaklanan bir düzenleme yapıyorlar. Bu nedenle Rus halkı mafyanın eline verilmiş ve klasik bir kapitalizmin yaşanmasına ortam hazırlanmış. Kurdukları bu sistemle halkı yoğun olarak ezdiriyorlar ve onlara adeta "başka çözüm yok, tek çözüm komünizm" dedirtmeye çalışıyorlar.

ALTUĞ BERKER: Kapitalist yaşam sistemi insanlar üzerinde hipnoz benzeri bir etki oluşturur. Genellikle bu toplumlarda insanlar para kazanmanın, rahat yaşamanın ve tüketmenin peşinde olduklarından pusudaki tehlikelerin de farkında olmazlar. Teyakkuzda değildirler. Komünistler bu durumun bilincindeler. İnsanların, mal ve kazanç hırsına daldıkları için, komünist düşüncenin güçlenmesini fark edemediklerini ve bu sebeple de komünizm karşısında sürekli yenildiklerini sıklıkla dile getirirler. Komünist düşüncenin kendilerini yutacağını görmelerine rağmen büyük bir çoğunluk, mal ve dünya hırsı nedeniyle körleşir ve savunma reflekslerini yitirir. İşte bu ortam, komünistlerin harekete geçmeleri için en müsait ortamdır.

GÜLEN BATURALP: "Bir adım ileri iki adım geri" stratejisinin bir sonucu olarak, komünizm hala gizliden gizliye varlığını sürdürüyor. Özellikle Rusya'da iktidar ve bürokrasi kadrolarının tümü, eski komünistlerden oluşuyor. Diyalektik materyalizm ile eğitilmiş bu kişiler, komünizm hayallerinden elbette ki vazgeçmediler. Aksine komünizmin kapitalist safhadan geçmesi gerektiğine inananlar, "komünist" olmanın bir gereğini yerine getirmek için kapitalizmin yaşanmasına seyirci kalıyorlar. Gerçek komünist oldukları için, şu an kapitalizmi uyguluyor ve savunuyorlar.

ALTUĞ BERKER: Tabii bu durum, yalnızca Rusya'da değil, dünyanın pek çok yerinde de bu şekilde. Avrupa'da neredeyse tüm ülkelerde komünist partiler varlıklarını sürdürüyor; hatta bir kısmı oldukça yüksek oylar alıyor. Eski Doğu Bloku ülkelerinin hemen hepsinde eski komünist kadrolar tarafından yönetilen sosyalist partiler var. Komünist yazarlar, sanatçılar sessiz de olsa bir kenarda varlıklarını sürdürüyor ve alttan alta komünist düşünceyi insanların bilinç altlarına yerleştirecek mesajlar veriyorlar. Yani aslında değişen hiçbir şey yok. Onlar sadece kapitalizmin kendilerine ortam hazırlamasını sabırla bekliyorlar. Yani Marx'ın öğüdüne uyuyorlar.

GÜLEN BATURALP: Belki de komünistlerin en fazla işlerine gelen şey, şu an tüm dünyayı sarmış olan ekonomik krizdir. Kısa bir süre öncesine kadar, ekonomik ve demokratik yapının zarar görmeyeceğine dair bir inanç varken, bir anda tüm dünyayı büyük bir ekonomik krizin sarması, insanların siyasi eğilimlerinin yanı sıra, hayata bakış açılarını da büyük ölçüde değiştirdi. Ve bu da, komünistler için önemli bir menfaat aracı oldu.

Hatırlarsanız, geçmişte de buna benzer bir olay yaşanmıştı. 1929'da yaşanan Büyük Buhran sonucunda tüm dünyada büyük bir ekonomik kriz meydana gelmiş, bu da Avrupa'daki komünist ve faşist partilerin popülaritesini bir anda artırmıştı. Büyük Buhran'ı "kapitalist sistemin çöküşü" olarak yorumlayan komünistler, kitleleri çok daha kolay etkileme imkanı elde etmişlerdi. Halk, çözümsüzlük içinde tek yolun komünizm olduğunu kabul etmek zorunda bırakılmıştı.

ALTUĞ BERKER: Şu anda da böyle bir tehlike söz konusu. Pusuda bekleyen tüm eski kuşak komünistler, onların yetiştirdikleri yeni komünist gruplar ve komünist gençler, böyle bir ekonomik krizden faydalanmanın peşindeler. Dolayısıyla içinde yaşadığımız şu yıllar, komünizm tehlikesinin tekrar dünya siyasetinde etkin bir konum kazanması için son derece elverişli. Komünist partilerin büyük bir kısmı ekonomik krizi, ülkeleri komünist batağın içine çekebilmek için hayati bir fırsat olarak görüyorlar.

GÜLEN BATURALP: Doğu Avrupa ve Rusya örnekleri, komünizmin 1990'larda yıkılmış, ama yeniden hayata geçmesi muhtemel olan örnekleri. Ancak bugün Uygur Özerk Bölgesinde Müslüman Uygur Türkleri'ne sistemli bir soykırım uygulayan Maocu komünist Çin’e baktığımızda, komünizmin hala yıkılmayan en acımasız versiyonu olarak ayakta duruyor.

ALTUĞ BERKER: Sovyet Rusya 91’de, ardından Lenin ve Stalin'in her yeri süsleyen heykelleri söküldü, Rusya komünizmi resmi olarak terk etti. Oysa Çin'de bu tip olaylar hiç yaşanmadı. Mao'nun 1976'da ölümünden bu yana Çin hala Komünist Parti tarafından yönetilmeye devam ediyor. Çin de, kapitalist ekonominin kurallarını benimsedi ve bu yolla büyük bir ekonomik gelişim elde etti ama siyasi sistemi hala komünizm. Daha da önemlisi, siyasi ve toplumsal kültürü de hala komünist. On milyonlarca Çinli'yi katleden eli kanlı Mao, garip bir şekilde hala Çinliler tarafından adeta kutsal bir kişi gibi görülüyor.

Yani komünizm Çin'den hiç ayrılmadı. Almanya ve Rusya'nın aksine, Çin hiçbir zaman geçmişiyle hesaplaşmadı, hiçbir zaman "Maoculuktan vazgeçme" çabasına girmedi.

 

1950'lerde Büyük Atılım Projesi altında Mao'nun kasti olarak sebep olduğu kıtlık sonucunda on milyonlarca Çinli hayatını kaybetti. Kültür Devrimi sırasında ise devlet teşviki ile patlayan barbarlık, okul çocuklarını yamyamlığı teşvik etme noktasına kadar geldi. Günümüzde Çin’de Komünist Parti, komünist diktatörlük halen Büyük Atılım ve Kültür Devrimi sırasında yapılan vahşetlerin sorgulanmasına izin vermemektedir.  Bu konular hakkındaki gerçekleri konuşma girişimleri ise bastırılmaktadır. Örneğin; 1993 yılında Mao'nun kıtlığında 40 milyon kişinin öldüğünü yazan Şanghay Üniversitesi Dergisi komünist yönetim tarafından acilen toplatılmıştır. Maoizmin Çin'e hala hakim olmasının nedeni, sadece Mao döneminden miras kalmış yaşlı komünist parti yöneticileri değil, Marksizm'e körü körüne bağlanmış genç kuşakların da var olmasıdır. Çin’de köylüler ve eğitimsiz kitleler Mao'yu çok üstün bir varlık olarak görüyor, entelektüellerin büyük bölümü ise Marksizm-Leninizm-Maoizm ideolojisini bilinçli olarak savunuyor ve yayıyor. Çin'in kapitalizmi ise Maoizm'in gizlenmesine ve güçlenmesine destek sağlıyor. 1.2 milyarı aşan nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkesi olan Çin’in ekonomisi ise giderek güçleniyor. Çin bir yandan da silahlanmaya büyük önem veriyor. Bu derecede bir güce sahip olan Çin'in hala komünist Maocu olması, Çinlilerin akılalmaz şekilde bir "Mao çılgınlığı" ile yaşaması, komünizmin ölmediğini, sadece gizlendiğini bizlere bir kez daha gösteriyor.

GÜLEN BATURALP: Evet, Çin’de komünizm gizleniyor. Üstelik komünizmin bu versiyonu, belki de insanlık tarihinin şahit olduğu en kötü, en barbar, en vahşi versiyonu.

Ancak komünizm sadece Çin’de yaşamıyor tabii ki. Uzağımızda değil, hemen yanı başımızda, Doğu Avrupa'nın büyük bölümünde ve birçok Batı Avrupa ülkesinde iktidarda  komünist veya sosyalist partiler bulunuyor. Bu partilerin, eğer uygun sosyal şartlar oluşursa -Almanya'da 1933'te seçimle iktidara gelen ama ardından bir diktatörlük kuran faşist Nazilerle benzer şekilde- kalıcı bir komünist rejim kurmaları da olası bir durum. Rusya, her ne kadar komünizmden faşizme ve vahşi kapitalizme doğru bir savrulma yaşadıysa da, bu  ideolojiler arasındaki ince sınır nedeniyle yeni bir sosyal hareket sonucunda Rusya tekrar komünizme geri dönebilir. Halen komünist olan Küba, Kuzey Kore ve Vietnam'da da komünizmin etkisi açık.

ALTUĞ BERKER: Komünizmin alenen yaşadığı net bir biçimde ortada iken, komünizmin yok olduğunun iddia edilmesi ya cahilce ya da samimiyetten uzak gerçekleri yansıtmayan bir iddiadır.

Burada üzerinde durmamız gereken nokta; komünizme karşı kapsamlı bir ilmi çalışma yapılmasının aciliyetli ve elzem olduğunun anlaşılması gerektiği.

Dünya, komünist terör belasından kurtulmak istiyorsa, dünya çapında anti-komünist ve anti-materyalist ilmi bir çalışmanın yapılması şart. Böyle bir çalışmayı gereksiz ve etkisiz görenler, Darwinizm’i yalnızca doğa olaylarıyla sınırlandırılmış bir teori olarak değerlendirenler, genellikle karşı karşıya oldukları tehlikenin çapının pek de farkında olmayanlar.

GÜLEN BATURALP: Şu an PKK terör örgütünün mantığı, Stalin’in, Lenin’in, Mao’nun, Pol Pot’un Darwinizm’in ideolojik gereklerini uygularken kullandığı mantığın birebir aynısı. Komünizme destek veren ideolojik temel, yani Darwinizm, doğrudan hükümetler ve devlet kurumları tarafından savunulurken, teröriste “silahlarınızı bırakın” demek elbette çok zor. Darwinizm durdukça, komünist tehlike de varlığını sürdürmeye devam edecektir.

ALTUĞ BERKER:  Oysa Darwinizm olmadan komünizm de var olamaz. 100 milyondan fazla insanın canına mal olan ve hala alttan alta örgütlenme ve güçlenme çabası içinde olan komünizmin ve komünist PKK’nın tek gerçek panzehiri, Darwinizm'in bilimsel ve fikri alanda çürütülmesidir. Beladan kurtulmak için tek ama tek yol, Darwınizm’in tümüyle bilimsel olarak yok edilmesidir.

Darwinizm'in bilimsel yönden tamamen çökmüş bir teori olduğu, canlıların evrimle var olmadıkları, Allah'ın her birini kusursuzca yarattığı ortaya konduğunda, geriye ne Marx, ne Lenin, ne Mao, ne PKK ne de duvarlarına bunların posterlerini asarak kan döken veya dökmeye hazırlanan militanlar, teröristler kalacaktır.

GÜLEN BATURALP: Darwinizm aldatmacasının ortadan kalkması, komünizmi yok ederken, bir yandan da insanların gerçek Yaratıcımız ve Rabbimiz olan Allah'a dönmelerine ve O'nun öğrettiği ahlaka göre yaşamalarına vesile olacak ve bu sayede, insanlar topluca barış ve güvenliğe kavuşacaklardır inşaAllah.

ALTUĞ BERKER:  Bugünkü programımızın sonuna geldik. Programımızı bir Kuran ayeti ile bitirmek istiyoruz. Haftaya yeniden sizlerle olacağız inşaAllah.

GÜLEN BATURALP: Güzel bir hafta geçirmenizi diliyoruz, inşaAllah. Hoşçakalın.

 

Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırız.

"Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe (Silm'e, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır." (Bakara Suresi, 208)

 


 

]]>
http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/189410/gizli-tehlike---8http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/189410/gizli-tehlike---8Sat, 02 Aug 2014 18:08:32 +0300
Gizli Tehlike - 7. Bölüm / Komünist Terörle Uzlaşma Olmaz KOMÜNİST TERÖRLE UZLAŞMA OLMAZ

ALTUĞ BERKER: Merhaba, Gizli Tehlike’de arkadaşım Gülen Baturalp ile birlikte yeniden karşınızdayız.

GÜLEN BATURALP:  Merhaba.

ALTUĞ BERKER: Bugüne kadarki bölümlerimizde komünizm terörün hayat damarı olan darwinizm ve materyalizmden bahsettik. Ayrıca komünizmde şiddet ve terörün bir gereklilik olarak görüldüğünü; komünist sistemin aileye, dine ve devlete karşı olduğunu tarihten örneklerle ve komünist diktatörlerinin bizzat kendi ifadeleriyle anlattık. Bu hafta ülkemizdeki bölücü hareketin "komünist  yönetim" hedefinden söz edeceğiz.

GÜLEN BATURALP:  Hem tehlikenin farkında olmayanları uyarmak hem de komünist zihniyetteki kişilerin gizli oyunlarını deşifre etmek adına özellikle Güneydoğu olmak üzere ülkemizdeki asıl tehlikeyi burada gözler önüne sereceğiz.

ALTUĞ BERKER: İstersen çeşitli gazete başlıklarını hatırlayarak başlayalım.

GÜLEN BATURALP:  Evet, çok iyi olur. Mesela; "Doğuda referandum yapılsın, Kürt halkının özerklik isteyip istemediğine bakılsın" gibi bir başlık...

ALTUĞ BERKER:  Ya da "En iyi çözüm federasyon", "Özerklik verildiğinde terör son bulacak”... gibi halkı yönlendirmeye yönelik başlıklar...

GÜLEN BATURALP:  Örnekleri  daha da çoğaltabiliriz elbette.  İçeriği bu yönde olan gazete haberlerini, köşe yazılarını çok kez zaten görmüşsünüzdür. Bu ve benzeri yazılar çoğunlukla Güneydoğu'daki asıl tehlikenin farkında olmayan veya komünist zihniyet taşıyan gazete yazarları tarafından atıldı ve atılmaya da devam ediyor. Bu başlıkları atanlar ya komünist bir yönetimin başlarına ne belalar getireceğini hiç bilmiyorlar, ya da komünist bir devlete bizzat zemin hazırlamaya çalışıyorlar.

ALTUĞ BERKER: Çok net olarak söyleyebiliriz ki; Güneydoğu'da asıl hedef bir proletarya diktatörlüğüdür.  O halde biz bu diktatörlüğün tehlikelerin neler olduğuna bakalım:

Bir federasyon devleti oluştuğunda, Türkiye parçalara bölündüğünde, topraklarımızın bir bölümü sadece Kürtlere tahsis edildiğinde ve o bölgeye özerklik verildiğinde bu, HEM TÜRKİYE İÇİN, HEM KÜRT KARDEŞLERİMİZ İÇİN, HEM DE TÜM DÜNYA İÇİN BİR FELAKET OLACAKTIR. PKK'nın özerk bir devlet isterken amacı elbette ki, o bölgede Kürtlere ayrıcalık tanınması, kendi etnik kimliklerini rahatça ifade edebilme imkanına kavuşmaları, maddi ve manevi olarak daha rahat yaşamaları değil. Bölücü terör örgütü PKK, bu bölgede yaşayan Kürt kardeşlerimizin milliyetçilik duygularını sadece kullanıyor. PKK'NIN TEK AMACI, BÖLGEYE KOMÜNİST REJİMİ GETİREBİLMEK ve MATERYALİST, DARWINİST, STALINİST, LENINİST BİR DÜNYA GÖRÜŞÜNÜ HAKİM KILMAK.

GÜLEN BATURALP:  Bunu başardıktan sonra ise, artık zaten bölünmüş bir Türkiye'yi daha da güçsüzleştirebilmek ve KOMÜNİZMİ TÜM TÜRKİYE'DE YAYGINLAŞTIRABİLMEK hedeflenmiştir. Toprak verildiği takdirde, maddi ve manevi anlamda ciddi bir yara almış olan Türk toprakları üzerinde bunu gerçekleştirmesi de uzun sürmeyecektir. Bunu başardıktan sonra asıl amaç için sınırlar aşılacaktır: ASIL AMAÇ, ONLARCA YILDAN BERİ SAĞLANMAYA ÇALIŞILAN "KOMÜNİST BİR DÜNYA" HAYALİDİR.

Komünist bir Kürt özerk devleti oluşturulduğu takdirde Türkiye, komünistler için bir çıkış noktası olacaktır. Kısacası Güneydoğu'da özerklik isterken asıl plan; son derece önemli bir coğrafyada, önemli bir görev üstlenmiş olan TÜRKİYE'DEN KISA ZAMANDA tüm DÜNYAYA AÇILABİLMEK.

ALTUĞ BERKER: Lenin'in "proletarya egemenliğindeki devlet" düşüncesi şu an bölücü terör örgütü PKK'nın Güneydoğu bölgemiz için ideali ve hayali zaten. Proletarya egemenliğindeki devlet, burjuvaziyi ezmek için kullanılan bir makine görevi görür. PKK, bölgede komünist iktidarı oluşturduğunda, ağır silahlarla donatılmış bir Kürt-komünist devleti kurduğunda, işçi ve köylünün esas alındığını iddia ettikleri "proletarya egemenliğindeki devlet" amacına ulaşılmış olacak.

GÜLEN BATURALP:  Tabii bu, ilk aşama. Altını çizerek bir kere daha söylüyorum; burada asıl olan Kürt milliyetçiliği değil, komünizmin gerektirdiği sözde işçi ve köylü egemenliğindeki bir komünist devlet. Ancak bu durum gerçekleri yansıtmıyor. Çünkü hiçbir komünist devlet gerçekte, işçi ve köylüye değer veren, onlara refah sunan bir yönetim hedeflemez. Tarihte dönüp baktığımızda; Rusya, Çin gibi ülkeler bu açıdan çok önemli birer örnekler. Bu ülkelerde yaşayan halklar en büyük zulmü komünist dönemde yaşadılar. Açlıktan, sefaletten milyonlarca kişi hayatını yitirdi. Komünist Çin'de ise bu zulüm halen devam ediyor.

ALTUĞ BERKER: Önceki bölümlerimizde detaylı olarak anlattığımız Kamboçya'daki Pol Pot rejimi mesela; işçi ve köylülerin pirinç tarlalarında ülkenin aydınlarıyla birlikte sömürüldüğü ve açlığa terk edildiği bir rejimdi. İşçi ve köylü hakları ile ortaya çıkan komünist hareket, hiçbir insana değer vermediği gibi işçi ve köylüleri de –haşa- hayvan statüsüne koyarak onları sömürmeyi amaçlar. Darwinist mantığın bir gereği olarak, sömürülemeyenler ise bu sistem içinde elenir ve dehşet ve vahşet ortamı bu şekilde devam eder.

GÜLEN BATURALP:  Bu durum komünist PKK terör örgütü için de aynı şekilde geçerli. PKK için, Kürt kardeşlerimiz veya onların milliyetçilik duyguları herhangi bir şey ifade etmiyor. Hiçbir insana, hatta kendilerine de değer vermedikleri gibi, Kürt kardeşlerimize de insan olarak değer vermiyorlar. Tıpkı Pol Pot'un eşitlik ve adalet vaatleriyle galeyana getirdiği halk gibi, Kürt kardeşlerimizi de aldatmaya çalışıyorlar.

ALTUĞ BERKER: Hatırlarsanız, "sizi yaşatmak hiçbir şey kazandırmaz. Kaybetmek ise bize hiçbir kayıp getirmez" diyen komünist Pol Pot yönetimi, kısa bir dönem içinde 3.3 milyon insanı vahşice katletmişti. Pol Pot için Kamboçya halkı nasıl bir şey ifade etmediyse, PKK için de Kürt halkı herhangi bir şey ifade etmiyor.  

Zaten komünist zihniyette devlet, millet, ırk gibi kavramlar yoktur, sadece halklar kavramı vardır. Komünist zihniyet, devletleri ortadan kaldırmak, bunun yerine halkların oluşturduğu komün sistemleri meydana getirmeyi amaçlar. Bu sebeple "herşey Kürt milleti için" açıklamaları yalnızca göz boyamadır diyebiiriz. Bu, terör örgütünün insanları kandırmak, ayaklanmaya ve isyana teşvik etmek için kullandığı bir aldatmacadan başka bir şey değildir. PKK Kürt halkını yalnızca bir provokasyon malzemesi olarak kullanmak istiyor.

GÜLEN BATURALP:  Şunu tekrar ve özellikle vurgulamak gerekir ki bölücü terör örgütü PKK, Kürtlerin haklarını savunan milliyetçi bir hareket değil, tam anlamıyla Leninist, Stalinist, Darwinist, komünist bir terör hareketidir. Komünist devlet hayalleri gerçekleştiğinde PKK'nın ilk harcayacağı halk, Doğu'daki mazlum Kürt halkı olacaktır. Elbette, böyle bir şeye ne devletimiz  ne de halkımız izin vermez.

ALTUĞ BERKER:  Güneydoğu'da kurulmak istenen komünist bir Kürt devletinin öncelikli amacı "burjuvaziyi ezmek" olacaktır. Çünkü bu, komünizmin gereğidir. Bu kişiler, "burjuva" ile şu an devlete hakim olduğunu düşündükleri bazı kişileri kastediyor ve bölgede, Lenin'in düşüncesi olan "doğrudan şiddete dayanan ve hiçbir yasayla kısıtlanmamış iktidar" hedefini gerçekleştirmek istiyorlar. Şiddeti esas alan bir iktidar istediklerinden,  PKK'nın en büyük ihtiyacı şu an için ağır silahlar ve bunları onlara sağlayacak bir devlet.

GÜLEN BATURALP:  Dolayısıyla bölücü terör örgütü PKK'nın barışa yanaşmasını beklemek çok büyük bir saflık olacaktır. Şiddet, Marksist, Leninist fikrin vazgeçilmez bir gereği olduğundan, barışçıl çözümler asla ve asla kabul edilemezdir. PKK da şu ana kadar elde ettiklerini silahla, şiddetle, terörle sağladığını düşünüyor;  ve silahsız bir mücadele şekli PKK için bir zaaf, bir geri adım ve hedeften şaşma olarak kabul ediliyor. Nitekim komünistler, şiddet, terör ve ayaklanmadan kaynaklanan gerilimli ortamı gelişip güçlenmelerine elverişli bir zemin olarak görürler. Çünkü şiddet ortamında halk korkar ve komünistler de bu korkuyu kullanırlar; demokratik yollarla komünizmin iktidara gelmeyeceğini çok iyi bilirler.

ALTUĞ BERKER:  Zaten tarihte hiçbir zaman demokratik yollarla komünizmi iktidara getirme çabası olmamıştır. Komünizm daima şiddetle iktidara gelmiştir. Kısacası; komünizm, dolayısıyla asla ve asla barışı bir yöntem olarak kabul etmez ve şiddetten vazgeçmez; barışı ya da geri çekilmeyi ancak bir taktik olarak kullanabilir.

Şimdi komünist terörle uzlaşma olmayacağını anlatan bir videomuz onu izleyelim,  sonrasında devam edeceğiz inşaAllah.

KOMÜNİST TERÖRLE UZLAŞMA OLMAZ

GÜLEN BATURALP:  Devletimiz, hükümetimiz ve halkımız, bu terör tehlikesini ortadan kaldırmak ve ülkemizin güneydoğu bölgesindeki bu komünist ayaklanmayı engellemek için bölücü terör örgütü PKK'nın gerçekte ne istediğini anlamak zorunda. Eğer PKK'ya herhangi bir toprak parçası verilirse, burada kurulacak olan "proletaryanın devrimci diktatörlüğü", burjuva sınıfına ve dolayısıyla devlete şiddet uygulayarak ayakta kalmaya, güçlenmeye, yayılmaya ve etki alanını her alanda genişletmeye çalışacaktır. Komünist zihniyete göre ise bütün zenginler, dindarlar, askerler, polisler, aydınlar, öğretmenler, avukatlar, doktorlar, mühendisler, bilim adamları, yazarlar söz konusu burjuva sınıfına dahildir. Dolayısıyla oluşması hedeflenen bu komünist devlet ancak tüm aydınlar ezildiği müddetçe ayakta kalacaktır. Aynı Pol Pot'un izlediği yöntem izlenecek ve tüm halk çok şiddetli bir zulümle, şiddetle ve terörle karşı karşıya kalacaktır.

ALTUĞ BERKER: İstersen bu noktada Lenin'in daha önce belirttiğimiz fikirlerini temel alan yapılanmanın nasıl sonuçlar doğuracağını inceleyelim:

GÜLEN BATURALP:  Tabii, çok iyi olur.

ALTUĞ BERKER: PKK'ya talep ettiği toprak verildiği takdirde kurulacak özerk devlet, Lenin'in deyimiyle "proletaryanın burjuva sınıfına uyguladığı şiddet sayesinde ayakta kalacak bir devlet olduğundan ve hiçbir yasa ile kısıtlanamayacağından", tamamen şiddete dayalı olan ve Türk devletinin yasalarına asla riayet etmeyecek olan bir devlet olacaktır. Dolayısıyla orada oluşturulan özerk Kürt devleti sadece sembolik bir devlet hükmünde görülmelidir. Başlarında Ankara'dan yönetilen bir Türk devletinin olmasını yalnızca bir geçiş aşaması olarak görecekler; usulen idareyi üstlenecek olan Türk devleti onlar için hükmü olmayan bir devlet olacaktır. Çünkü komünist PKK, kendi komünist sistemini uygulamaya devam edecektir. Polisi dinlemeyecek, askeri dinlemeyecek, kanun tanımayacak, anlaşmaları uygulamayacaktır. Komünist zihniyetin gerektirdiği şekilde şiddetle, başkaldırıyla, isyankarlıkla komünist ayaklanmayı devam ettirecek, daha sonra da tam anlamıyla bağımsız bir devlet haline gelecektir.

GÜLEN BATURALP:  Evet, doğru söylüyorsun. Zaten Güneydoğu'da özerk bir komünist devlet kurulduğu takdirde, bu komünist devlet kendine ait bir polis teşkilatı ve askeri yapılanma ve bir ordu oluşturmak isteyecektir. Ardından Türkiye Cumhuriyeti'nin bayrağından farklı bir bayrak edinecek, bu bayrağı kullanacaktır. Tabii sadece taktik amaçlı bir süre Türk bayrağının asılmasına izin verecektir. Türk bayrağı, tıpkı diğer ülkelerde asılan Türk bayrakları gibi, o bölgede sembolik bir bayrak şeklinde var olacaktır. Bu arada söz konusu bu komünist yönetim, Türk devletinden düzenli para talebinde de bulunacaktır. Tüm ihtiyaçları Türk devleti tarafından karşılanacak ve bu özerk devlet böylece kolaylıkla silahlanabilecektir. Onlara özel ordu, asker ve silah için para verenler ise, istemese de devletimiz ve milletimiz olacaktır.

ALTUĞ BERKER: Tarihteki örneklerinden olabilecek olayları da yaklaşık olarak tahmin edebiliyoruz aslında. Zaten bağımsız bir orduya ve polis teşkilatına sahip olup, silahlanan ve Türk devletinin hiçbir kanununu tanımayan şiddet yanlısı bu komünist yönetim kısa bir süre sonra yeniden şiddete başlayacaktır. Barış ve uzlaşı çağrılarına daima şiddetle, terörle, saldırıyla karşılık verecek,   hatta sandığa gitmeyi, seçimle, yani demokratik sistemle hareket etmeyi yasaklayacaktır. Ülkenin önde gelen kurumlarına şiddetli baskı uygulayacak, dolayısıyla onların yaptırımları bu komünist devlet üzerinde hiçbir şey ifade etmeyecektir.

GÜLEN BATURALP:  Böyle bir durumda çıkarılan hiçbir yasanın da komünist yönetime etkisi olmayacaktır. Çünkü söz konusu komünistler kanun-hukuk dinlemeyeceklerdir. Her türlü insani, demokratik, dostane yaklaşıma terör, şiddet ve isyan ile karşılık vereceklerdir. Barış çağrılarını ise asla ve asla kabul etmeyeceklerdir. Dolayısıyla nasıl ki şu an bölücü terör örgütü PKK ülkemizin güneydoğusunda kanun ve hukukla baş edilemez konumda ise, toprak verildiği takdirde ordusu, polisi ve silahı olan bir "devlet" olarak daha şiddetli şekilde kanun ve hukukla baş edilemez konuma gelecektir. Bir devlet olarak artık hakları, bayrakları ve orduları olduğundan, böyle bir yapılanmayı askeri tedbir veya kısıtlamalarla durdurmak da zaten hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır.

ALTUĞ BERKER: Bu arada, verilen bu özerklik ile Türkiye de tabii ciddi bir darbe almış olacak. Maddi kaybının yanı sıra manevi olarak derin bir sarsıntı içine girmiş, manevi anlamda vatana, toprağa ve askere inancını yitirmiş hasta bir Türkiye, söz konusu komünist devlet için son derece kolay bir hedef haline gelecektir. Halk, şiddetin etkisiyle paniğe sürüklenecek ve komünizmin baskı yoluyla getirdiklerini kabul etmek zorunda bırakılacaktır. Ve ardından da bağımsızlık taleplerinin ardı arkası kesilmeyecektir. Komünist rejimler hedeflerine ulaşmak için "halkların" varlığını ve taleplerini kullandıklarından, söz konusu komünist yönetim de tüm halkların birer birer bağımsızlık talebinde bulunmalarını ve komünist yönetim şeklini benimsemelerini telkin edecektir.

GÜLEN BATURALP:  Dikkat ederseniz, daha şimdiden diğer halkların bağımsızlığına yönelik sesler yükselmeye başladı. Türkiye'yi 22'ye bölmek isteyen, 22 ayrı halkı komünist yapmaya çalışan, her etnik topluluğun kendi parlamentosunu kurmasını isteyen böyle bir komünist güç, kendisiyle baş edemeyen bir Türk Hükümetine bu kirli komünist yöntemlerle hakim gelmeye çalışacaktır. İşte Türkiye topraklarının tek bir parçası komünistlere verildiğinde -Allah esirgesin- komünizmin tüm Türkiye'ye ve ardından dünyaya yayılışı böylesine kolay olacaktır.

ALTUĞ BERKER: Biraz önce de belirttiğimiz gibi, bölücü terör örgütü PKK'nın asıl amacı, önce Türkiye'de sonra da dünyada komünist bir rejim kurabilmek. Tüm komünistler, Rusya'da kurulan fakat sonradan yıkılan komünist rejimi başarısız bir girişim olarak görür, Rusya'daki devrimin, tüm dünyayı komünistleştirme hedefini gerçekleştirememesinden dolayı yarım kalan bir hesap olduğuna inanırlar. Onlar özetle şöyle diyorlar- Allah’ı tenzih ederek söylüyorum- ; "Bizler komünistiz. Allah'a, dine, mukaddesata savaş açtık. Marksist, Leninist ve materyalist bir görüşe sahibiz. Rusya komünizmi dünyaya hakim edemedi, biz edeceğiz. Yarım kalan hesabı tamamlayacağız." İşte hedefleri bu.

GÜLEN BATURALP:  Dolayısıyla özerk bir devlet isterken amaçları huzur içinde bir hayat sürmek, aile kurup yerleşik bir düzene geçmek, annelerinin yanlarından ayrılmayıp, çorbalarını içerek hasret gidermek ve parklarda çiçeklerin arasında baharın tadını çıkarmak değil. Eğer hedefledikleri komünist özerk devleti kurarlarsa, komünist militanlar ilk olarak aileleri parçalayacak, zulüm ve korkuya dayalı bir sistem oluşturacak, baskı ve tehdit ile halkları emirleri altına alacak ve komünist bir dünya hedeflerine ulaşmaya çalışacaklardır.

ALTUĞ BERKER: Şu da bir gerçek ki; hiçbir komünist rahat etmek için silahlı mücadele vermez. Rahat etmek için gece gündüz eğitim almaz, dağlarda ve oldukça zor koşullar altında bu hedef için yaşamaz. Sırf rahat etmek amacıyla savunmasız insanların canına kast etmez, kendisini ölüme atmaz. Bir komünist, sahip olduğu Darwinist, materyalist ve komünist dünya görüşünde bir değişme olmadığı sürece asla şiddet ve devrim hedefini bırakmaz. Komünizmde devrimin sonu yoktur. Sürekli yeni bir ülke faşist ilan edilir ve o ülkeye ya da halka karşı yeni bir silahlı mücadele başlatılır. Bu zihniyete göre dünya var oldukça, komünist mücadelenin, komünist şiddetin de mutlaka olması gerekir.

GÜLEN BATURALP:  Çünkü bir komünist, toplumda daima çelişki olduğu inancındadır. Zıt fikirlerin çatıştığı bir tez ve anti-tez dönüşümünün durmaksızın yenilendiğine inanır. Dolayısıyla çelişkiye, çatışmaya ve bunun gerektirdiği şiddete her zaman ihtiyaç olduğunu düşünür. İşte bu sebeple devrimler bir komünist için daima vardır. Bir yer komünist hale getirildiğinde sıra ikinci yerdedir ve bu böyle devam eder. Ne zamana kadar diye düşünüyor olabilirsiniz. Ta ki, hedeflenen dünya komünist devletine ulaşıncaya kadar...

ALTUĞ BERKER: Ülke olarak şu an PKK ile bir uzlaşma süreci içinde olabiliriz. Ancak biz olayın perde arkasındaki gerçekleri sizlere göstermeye çalışıyoruz. Komünist terörün gerçek hedefini ve bu gerçek hedefinden asla dönmeyecek olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bölücü terör örgütü PKK'nın istediği komünist Kürt devletinin asıl hedefi de tam olarak bu anlattığımız şekilde. Yani amaçları devlet edinmek değil, özerk bir devlet kurarak meşruiyet kazanmak, ardından devrimler yoluyla tüm dünyaya hakim olmak.  

GÜLEN BATURALP:  Evet, hedefleri tam olarak bu ve bu hedeflerine ulaşma yolunda önlerine çıkan hiçbir engeli de tanımayacaklardır. Yıllardır kendi ideolojilerini bölgede hakim kılmak için bir araç olarak kullandıkları Kürt halkını bir anda harcayacak, onları komünist rejimin piyonu haline getireceklerdir. Özerk bir komünist devletin kurulmasının ardından, Kürt halkı çok büyük bir baskı, şiddet, sefalet ve felaket içine düşürülecektir. Ölümler peş peşe gelecek, tüm komünist rejimlerde olduğu gibi bu komünist rejim de şiddeti ilk olarak kendi halkına yöneltecektir. Ve en çok ezilen, en çok yıpranan ve en fazla kayıp veren halk da, zaten yıllardır komünistler tarafından kullanılmış olan Kürt halkı, Kürt kardeşlerimiz olacaktır.

ALTUĞ BERKER: Yapılan barış çağrıları, şiddete dur talepleri söz konusu komünist rejim tarafından kaale dahi alınmayacaktır. Çünkü komünist düşünceye göre, komünist bir rejim eğer düşmanına acırsa, barışa yeltenirse, şiddetten ve tehdide dayanan yönetim şeklinden uzaklaşırsa yıkılır ve yok olur. Komünist düşünürlerin ve liderlerin de sık sık dile getirdikleri gibi "komünizm gücünü şiddetten, terörden ve vahşetten alır." Dolayısıyla –tıpkı şu anda olduğu gibi- barışa çağıran her kişi harcanacak, barışa yönelik her türlü girişim şiddetle karşılık alacaktır.

GÜLEN BATURALP:  Biraz önce detaylı olarak üzerinde durduğumuz konuyu tekrar hatırlatalım istersen: Güneydoğu'daki komünist PKK hareketi yalnızca Kürt komünizmini hedefleyen bir hareket değildir. Komünizm, yalnızca ezilen dünya halkları olduğunu ve proletarya diktatörlüğünün olması gerektiğini iddia eder. Dolayısıyla Doğu'da komünistlere verilecek özerklik, kısa bir süre içinde, Allah esirgesin, tüm Türkiye'ye sirayet edecek bir bela haline gelecektir.

ALTUĞ BERKER: Türkiye'den sonra dünyaya doğru açılım sırasında ise muhtemelen ilk hedef, daha önce komünist idare ile yönetilen Azerbaycan ve Ermenistan olacak, oradaki kardeşlerimize de bağımsız ırk, bağımsız toprak vaatleri başlayacaktır. Zaten yıllardır komünizmin pençesinde olan Azerbaycan ve Ermenistan halkı yeniden ezilmeye başlayacak, bu bölgelerde komünist hakimiyet sağladıktan sonra, önemli bir yol açılmış olacak ve oradan komünizme çekilecek yeni halklara ulaşma gayreti devam edecektir. Elbette yine gerilla yöntemleri, terör, vahşet ve şiddet uygulanacaktır.

 

Bu anlatılanlar birer komplo teorisi değildir. Şu anda ülkemizde, 20. yüzyılda Çin'de, Kamboçya'da, Rusya'da oynanan aynı oyun oynanmaktadır. O dönemde Kore'yi, Vietnam'ı, Almanya'yı bölen ve halklar üzerinde egemenlik kurarak onları komünist yapmayı hedefleyen zihniyet neyse, şu an komünist terör örgütü PKK'nın da zihniyeti aynıdır. Ülkemizdeki komünist kalkışmanın, 20. yüzyılda başarısız olmuş bir komünist hareketi telafi çabası vardır. Yani komünistler KALDIKLARI YERDEN DEVAM ETMEKTEDİRLER. Komünistlerin; ne yöntem, ne strateji, ne gerilla taktikleri, ne de hedeflerinde hiçbir değişiklik olmaz. Şiddete ve vahşete olan ihtiyaçları da hep aynıdır. 20. yüzyılda insanlığa yaşattıkları vahşeti bir kez daha sahneye koymak için yalnızca uygun bir ortam ve mekan arayışı içindedirler.

GÜLEN BATURALP:  Eğer Türkiye, -Allah esirgesin- komünist terör örgütü PKK'ya Doğu'da ya da herhangi bir yerde bir parça dahi toprak verirse, bu durumda vahşet politikası için aranan ortam sağlanmış olacaktır. "Toprak verelim, biz de evimizde rahat rahat yaşayalım" diyenler, ülke toprağını Marksist ve komünist bir terör örgütünün eline teslim etmenin nasıl bir vahşetle sonuçlanacağını kendi gözleriyle görmüş olacak, geçmişte yaşadıkları o rahat hayatı, özlem içinde anacaklardır.

ALTUĞ BERKER: Kısacası; komünist terör örgütüne Güneydoğu'da toprak parçası vermek, kimseye rahatlık getirmez, aksine bu büyük bir bela ve yıkımla sonuçlanır. Bilgisizce bu gerçeklerin farkında olmadan körü körüne komünist terörü destekleyenlere bu gerçekleri mutlaka anlatalım, duyuralım; böylece PKK’nın gerçek hedefini anlayabilirler. Öte yandan bu gerçekleri herkese duyurduğumuzda bilerek komünist terörü destekleyenler, bilerek toprak verelim, özerklik olsun diyenlerin de oyunlarını bozabiliriz inşaAllah.

GÜLEN BATURALP:  Değerli izleyenlerimiz, bu hafta da bize ayrılan sürenin sonuna geldik. Haftaya inşaAllah komünizm gerçeğini ve komünizmin halen büyük bir tehlike olduğunu anlatmaya devam edeceğiz. Yeniden görüşünceye dek hoşçakalın.

ALTUĞ BERKER: Hoşçakalın.

]]>
http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/189328/gizli-tehlike---7http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/189328/gizli-tehlike---7Fri, 01 Aug 2014 13:19:34 +0300
Gizli Tehlike - 6. Bölüm / Evrim, terör, gerilla... PKK’NIN GERİLLA TAKTİKLERİ

EVRİM, Terör, gerilla...

MERHABA Önceki bölümümüzde 20. yüzyılı kana bulayan komünist liderlerin ve Öcalan’ın kendi ifadelerinden deliller vererek, komünizmin çarpık bakış açısını göstermiştik.

Komünizmin üzerinde bu kadar durmamızın nedeni, PKK ile mücadelede PKK’nın ideolojisinin, fikir sisteminin tam olarak anlaşılmasının çok büyük önem taşıyor olması. Çünkü ülkemizin Güneydoğusu’ndaki terörist hareketin komünizm kaynaklı olduğunun çok iyi kavranması gerekiyor. Kanlı komünist liderlerin dehşet verici bakış açıları ve milyonlarca insana yaşattıkları vahşet yakından görüldüğünde, PKK'nın nasıl bir fikir sistemine sahip olduğunu daha iyi anlayabiliriz.

20. yüzyıl kanlı komünist liderlerinin tümü Darwinistti ve daha önce detaylı olarak belirttiğimiz gibi her biri Darwinizm'e ve Darwin'e olan hayranlıklarını açıkça dile getirmişlerdi. Darwin hiçbir bilimsel yönü olmadığı halde, "aşağı" ırk kavramını ileri sürerek, bunların insanlardan çok maymunlara daha yakın olduklarını iddia etmişti. Ayrıca zayıf olanların doğal seleksiyonla elenmesi gerektiği gibi hayali kavramlar ortaya atmıştı. Bu bilim dışı görüş, dönemin bazı bilim adamlarınca desteklenerek büyüdü. Hitler, Lenin, Stalin gibi zalim diktatörler de bu ortamı fırsat bilerek milyonlarca insanı kendilerince "aşağı", "yetersiz", "kusurlu", "zayıf” ve “hasta" oldukları için katletmeyi evrim sürecinin bir gerekliliği, doğanın bir kanunu olarak gördüler. Sözde evrim uygulamalarıyla milyonlarca insanı açlığa, sefalete, vahşete, ölüme sürüklediler. Darwinist ve komünist bakış açısına sahip olan PKK işte böyle bir fikir sistemine sahiptir.

Geçtiğimiz yüzyılda  milyonlarca insanın vahşice katledilmesine yol açan komünist, Stalinist, Leninist ve Darwinist zihniyet ile şu an ülkemizin güneydoğusunda hayata geçirilmek istenen bölücü ideoloji birebir uyuşmakta. PKK ülkemizde yıllardır komünist düşünce sisteminin gereğini, yani terörü ve şiddeti uygulamıştır; gerektiğinde de yeniden uygulamaktan asla çekinmez.

Yine ülkemizdeki bu bölücü terör olaylarını bölgesel bir milliyetçilik sorunu gibi göstermeye çalışanlar, Pol Pot rejimiyle ülkemizdeki terörün farklı temeller üzerine kurulduğunu iddia ederek, insanların nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya oldukları gerçeğini anlamalarını engelliyorlar. Bu, açıkça bir aldatmacadır. Komünist zihniyet dünyanın neresinde ve ne zaman yaşanırsa yaşansın aynıdır. Aynı sapkın ideolojiden –yani Darwinizm'den– temel alır ve aynı amaca hizmet eder. Dolayısıyla 20. yüzyılda Rusya'da, Çin'de, Kamboçya'da yaşanan dehşetli vahşet, bölücü terör örgütü PKK için de hedefine ulaşmada izlenecek tek yoldur.

İşte bütün bu sebeplerden ötürü yıllarca askerimizi, polisimizi, yaşlı, kadın, çocuk demeden halkımızı şehit eden PKK’nın acımasız teröristlerine "hiç acımanız yok mu", "vicdanınız sızlamıyor mu" gibi sözler etmek, bizleri hiçbir çözüme ulaştırmaz. Öldürmeyi bir ideoloji ve hayat şekli olarak benimsemiş bir topluluğa, "yanlış yoldasınız", "ayıp yapıyorsunuz", "barbarca hareket ediyorsunuz", "bu insanlığa yakışıyor mu?" demek, "karşı ilmi mücadeleyi yapmak yerine bu sözlerle kendimizi avutuyoruz" demekten başka anlama gelmiyor aslında. Bu son derece aciz, asla sonuç vermeyecek bir yöntem.

Aynı şekilde komünist ideolojiyle eğitilmiş PKK'lı bir teröriste "ne kadar acımasızsın, ne kadar gaddarsın" demek de bir saflık göstergesi aslında. Bir komünist zaten bunu duymak ister,  hatta bir komünistin hoşuna gidecek olan sözlerdir bunlar. Çünkü komünizmin gereği olarak etkili bir eylem yapmak onun için önemli bir hedeftir. Gaddarlık, zalimlik, düşmanını korkutmak, düşmanında dehşet uyandırmak, panik yaratmak onun için bir övgüdür. Hedefine ulaştığını ancak bu sözlerden anlar.

Dağa çıkan teröristlere "ezilen sınıf olarak çıkarcı sınıfa karşı çatışmanın olması gerektiği ve mutlaka galip gelmeleri gerektiği, tarihin (hayali) doğal akışına yani sözde diyalektiğe ayak uydurmalarının şart olduğu" telkini verilir. Bu şekilde teröristlerin beyinleri yıkanarak vahşete ve zulme yönlendirilmeleri mümkün hale gelir.

Bir kısım kişiler ise, eğer demokratik ortam sağlanırsa, teröristlerin pişman olup dağdan ineceklerini düşünüyor olabilir. Oysa Darwinist ideoloji ve onun getirdiği komünist fikir, demokrasi kabul etmez. İnsan haklarından anlamaz. Acıma, şefkat, sevgi, merhamet bilmez. Aileyi kabul etmez. Kardeşlik, barış, dostluk istemez. Darwinist ve komünist ideolojilerin tek istediği vahşet, şiddet, terör ve dehşettir. Teröristler, küçük yaşlardan itibaren okullarda, akademilerde, radyo ve televizyonlarda kendilerine anlatılan Marksist, Leninist, Darwinist ve materyalist eğitimin gereğini yaparlar. Bu eğitimden dolayı kendilerini haklı ve doğru yolda görürler. İşte bu sebeple ülkemizin güneydoğusunda şefkate, kardeşliğe, aileye ve vicdanları harekete geçirmeye yönelik olarak yapılan hiçbir propagandanın şimdiye kadar kesinlikle sonuç vermediğini gördük. Bölücü terör örgütü PKK içinde Darwinist zihniyet var olmaya devam ettikçe bu  propagandaların bir sonuç vermesi de mümkün görünmüyor.

Komünistlerin en büyük hedefi, her nasıl olursa olsun saldırmak, her ne yöntemle olursa olsun şiddet eylemi yapmak ve mümkün olduğunca çok kişiyi öldürmektir. Bu hedefi gerçekleştirebilmek için de askeri nizama sahip, savaş kurallarıyla hareket eden bir ordu karşısında, gerilla yöntemlerini kullanmak yani savaş kurallarına bağlı kalmadan, sinsi ve haince saldırılarda bulunmak en kestirme en etkili yoldur. Halkta dehşet uyandırarak istihbarat, yiyecek ve içecek temin etmek, korkutma yöntemiyle suni bir halk desteği sağlamak da gerilla yöntemleri için gerekli zemini sağlar. Hain yöntemler kullanmakla övünen, sinsi saldırıları gereklilik olarak gören komünist bir terörist grubuna "sen hainsin" diyerek demagoji yapmak, bundan bir sonuç elde edilebileceğini zannetmek yine çok büyük bir saflık olacaktır.

Söz konusu kişilere, Öcalan'ın doğudaki komünist ayaklanma sırasında Vietnam'ın örnek alınması gerektiğine dair sözünü hatırlamakta fayda var. Şöyle diyor Öcalan:

Gördüğünüz gibi bölücü örgütün lideri, terörün Vietnam'dakine benzer şekilde uygulanması gerektiğini savunuyor. Burada Vietnam örneğine dönüp, neler olduğunu kısaca hatırlayalım:

Güneydoğu'da da uygulanan terör de işte bu komünist terördür. PKK teröristleri "hain pusu" olarak nitelendirdiğimiz tuzakları komünizmin bir gereği ve taktiği olarak son derece rahat uygularlar. Bulundukları dağlık bölge gerilla savaşını gerçekleştirebilmek için son derece müsait. PKK yıllarca Darwinist, materyalist ve komünist propagandayı da halkı tehdit ederek, korkutarak yoğun bir şekilde yaptı, böylelikle geniş kitleleri etki altına almaya çalıştı. İstihbarat, lojistik, silah, yiyecek ve içecek gibi ihtiyaçlarını bu korkutma politikasıyla rahatça sağlayabildi.

Böyle sinsi bir hareketi tamamen ortadan kaldırmak için yapılması gereken şey, çok yönlü ilmi mücadeledir. Komünist terör, ancak ve ancak temeli yani fikir sistemi çökertildiği zaman yenilebilir, yok edilebilir. Bunun için sivrisinekleri teker teker yok etmeye çalışmak değil, onları üreten bataklığı temelden kurutmak gerekir. Yani aciliyetli olarak yapılması gereken, komünizme zemin hazırlayan Darwinist, materyalist zihniyetin ilmi çalışmalarla ortadan kaldırılmasıdır, inşaAllah.

 

]]>
http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/188470/gizli-tehlike---6http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/188470/gizli-tehlike---6Wed, 16 Jul 2014 15:22:44 +0300
Gizli Tehlike - 5. Bölüm / Komünist Liderler Din, Devlet ve Aileyi Reddeder Kanlı Komünist Liderler, Din, Devlet ve Aileyi Reddederler

MERHABA Hatırlarsanız, önceki bölümlerimizde komünizmin felsefesini, komünist ve terörist uygulamaların acımasız ve vahşet dolu tarihini anlatmıştık. Gizli Tehlike’de komünizmin gerçek yüzünü, PKK’nın ideolojisini, fikrini detay detay ortaya çıkarıyoruz, çünkü ülkemizde yıllardır devam eden PKK terörünü kökünden bitirebilecek etkin mücadele için, her şeyden önce PKK’nın ideolojisinin doğru teşhis edilerek ortaya konması gerekiyor.

Komünist liderler ve onların yetiştirdikleri teröristler din, devlet ve aileyi reddederler. Onların kafalarında içinde yaşadıkları devlete karşı sadakat yoktur, sadece ideallerinde kurmayı planladıkları komünist devlete bağlılık vardır. Onlar ancak komünist bir devlete karşı vefalı ve sadık olurlar. Komünist liderlerin ve teröristlerin ne din ne de aile kavramı yoktur. Çünkü bütün manevi değerleri ellerinden alınıp yerine Darwinist, materyalist, komünist zihniyet konmuştur.

Komünist liderler Darwinist ideolojinin tüm acımasızlığını tam anlamıyla üzerlerinde taşırlar. Dindar olmayı, aileye ve devlete bağlığı çok büyük bir tehlike olarak görürler ve yetiştirdikleri bir teröristin önce bu inançlarını yıkmasını isterler. Bunun içinde her türlü Darwinist, materyalist eğitimi vererek gerilla ve teröristleri yetiştirirler. Sonuçta Allah’a inanmayan, karşısındakini insan değil de hayvan olarak gören ve gözünü bile kırpmadan insan öldürebilen bireyler ortaya çıkar.

Ayrıca komünizmin nasıl dinsiz ve maneviyattan uzak bir ortam meydana getirmeyi hedeflediğini de, yine komünizmin kanlı liderlerinin din ahlakına ve dini değerlere karşı olduklarını gösteren, komünist olmanın ateist olmayı gerektirdiğini belirttikleri sözlerinden anlayabiliriz. Mesela bir ateist olan Karl Marx, dini "fakir halkın afyonu" olarak tanımlamıştı. Kendince dinin haşa fakir halk kesimlerini uyutmak için yönetici sınıf tarafından oluşturulan bir kültür olduğunu iddia etmişti. Komünizme ulaşabilmek için de dini ve manevi inançların ortadan kaldırılabilmesi yönünde savaş verilmesi gerektiğini savunmuştu.

Marx’ın dine karşı olduğunu belirttiği birkaç sözünü de aktaralım isterseniz. Şimdi okuyacağımız tüm bu sözlerden dolayı Allah’ı ve dini tenzih ederiz.

30 yıl süren iktidarı boyunca, komünizmin ne denli acımasız bir sistem olduğunu dünyaya adeta ispatlayan dünyanın en kanlı diktatörü sayılan Josef Stalin İkinci Dünya Savaşı sırasında Churchill'ın "Tanrı bizimle" sözüne cevaben, "Şeytan bizimle ve beraber kazanacağız” demişti.

Stalin din karşıtı propaganda yapmanın komünizmin bir gereği olduğunu da şu şekilde belirtmişti:

Her zaman söylediğimiz gibi, Güneydoğu'da senelerdir devam eden bölücü faaliyetlerin arkasında Marksist-Leninist-komünist ideoloji vardır. PKK; Darwinizmi kendisine temel aldığı için hayatın tesadüfen oluştuğu yalanına inanır. Dinin de (haşa) tarihsel süreç içerisinde evrimle ortaya çıktığını, bu nedenle ilk çağlarda insanların hiçbir dini inancı olmadığını iddia eder. Oysa dinlerin evrimi diye bir süreç asla yaşanmamıştır. Hak din ilk insanın var olduğu günden beri vardır.

PKK'nın din ahlakına bakış açısı da Leninist, Stalinist, Marksist, komünist liderlerle birebir aynıdır. PKK, Allah'a, dinlere, kutsal kitaplara, din ahlakına şiddetle karşıdır. Her türlü dini inancın ve değerin yok edilmesi için mücadele eder. Teröristlerin -Allah’ı ve dinimizi tenzih ederim- dinimizle, namazla nasıl alay ettiklerini gösteren videoları çok defa sizler de izlemişsinizdir. Bu video onların manevi değerlerini nasıl kaybettiklerini açıkça gösteriyor, bu nedenle bu videoyu izleyelim şimdi:

Zaten bu durumu Öcalan’ın kitaplarında da tüm açıklığıyla bulabiliriz.
Terörist başının izahlarına baktığımızda dine karşı ne denli kindar bir bakış açısına sahip olduğunu görüyoruz. Öcalan kitaplarında -Allah’ı, dini değerleri ve Peygamberimiz (sav)'i tenzih ederim- haşa kendini bir ilah, namazı bir tiyatro, ahireti bir fantezi; kutsal kavramları dönemin siyasi literatürü olarak değerlendirmiştir:

Şimdi Öcalan’ın kitaplarında yer alan bu ifadelerden hazırladığımız kısa filmimi izleyelim, sonra devam edeceğiz inşaAllah.

Komünistlere göre devlet yalnızca geçici olarak var olmalı, ardından devletin tüm kaynakları komünist sisteme ait olmalıdır. Zaten tüm dünya hakimiyetini esas alan komünizmde sınırların ortadan kalkması ve dolayısıyla devletlerin ortadan kalkması esastır. Bir ülke tanımlaması yapılacaksa, komünizmin hedefi, komünist bir dünya devletidir, diyebiliriz.

Günümüze dönüp PKK’ya baktığımızda, Kürt milliyetçiliğini çıkarları doğrultusunda kullanan, gerek fikri yapısı gerekse pratik uygulamalarıyla karşımıza saf komünist bir hareket çıkar. Bu durumu Öcalan şöyle ifade etmiştir:

PKK için, Kürt kardeşlerimizin milli ve manevi değerlerinin de bir anlamı yoktur. Amaç Kürtlere sözde hak sağlamak değil, geçmişte yaşanmış bazı acıları kullanarak, ideolojilerini hayata geçirebilecekleri ortam meydana getirmektir. Çünkü komünist zihniyette devlet, millet, vatan gibi kavramlar yoktur, sadece halklar kavramı vardır. Komünist zihniyet, devletleri ortadan kaldırmayı, bunun yerine halkların oluşturduğu komün sistemleri meydana getirmeyi amaçlar. Bu sebeple "her şey Kürt milleti için" açıklamaları yalnızca göz boyamadır. PKK, Kürtlerin haklarını savunan bir hareket değildir, sadece ve tam anlamıyla komünist bir terör hareketidir.

Yine aynı şekilde aile, bir komünist için asla değerli görülmeyen, hatta var olmaması gereken bir kavramdır. Komünist liderlerin tümü aileye karşı olmuşlardır. 

Ailevi ilişkiler komünistler tarafından feodal ilişkiler olarak değerlendirilir. Geniş bir topluluğun yerine küçük bir çekirdek birliğin tesis edilmesidir. Aile kavramı devreye girdiğinde komünistler, kişinin öncelik değerlerini yitirdiğini, hizmet ettiği geniş topluluğu bırakarak, çekirdek ailenin çıkarlarını kolladığını iddia ederler. Bu nedenle komünizme göre, Engels'in yazılarında belirttiği gibi aile kurumu tamamen ortadan kaldırılmalıdır.

Bu uygulamanın aynısını Stalin de Rusya'da yapmıştı. Köylülerin ellerinden önce toprakları almış, sonra geri verilen küçük alanlar, özellikle dağınık ve birbirinden çok uzak yerlerden seçilmişti. Bunun sonucu olarak bir aile çok küçük parçalardan oluşan tarlalarını sürebilmek için ayrı yerlerde yaşamak zorunda kalmıştı. Komünist partinin birçok toplantısında ise "aile bağları ve aile kavramları yaşadığı sürece devrim güçsüz kalacaktır" şeklinde açıklamalar yapılmış ve bu yönde telkinler verilmişti.

Abdullah Öcalan aile kurumuna karşı olduğunu kitaplarında da kapsamlı olarak anlatmıştı. Tüm PKK mensupları da bu görüşler benimsetilerek yetiştirilir. Öcalan kitabında aile kavramını şu şekilde reddeder:

Öcalan'ın dine, devlete ve aileye karşı çıkan tüm ifadeleri, PKK terör örgütünün komünist bir yapılanma olduğunu teyit eder nitelikte, değil mi?

Herkesin şunu çok iyi bilmesi gerekiyor: PKK teröristleri, bazılarının öne sürdüğü gibi ekonomik sebeplerden dolayı, onları istihdam edecek fabrikalar veya sosyal tesisler olmadığı için ya da sıcak çorba içemedikleri, evlenemedikleri için dağa çıkmış değiller. Bir insanın kan dökücü olmaya azmederek dağa çıkması ancak bir inanç ve amaç uğruna mümkün olur. PKK Güneydoğu’da yıllarca yoğun bir materyalist ve komünist propaganda yaptı, halen de yapmaya devam ediyor.  İkna ve telkin metodunu uyguluyor. Sahte bir teoriyi, sahte bir bilimi ve felsefeyi kullanıyor. Bir yandan da dağa çıkan gençlere siyasi-politik eğitim veriyor. Birer ateist, Marksist, komünist haline getirdiği gençleri pratik uygulama için dağ kadrosuna alıyor ve silahlı eğitime tabi tutuyor. Yoksa hiçbir genç durduk yere terörist olmaz, dağa çıkmaz, eli kanlı bir katil olmaz, olamaz. Ancak aldığı eğitim sonucunda bu sapkın komünist ideolojiyi benimser ve o ideolojinin gereğini yapmaya başlar. Karşımızda komünist bir örgüt var ve buna karşılık anti-komünist felsefi, ilmi ve bilimsel mücadele yürütülmesi şart. Sonuç verecek olan budur inşaAllah.

İlerleyen bölümlerimizde Darwinist ve komünist fikir sistemine karşı verilmesi gereken bu mücadelenin detaylarını anlatmaya devam edeceğiz ve gençlerimizin nasıl eğitilmesi gerektiğini detaylı olarak ele alacağız, inşaAllah.

 

 

]]>
http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/187971/gizli-tehlike---5http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/187971/gizli-tehlike---5Tue, 01 Jul 2014 22:14:43 +0300
Gizli Tehlike - 4. Bölüm / Komünizmin Kanlı Tarihi - 2 KOMÜNİZMİN KANLI TARİHİ 2

Geçtiğimiz bölümde komünist ülkelerde yaşanan vahşetin bir bölümünü sizlere aktarmıştık. Tüm komünist kanlı liderlerin vahşet uygularken komünist ideolojinin gereğini yaptıklarına inandıklarından, dolayısıyla da vahşetin acı bilançosunun hiçbir komünist tarafından dönemin bir hatası olarak kabul edilmediğinden söz etmiştik.

Darwinist-komünist devlet, insanları hayvan sürüsü olarak gördüğü için milletine hem değer vermez, hem de güvenmez. Bu nedenle korku, baskı, suni tehlikeler ve dehşet ortamları oluşturarak, onlar üzerinde denetim sağlamaya çalışır. Herkesi potansiyel şüpheli, suçlu veya hain olarak görür. Böyle bir devlet anlayışında insanları cezalandırmak veya öldürmek için onların suç işlemeleri gerekmez. Sadece şüphelenmek onlara zulmetmek için yeterlidir. Komünist Rusya bunun en açık örneğidir.

Lenin'in ortaya attığı bu teoriyle birlikte komünizm, eli silahlı terör gruplarının ideolojisi haline gelmiş oldu. Lenin'in ifadeleri Darwinist-komünist devletin halkına bakış açısını göstermesi açısından çok önemli. Şimdi bu ifadelerin bazılarına göz atalım.

Stalin'in ilk önemli icraatı, Rusya nüfusunun yüzde 80'ini oluşturan köylülerin tarlalarına devlet adına el koymak oldu. "Kollektivizasyon" adı verilen ve özel mülkiyeti yok etmeye yönelik bu politika gereği, Rus köylülerinin bütün mahsulü silahlı görevliler tarafından toplandı ve bunun sonucunda, korkunç bir açlık baş gösterdi. Yiyecek hiçbir şey bulamayan milyonlarca kadın, çocuk ve yaşlı açlıktan kıvranarak yaşamını yitirdi. Sadece Kafkasya'da 1 milyon insan hayatını kaybetti.

Stalin, bu politikasına direnmeye çalışan yüzbinlerce insanı ise, Sibirya'daki korkunç çalışma kamplarına yolladı. Tutsakların çok ağır şartlarda ölesiye çalıştırıldıkları bu kamplar, bu insanların çoğuna mezar oldu. Öte yandan on binlerce insan, Stalin'in gizli polisi tarafından idam edildi. Aralarında Kırım ve Türkistan Türkleri'nin de bulunduğu milyonlar, Rusya'nın uzak köşelerine zorla göç ettirildi, birçoğu da hayatını kaybetti.

Josef Stalin’in birçok açıklamasında da şiddeti açıkça savunduğu görülür.  Hatta bir açıklamasında;

"ŞİDDETE DAYALI BİR DEVRİM OLMADAN, PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ OLMADAN, eski, burjuva koşulların böyle kökten bir şekilde dönüştürülmesi gerçekleştirilebilir mi?” (Joseph Stalin, Leninizm’in sorunları üzerine) demiştir.

Lenin, Trotsky ve diğer Bolşevikler, insanı bir hayvan türü olarak gördükleri ve bir madde yığını saydıkları için, insan hayatına herhangi bir değer vermediler. Onlara göre, devrimin başarısı için, milyonlarca insan kolayca feda edilebilirdi. Trotsky’nin diğer ifadelerine baktığımızda insan hayatını nasıl değersiz gördüğü ve şiddeti nasıl desteklediği açıkça görülür.

Çin gibi Avrupa'dan her anlamda uzak, içine kapalı bir ülkeye kadar bu ideolojinin nasıl ulaştığını ve orada nasıl kök saldığını merak ediyor olabilirsiniz. Oysa yakın Çin tarihine baktığımızda, karşımıza tanıdık bir tablo çıkar: Çin'e komünizmin gelmesi, ateizmin gelmesiyle eş anlamlıdır. Ateizmin gelmesi ise, Darwinizm'in gelmesi demektir. Tıpkı Darwinist felsefeyi benimseyen diğer komünist ülkelerde olduğu gibi. Mao, devrimin bir şiddet hareketi olduğunu Darwinist ifadelerle açıkça belirtmiştir.

Oysa gerçekte Küba’da yaşananlar bir kahramanlık öyküsü değil, komünist zulüm ve vahşetin ta kendisiydi. Komünizm Küba'ya sadece sefalet ve korkunç işkenceler getirmiştir. Oluşturulan "Che" ve "Fidel" efsanelerinin romantik perdesi aralandığında, Küba'daki komünist diktanın karanlık yüzü net bir biçimde ortaya çıkar.

Che Guevara silahlı mücadeleyi ve savaşı açıkça savunan, katı bir Marksist olduğunu ifade eden binlerce insanı katletmiş komünist bir gerilla lideriydi. Che  bir açıklamasında şöyle demiştir:

İşte komünist vahşet budur. Komünist kanlı liderlerin sözlerinden özetle şunu anlıyoruz: Komünist ideoloji; barışçıl tek bir an bırakmamayı amaçlayan, insanı soğuk bir ölüm makinesine dönüştüren, terörü bir prensip olarak kabul edip, mutlaka uygulayan, devrime karşı gelenlerin öldürülmesi gerektiğini savunan, proletaryanın burjuva sınıfına uyguladığı şiddet sayesinde ayakta duran; bir ideolojidir.

Komünist liderlerin komünist felsefenin gereğiyle ilgili ifadeleri sadece sözde kalmamış; bu eli kanlı liderler, tıpkı tarif ettikleri gibi, hatta daha vahşice ve insanlık dışı uygulamalarla tüm dünyanın gözü önünde milyonlarca insanı katlettiler.

Bu vahşet senaryosu, hayali bir senaryo değil. Kendisi dahil tüm insanları gelişmiş birer hayvan türü olarak algılayan ve doğadaki sözde çatışmanın bir gereklilik olarak toplumlarda da uygulanması gerektiğine inanan insanlar, çok değil, daha geçtiğimiz yüzyılda bu vahşet felsefesini hayata geçirdiler.

Birkaç bölümdür geçmişteki komünist katliamlara yer vermemizin sebebi, taviz verildiği takdirde, ülkemizin güneydoğusunda uygulanmak istenen komünist vahşetin de bundan farklı olmayacağını sizlere gösterebilmek. Çünkü terörist ve komünist PKK yapılanması, aynı fikri zeminden, yani Darwinizm'den güç alır

 

 

]]>
http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/187764/gizli-tehlike---4http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/187764/gizli-tehlike---4Wed, 25 Jun 2014 02:20:23 +0300
Gizli Tehlike - 3. Bölüm / Komünizmin Kanlı Tarihi - 1 KOMÜNİZMİN KANLI TARİHİ 1

20. yüzyıl insanlık tarihinin en kanlı dönemidir. Bu yüzyılda dünya, soykırım, toplama kampı, kimyasal ve nükleer silahlar, bombardıman, gerilla savaşı, terör eylemleri gibi türlü vahşet yöntemleriyle karşı karşıya kalmıştır. İki dünya savaşı sırasında ve sonrasında, doğrudan veya savaşın dolaylı etkilerinden dolayı 120 milyonu sivil olmak üzere 350 milyondan fazla insan yaşamını yitirmiştir.

1917'de Rusya'da gerçekleşen kanlı Bolşevik Devrimi ile başlayan vahşet, önce yeni kurulan Sovyetler Birliği'nin geneline, ardından Doğu Avrupa'ya, Çin'e, Kore'ye, Vietnam'a, Kamboçya'ya, Latin Amerika ülkelerine, Küba'ya ve Afrika'ya yayılmıştır.  Şimdi bu kızıl vahşetin tarihini, ülkelerde yaşanan komünist dehşeti biraz daha detaylı inceleyelim.

Sovyet diktatör Stalin döneminde ise pek çok insan "Gulag" adı verilen ve tutukluların çok ağır şartlarda ölesiye çalıştırıldıkları toplama kamplarına gönderildi ve çoğu bu kamplardan sağ kurtulamadı. 1918 ile 1953 yılları arasında Bolşevik rejime karşı ayaklanan milyonlarca işçi ve köylü katledildi.

Stalin tarafından kurulan "zoralım birlikleri", köylülerin ürünlerine zorla el koydular, bunun sonucunda 6 milyon insan yine kıtlık nedeniyle öldü. Bu sırada diğer ülkelerin bu zulümden haberdar olmasını engellemek için yurtdışına yüz binlerce ton tahıl ihraç edildi.

Lenin ve Stalin dönemindeki komünist vahşetin bilançosu gerçekten çok ağırdı. Komünist uygulamaların sonuçlarına yıllara ve rakamlara göre baktığımızda vahşetin boyutunu daha iyi anlayabiliriz.

Mao devrimden sonraki ilk yıllarda tüm Çin'e hakim olmak ve komünist otoriteyi her bölgede kurmak için her türlü acımasızlığı uyguladı. Komünizm hakkında en ufak bir olumsuz tavrı görülen milyonlarca insan, herhangi bir suçları olmadığı halde komünizme muhalif sayılarak tutuklanıp hapsedildi ve büyük kentlerin meydanlarında düzenlenen idam törenleri ile öldürüldü.

O dönemde Mao'nun emriyle doğrudan öldürülen kişi sayısının 6 ila 10 milyon arasında olduğu biliniyor. Bu süreçte yaklaşık 20 milyon "karşı devrimci" olarak nitelendirilen kişi de, ömürlerinin önemli bir bölümünü cezaevlerinde hayvan muamelesi görerek geçirdi.

Tiananmen Meydanı'nda Haziran 1989'da yaklaşık 1000 civarında kişinin katledilmesi Çin'de yakın geçmişte yaşanan vahşetin bir diğer örneğidir.

Mao, halkın komünizmi daha iyi anlaması için sözde bir Kültür Devrimi başlattı. “Komünizme aykırı” bulunan binlerce üst düzey bürokrat, üniversite hocası, bilim adamı ve aydın tutuklandı ve korkunç işkencelerden ve aşağılanmalardan sonra idam edildiler.

Mao'nun Kızıl Muhafızları sadece ibadet ettiği, müzik dinlediği, hatta evcil hayvan beslediği için bile on binlerce insanı tutukladı ve yine işkenceler yaparak idam ettiler.

Mao’nun komünist uygulamaları birçok komünist lider tarafından örnek alındı. Kamboçya’da Nisan 1975’te bir Mao’cu olan Pol Pot önderliğindeki Komünist Kızıl Kmerler başa geldi ve bütün şehirleri ve kasabaları tahliye ettiler. Kızıl Kmerler rejimi, tarihte komünist cinnetin doruk noktası olarak değerlendirilir.  Çünkü Pol Pot yönetiminde Kamboçya’da dünyanın en büyük katliamlarından biri gerçekleşmiştir. Yalnızca 1975-1979 yılları arasında, nüfusu 9 milyon olan ülkede, yaklaşık 3.3 milyon kişi, kafasına kurşun sıkılarak, kafatası baltayla parçalanarak, başından torba geçirip boğularak veya açlığa mahkum edilerek öldürüldü.

Çalışma sırasında dinlenmek, toplanan ürünlerden bir parça bile olsun izinsiz olarak yemek veya herhangi bir dini ibadet yapmak, "devrime isyan" sayılıyordu ve bu bahanelerle neredeyse her dakika bir insan öldürüldü. Her aileden en az bir kişi, bu katliamlarda hayatını kaybetti. Komünist yönetim tarafından Kamboçya'da da kasıtlı bir açlık oluşturuldu ve ülkede açlıktan ölenler varken ekilmeye elverişli toprakların yalnızca beşte birinin kullanımına izin verildi.

Kızıl Kmer rejimi, Vietnam'ın 1979'da Kamboçya'yı işgal etmesiyle sona erdi.

Kuzey Kore’de de diğer komünist rejimlerde olduğu gibi, Darwinist tarım politikaları yüzünden büyük bir verimsizlik, kıtlık ve toplu ölümler oldu. 1990'lı yıllarda Kuzey Kore'de tahminlere göre yaklaşık 2 milyon insan açlıktan hayatını kaybetti, hatta bu sayının 4 milyona kadar ulaştığı belirtiliyor. Kuzey Kore günümüzde halen komünist zihniyetin ilkelliğiyle yönetilmeye devam ediliyor ve Mao'nun uygulamalarından daha da acımasız ve baskıcı olan Juche doktrini resmi devlet ideolojisi ve ülke siyasi sisteminin temeli olarak uygulanıyor.

Sonraki bölümümüzde komünist diktatörlerin Darwinizmi savunan; öldürmeyi ve terörü komünist diktatörlüğün bir gereği olarak gördüklerini ifade eden sözlerine yer vereceğiz ve komünist vahşet sisteminden söz etmeye devam edeceğiz.

 

 

]]>
http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/187451/gizli-tehlike---3http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/187451/gizli-tehlike---3Sat, 21 Jun 2014 02:19:11 +0300
Gizli Tehlike - 2. Bölüm / Güneydoğu'da Kürt Sorunu Yoktur GÜNEYDOĞU’DA KÜRT SORUNU YOKTUR

Uzun yıllardır ülkemizde yaygın olarak kullanılan Kürt sorunu ifadesi yıllarca pek çok insanı aldatmayı başardı. Öyle ki insanların bir kısmı, Kürt kardeşlerimizden kaynaklanan bir sorun ile karşı karşıya olduklarını zannettiler. Sanki Kürt kardeşlerimiz bu vatanın bir evladı, Türkiye Cumhuriyetinin bir ferdi değilmiş gibi, Türkler ve Kürtler arasında gerçekte olmayan bir husumet olduğuna inandılar. "Kürt sorunu" ismi işte bu şekilde bir propaganda malzemesi haline getirildi.

 

Güneydoğu'daki sorunun Kürt milliyetçiliği ile ya da Kürtlerin içinde bulundukları şartlarla hiçbir ilgisi yoktur. Sözde "Kürt sorunu" bahanesiyle nasıl bir kargaşa ortamı oluşturulmaya çalışıldığı çok iyi anlaşılmalıdır. Hedeflenen komünist zulüm sistemini ve bu zulüm sistemi içinde Kürt kardeşlerimizin nasıl harcanacağını daha iyi anlamak için de PKK'nın ideolojisini yakından incelememiz gerekir. Bu ideoloji, Marksist, materyalist, Stalinist ve Leninist ideolojidir ve temeli yalnızca ve yalnızca Darwinizm'e, yani Charles Darwin’in evrim teorisine dayanır. Dilerseniz şimdi Darwinizmin nasıl bir ideoloji olduğuna kısaca göz atalım.

 

Kesinlikle mümkün olmamakla birlikte, canlılığın herhangi bir şekilde kendiliğinden ortaya çıktığını varsaysak bile sonuç değişmeyecektir, çünkü türlerin birbirine dönüşümü de imkansızdır. Bir canlı, asla ve asla kendi genlerinde kodlanmış özelliklerin dışında yeni özelliklere sahip olamaz. Genetik bilimi, bu iddiayı da kesinlikle reddeder.  Yani canlılar mevcut genetik bilgilerinin dışına çıkamazlar, genlerinde olmayan yeni bir bilgiyi zaman içinde veya dış etkilerle kazanamazlar.

Sözde evrim mekanizması olarak gördükleri mutasyonlar ise hiçbir zaman canlıda gelişmeye sebep olmazlar, tam aksine canlıya zarar ve kusur getirirler. Yani mutasyonlar asla ve asla canlıya yeni bir bilgi ekleyemezler.

Bütün bunlardan da anlaşılabileceği gibi, evrim teorisi daha canlılığın başlangıcını bile açıklayamadan bilimin yalanladığı, çökmüş bir teoridir. Ancak, burada sorulması gereken soru, evrim teorisinin geçersiz bir teori olmasına rağmen neden ısrarla gerçek gibi gösterilmeye ve her zaman gündemde tutulmaya çalışıldığıdır? Asıl nedenin ideolojik olduğunu buradan anlıyoruz. Çünkü Darwinizm; bütün materyalist, komünist ve faşist ideolojilerin sözde temel zeminini oluşturur ve eğer evrim teorisi, yani temel yıkılırsa, teorinin geçersizliği kabul edilirse tüm materyalist felsefeler de dayanak noktalarını kaybedeceği için yıkılacaklardır. İşte bu nedenle evrim teorisinin ideolojik yönünü gözler önüne sermemiz gerekiyor.

Elbette ki bu, kesin bir aldatmacadır. Doğa, canlıların sadece birbirleriyle kıyasıya rekabet ettikleri bir savaş alanı değildir. Canlılar hem kendi türlerine ve kendi yavrularına hem de farklı türlere karşı insanda hayranlık uyandıran şefkat, merhamet ve fedakarlık örnekleri gösterirler. Bu gerçek, Darwinizm'e güçlü bir meydan okumadır. Canlılar kendi kolonisi için hayatını tehlikeye atar; yavrusu için aç kalmayı, hatta ölümü göze alırlar. Kendi türünden olmayan yavruları dahi koruyan bir canlının varlığı Darwinizm'in 'hayatta kalmak için güçsüz olanı yok etmek gerekir" şeklindeki acımasız iddiasını yıkıma uğratmak için yeterlidir. İşte bu nedenle Darwinistler canlılardaki bu hayranlık uyandıran özelliklerden bahsetmekten şiddetle kaçınırlar. Çünkü doğada vahşi bir mücadeleden çok şefkat, yardımlaşma ve merhametin hakim olduğu tüm delilleriyle ortaya konulduğunda, Darwinizm hayatın bir çatışma ve savaş ortamından ibaret olduğu iddiasına temel oluşturamayacaktır. Bir başka deyişle kanlı komünist ve faşist ideolojiler fikri temelini kaybedeceklerdir.

 

20. yüzyılda ortaya çıkan faşist ve komünist diktatörlükler, sosyal Darwinizm'in bu garip mantığını toplumlara olduğu gibi uygulamışlardır. 20. yüzyıldaki faşist ve komünist kanlı diktatörlerin her biri, toplum içinde bir eleme sistemi uygularken Darwin'in fikirlerini esas almışlardır ve bunu da açıkça ifade etmişlerdir.  

Şimdi dilerseniz bu acımasız diktatörlerin itiraflarından birkaçına göz atalım:

Bizim de programımızda odaklandığımız asıl konu gizli bir bela olan komünizm olduğundan Darwinist ideolojinin komünizmi nasıl şekillendirdiği ve nasıl besleyip dayanak olduğu konusuna ilerleyen bölümlerimizde daha fazla ağırlık vereceğiz, inşaAllah.

Bugünkü programımızın sonuna geldik. Gelecek bölümümüzde Darwinist ideolojiden güç bulan komünizmin ne kadar büyük bir bela olduğunun daha iyi kavranabilmesi için 20. yüzyıl komünist vahşetini inceleyeceğiz, inşaAllah.

 

]]>
http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/187186/gizli-tehlike---2http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/187186/gizli-tehlike---2Fri, 13 Jun 2014 03:01:41 +0300
Gizli Tehlike - 1. Bölüm / PKK'nın Komünist Toplum Hayali PKK’NIN KOMÜNİST TOPLUM HAYALİ

Gizli Tehlike isimli yeni bir programımızla siz değerli izleyenlerimizin karşısındayız.

Bugün komünist rejimlerin dünyanın bir çok ülkesinde iktidarda olmaması veya siyasi etkinliğinin azalması pek çok kişinin "komünist ideoloji yok oldu" şeklinde yanlış bir yargıya varmasına neden olmuştur. Oysa komünizmin fikri temeli olan materyalist dünya görüşü dünyanın pek çok ülkesinde etkinliğini korumakta, terör ve şiddetin yaygınlaşmasına neden olmaktadır.

Bugün birçok ülke sürekli olarak bir terör tehdidi altında. Dünya çapında yıllardır süregelen bu bela hiç beklenmedik anlarda masum insanları, çocukları, köylüleri, askerleri hedef alıyor; sinsi pusular, hain tuzaklar kadın-çocuk demeden pek çok kişinin ölümüne veya sakat kalmasına neden oluyor. Bu büyük belaya karşı alınmaya çalışılan önlemler ise şimdiye kadar hiçbir zaman gerçek, kalıcı bir çözüm olamadı.

PKK, komünist, Leninist, Stalinist bir terör örgütüdür ve yıllarca komünist ülke ve bu ülkelerdeki komünist odaklar tarafından desteklenmiştir. Türkiye'nin Güneydoğusunda  oynanmaya çalışılan kirli oyunun amacı da önce Güneydoğu'yu, ardından Türkiye'yi ve en son olarak da tüm dünyayı komünist yapabilmektir.  Bu süreçte, “özerklik”, "PKK ile masaya oturalım" veya "Güneydoğu'da PKK'ya toprak verelim" şeklinde çıkan aykırı sesler, bilerek veya bilmeyerek komünist bir dünya devleti kurulması amacına hizmet ediyor. İnsanların çok büyük bir bölümü ise bu ciddi tehlikenin farkında bile değil. Kendilerince, toprak verilirse, PKK ile masaya oturulur ya da terörist başı Abdullah Öcalan ikna edilirse ya da PKK’ya taviz verilirse Türk topraklarında terörist hareketin son bulacağını düşünüyorlar.

 

Oysa tek amaçları; 20. yüzyılda dünyaya acı, kargaşa ve zulüm getiren komünizm felaketini ve vahşetini daha da vahşi bir şekilde yaşatmaya çalışmak.

Bu program serimizde komünist bir terör örgütü olan PKK'nın asıl niyetini, Kürt kardeşlerimize yönelik oynanan oyunu ve ülkemizin bölünmesinden yana olanların çarpık fikirlerini ortaya koyup,bu çirkin oyunu Allah’ın izniyle bozacağız.

 

Ancak Öcalan'ın basına yansıyan bazı sözlerinden aslında PKK'nın ve Öcalan’ın fikirlerinde bir değişim olmadığını da görüyoruz. Kamuoyuna "İmralı Zabıtları" olarak yansıyan, Abdullah Öcalan'ın BDP’li milletvekilleriyle arasında geçen diyaloglarda; Öcalan terörü kendince meşru göstermektedir. Ülkeyi kan gölüne çevirmekten çekinmeyen düşünce yapısından ve acımasız Stalinist felsefesinden asla vazgeçmem. Öcalan’ın bu zabıtlara geçen ifadelerine şöyle bir göz atalım isterseniz

 

Kısaca özetlersek, Öcalan’ın;

kendi hakkında Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’nın vermiş olduğu "Marksist Leninist temelde bir devlet kurma" tespitindeki fikrinden vazgeçmediğini;

Silahlı bir ayaklanma için silahlı terörist güçlerin temin ve tesisine çalışılması talimatını verdiğini,

Örgütün Marksist-Leninist propagandasının daha da büyütülerek tabana yayılmasını, örgüt militan sayısının çokça arttırılmasını emrettiğini,

Ve bölge insanının bir iç savaşa hazır olmasına yönelik hazırlanmasını istediğini görüyoruz.

 

Öcalan’ın yıllar önce vermiş olduğu mesaja dikkat edilirse komünist grupların nihai hedefinin “Komünist bir toplum” kurmak olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Komünistler öncelikle içinde bulundukları topluluk üzerinde komünizmi hakim etmeye çalışırlar. Ardından, terörü kullanarak yollarına devam etmek isterler. Gerçek amaçları ise oradan dünyaya açılmaktır.

 

Evet, komünizmin fikri temeli olan materyalist dünya görüşü dünyanın pek çok ülkesinde hakim ve de terör ve şiddetin yaygınlaşmasına sebep oluyor. Bu nedenle milyonlarca insanın ölmesine neden olan, zulmün, çatışmanın ve acımasızlığın hakimiyetini hedefleyen komünist ideolojinin hangi unsurlarla hayat bulduğunu doğru anlamak son derece önemli. Çünkü bir ideolojinin yıkılması, ancak o ideolojiyi besleyen hayat damarlarının kesilmesi ile mümkün olur.

Komünizmin hayat damarı ise Darwinizm’dir.

 

Ancak karşı bilimsel delillerle komünistin beynindeki kanlı ideoloji yok edilebilir.  İdeolojileri gittiğinde, ölmeyi dahi göze aldıkları mücadeleye inançları da yok olacaktır. Gerçek çözüm isteniyorsa yapılması gereken tek yöntem budur. Aksi takdirde tehlike asla geçmiş sayılmaz. Sadece komünizm kelimesini sarf etmeyerek, tehlikeyi görmezden gelerek komünizm belası önlenemez.

Sevgili izleyenlerimiz, ilk bölümümüzün sonuna geldik. Sonraki bölümümüzde Türkiye'nin Güneydoğusunu Neden Bölmek İstediklerinden, suni bir terim olan sözde “Kürt Sorunu"ndan bahsedecek; Komünizmi besleyen Darwinist ideolojiyi detaylı olarak anlatmaya devam edeceğiz inşaAllah.

]]>
http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/187003/gizli-tehlike---1http://az.harunyahya.org/tr/Gizli-Tehlike/187003/gizli-tehlike---1Fri, 06 Jun 2014 21:06:33 +0300